24 Aralık 2005 Sayı: 2005/50 (50)
  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist saldırganlığa karşı
komşu halklarla dayanışmayı
yükseltelim!
  17 Aralık eyleminin gösterdikleri
  Çelebi’nin gerçek yüzü ortaya çıktı
  Asgari ücretteki 30 milyonluk artış bir
kavga çağrısıdır
TÜSİAD patronlarının arsızlığı
Sevda Aydın yalnız değildir!
  Katliamcı polisler ödüllendirildi; Uğur’u unutturamayacaklar!
  19 Aralık katliamını protesto eylemlerinden...
  Şemdinli eylemleri...
Katil devlet hesap verecek!
  Ümraniye İşçi Kurultayı’nda Kurultay
Hazırlık Komiteleri
adına sunulan tebliğ
  Ortadoğu’da gelişmeler ve sermaye
düzeninin büyüyen açmazları /Orta sayfa
  Orhan Pamuk sevdası ve emperyalist
dünyanın ikiyüzlülüğü
  Orhan Pamuk: Burjuva demokratların yeni misyoneri
  Hedef genişleten
NATO dünya halklarını tehdit ediyor
  Hong Kong; Emekçiler emperyalist-kapitalist yağmaya karşı ayakta!
  Filistin halkı iradesini
emperyalist/siyonist zorbalara teslim
etmiyor
  Alman burjuvazisi polis devletine yönelik
adımlara hız veriyor
  “Emek” Partisi nereye?
  19 Aralık katliamı ve direnişi
  Ekim Gençliği’nden
  Basından...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

17 Aralık eyleminin gösterdikleri

17 Aralık eylemi taşıdığı bir dizi zaaf ve eksikliğe rağmen yaklaşık 20 bin işçi ve emekçinin katılımıyla gerçekleşti. Eylemi nitelik, katılım ve coşku boyutuyla değerlendirmek, bu sınırlarda bir değerlendirme sonucu olumlu bir takım sonuçlar çıkarmak mümkün. Ancak eylem, genel olarak sınıf ve kitle hareketinin uzun dönemdir yaşadığı temel sorunların sürdüğünü göstermektedir. Hazırlıksızlık ve devrimci bir mücadele programından yoksunluk olarak özetlenebilecek bu eksiklikler 17 Aralık mitinginin de temel zaafıydı.

Merkezi eylem olmasına ve altında işçi ve kamu emekçileri konfederasyonlarından DİSK ve KESK’in imzası bulunmasına, kapsamlı saldırıların güncel ve yakıcılığına rağmen işçi ve emekçi katılımı beklenenin altında oldu. Elbette bu sınırlı katılım işyerlerini mücadele alanlarına çevirmekten uzak duran KESK ve DİSK’in çağdaş ve uzlaşmacı sendikal mücadele çizgisiyle doğrudan bağlantılıdır.

Mitingin ön süreci eyleme birkaç hafta kala yapılan teknik bir takım (afiş, bildiri, işyeri/şube toplantıları vb.) hazırlıklardan dahi yoksun geçti. DİSK çoğu ilde araç kaldırmadı, şube ve işyerlerine duyuru ve çağrı yapmadı. Kaldı ki, ön hazırlık süreci teknik yükümlülüklerin yerine getirilmesiyle sınırlandırılamaz. Aslolan işçilerin acil ve güncel taleplerini sistemli bir mücadelenin konusu haline getirmek, işyeri ve sektörlerin özgün talepleri ile sınıfın genel taleplerini birleştirerek tabanı harekete geçirmektir. Ancak ne DİSK’in ne de KESK’in böylesi bir hazırlığı, böyle bir iddia ve iradesi vardır. Böylesi bir hazırlığın olmayışı tabanda biriken öfke ve tepkiye rağmen harekete geçemeyen kitlelerin dinamizmini de eritmektedir.

Öncesinde hava boşaltma şeklinde tabir edilen merkezi eylemler sendikacıların isteksizliğine rağmen belli bir göz doygunluğuyla geçerdi. Çünkü tabanda sendika bürokratlarını harekete geçmeye zorlayan öncü bir kuşağın varlığı sözkonusuydu. Ancak çeşitli nedenlerle deneyime sahip bu kuşak mücadeleden ve sendikalardan uzaklaşmış ya da tasfiye edilmiştir. Tabanda öncü, devrimci işçilerin basıncı olmadığı koşullarda 17 Aralık mitingini bir hava boşaltma eylemi olarak değerlendirmek de çok olanaklı değildir. Ancak bu tabanın mücadele istek ve azmi taşımadığı, saldırılara ve sendika ağalarına öfke ve tepki duymadığı anlamına gelmiyor. Bu veri tabanın örgütsüz olduğu anlamına geliyor. Bu yanıyla 17 Aralık eylemi DİSK ve KESK’in toplumun muhalif geniş kesimlerini mücadelede değil sloganlarda birleştirmek amacıyla düzenlediği, varlık zeminlerini korumaya dönük günübirlik eylemlerinden biri olmuştur.

Sendikacıların niyeti ne olursa olsun, alana akan kitle öfkesini rahatsızlık duyduğu sorunlara yöneltmiştir. Eğitim-Sen ve KESK kortejlerinden ağırlıklı olarak yükselen faşizme karşı mücadele ve dayanışma çağrısı yapan sloganlar hem birkaç hafta önce Eğitim-Sen’e yönelik devlet terörünü hem de Şemdinli’de açığa çıkan kontrgerilla ve uzantılarını hedef almıştır. Benzer şekilde yine işçi ve emekçi kortejlerinden sıklıkla yükselen hükümet karşıtı sloganlar emekçi kitlelerin İMF-TÜSİAD yıkım programlarının uygulayıcısını hedef aldığını göstermektedir. Bu yanıyla 17 Aralık mitingine politik talepler damgasını vurmuştur diyebiliriz.

Katılımın beklenenin altında oluşu, işçi ve emekçilerin “yarın ne olacak?” sorusuna verecekleri bir yanıt bulamayışı eylemin coşkusunu da etkilemiştir. Kimi zaman artan coşku kimi zaman da düşmüştür. Coşkuyu belirleyen temel etken mücadele kararlılığı ve azmi, hakların sökülüp kazanılacağına duyulan inanç olduğuna göre 17 Aralık eyleminin de son yılların rutin düzeyini aşacak bir tempo göstermesi beklenemezdi.

Mitinge katılan kitlenin neredeyse yarısını KESK kortejleri oluşturuyordu. Ağırlıklı olarak Eğitim-Sen’in katılım gösterdiği eylem buna rağmen kamu emekçileri cephesinden zayıf geçmiştir. Özellikle bir süre önce SES, Haber-Sen, BES gibi sendikaların iş bırakma, işyerini işgal vb. eylemlilikler gerçekleştirdiği düşünüldüğünde, bu sektörlerin alana daha canlı ve kitlesel gelmesi beklenirdi. Ancak devletin soruşturma ve sürgün saldırıları yalnız bırakılan emekçileri yılgınlığa ve inançsızlığa süreklemiştir.

Özellikle KESK sözkonusu olduğunda eylemi başarılı bulmak oldukça zordur. KESK Haziran ayında aldığı kararlar doğrultusunda 17 Aralık eylemini planlamıştır. Ancak geçen 6 aya rağmen ortada işyerlerine dayanan bir mücadele dinamiği yoktur. Alana akan kitle de orta yaş kuşağı olmuştur. Bu da fiili-meşru mücadele geleneği içerisinde yetişen kuşağın halen mücadeleye istekli olduğunu göstermektedir. Ancak son dönemlerde sıklıkla yapılan “herşeye rağmen alana akan ve eritilemeyen dinamikler” tespiti doğru olmakla birlikte bu dinamiklerin devrimci bir kanala akıtılamadığı koşullarda hızla tükeneceğini gözönünde bulundurmak gerekmektedir.

DİSK üzerine söylenebilecek çok fazla şey yoktur. TMMOB’un dahi katılımının altında bir kitleyle zoraki alana çıkan DİSK, hızla Türk-İş ve Hak-İş’e yaklaşmaktadır. Sendikalı işçi sayısının hızla düşmesi, devletin örgütsüzleştirme saldırısı, çağdaş sendikacılık anlayışının yarattığı tahbiratlar, AB’den demokrasi ve sendikal hak beklenticiliğinin varacağı nokta burasıdır. Ancak DİSK şahsında yeni olan DİSK’in en önde ilk defa alanda Türk bayrağı taşımış olmasıdır, ki bu da DİSK’te yeni bir sürece işaret etmektedir.

Mitinge reformist-liberal çevrelerle devrimci grupların katılımı da sınırlı ve zayıf kalmıştır. Toplam katılımın dörtte birini ancak bulan sol güçlerin katılımı düşündürücüdür. Sendikaların aksine sol grupların kortejlerinin ağırlıklı olarak gençlik kesimlerinden oluşması, öğrenci ve işçi gençliğin politik gruplarla eyleme katıldığını göstermektedir.

Özetle 17 Aralık mitingi üzerinden sınıf hareketinin seyrine dair söylenebilecek çok fazla yeni bir şey yoktur. Ancak eylemden çıkarılması gereken görev ve sorumluluklar vardır. Devrimci önderlik boşluğunu doldurmak, sınıfı devrimcileştirmek ve bunun üzerinden yeni bir sınıf ve kitle hareketi yaratma çabasına girmek başta sınıf devrimcileri olmak üzere ilerici, devrimci tüm kesimlerin görevidir.

------------------------------------------------------------------------------------------

17 Aralık’ta 20 bin işçi ve emekçi alandaydı...

Zafer direnen emekçinin olacak!

KESK, DİSK, TMMOB ve TTB tarafından düzenlenen “Demokratik Türkiye, halk için bütçe” mitingi 17 Aralık günü Ankara’da gerçekleştirildi. Türkiye’nin dört bir yanından gelen kitle sabahın erken saatlerinde Hipodrom’da toplanmaya başladı. Kortejlerin oluşturulmasının ardından Sıhhıye Meydanı’na doğru yürüyüşe geçildi. Yürüyüş sırası DİSK ve bağlı olduğu sendikalar ile başladı. Toplamında 700 kişinin katıldığı DİSK kortejlerinde bazı sendikalar dışında merkezi bir katılımın olmadığı gözlemlenirken en geniş kitleye Genel-İş kortejleri sahipti.

DİSK’in ardından kortej sırası KESK ve bağlı olduğu sendikalar şeklindeydi. Her zaman olduğu gibi yine KESK’in en çok kitlesi Eğitim-Sen tarafından oluşturulmaktaydı. Eğitim-Sen’in hemen hemen bütün il ve ilçelerden katılımı sözkonusuydu. 26 Kasım’da düzenledikleri ‘Büyük Eğitimci Yürüyüşü’ sonrasında Ankara’ya girmeleri engellenen, gaz ve coplarla müdahale edilen eğitim emekçileri bu sefer Ankara’ya girebilmişlerdi. Ancak taşımaya çalışsalar da 26 Kasım’daki coşku ve ruhları yoktu. Eğitim-Sen’in ardından en çok kitleye SES sahipti. SES’i sırayla Tüm-Bel Sen, BES, Yapı Yol-Sen, ESM, Haber-Sen, Tarım Orkam-Sen, BTS izlemekteydi. Ancak bunların toplamı Eğitim-Sen’in yarı kitlesini ancak oluşturmaktaydı.

TMMOB 1000 civarı bir kitleyle katılırken; mitingin örgütleyicilerinden biri olan TTB ise sembolik olarak mitingte yerini almıştı.

Devrimci gruplar, reformist çevreler ve çeşitli kitle örgütlerinden oluşan toplam miting kitlesi 20 bine yaklaşıyordu. Sendikaların uzun bir süredir birçok sebep varken anlamlı sayılabilecek eylemler örgütlememelerinin ardından böylesi bir eylemin daha canlı, coşkulu ve katılım açısından yüksek geçmesi bekleniyordu. Ancak mitinge birkaç gün kala afişleri yapıldı. Anlamlı ve yeterli sayılabilecek bir çağrı yapılmadı. Her zaman olduğu gibi son birkaç güne sıkıştırılmış çağrılarla eyleme gidildi. Eylemin örgütleyicisi olan ve son yılların en kapsamlı saldırılarıyla karşı karşıya kalan işçilerin sendikası DİSK ise çağrıcı olmak dışında hiçbir çalışma yapmayarak, eyleme adeta yok denecek bir kitleyle katıldı.

Sendikaların durumu ortadayken çeşitli kitle örgütleri ve devrimci yapıların katılımları da belli bir doygunluğu taşımıyordu. Yine birçok yapı yerelden mitinge katılım sergiledi.

Toplam katılım tablosunun böyle olması bir noktada mitingdeki havaya da yansıdı. Coşku ve canlılığın beklendiği miting coşkusuz ve ruhsuz bir ortamda gerçekleşti.

Miting programı alana kortejlerin girmesinin ardından saygı duruşuyla başladı. Mitingi örgütleyen konfederasyon ve birlik başkanları, yine mitinge katılan çeşitli reformist parti başkan ve yöneticilerinin konuşmalarıyla devam etti. Konuşmaların ardından kürsüden “özelleştirmeleri durdurmak, demokratik Türkiye’yi kurmak, halkçı bütçeyi oluşturmak ve çocuklara onurlu bir gelecek bırakmak” içerikli bir metin okunarak and içildi. Müzik grupları eşliğinde çekilen halayların ardından miting sona erdi.

Komünistler eyleme “Yaşasın bağımsız sosyalist Türkiye!/BDSP”, “Yağma, talan, soygun bütçesine hayır! Kapitalist yağma ve sömürüye karşı mücadeleye!/BDSP” imzalı iki pankartla katılırken; genç komünistler onlarca çaba ve emekle bezedikleri 10. mücadele yıllarının vermiş olduğu motivasyonla katıldıkları Ankara mitinginde coşku ve disiplinleriyle dikkatleri üzerlerine çekerek; gençliğin devrimci hareketini büyütme mücadelesinde yeralmayı sürdüreceklerini gösterdiler. Mitinge “Büyük sosyalist Ekim Devrimi yolumuzu aydınlatıyor, Yeni ekimler için Ekim Gençliği saflarına!/ Ekim Gençliği” ve “Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim sosyalizmde!/Ekim Gençliği” imzalı pankartlarla katıldılar.

Kızıl Bayrak/Ankara