12 Kasım 2005 Sayı: 2005/44 (44)

  Kızıl Bayrak'tan
  Sınırlı bir isyanın egemenlerin yüreğine saldığı korku..
  Sermaye devletinin fiili anayasasının özü...
  EKS iş başında!
  Çocuk yurtlarındaki şiddet burjuva devletinin aynasıdır
  Bu düzenin özü ve ruhu şiddettir!
TEKEL'de özelleştirmeye karşı mücadelenin kaderi işçilerin elinde
Özelleştirme gündeminden...
  Fransa banliyölerinde "öteki"lerin isyanı
  Paris'te isyan ama Komün'ü hatırlamadan /Yüksel Akkaya
  AB Komisyonu Türkiye İlerleme Raporu açıklandı
  TMY Tasarısı Karşıtı Birlik Kuruldu
  Devrimci Demokratik Yapılar Arası Diyalog ve Çözüm Platformu kuruldu
  Güne yükleniyor, geleceğe hazırlanıyoruz; "İşçi sınıfı savaşacak sosyalizm kazanacak!"/ Orta sayfa
  "İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!" gecesi yapıldı
  Geceye gelen mesajlardan...
  Geceye gelen dayanışma mesajlarından
  Büyük Ekim Devrimi'ni doğru anlamak /Sosyalist Şoreşger
  Beyaz Saray'dan yükselen pis kokular; Savaş kundakçıları birbirine düştü
  Bush "Amerika Devletleri Zirvesi"nde hüsrana uğradı
  Emperyalist-siyonist gericiliğin "İran kompleksi" derinleşiyor
  Suriye; Gerici saldırganlığı durdurmanın yolu anti-emperyalist direniştir
  Ümraniye İşçi Kurultayı hazırlıklarımız güçlenerek sürüyor!
  Pendik, Kartal, Maltepe İşçi Kurultayı çalışmaları
  Ümraniye İşçi Kurultayı çalışmaları devam ediyor
  Basından/ "Vagon raydan çıkıyor"mu?
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Beyaz Saray'dan yayılan pis kokular...

Savaş kundakçıları birbirine düştü

Irak bataklığının giderek derinleştiği günlerde esen Katrina fırtınası, ABD emperyalizminin üstünü şallarla örttüğü pek çok pisliğin ortaya çıkmasını sağladı. Katrina, ırkçı-faşist zihniyetin dimdik ayakta olduğunu çarpıcı bir biçimde gösterdi. Bunlara Beyaz Saray'dan ortalığa yayılan pis kokular eklendi.

ABD yönetiminin gizli bir ajanın kimliğini yasadışı şekilde medyaya sızdırması skandalını 22 aydır soruşturan Özel Savcı Patrick Fitzgerald, ilk raporunu geçtiğimiz günlerde kamuoyuna açıkladı. Fitzgerald, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney'in başdanışmanı Lewis Libby hakkında dava açılmasına karar verdi. Adaleti engellemek ve yalan ifade vermekle suçlanan Libby, istifa etmek zorunda kaldı.

Washington çevrelerinde Cheney'in “bilinçaltı” diye nitelenen Libby, Irak'ın işgal edilmesinden önce, kamuoyunun işgale hazırlanmasında önemli rol oynamış, Irak ile ilgili yalanların üretilip yayılmasında etkili olmuştu. Çete şefinin avukatları, Washington skandallarında gelenek olduğu üzere, “savunmada önemli görevler üstlenen meşgul bir yetkilinin uzun zaman önce gerçekleşen bir konuşmanın detaylarını hatırlayamayacağı”nı öne sürerek, “hafıza sorunu” gerekçesiyle cezayı hafifletmeye çalışacaklar.

Skandala adı karışan bir diğer önemli isim, Bush'un başdanışmanı Karl Rove, şimdilik mahkeme önüne çıkmaktan kurtarıldı. Ancak Rove soruşturma kapsamında kalacak.

Casusluk skandalının geçmişi 2002 yılına dayanıyor. O dönemde Irak lideri Saddam Hüseyin'in Afrika ülkesi Nijer üzerinden nükleer silah elde etmeye çalıştığını iddia eden ABD yönetimi, eski Büyükelçi Joseph Wilson'ı, durumu soruşturmak üzere bu ülkeye gönderdi. Wilson, Nijer'deki soruşturmasını tamamlayıp döndüğünde, bu iddiaları inanılır bulmadığını söyleyerek, ABD yönetiminin “Irak nükleer silah yapmaya çalışıyor” iddiasının temelden yoksun olduğunu gösterdi. Ardından 2003 yılının 6 Temmuz'unda, New York Times gazetesinde yayımlanan makalesinde, “Irak'ın nükleer silah programına dair bazı istihbaratın, Irak tehdidini abartmak için kasten çarpıtıldığını” yazdı. Bu tutum, ajan Plame'in eşi büyükelçi Wilson'ın Irak işgaline karşı çıkması anlamına geliyor. Savaş kundakçıları, medyaya iliştirdikleri ajanları aracılığıyla intikam almak için eşini teşhir ettiler.

Wilson'ın sözkonusu makaleyi yayımlamasından bir hafta kadar sonra “gazeteci” Robert Novak, Beyaz Saray'dan üst düzey bir yetkiliden aldığı bilgiye göre, “büyükelçi Wilson'un dile getirdiği görüşlerde kitle imha silahları üzerinde çalışan bir CIA ajanı olan eşinden ilham alıyor olabileceğini” yazdı.

New York Times gazetesinin, Libby'nin notlarına dayanarak verdiği habere göre, Valery Plame isimli ajanın kimliğini, yardımcısı Libby'ye ilk açıklayan Cheney olmuştu. Notlar, Cheney'in CIA Başkanı George J. Tenet'den eski Amerikan Büyükelçisi Joseph Wilson'ın eşi hakkında bilgi aldığını gösteriyor. Bu nedenle Cheney “skandalın başı” olarak görülüyor, ancak hakkında soruşturma yürütülmedi.

Büyükelçi Wilson'ı cezalandırma girişiminin yarattığı sorunlar bunlarla sınırlı değil. Skandalın ardından zor günler geçiren Bush, Cumhuriyetçi Parti içindeki etkili isimler tarafından da sıkıştırılmaya başladı. ABD'li bazı kaynaklar, Cumhuriyetçi Parti liderlerinin, Bush'a “Başdanışmanın Karl Rove'u istifa ettir ve halktan özür dile” dediğini bildirdiler. Kendi partisinden olan bu liderlerin, Bush'u, “Amerikan halkını kandırmak ve siyasi erke güveni azaltmak” ile suçladıkları bildiriliyor. Muhalefetteki Demokrat Parti de, Bush'un başdanışmanı Karl Rove'un istifa etmesini istedi. İsmini açıklamayan bazı Beyaz Saray bürokratları ise, “Cumhuriyetçiler öfkeli. Düne kadar Bush'un en yakın destekçisi olan stratejistler, parti profesyonelleri, etkili yöneticiler, şimdilerde Bush'un başarısızlığa uğradığını düşünüyorlar” değerlendirmesini yaptılar.

Beyaz Saray'dan yayılan iğrenç kokular ortalığı kaplamışken, Bush tam bir arsızlıkla Amerikan halkını “Irak'ta demokrasi mücadelesine” odaklanmaya çağırdı. Bush'un böyle bir çağrı yapma ihtiyacı hissetmesi, savaş kundakçılarının iç politikada da ciddi zorlanmalarla karşı karşıya olduğunu gösteriyor.

-----------------------------------------------------------------------------------------

CİA'nın gizli işkencehaneleri bir bir ortaya çıkıyor

Ülkeleri yakıp yıkmanın yanısıra Guantanamo, Ebu Garib, işkence uçakları, bağımlı ülkelerin “taşeron işkenceci” olarak kullanılması; tüm bunlar, “demokrasi/özgürlük” ihraç etme evresine ulaştığı iddiasında olan ABD emperyalizminin simgeleri oldu. Artık bunlara “gizli işkencehaneler zinciri”nin de eklenmesi gerekiyor. Gerçi ABD'nin gizli işkencehaneleri daha önce de biliniyordu. Ancak bunlardan, marketler misali bir zincir oluşturulduğu kesinlik kazanmamıştı. Son ifşaatlar, emperyalist barbarlığın bu işkence merkezlerinin varlığını tartışmaya yer bırakmayacak şekilde kanıtlamıştır.

Washington Post gazetesinin sekiz ülkede ABD'nin gizli gözaltı merkezleri bulunduğu yönündeki haberi yaygın tartışmalara neden oldu. Gazetede yayımlanan raporda, CIA'nin gizli gözaltı merkezlerinden oluşan bir ağı idare ettiği bilgisine yer verildi. Gazete, hem eski hem de görevde olan istihbarat görevlililerinin ifadelerine dayanarak, bu merkezlerden en az birinin Doğu Avrupa'da olduğunu da yazdı.

Gazete, “Bu merkez, CIA tarafından yaklaşık 4 yıl önce kurulan gizli cezaevleri şebekesinin bir bölümünü oluşturuyor. Bu tür merkezler aralarında Tayland, Afganistan ve Doğu Avrupa ülkelerinin bulunduğu 8 ülkede, hatta küçük bir merkez olarak Guantanamo Körfezi'nde farklı zamanlarda kuruldu” diye yazıyor. Ayrıca, gizli işkence kampı ağının CIA'nın ‘terörizme karşı' savaşında merkezi bir unsur olduğu, bu cezaevlerinde tutulanların dış dünyadan tecrit edildiği, yasal hiçbir haklarının olmadığı ve CIA dışından hiç kimsenin bu kişilerle konuşmasına izin verilmediği bilgisi yer alıyor.

Sözkonusu haber, işkencehanelere ev sahipliği yapacak kadar “demokratikleşen” Doğu Avrupa rejimlerini kaygılandırdı. Başta Slovakya, Macaristan, Romanya, Polonya olmak üzere birçok Doğu Avrupa ülkesinden habere anında “yalanlama” geldi. “Suçüstü yakalanma” telaşına düşen bu gerici rejimler, ülke sınırları içerisinde ABD'ye ait gizli cezaevleri bulunmadığını öne sürdüler.

Çek Cumhuriyeti ise, ABD yetkililerinden kendilerine bu yönde bir talep geldiğini, ancak bunu reddettiklerini açıkladı.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Stephen Hadley de, Doğu Avrupa'da gizli işkencehaneler bulunduğu yönündeki habere itiraz etmedi. Bush'un yakın müritlerinden olan bu haydut, “Gizli cezaevleri olsa bile, buralarda işkenceye hoşgörü gösterileceği anlamı çıkmaz” demekle yetinerek, haberin doğru olduğunu teyit etmiş oldu. CIA konuyla ilgili herhangi bir yorum yapmayı reddederken, Savunma Bakanlığı ise, Kızılhaç'ın tutsakların bulunduğu her tesise girmesine izin verildiğini iddia etmenin ötesinde bir şey söyleyemedi.

Washington Post gazetesinin, “Beyaz Saray, CIA, Adalet Bakanlığı ve Kongre'nin gizli belgelerinde ‘siyah bölgeler' olarak adlandırılan bu merkezlerin varlıkları ve yerleri, çok az sayıda yetkili, ABD Başkanı ve gizli cezaevlerine ev sahipliği yapan ülkedeki birkaç üst düzey istihbarat yetkilisi tarafından biliniyor” şeklindeki ifadeleri, kimi yetkililerin kendinden emin bir üslupla haberi yalanlamalarının nedeni hakkında fikir veriyor.

ABD'li insan hakları kuruluşları da, CIA'nin Doğu Avrupa ülkelerinde “gizli cezaevi ağı” olduğunda ısrarlı. CIA'nın özellikle Polonya ve Romanya'da “etkili faaliyet yürüttüğünü” belirten insan hakları grupları, CIA'nın Irak ve Afganistan'dan kaçırdığı kişileri bu işkence merkezlerine götürdüğü konusunda ciddi kanıtlar bulunduğunu ifade ettiler.

Human Rights Watch (İnsan Hakları İzleme Örgütü) de, bu gözaltı merkezlerinden bazılarının ABD'nin yakın müttefiklerinden Romanya ile Polonya'da olduğunu duyurdu. New York merkezli örgütten Carroll Bogert, Polonya ile Romanya'nın CIA üslerine ev sahipliği yapan ülkeler arasında olduğuna dair ellerinde kanıtlar bulunduğunu açıkladı. Bogert, 2003 yılında ABD uçaklarının Doğu Avrupa'ya tutsak taşıdıklarını tespit ettiklerini belirterek “Bu, Afganistan'da tutulan bazı CIA mahkumlarının ülke dışına transfer edildiğini bildiğimiz bir dönem. Polonya'ya tutsak taşıyan uçak, ertesi gün de Romanya'daki bir askeri havaalanına inmişti” şeklinde konuştu.

“Gizli işkencehaneler zinciri” artık kapitalist,emperyalist dünya düzeninin simgeleri arasında yerini almış bulunuyor.