15 Şubat 2008 Sayı: SİKB 2008/07

  Kızıl Bayrak'tan
  Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!
  Emperyalist gericilik gölgesinde dinci gericilik ilerlemeyi sürdürüyor
TÜSİAD–AKP ilişkileri ve kriz dinamikleri
TEGA işçisiyle dayanışmayı büyütelim!
Türban dalaşı ve üstü örtülen gerçek gündem
A. Deniz
Laik–anti laik çatışması neye hizmet ediyor?
  5. Ticari Eğitime Karşı Gençlik Koordinasyonu toplantısına çağrı!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  SSGSS saldırısı ve gelişen mücadele süreci üzerine Harb-İş Sendikası Anadolu Şube Başkanı Hüseyin Över ile konuştuk....
  SSGSS karşıtı faaliyetlerden...
  TKİP II. Kongresi değerlendirmeleri...
Kadın sorunu ve sınıf içinde kadın çalışması / 2
  Emekçi Kadın Kurultayı çalışmalarından...
  Nükleer santrallere hayır!
  Fahişeleştiren düzene çanak tutmak!
A. Eylül
  Dünyadan...
  Köln’de “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği” gecesi
  Demokrasi mücadelesi mi, iktidar çekişmesi mi?
M. Can Yüce
  Sitemizin Ocak ayı rakamları...
  Gündem, Devrimci Demokrasi gazetesi ve Sosyalist Barikat dergisi temsilcileriyle basına yönelik sansür üzerine konuştuk....
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

Gazete biçiminde okumak için tıklayın

 

Fahişeleştiren düzene çanak tutmak!

A. Eylül

Kendine Laura D. ismini seçen genç kadın anlatımına şu sözlerle başlıyor: “Adım Laura. 19 yaşındayım. Filoloji öğrencisiyim ve eğitim masraflarımı ödemek için fahişelik yapmak zorunda kaldım. Bu durumda olan yalnız ben değilim. Sanırım benim durumumda olan 40 binden fazla kız öğrenci var. Her şey garip bir şekilde, nerede biteceği ve bu işin hesabını kendime nasıl vereceğimi düşünmeden başladı. Ağzımda gümüş kaşıkla doğmadım. Hiçbir zaman lüks ve refah içinde yaşamadım. Ama bu yıla kadar da herhangi bir şeyin eksikliğini de duymadım. Öğrenme isteğim ve üniversite yıllarımın yaşamımın en güzel ve sorunsuz yılları olacağına dair inancım vardı. Üniversite hayatımın ilk yılının tam ve gerçek bir kabusa dönüşeceğini hayal bile edemezdim.” (Benim Sevgili Araştırmalarım)

Fransa’da üniversite eğitimi oldukça pahalı ve bu sorun, yakın zamanda Türkiye’de de sanki sihirli bir değnekmiş gibi lanse edilen burs sistemi ile aşılmaya çalışılıyor. Eğitimin paralılaştırılması sürecinin bir ürünü olarak Fransa’da bugün üniversiteye kayıtlı olan 2.2 milyon öğrencinin %45.5’i çalışarak okuyor. Yine yapılan araştırmalara göre, 225 bin üniversiteli eğitim giderlerini karşılayabilmekte zorlanıyor. Çoğunluğunu kadınların oluşturduğu 40 binden fazla öğrenci ise eğitim giderlerini fuhuş yaparak karşılıyor. Öğrencilerin fuhuş yaparak geçimlerini sağlamalarının gerisinde elbette kapitalist toplum düzeninin aşındırdığı değer yargılarının, bireycileşmenin ve yabancılaşmanın da dolaysız etkileri sözkonusu, ancak temel etkenin maddi olanaksızlıklar olduğu açık. Zira Laura D. örneğinde de görüldüğü gibi Fransa’da burs almak çok kolay değil. Not ortalaması vb. kriterlerin yanısıra farklı kriterler de devreye giriyor. Örneğin babası işçi, annesi ise hasta bakıcı olan Laura D., temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanmasına rağmen, burs alabilmek için fazla zengin bulunuyor.

Fransa’da yayınlanan ve “Benim Sevgili Araştırmalarım” ismini taşıyan bu çarpıcı öz yaşam öyküsü ile gündeme oturan konunun Fransa’ya özgü olmadığını bilmek için ise alim olmak gerekmiyor. Hafızalarımızı biraz zorlayarak bir 10 yıl geriye gittiğimiz zaman, burjuva medyada ODTÜ’lü genç kadınların eğitim giderlerini karşılayabilmek için fahişelik yaptıklarını ilan eden haberleri hatırlayabiliriz. Bu haliyle sorunun evrensel olduğu ve eğitim alanında neo-liberal politikalar etkinleştiği ölçüde derinleştiği açık...

Laura D.’nin adını silip, yerine Ayşe, Fatma yazın...

Sermaye düzeninin bugün geniş gençlik yığınlarına vaadebilecek hiçbir şeyi kalmamıştır. Bu, Türkiye’de de, Fransa’da da böyledir. Gençlik yığınları bir yandan meta düzeninin değer yargıları ile adım adım ahlaki bir çöküntünün içine itilirken, diğer yandan geleceksizlik içerisinde kıvranmaktadır. Dünyanın hemen hemen bütün gelişmiş kapitalist toplumlarında eğitimin paralılaştırılması süreci hızlandırılmıştır. İşçi ve emekçi çocukları eğitim giderlerini karşılayabilmek için çok ağır bedeller ödemektedir. Sermaye düzeni gençlerin önüne ucuz emek sömürüsünden beden sömürüsüne geniş yelpazede bir seçenekler yığını sunmaktadır. Ve bu seçeneklerin çıktığı kapı ise ya intihar ya da her cinsten köleliğin içselleştirilmesi olmaktadır. Gelinen yerde eğitim giderlerini karşılayamadığı için birkaç yıl önce intihar eden Özkan’la ya da silah sanayii için çalıştırılan ODTÜ’lü öğrenciler ile fahişelik yaparak yaşamlarını sürdürmek zorunda kalan üniversiteliler arasında niteliksel bir fark tanımlamaya çalışmak, beterin beteri var tesellisinden öte bir anlam ifade etmeyecektir.

Türkiye’de bugün resmen tartışılmasa da Laura D. ile aynı koşullarda yaşayan binlerce üniversite öğrencisinin bulunduğu bir gerçek. Ve yine çiçeği burnunda YÖK Başkanı’nın açıklamalarına bakarak önümüzdeki yıllarda bu sayının katlanarak artacağı günyüzü gibi ortada. Laura D.’nin yaşam öyküsü de bu yüzden kapitalist barbarlığın, sermaye düzeninin fahişeleştiren yüzü olarak okunmalı ve kavranmalıdır.

Düzen fahişeleştiriyor, Baskın Oran aracılık yapıyor!

Benim Sevgili Araştırmalarım” kitabı ile ilgili tartışmalar, tam da Türkiye’de paralı eğitim modellerinin sol maskesi takmış liberaller tarafından teorize edildiği ve güzellendiği günlere denk geldi. Bu eş zamanlılık, 22 Temmuz seçimlerinde reformist solun genişçe bir kesiminin, nasıl bir siyasal-toplumsal model etrafında kenetlendiğinin gözler önüne serilmesi açısından da oldukça yararlı oldu. Zira solun ortak adayı, ezilenlerin sesi olma iddiasındaki Oran, yeni YÖK Başkanı eğitimin paralılaşması ile ilgili birkaç cümle kurar kurmaz, hızla paralı eğitim savunuculuğuna soyundu ve Laura’ları fahişeleştiren Avrupa modelini güzelleye güzelleye bitiremedi.

Baskın Oran’ın 13 Ocak tarihli Radikal İki ekinde yer alan yazısının başlığı konuyu özlü bir biçimde anlatıyor: “Bedava üniversite ezberi”...

Seçim süreci boyunca bir yandan solun değerlerinden nemalanarak bu değerlere üstü açık bir saldırıyı başlatan Oran, 13 Ocak tarihinde kaleme aldığı bir yazı ile, seçim dönemi boyunca “işgücünden” faydalandığı gençler için nasıl bir gelecek kurguladığını özlü bir biçimde ifade etmiş oldu. Burjuvazinin tezlerinin bir tekrarından ibaret olan bu yazıda yeralan önermelerle Laura D’nin öz yaşam öyküsü kısaca karşılaştırıldığında, bir ay kadar önce Gregor Samsa olarak nitelediğimiz Baskın Oran’a daha ağır bir “sıfat” yakıştırmak gerekiyor.

Üniversite paralı olur ama isteyene, ihtiyacı olana 4 yıl burs verilir!” Baskın Oran’ın sözkonusu yazısının özeti ve ciddiye alınır tek tezini bu cümle oluşturuyor. Zira Oran, burjuvazinin yıllardır uygulamak için taklalar attığı bu tezi emekçi gençlerinin yararınaymış gibi sunma acizce çabasına girişerek, “burs alan öğrenci, ‘bursum kesilir’ diye daha çok ders çalışır” vb. cinsinden saçma sapan gerekçeler ortaya atıyor.

Sonuç olarak, yazının özeti mahiyetindeki bu tek cümle, Laura D.’yi fahişeliğe iten sürecin de ilk halkasını oluşturuyor. Evet, sermaye düzeni fahişeleştiriyor! Baskın Oran ise sermaye düzeninin daha geniş kesimleri fahişeleştirmekten başka bir işlev taşımayan bu tezlerini savunarak ve savunmanın da ötesinde güzelleyerek, sermaye düzeninin fahişelik dayatmasına aracılık yapıyor!

Baskın Oran’ı solun ortak adayı olarak tanımlayan ve peşine takılanlarsa bütün bunlara nesnel olarak çanak tutuyor. Bu tabloda kendini sorgulaması gerekenler, seçim dönemi boyunca bu çirkef politik düzleme eklemlenenlerdir. Zira buradaki politik düzlem, emeği de, bedeni de üç kuruşa satabilecek cinstendir!



İzmir LGP’den paralı eğitime karşı protesto!

10 Şubat günü Karşıyaka Çarşı girişinde YÖK Başkanı Y. Ziya Özcan’ın “Herkes üniversiyeye gitmemeli, tüm üniversiteler paralı olmalı” yönlü açıklamalarını protesto etmek için imza topladık. Yanısıra ajitasyon konuşmaları eşliğinde Liselilerin Sesi satışı yaptık. Ajitasyon konuşmalarımızda, tüm ülke gündemini aylardır el kadar beze sıkıştıranların, toplumu laik-antilaik kutuplaşması temelinde bölenlerin, aynı süreçte saldırı yasalarını bir bir meclisten geçirdiklerini, YÖK Başkanı’nın da buradan aldığı güçle pervasızca emekçi çocuklarına hakaret ettiğini vurguladık. Bu ticari zihniyeti bulunduğumuz her alanda teşhir ve protesto edeceğimizi dile getirdik.

İki saat boyunca gerçekleştirdiğimiz dergi satışımıza halkın yoğun bir ilgisi oldu. 200’e yakın imza topladık, Liselilerin Sesi’ni ve yerel yayınımız Katalizör’ü işçi ve emekçi çocuklarına ulaştırdık. İnsanların bir meta haline getirilen eğitim sistemine karşı olağanüstü tepkisi olduğunu gözlemledik. Ticari eğitime karşı torunu için imza atan yaşlı bir teyzenin sözleri çok şeyi özetliyordu: “Ülkeyi kaç aydır türban için oyalıyorlar, bizim gerçek gündemimiz yok mu? Üniversiteler paralı olursa oğlumu, kızımı yarın nasıl okutacağım?”

İzmir Liseli Gençlik Platformu Girişimi