29 Ağustos 2008 Sayı: SİKB 2008/35

  Kızıl Bayrak'tan
  Gerilim, militarizm ve silahlanma yarışı
   ABD ve NATO savaş gemileri Karadeniz’de…
Emperyalist saldırganlığa ve gerici çatışmalara karşı birleşik mücadeleyi yükseltelim!
Sağlık hakkı için örgütlü mücadeleye!

KESK eylemlerinden…

TİB-DER: Gemiler kara bir tabut olmaya devam ediyor!..
  Grevler, direnişler ve TİS süreçleri devam ediyor!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Metal TİS’leri ve görevlerimiz
  Mehmet Beşeli ile 2008-2010 Metal Grup Toplu Sözleşmeleri üzerine konuştuk…
  Çevresel bunalım bir aşırı-üretim bunalımıdır!
K. Ali
  GOP’ta tekstil ve kot taşlama işçileri buluştu!
  “Çevrecinin daniskası”na yanıt!
  Bolivya’da sınıf çatışmaları keskinleşiyor!
  Dünyadan…
  ABD emperyalizmi “güvenlik anlaşmasıyla” askerlerini yargıdan muaf tutabilecek...
  Gülsuyu’nda festival coşkusu…
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sağlık hakkı için örgütlü mücadeleye!

Burjuvazinin dünya ölççeğinde yürüttüğü neo-liberal saldırıların uygulanmaya başlamasıyla birlikte sağlık bir hak olmaktan çıkarılmış, satın alınacak bir hizmet haline getirilmiştir. Kapitalist sınıf artık sağlık alanını bir sektör olarak tanımlanmakta, sağlık kurumları bir işletme, hastalar da müşteri olarak görülmektedir.

Sağlık alanı bugün Türkiye’de de sermayenin iştahını kabartan kârlı bir sektör durumundadır. Geçtiğimiz günlerde kapitalistlere danışmanlık yapan “Deloitte” adlı bir firmanın hazırladığı bir rapor bu konuya dikkat çekmektedir. “Türkiye’de ve Dünyada Sağlık Ekonomisi 2008” başlıklı raporda sağlık sektörünün geleceği övülerek, bu alana ilişkin öneriler ve değerlendirmeler yapılmaktadır.

Deloitte firması Türkiye’de 1986 yılından beri faaliyet yürütüyor ve bu anlamda Türkiye’deki ilk firma. Kapitalistlere vergi ve mevzuattan muhasebeye, yönetimden kurumsal risk hizmetlerine kadar birçok konuda danışmanlık hizmeti veren bir firma.

“Türkiye’de ve Dünyada Sağlık Ekonomisi 2008” adlı raporda, gelişmiş ülkelerdeki ve Türkiye’deki sağlık hizmetleri karşılaştırılarak, Türkiye’de sağlığa eşit erişim, yüksek hizmet kalitesi ve kaynakların etkin kullanılması için yapılması gerekenler anlatılıyor. Raporda, Türkiye’de kişi başına düşen yılda 586 dolar düzeyindeki sağlık harcamasının, OECD ortalaması olan 2.809 doların beşte biri civarında kaldığına işaret ediliyor. 1960’lardan bu yana sağlık hizmetlerinde önemli mesafe kateden Türkiye’nin özellikle sosyal güvenlik sistemindeki sorunlar nedeniyle sağlık alanında kaynaklarını etkin kullanamadığı, ancak son yıllarda bu alanda önemli adımlar attığı belirtiliyor. Bu adımlar şöyle özetleniyor:

“1 Haziran 2003’ten itibaren kamu çalışanlarının özel sağlık kuruluşlarında da tedavi edilmelerine imkân verilmesi; 2004 yılında geçilen ilaçta ‘Referans Fiyat’ uygulaması; 2005 itibariyle ‘Sağlıkta Dönüşüm’ reformu çerçevesinde SSK bünyesindeki tüm sağlık hizmet işletmeleri ile kamu kurumlarınca işletilen sağlık tesislerinin Sağlık Bakanlığı’na devredilmesi; 2005 itibariyle SSK’ya bağlı çalışanların reçeteli ilaçlarını anlaşmalı eczanelerden temin etmelerine olanak verilmesi; Mayıs 2006 itibarı ile sosyal güvenlik kurumlarının 5502 sayılı kanun çerçevesinde tek bir Sosyal Güvenlik Kurumu çatısı altında bir araya getirilmesi; Anayasa Mahkemesi’nce verilen yürütmeyi durdurma kararı sonrasında yapılacak revizyonları takiben uygulamaya girmesi beklenilen 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu.”

Kapitalist sınıfın bakışını özetleyen bölümde ise, sağlık harcamalarına değinilerek, bu harcamaların milli gelirden fazla arttığı vurgulanıyor. Buradan hareketle şunlar söyleniyor:

“Tüm dünyada ortalama yaşam süresi uzarken, ilaca erişim giderek yaygınlaşıyor ve gelişmiş tedavi yöntemlerinin maliyetleri yükseliyor. Bütün bunlar, sağlık hizmetlerinin ve ilaç tedavilerinin yarattığı değerin ölçümlenerek, kaynakların daha etkin kullanılmasını sağlayan sağlık ekonomisinin uygulanmasını zorunlu kılıyor.”

Raporda, “gelişmiş ülkelerde nüfusun giderek yaşlanması, tıp ve ilaç teknolojilerindeki gelişmeler sonucu sağlık hizmetlerinde arzın artması ve kalp rahatsızlıkları, kanser gibi kronik hastalıklarda görülen artış”a dikkat çekilerek, sağlık sorunlarından para kazanmanın nasıl kârlı bir alan olduğunun altı çiziliyor. Türkiye’nin de bu pazardan, özellikle sosyal güvenlik reformu ve Avrupa Birliği’ne uyum kapsamında atacağı adımlar ile daha çok kâr elde edeceği vurgulanıyor.

Kapitalistlerin iştahını kabartan bu gelişmelerin işçi ve emekçiler için nasıl bir yıkımla sonuçlanacağı bugünden yaşananlar üzerinden açıkça görülüyor. Onların pek övdüğü “sağlıkta dönüşüm” politikalarının nasıl can yaktığına acı örnekler üzerinden tanık olunuyor. Bunların en çarpıcısı ülkenin başkentinde yaşandı. Dr. Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki geçtiğimiz ay içinde 49 bebek yaşamını gitirdi. Katliam olarak anılması gereken bu bebek ölümleri, her şeye kâr hesabı üzerinden yaklaşan kapitalist mantığın sağlık “sektöründe” ne gibi sonuçlar yaratabileceğini özetlemektedir.

Kapitalizmin insana verdiği önem Tuzla tersanelerinde yaşanan ölümlerde de oldukça net bir şekilde görülmektedir. Basit önlemler için bile kâr-zarar hesabı yapan kapitalistler, işçilere kum torbası kadar bile değer vermemektedir. Bahsi geçen hastane için de böyledir. Yapılan incelemeye göre, 8 saatlik mesaide, yoğun bakım ünitesinde dört bebeğe bir hemşire, bebek servisindeyse 8 bebeğe bir hemşire düşüyor. Bir küvezde 3-4 çocuk yatırılıyor vb... Sağlık kurumları bir işletmeye, hastalar da müşteriye dönüştürüldüğünde, yani her şeye kâr güdüsü yön verdiğinde, nitelikli sağlık hizmeti olanaksız hale ter kupergeliyor.

Sağlıkta yıkım anlamına gelen SSGSS adımı ile sağlığın özelleştirilmesinde alınan mesafe kapitalistleri oldukça memnun etmektedir. Kapitalistlerin kasaları dolarken, işçi ve emekçilerin ölen bebekleri bir karton kutuda geri verilebilmektedir. Parası olmayanların tedavisi yarıda kesilerek ölüme terkedilebilmektedir.

Ancak bu bir kader değildir. Sağlık, eğitim, emeklilik vb. haklara yönelik olarak gerçekleşen bugünkü azgın saldırıların gerisinde işçi ve emekçi hareketinin zayıflığı, bu saldırılara gereken yanıtı verememesi durmaktadır. En temel insan hakkı olan sağlık hakkını işçilere ve emekçilere parayla satmaya kalkan bu vahşet düzenine karşı örgütlü mücadele etmeli, herkes için parasız, eşit ve nitelikli sağlık talebini yükseltmeliyiz.

 

Sağlık bakanı tüccarları seçti!

Sağlığın ticarileştirilmesi ve piyasalaştırılması politikalarının baş uygulayıcılarından olan Sağlık Bakanı Recep Akdağ Diyarbakır ziyareti sırasında da buna uygun davrandı. 21 Ağustos günü Diyarbakır’ı ziyaret eden Akdağ, burada Diyarbakır Tabip Odası ve SES Diyarbakır Şubesi ile görüşmek yerine özel hastane patronları ve bürokratlar ile görüşmeyi seçti. Bakan şehirdeki kamu hastanelerini ziyaret etmekten de kaçındı.

Sağlık Bakanı’nın bu tutumu, görüşme talepleri reddedilen Diyarbakır Tabip Odası ve SES Diyarbakır Şubesi tarafından düzenlenen bir basın toplantısı ile kınandı. TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. İlhan Diken bakana şu soruları yöneltti:

“Sağlıkta dönüşüm adı altında yaşanan çöküşü, birinci basamağı yok ederek, sevk zincirini ortadan kaldırarak SGK’nin borç batağı haline dönüştürüldüğünü, hastane enfeksiyonu ve personel yetersizliği sonucu başkentin göbeğinde meydana gelen bebek ölümlerini soracağımızdan mı çekiniyorsunuz? Bölgede onlarca SSPE hastasının çözüm beklediğini ve protestoya hazırlandıklarını duyduğunuz için mi çocuk hastanesi ziyaretini programınızdan çıkarttınız?”

Diken, Bakan’ın ziyaretini “şov” amaçlı olarak değerlendirerek, bakanı gerçeklerin yüzüne vurulmasından kaçmakla suçladı.



Sağlıkçılardan TİS talebi...

SES Şişli Şubesi, AKP hükümetinin uyguladığı sağlıkta dönüşüm programı adı altında yürütülen yıkım politikalarına ve kamuda devam eden toplu görüşmelere ilişkin 21 Ağustos günü Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.

“Sefalet ücreti değil, insanca yaşam ücreti!” pankartı ve taleplerin yeraldığı dövizlerin taşındığı eylemde basın açıklamasını SES Şişli Şubesi Başkanı Rabia Tuncer okudu.

Tuncer, sağlıkta dönüşüm programına dikkat çekerken sağlık çalışanlarının karşı karşıya kaldığı sorunları sıraladı. Yıllardır toplu pazarlık yöntemi ile ücretlerin belirlenmesini isteyen kamu emekçilerine tek taraflı belirleme dayatıldığını ve Anayasa’nın 90. maddesinin toplu sözleşme ve grev hakkının kullanılmasının yasal dayanağını oluşturduğunu söyledi.

Yaklaşık 80 sağlık emekçisinin katıldığı eylemde, “Toplusözleşme hakkımız, grev silahımız!”, “Eşitlik, adalet istiyoruz!”, “İnsanca yaşamak istiyoruz!”, “Promosyon hakkımız engellenemez!”, “AKP sağlığa zararlıdır!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul