15 Şubat 2008 Sayı: SİKB 2008/07

  Kızıl Bayrak'tan
  Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!
  Emperyalist gericilik gölgesinde dinci gericilik ilerlemeyi sürdürüyor
TÜSİAD–AKP ilişkileri ve kriz dinamikleri
TEGA işçisiyle dayanışmayı büyütelim!
Türban dalaşı ve üstü örtülen gerçek gündem
A. Deniz
Laik–anti laik çatışması neye hizmet ediyor?
  5. Ticari Eğitime Karşı Gençlik Koordinasyonu toplantısına çağrı!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  SSGSS saldırısı ve gelişen mücadele süreci üzerine Harb-İş Sendikası Anadolu Şube Başkanı Hüseyin Över ile konuştuk....
  SSGSS karşıtı faaliyetlerden...
  TKİP II. Kongresi değerlendirmeleri...
Kadın sorunu ve sınıf içinde kadın çalışması / 2
  Emekçi Kadın Kurultayı çalışmalarından...
  Nükleer santrallere hayır!
  Fahişeleştiren düzene çanak tutmak!
A. Eylül
  Dünyadan...
  Köln’de “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği” gecesi
  Demokrasi mücadelesi mi, iktidar çekişmesi mi?
M. Can Yüce
  Sitemizin Ocak ayı rakamları...
  Gündem, Devrimci Demokrasi gazetesi ve Sosyalist Barikat dergisi temsilcileriyle basına yönelik sansür üzerine konuştuk....
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

Gazete biçiminde okumak için tıklayın

 

Yeni bir dünya yaratmak için kadın–erkek birlikte mücadeleye!

Bizlere “kadın kutsaldır” deniliyor. Fakat bu bizi yanıltmasın. Bugünkü sistemde bu sözdedir ve yalandır. Kadınlara karşı her türlü hakareti, sömürüyü meşru gösteren birçok atasözü ve deyim toplumsal yaşamda yaygın şekilde kullanılmaktadır. Örneğin “Saçı uzun aklı kısa”, “Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin” vb. sözlerle kadınlar ikinci sınıf insan yerine konulmaktadır. Bizleri önce kutsal diyerek yüceltiyorlar; sonra da aptal, değersiz cins olarak gösteriyorlar. Yine bütün dini kitaplarda ve yayınlarda da kadını erkeğin kölesi olarak gören, onun malıymış gibi kabullendiren bir anlayışla karşılaşıyoruz. Kadının fiziksel yapısı ile erkeğin fiziksel yapısı karşılaştırılıp, erkeğin kadından daha dayanıklı ve güçlü olduğu söyleniyor ve bundan hareketle de kadın ezilip hor görülüyor. Kadının, erkeğe nazaran zekasının gelişmediği söyleniyor. Oysa tüm bunlar gayri bilimsel yaklaşımlardır, kadına karşı geleneksel önyargıların bugünkü düzen kültürü üzerinden yansımalarıdır.

Kadının köleliği, ikinci sınıf insan konumuna düşmesi, sınıflı toplumla, yani özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla başlamıştır. Bundan önce ise kadının evleneceği kişiyi kendisinin seçtiği, aile ve akrabalık ilişkilerinin kadına göre düzenlendiği, doğurganlığından dolayı saygı duyulduğu binlerce yılı bulan uzunca bir tarihi dönem yaşanmıştır. Bu dönem tarihsel gelişmenin anaerkilliğe dayalı dönemidir. Özel mülkiyetin ve dolayısıyla sınıfların henüz bulunmadığı bu tarihi dönemde kadının toplumda önemli ve saygın bir yeri vardı.

Kapitalizmle birlikte ise kadınlar evlerinden alınıp fabrikalara konulmuştur. Bugün biz kadınlar vahşi sömürü koşullarını üzerimizde en ağır şekilde hissetmekteyiz. İşçi ve emekçi kadınlar, fabrika ve işyerlerinde karşılaştığı kötü muamele ve ağır çalışma koşullarının üstüne, bir de kadın olmasından dolayı üstüne binen görevleri (ev işleri, çocuk bakımı vs.) yapmak zorunda kalmaktadır. Bu durumda kadınlar hem sınıfsal hem de cinsel sömürüye maruz kalmaktadırlar.

Kapitalist düzenin hüküm sürdüğü ülkemizde de kadının emeği olabildiğince ucuza kapatılmaya çalışılır. Çünkü kadın hem fiziksel yapısı nedeniyle erkek işçilere göre daha hızlı çalışabilmekte, hem de ezilmişliği yüzünden fazlaca itiraz edememektedir. Bu ise kapitalizm için bulunmaz bir nimet ve tabii ki azami kâr imkanıdır. Bu yüzdendir ki kadın işçilerin bir çoğu sigortasız, güvencesiz ve düşük ücretle çalıştırılmaktadır.

Bunun için tüm emekçi kadınların sınıf kardeşleri olan işçi ve emekçi erkeklerle örgütlü mücadele içinde yer alması zorunludur. Özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasıyla birlikte, kadınların kölelik zincirinden kurtulmasının ilk olanakları da yaratılacaktır. İnsanın insan tarafından sömürülmediği, bütün toplumsal zenginliklerin üretenler tarafından eşit bir şekilde paylaşıldığı bir dünyayı yaratmak için örgütlü mücadeleye.

Kadın ve erkeklerin hayatlarını,

Bizi birbirimize bağlayan

Kelimeyle bağlayalım YOLDAŞLAR..!

Mayakovski

Bursa’dan bir kadın devrimci


Emekçi Kadın Kurultayı çalışmalarından...

“Özgürlük ve eşitlik için emekçi kadınlar bir adım ileri!”



Ümraniye’de 24 Şubat’a hazırlanıyoruz!

24 Şubat tarihinde toplanacak Emekçi Kadın Kurultayı için İstanbul’un farklı bölgelerinde hazırlık çalışmaları sürüyor. Biz de bölgemizdeki çalışmamızı yoğunlaştırmış bulunuyoruz.

“Özgürlük ve eşitlik için emekçi kadınlar bir adım ileri!” şiarıyla yola çıktığımız kurultay çalışmasını çeşitli materyallerin kullanımının yanısıra yerel toplantılar ve emekçi kadınlarla yaptığımız görüşmeler temelinde sürdürüyoruz.

Hedeflediğimiz ev toplantılarından dördünü gerçekleştirdik. Değişik mahallelerde yaptığımız bu toplantılar verimli tartışmalara konu oldu. Toplantılarda komisyonlarımızın çalışmalarını ve kurultayın amacını anlattık. Toplantıya katılan emekçi kadınlar imzalarıyla kurultayı destek sundular ve kurultaya katılacaklarını belirttiler.

Ev toplantıları dışında bir fabrika toplantısı gerçekleştirdik. Toplantıya katılan işçi kadınlar komisyon çalışmalarına destek vereceklerini ifade ettiler. İmza föylerini fabrikalarına götürerek arkadaşlarından imza topladılar.

Kurultay hazırlık çalışmaları kapsamında geçtiğimiz hafta Sultanbeyli’de iki ev toplantısı gerçekleştirdik. Ayrıca işçi servislerinin geçiş güzergahlarında anket yaptık, 200’e yakın evi ziyaret ettik. İki toplantıya yaklaşık 30 kadın katıldı. Emekçi kadınlar kendi yaşadıkları sorunları dile getirdiler. Daha önce çalıştıklarını, şimdi ev işleri ve çocuk bakımı nedeniyle çalışamadıklarını, bu nedenle toplumsal ve siyasal yaşama katılamadıklarını ifade ettiler.

Toplantılarda emekçi kadınların yaşadığı çok yönlü sorunlar ve bu sorunlara karşı nasıl bir mücadele hattı oluşturulacağı tartışıldı. Kurultayda bu sorunların tartışılacağı ve çözüm önerileri temelinde bir mücadele programı oluşturulacağı ifade edildi.

OSİM-DER İşçi Kadın Komisyonu


Esenyurt’ta kurultay çalışması...

Esenyurt Emekçi Kadın Komisyonu olarak, 24 Şubat tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilecek olan Emekçi Kadın Kurultayı’nın hazırlık çalışmalarına devam ediyoruz.

Afiş, bildiri ve anket vb. araçları kullanmanın yanısıra kurultaya destek amaçlı hazırladığımız kart satışlarına da başladık. Yaptığımız ev ziyaretlerinde emekçi kadınların yaşadıkları sorunları ve kadının özgürleşmesinin önündeki engelleri tartışarak Emekçi Kadın Kurultayını dönük hazırlıklarımızı güçlendirme yönünde adımlar atıyoruz. Önümüzdeki hafta ev toplantıları gerçekleştireceğiz.

Faaliyetlerimize, emekçi kadınların yoğun çalıştığı fabrikalar ile duraklara, pazarlara dağıtacağımız bülten ve bildirilerle, afiş çalışmalarıyla ve ev toplantılarıyla devam edeceğiz.

Esenyurt Emekçi Kadın Komisyonu


Kurultay çağrısı Tekel işçisine!

Emekçi Kadın Komisyonları, 24 Şubat’ta toplanacak olan Emekçi Kadın Kurultayı’nın hazırlık çalışmalarını tüm hızıyla sürdürüyorlar. Emekçi Kadın Kurultayı’na çağrı broşürleri 13 Şubat günü Kartal Cevizli Tekel işçileriyle buluştu. Sabah 07.30’da başlayan dağıtımda özelleştirme sürecini yaşayan Tekel işçilerine “Emekçi Kadınlar bir adım ileri!” çağrısı yapıldı.

Kartal-Maltepe-Pendik Emekçi Kadın Komisyonu


Çiğli’de Emekçi Kadın Kurultayı çalışmalarından…

Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi Kadın Komisyonu olarak, 17 Şubat günü düzenleyeceğimiz Emekçi Kadın Kurultayı için hazırlık çalışmalarını sürdürüyoruz. Kurultaya çağrı amaçlı çıkardığımız afişlerimizi Ata Sanayi Sitesi’nde, Çiğli merkezde, Harmandalı, Küçük Çiğli ve Güzeltepe semtlerinde yaygın bir şekilde yaptık. Çağrı bildirilerimize ise Çiğli Organize’deki fabrika önlerinde, Harmandalı semt pazarında ve Çiğli’nin emekçi semtlerinde dağıttık.

Bunların dışında ev ziyaretleri ile emekçi kadınlara kurultaya katılım çağrısı yapıyoruz. Emekçi kadınları kurultay kürsüsünü kullanmaya davet ediyoruz. Kurultay’ın teknik hazırlıkları konusunda da komisyonumuz kolektif bir şekilde çalışıyor.

Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi Kadın Komisyonu çalışanları



Ev eksenli çalışma: Emekçi evlerine uzanan sömürü zinciri!

‘80’li yılların başında dünya genelinde başlayan, ‘90’lardan beri de hız kazanıp belirginleşen neoliberal saldırılar, üretimi parçalanabilir hale getirerek sermayeyi uluslararası rekabet koşullarında ucuz emek arayışına itti. Dünya ölçeğinde izlenen neoliberal politikalar kapitalist üretim ve bölüşüm ilişkilerine yeni bir biçim kazandırarak köklü dönüşümler yarattı. İlk olarak “fordist üretim” denilen ve binlerce işçinin çalıştığı, toplu üretim yapılan büyük fabrikalar kapatılarak, emeğin daha ucuza çalıştırılabildiği gelişmekte olan ülkelere taşındı. İletişim ve ulaştırma teknolojilerindeki gelişme sayesinde de gittikleri ülkelerde küçük fabrika ve atölyeler şeklinde üretimi bölünebilir hale getirdiler. Uluslararası ölçekte taşeron zinciriyle gerçekleşen bu üretimin esası esnek çalışmaya dayalı olmasıdır.

Küreselleşme ile artan esnek üretim yığınlar halinde işsizliği ve yoksullaşmayı da beraberinde getirdi. İnsanların karşısına geçimlerini sağlamak için çalışabilecekleri “informel” işler çıktı.

“Esnekleşme” olarak da adlandırılan ve kalıcılaşan informel çalışma tarzı, fason üretim ve taşeronlaştırma gibi uygulamalarla yaygınlaştı ve kayıt dışı, sigortasız, sosyal güvencesiz, düşük ücretli çalışmaya dayalı bir sistem oluştu. Çocuk işçiliği, ücretsiz aile emeği ve kaçak yabancı işçilik yaygın kullanılarak sömürü biçimi daha da ağırlaştırıldı.

Hızla devinen bu sürecin en önemli özelliklerinden birisi de, kadınların toplumsal üretime daha fazla katılmaları oldu. Kadın emeğinin ucuzluğu, örgütsüzlüğü ve artı-değeri daha fazla üretmesi sermayeyi daha da iştahlandırıyordu. Çünkü kadın işgücü, yedek, sürekliliği olmayan, güvence aramayan ve kolay kontrol edilen ikincil işgücü olarak görülüyordu.

Sermaye, esnekleşme ile işçi sınıfının kazanılmış haklarını elinden alıp, sınıfı vahşi kapitalizm döneminin koşullarına geri döndürmeye çalışıyor. Esnek üretim, tüm çalışanlar için sigortasız, sendikasız, iş güvencesiz ve sosyal haklardan yoksun olarak çalışmak anlamına geliyor. Bu çalışma koşullarından en fazla etkilenen kesim ise emekçi kadınlardır.

Taşeron işçiler, belirli süreli sözleşmeli işçiler, geçici işçiler, yarım zamanlı çalışan işçiler, ödünç işçilik, çağrı üzerine çalışan işçilerle çeşitleşen esnekleşme, örgütsüzleşme anlamına geliyor. Aynı zamanda esnek üretim aynı işletmenin, eve iş verme, evde çalışma, fason üretim gibi yöntemlerle iş saatlerinin belirsiz olduğu ev işçiliğini de geliştirdi. Sömürünün küreselleşmesinin ürünü politikalar, ev-eksenli çalışanların büyüyen bir çalışan kesimi olmasına yol açtı. İşletmelerdeki taşeron zincirlerinin bir ayağı ev eksenli çalışmaya kadar uzandı.

Kadın işgücünün kullanımının öne çıkan biçimlerinden birini artık ev eksenli çalışma oluşturuyor. Küreselleşme ve üretimin parçalanması ile birlikte, ev-eksenli çalışmaya pek çok yeni iş ve özellik eklendi. İşler fabrikalardan, atölyelerden çıkarılıp mahallelere, evlere doğru yöneldikçe, yani informelleştikçe, ev-eksenli çalışma çeşitlendi, ev-eksenli çalışanların sayısı arttı.

Ev-eksenli çalışmanın önde gelen özelliği, yapılan işin ve çalışanların görünmezliği. Ortaya çıkan ürünlerin nerede, kim tarafından üretildiğini bilmek de, üründen anlamak da imkansız. Ev-eksenli çalışanların yüzde 80-90 gibi oranlardaki büyük çoğunluğunun kadın olması görünmezliğinin bir nedenidir. Çünkü, bu kadınlar işgücü piyasası istatistiklerinde genellikle “ev kadını” veya “işsiz” sayılırlar, çalışan insanlar olarak kabul edilmezler. Zaten ev-eksenli çalışan kadınların da büyük çoğunluğu kendisini “çalışan insan” olarak görmez. Eğer evde ev-eksenli çalışan biri varsa, kadınlar onun işlerine de genellikle “yardım” ederler. Bunu da aile içi dayanışmanın gereği ya da kendilerinin ev-içindeki görevlerinden biri olarak yaparlar. “İş yaptıklarını”, “çalıştıklarını” düşünmezler.

Ev eksenli üretimin yaygınlaşmasına neden olan neoliberal politikaları sayesinde sayıları milyonlarla ifade edilen çoğunluk, evde iş yapma yoluyla geçimini sağlıyor. Latin Amerika ülkelerinin yanısıra Almanya, Hong Kong, İtalya, Japonya ve Meksika’da da enformal sektör içerisinde ev işçilerinin oranı giderek artıyor. Aracılardan parça başı iş alıp evde çalışanlar informal sektörde en örgütsüz kesimi oluşturuyor.

İşyerindeki üretimin parçalanarak evlere verilmesi işçilik maliyetlerini düşürünce, evler kadın emeği sömürüsünün en azami olduğu yerler haline geldi. Makineli üretimle yapılabilecek birçok iş asgarinin çok çok altında ücretle, tam gün, hiçbir iş güvencesi olmayan, emeklilik, sağlık gibi sosyal hak ve güvencelerden yoksun emekçi kadınlar tarafından gerçekleştirilir hale geldi. Ev içi ve dışı ilişkileri de parçalayan ev-eksenli çalışma ile birlikte, milyonlarca kadının atıl emeği kapitalist üretim içine çekilerek dünyanın her yerinde sermayenin hizmetine ucuz emek olarak sunuluyor. Parça başı işçilerle ev kadınlarının sömürüsü üst boyutlara çıkarılıyor.

Evlere verilen işlerdeki üretim sırasında milyonlarca işçi, son derece ucuza ve üretim açısından büyük bir zaman alacak tarzda çalıştırılıp sömürülüyor. Oysa bugünün teknik imkanlarıyla çok daha büyük miktarlarda ve kısa sürede, kol emeği kullanılmaksızın yapılabilecek işlerdir bunlar. İşsizliğin kitlesel olarak artması, ücretlerin giderek düşmesi, yoksulluğun hızla büyümesi ev eksenli çalışmayı da yaygınlaşıyor.

Evde çalışmayı sadece kadın üzerinden değil, işin çocuklara da dağıtılarak aile boyu yapılması şeklinde düşünmek gerekiyor. Başta kız çocukları olmak üzere tüm aileyi etkileyen bir sistem bu.

Kapitalist sömürü sisteminin ve ürettiği politikaların bir sonucu olan ev eksenli çalışma kadın emeğini en had safhada sömürmektedir. Harcanan emeğin çok altında ücret alan emekçi kadınlar, emeğinin ve harcadığı zamanın farkına varıp sömürüye karşı mücadele yolunu tutmalı, parça başı ücretin yükseltilmesi, sigorta vb. talepleri yükselterek örgütlenmelidir.

Emekçi kadın mücadelesinde SEWA deneyimi

Emekçi kadınlar birçok sebepten kaynaklı evde çalışmak zorunda kalıyorlar. Ya eşleri izin vermiyor, ya çocuklarına bakacak kimse olmuyor, ya evi fabrikalara çok uzak oluyor… Kısacası ev eksenli çalışan emekçi kadınlar, günün 24 saati kayıt dışı çalıştırılıyor. Sermaye için ucuz iş gücü anlamına gelen evde parça başı çalışma, emekçi kadınlar için sömürü cehennemi, güvencesizlik, sosyal yaşamdan mahrumluk ve örgütsüzlük anlamına geliyor.

Evde parça başı üretim yapan kadınların örgütlenip mücadele edebilmesi fabrikalarda, atölyelerde üretim içinde bulunan kadınlardan görünürde daha zordur. Çünkü ev eksenli çalışan kadınlar dağınıktır ve ortak muhatap aldıkları tanımlı patronları yoktur. Fakat sömürü cehenneminde bu kadar çok yıpranan kadınların daha çok mücadele etmesi ve kavga bayrağını yükseltmesi gerektiği de ortadadır.

Bu koşullar sadece ülkemiz için geçerli değildir. Dünyanın bir çok yerinde, üretimin parçalanması sonucu ev eksenli çalışma da yaygınlaşmaktadır. Aynı zamanda bu alandaki azgın sömürüye karşı mücadele de örgütlenmektedir. Hindistan’daki SEWA (Serbest çalışan kadınlar örgütü) da bu örgütlenmelerden biridir.

Ev eksenli çalışan işçi kadınların sendikası: SEWA

SEWA, 7 yıl süren hukuksal mücadelesinin ardından, “bir patrona karşı bağımlı çalışmak değil, önemli olan bağımlı çalışmak” fikriyle, işçi karnesi alınarak sendikalaşmanın önünü açtı. 1972 yılında Tekstil İş Örgütü’nden (TLA) ayrılarak, Serbest Çalışan Kadınlar Örgütü olarak kuruldu. Hindistan’da böylesi bir sendika kurmak acil bir ihtiyaçtı. Çünkü çoğu ev eksenli çalışanlar yoksul kadınlardı.

1970’li yılların başında TLA Kadın Kolu’nun faaliyetlerinin kapsamı genişledi. O tarihte kadın terzilerindeki kadın işçilerin sömürülmesi şikâyetlerini incelemek üzere bir araştırma yapıldı. Bu araştırma sendikalaşmanın geniş yığınlara ulaşmadığını ortaya çıkardı. Bundan sonra TLA dikiş dikenler, başlarında yük taşıyanlar ve sokak satıcıları da dâhil serbest çalışan kadınları örgütlemeye başladı. Gelecek hakkında karar vermek için yapılan bir toplantıda kadınlar, yeni örgütün sendika olarak kurulmasını düşündüler. Çünkü serbest çalışanların hiçbir gerçek örgütlenme geçmişi yoktu. Yeni örgüte Serbest Çalışan Kadınlar Örgütü (SEWA) denildi. SEWA’nın yürüttüğü ilk mücadele sendika olarak resmen tanınma mücadelesi oldu. SEWA’nın kuruluş amacı kadınları örgütlemek ve dört temel güvenceden, iş güvencesi, gelir güvencesi, gıda güvencesi ve sosyal güvenceden (sağlık, çocuk bakımı ve barınak) yararlanmalarını sağlamaktı.

Sendikanın örgütlenmesi 15-50 arası üyeden oluşan işkolu komitelerine dayanmaktadır. SEWA üyeleri ağırlıkla sabit bir işi olmayan yoksul ve ezilen kadınlardan oluşmaktadır. Bunlar küçük satıcılar (sebze, meyve, balık, yumurta satıcıları, işportacı vb.), evde çalışanlar ve kol emekçileridir. 2000 yılı itibariyle SEWA’nın toplam üye sayısı 2 milyonun biraz üzerindedir. SEWA, mücadelesini somut bir hedefe yönelik çok yönlü kampanyalara dayandırmaktadır. Bu mücadelenin temel birimi köy ya da mahalle düzeyindeki toplantılardır. Toplantılara ulaşılabilen en geniş sayıda insan katılmaktadır.

SEWA, kurulduğu andan itibaren çok büyük bir mücadele başlattı ve bu büyük mücadelenin sonunda da, BM bünyesindeki İLO’yu, 4 Haziran 1996’da bir sözleşmeye zorladı. Bu sözleşme evde çalışan kadınlarla ilgili bazı maddeleri içeriyor. Evde çalışan kadınların bazı koşullarının iyileştirilmesi ve onların bazı yasal haklardan faydalanmaları için sözleşme maddeleri oluşturuldu.

SEWA, yakın tarihimizin en önemli deneyimlerinden biridir. Gelişen emekçi kadın örgütlenmesinin bir parçasıdır. SEWA, ev eksenli çalışan işçi kadınları tanımlı hale getirdi ve onlar lehine çeşitli kazanımların elde edilmesini sağladı.