24 Aralık 2005 Sayı: 2005/50 (50)
  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist saldırganlığa karşı
komşu halklarla dayanışmayı
yükseltelim!
  17 Aralık eyleminin gösterdikleri
  Çelebi’nin gerçek yüzü ortaya çıktı
  Asgari ücretteki 30 milyonluk artış bir
kavga çağrısıdır
TÜSİAD patronlarının arsızlığı
Sevda Aydın yalnız değildir!
  Katliamcı polisler ödüllendirildi; Uğur’u unutturamayacaklar!
  19 Aralık katliamını protesto eylemlerinden...
  Şemdinli eylemleri...
Katil devlet hesap verecek!
  Ümraniye İşçi Kurultayı’nda Kurultay
Hazırlık Komiteleri
adına sunulan tebliğ
  Ortadoğu’da gelişmeler ve sermaye
düzeninin büyüyen açmazları /Orta sayfa
  Orhan Pamuk sevdası ve emperyalist
dünyanın ikiyüzlülüğü
  Orhan Pamuk: Burjuva demokratların yeni misyoneri
  Hedef genişleten
NATO dünya halklarını tehdit ediyor
  Hong Kong; Emekçiler emperyalist-kapitalist yağmaya karşı ayakta!
  Filistin halkı iradesini
emperyalist/siyonist zorbalara teslim
etmiyor
  Alman burjuvazisi polis devletine yönelik
adımlara hız veriyor
  “Emek” Partisi nereye?
  19 Aralık katliamı ve direnişi
  Ekim Gençliği’nden
  Basından...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Katliamcı polisler ödüllendirildiler...

Uğur’u unutturamayacaklar!

21 Kasım 2004 akşamı ayaklarında terlikleri ile evlerinin önündeki kamyonlarına eşya yüklemekte olan Uğur Kaymaz ve babası, polisin açtığı ateş sonucunda öldürülmüştü. Otopsi raporunda Uğur’un vücuduna 13 adet merminin isabet ettiği ve bunlardan 9’unun yakın mesafeden atıldığı, baba Ahmet Kaymaz’ın vücuduna da yakın mesafeden atılan 8 adet merminin isabet ettiği ortaya çıkmıştı. Unutulmaya yüz tutan bir görüntü artık Uğur’un önlükler içinde çekilmiş fotoğrafı.

Kızıltepe’de Uğur’u ve babasını katledenler şimdi susmamızı, unutmamızı, sessizce onaylamamızı bekliyorlar. Devlet ise her zamanki gibi katliamcılarına kol kanat geriyor.

Bir akşam vakti evlerinin önünde katledilmelerinden bu yana geçen 13 aylık süre zarfında katiller devlet eliyle korundu, kollandı. Olaya sessiz kalmayı reddedenler ise çeşitli baskılara ve saldırılara maruz kaldılar. Katliamın üzerinden 13 ay geçmesine rağmen sanık polislerden hiçbirisi tutuklanmadı. Olayın sıcaklığı ve ilk tepkiler üzerine açığa alınan polisler, katliamın kamuoyunun gündeminden düşmesiyle birlikte terfi ettirildi. Dava güvenlik gerekçesiyle Eskişehir’e alındı. Burada sözkonusu olan elbette ki devletin güvenliğiydi. Eskişehir’de Temmuz ayında görülen ilk duruşmada “bir grup” davayı izlemeye gelenlere taşlarla sopalarla saldırdı. Eli sopalı faşist güruh onlarca kişiyi yaraladı.

Kaymazlar’ın davasının görüleceği günlerde Eskişehir’de tam bir devlet terörü uygulanıyor sivil faşistler de sokaklarda terör estiriyor. Eskişehir’e davayı izlemek için gelenler ise hem devletin hem de faşistlerin terörüne maruz kalıyor. Ekim ayında yapılan duruşmadan hemen önce, MHP İl Başkanı Beytullah Asil, yerel bir gazeteyle yaptığı röportajda şöyle demişti: “Ben inanıyorum ki aynı manzaranın bundan sonraki davada da tekrarlanması durumunda, aziz Eskişehir halkı ve çocukları, bölücü örgüt yandaşlarına müsaade etmeyeceklerdir.” Bu sözler 12 yaşındaki bir çocuğun boyundan büyük silahlarla katledilmesini sessizce izleyen milyonlaraydı. Ekim ayındaki duruşma sırasında da benzer manzaralar yaşandı. Eskişehir sokaklarında faşistler davayı izlemeye gelenlere saldırdılar. Polis de boş durmadı. Davaya Diyarbakır Barosu adına müdahil olarak katılan Avukat Tahir Elçi, İstanbul’dan duruşmaya katılmak için kente gelmek isteyen bazı avukatların şehre girişte polis tarafından bekletildiğini, duruşmanın aleni görünmesine karşın adeta gizlilik içerisinde gerçekleştirildiğini dile getiriyordu.

Dışarıda bunlar olurken dava salonunda da saldırılar sürüyordu. Uğur’un ve babasının avukatları, adil yargılanma hakları engellendiği için dava salonunu terkettiler. Tüm çabaları unutturmak, unutmaya direnenleri sindirmek içindi.

19 Aralık tarihindeki duruşmadan birkaç gün önce Eskişehir Valiliği, duruşma günü “herhangi bir müessif olayın meydana gelmesini önlemek amacıyla” Eskişehir’de toplantı, gösteri yürüyüşü, basın açıklaması ve benzeri faaliyetleri yasakladı. Bu yasaklama, sokaklarda terör estiren eli sopalı çetelere değildi kuşkusuz. Yine aynı günlerde haber bültenleri Adli Tıp Kurumu’nun 3 Ağustos 2005’te hazırladığı raporu mahkemeye ilettiğini duyurdu.

Raporda şöyle deniliyordu: “Kişiye 11 adet mermi çekirdeği isabet etmiş olup sırt bölgesine isabet edenlerin oluşturduğu yaralar iç organ harabiyetine yol açtıklarından her biri müstakilen öldürücü niteliktedir. Kişinin kalbinde harabiyet oluşturan yaralanmadan sonra atışa devam edemeyeceği, vücudundaki diğer yaraların hareket merkez ve organları dışında olup hareket sistemiyle ilgili organlarda bir harabiyet tarif edilmediğine göre bu yaraları aldıktan sonra bir süre atışa devam edebileceği, ancak ölüm öncesi, ölüm esnası ve ölümünden hemen sonra oluşan yaralanmaların hangisinin daha önce oluştuğunun belirlenemeyeceği sonucuna varılmıştır.”

Böylece tüm yalanları ortaya çıkmış oldu. Mardin Valisi’nin açıklamasında olduğu gibi karakol basmadıkları, dur ihtarına uymayıp ateş açmadıkları ve polisle çatışmaya girmedikleri kanıtlanmış oldu. 21 Kasım akşamı sokak ortasında vurulan Uğur, sırtından aldığı ilk kurşun yarasıyla yere yığılmıştı. Polislerin bundan sonra sıktıkları kurşunlar onun ve babasının cansız bedenlerine isabet etmişti.

Bu Hollywood yapımı bir mahkeme filmi olsaydı, son anda gün ışığına çıkan bu belge davanın seyrini değiştirir, sanıklar tutuklanır ve seyirci rahatlatılırdı. Oysa bu ülkenin gerçeklerine biraz olsun gözlerini açan herkes, bu belgenin hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini çok iyi bilir. Daha dün Şemdinli’de yaşananlar bunu söylüyordu. Dava yine bildik bir şekilde sona erdi. Kaymaz ailesinin avukatı Tahir Elçi, Uğur’un ve babasının, çatışma olmadan, arkadan vurularak öldürüldüğünü söyledi ve sanıkların tutuklanmasını istedi. Onlara ateş eden polislerin avukatı Veysel Güler ise, “Kaymazlar çatışma sırasında sırtlarını dönmek zorunda kaldı. Arkadan ateş edilmedi” dedi. Mahkeme tutuklanma talebini reddetti.

Bundan bir yıl önce, Uğur’un cansız bedenine onca kurşunu sıkan polisler, içlerindeki kin ve düşmanlığı kusmuşlardı. Onlar, devletin kanatları altına alınacaklarını, korunup kollanacaklarını, yaptıklarının hesabının sorulmayacağını, dahası memleketin bekası adına giriştikleri bu çabanın ödüllendirileceğini biliyorlardı. Haklıydılar. Ödüllerini aldılar. Şimdi bize Uğur’u unutturup, onu tozlu dava dosyalarına hapsetmek istiyorlar. Uğur’un yüzünü hafızalarımızdan silmek istiyorlar.

Oysa Uğur’un yüzü aklımıza kazılı ve o 13 aydır kocaman çocuk gözleriyle bize bakıyor!

----------------------------------------------------------------------------------------

Ekim Gençliği gençliğin devrimci sesi olmaya devam ediyor

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde kampanya çalışmaları tüm hızıyla devam ediyor. Geçtiğimiz hafta faşist saldırılar sonucu yaşanan gözaltılar nedeniyle gerçekleştirmeyi planladığımız “Faşist saldırılar ve anti faşist mücadele perspektifi” sunumunu gerçekleştiremedik. Ancak faaliyetimiz herhangi bir kesintiye uğramadan devam etti. Bir yandan “Suçlu kim?” kampanyamız sürerken, diğer yandan 19 Aralık katliamını fakültede yaygın bir politik faaliyete konu ettik.

Bundan iki hafta önce başladığımız “Suçlu kim?” çalışmasının sonuçlarını açıkladığımız duvar gazeteleri hazırladık. Duvar gazetelerine ilgi yoğun oldu. 300’ü aşkın anket yapıldı. Anketleri duvar gazetemize astık. Ayrıca komiteden çıkan karar doğrultusunda savaş, uyuşturucu, yabancılaşma, diplomalı işsizlik, küresel ısınma, açlık, terör başlıklarının yeraldığı Fen-Edebiyat Fakülteleri Bülteni “Tek Renk Kızıl”ın dağıtımını yaygın bir şekilde yaptık. Bülten çalışmamız kampanya süreci içerisinde elde ettiğimiz en anlamlı sonuçlardan biriydi. Yazıların büyük çoğunluğunu okurlarımızın yazdığı bültenin dağıtımını da yine aynı şekilde komite bileşenleriyle gerçekleştirdik. Bülten öğrenciler tarafından ilgiyle karşılandı.

Yine kampanya çerçevesinde 19 Aralık katliamıyla ilgili bir pano hazırladık. Panomuzda 19 Aralık katliamını ve direnişi anlatan ozalit çıktılar, şiirler, saldırının boyutunu açığa çıkaran resimler ve katliamda şehit düşen devrimcilerin fotoğraflarını kullandık. Ayrıca gün boyu masamızdan direnişi anlatan türküler ve marşlarla müzik yayını yaptık.

Ekim Gençliği olarak 25 Aralık günü yapılması planlanan 19 Aralık mitingine çağrı afişleri yaptık. Bir yandan da etkinlik davetiyelerimizi kullandık. Ekim Gençliği ve Kızıl Bayrak satışı gerçekleştirdik.

Kampanya etkinliklerinden biri olarak planladığımız 19 Aralık etkinliğini ise ortaklaştırdık. Öncesinde ortak bir basın açıklaması gerçekleştirdik. Etkinliğin ön çalışmasında bir dizi aksaklık yaşanmasına rağmen katılım oldukça iyiydi.

Merkezi etkinliğin yaklaştığı son günlerde tüm coşkumuz ve enerjimizle çalışmalarımıza aralıksız devam ediyoruz. Bütün okulu etkinlik afişleriyle donatıyor, bildiri dağıtımı ve Ekim Gençliği satışı gerçekleştiriyoruz. Israrcı bir biçimde çevremizdeki arkadaşlarımızı etkinliğe katma çabası harcıyoruz.

Edebiyat Fakültesi’nde Ekim Gençliği gençliğin devrimci sesi olmaya devam ediyor!

İÜ Edebiyat Fakültesi/Ekim Gençliği