17 Ekim 2008 Sayı: SİKB 2008/41

  Kızıl Bayrak'tan
   Gerici rejim Kürt halkına ve emekçilere karşı hazırlanıyor!
  Haramiler cephesinde büyüyen korkular!..
Sermaye iktidarı faşist baskı ve terörü tırmandırıyor!..
İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Taslağı meslek hastalıklarına ve iş cinayetlerine davetiye çıkartıyor…

Çukurova Üniversitesi’nde devlet terörü...

İşçi ve emekçi hareketinden…
  Metal sözleşmelerinde uyuşmazlık!
  Metal Grup Toplu İş Sözleşmeleri’nde uyuşmazlık zaptı tutuldu…
Son söz grev meydanında söylenecek!
  Metal işçileri İzmir’de sorunlarını tartıştı!
  İşkencede katliam eylemlerle protesto edildi…
  İşkenceci sermaye devletinden hesabı emekçiler soracak!
  Kot taşlama işçileri anlatıyor...
  Gençliğin faaliyetlerinden…
  Tekelci kapitalizmin krizi yayılıyor…
  Yeni bir tezkere ve sonrası… M. Can Yüce
  Gençlik hareketi ve fiili-meşru mücadele!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Tekelci kapitalizmin krizi yayılıyor…

Yeni “kurtarma paketleri” de sorunu çözmeye yetmeyecek!

Tekelci kapitalizmin merkez üssü ABD’de patlak veren mali kriz, akıtılan trilyon dolarlara rağmen kontrol altına alınamıyor. İşçi sınıfı ile emekçilerin ürettiği artı-değerin gaspedilmesi sayesinde biriktirilen servetin büyük şirketleri kurtarmak için hoyratça harcanması, sömürü ve kölelik düzeni kapitalizmin derdine deva olamadı.

Bush tarafından gündeme getirilen kurtarma paketinin etkisi ise kısa süreli bir soluklanma ile sınırlı kaldı. Neoliberalizmin mabetleri olan borsalardaki düşüş devam ederken, iflasın eşiğine gelen büyük şirketlere neredeyse her gün yenileri ekleniyor. Sermaye dolaşımı önünde hiçbir engelin bulunmadığı çağımızda, mali kriz de herhangi bir engele takılmadan hızla dünyanın dört bir yanına yayılıyor. Gidişattan panikleyen düzenin efendileri, peşpeşe kurtarma paketleri açıklamak zorunda kaldı.

G-7 şeflerinin Washington buluşması

ABD ile diğer emperyalist devletlerin ilan ettiği kurtarma paketleri kapitalizmin çöküşe doğru sürüklenmesini önleyemeyince, haydutbaşı Bush, G-7 şeflerini Washington’a çağırdı. Büyük bir çöküşü önleme telaşına düşen kapitalist-emperyalist düzenin efendileri, zorunlu olarak birlikte hareket etmenin yollarına aramaya başladılar.

Bush’un çağrısıyla gerçekleşen toplantıya G-7’yi oluşturan ABD, Japonya, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Kanada maliye ve hazine bakanlarının yanısıra Avrupa Birliği, IMF ve Dünya Bankası’nın en üst düzey görevlileri de katıldı.

G-7’nin maliye ve hazine bakanlarıyla görüşen Bush, ekonomik krize karşı ortak mücadele çağrısında bulundu. Toplantı vesilesiyle Beyaz Saray’da açıklama yapan Bush, “Bu krizde beraberiz ve krizden birlikte çıkacağız“ dedi. Katılımcılar tarafından yapılan ortak açıklamada ise, “G-7, mevcut durumun acil ve olağanüstü eylemler gerektirdiği yönünde hemfikirdir” diyerek, krizi önleme noktasındaki açmazlarını teslim ettiler. Çöküşü önlemek için yeni önlemler saptayan G-7 şefleri, süreci birlikte karşılama kararı aldıklarını söylediler.

G-7 toplantısından sonra açıklanan eylem planında; önemli banka ve finans kuruluşlarının çökmelerinin engellenmesi için eldeki bütün imkanların kullanılması, hem nakit hem kredi akışının tekrar başlatılması, banka ve diğer finans kurumlarının sıcak paraya ulaşımının sağlanması, kredi akışı sağlanmasına olanak verecek şekilde bankaların sermaye arttırmalarının sağlanması öngörülüyor.

Görüldüğü üzere G-7 şefleri, hem banka hem sigorta şirketlerini kurtarmak için trilyon dolarları yine hoyratça tüketecekler.

G-20 de G-7’nin izinde!

G-7 baronlarının toplantısının ardından aralarında Türkiye’nin de bulunduğu G-20 grubunun toplantısı gerçekleşti. Toplantıya katılan ABD Hazine Bakanı Paulson, G-20 toplantısında, G-7’nin benimsediği eylem planının kabul edilmesini beklediklerini söyledi.

Emperyalist güç odaklarının peşinden giden G-20 şefleri, Amerikalı bakanı hayal kırıklığına uğratmadı. G-7 toplantısında beş maddelik paketi, G-20’nin şefleri de kabul etti.

AB şeflerinden “ortak eylem planı”

Krize çözüm arayan G-7 ve G-20 toplantılarının ardından AB şefleri Paris’te toplandı.

AB Dönem Başkanlığının Fransa’da olması nedeniyle Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin daveti üzerine Paris’te gerçekleşen zirveye, Avro Bölgesi ülkelerinin yanısıra İngiltere Başbakanı Gordon Brown, Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, Avrupa Merkez Bankası Başkanı Jean-Claude Trichet de katıldı.

Avrupa’nın 15 ülkesinin temsilcilerinin katıldığı toplantıda, sistemin çöküşünü önlemek için çıkış yolu arandı. Ortak hareket etmekten kaçındığı gerekçesiyle eleştirilere maruz kalan Almanya, “ortak eylem planı” önerdi.

Almanya’nın önerdiği dört maddelik plana itiraz eden olmadı, ancak AB devletlerinin birlikte hareket etmekte zorlanabileceği belirtiliyor.

Yapılan açıklamaya göre, Almanya’nın önerdiği dört maddelik “eylem planı”, büyüyen nakit sıkıntısının reel ekonomiye yansımalarını sınırlamak için devlet güvenceleri aracılığıyla bankaların birbirlerine kredi vermelerinin teşvik edilmesi, çürük kredilerin ve sorunlu olduğu düşünülen değerli kâğıtların bir banka tarafından devlet desteği ile satın alınması, bankaları zor durumdan kurtarmak için devletin ana sermayeye katkı sunması gibi önlemleri içeriyor. Aksi halde çöküşün önlenemeyeceği hatırlatılıyor.

Peşpeşe gerçekleşen toplantılarda alınacağı söylenen önlemleri, krizin pençesine düşen her devlet zaten şu veya bu şekilde uygulamaktadır. Nitekim İMF şefi Dominique Strauss-Kahn, “çökmenin eşiğinde”ki finans sistemini kurtarmaya çalışan ülkelerin her gün yeni bir “önlem paketi” açıkladıklarını dile getiriyor.

“Kurtarma planları” furyası

ABD’nin başlattığı kurtarma planları, krizin yayılması ile furyaya dönüştü. Zira belli başlı tüm kapitalist devletlerin, ekonomik çöküşü önlemek için kurtarma planları dışında bir çıkış yolları bulunmuyor. Bu planlar ise, emekçilerin ürettiği değerlerden çalınarak biriktirilen büyük servetlerin, devletler eliyle şirketlere aktarılması anlamına gelmektedir.

ABD şirketlere yeni kaynaklar aktarmaya devam ederken, İngiltere tarihinin en büyük banka kurtarma operasyonunu gerçekleştiriyor. Yapılan açıklamaya göre İngiliz devleti, ülkenin en büyük dört bankasına ortak olarak bu bankaların batmalarını önlemeye çalışacak. Bu operasyonun 35 milyar sterline mal olacağı hesaplanıyor. Fransa hükümeti, küresel mali krizin batmanın eşiğine getirdiği bankaların kurtarılması için 360 milyar Avro’ya kadar olan açığını garanti altına alacağını ilan ederken, Almanya’da bakanlar kurulunun onayladığı “banka kurtarma planı” kapsamında 500 milyar Avro kaynak aktarılacağı bildiriliyor.

Bu arada küresel mali krizde dev bankaları Fortis ile Dexia’yı kurtarmak için onmilyarlarca Avro kaynak aktaran Belçika hükümeti 2.5 milyar Avro kaynak arayışını sürdürürken, Avustralya Başbakanı Kevin Rudd, bankalardaki mevduata 3 yıl için tam garanti verileceğini açıkladı. Avustralya bankalarındaki fonların toplam değerinin 386-450 milyar dolar arasında olduğu tahmin ediliyor.

Kurtarma paketi açıklayan bir diğer devlet Rusya oldu. Rusya parlamentosunun alt kanadı Duma, hükümetin, mali piyasalarda istikrar sağlamaya yönelik 86 milyar dolarlık yardım paketini onayladı. Benzer önlemler alan birçok devletin olduğunu da eklemek gerekiyor.

Gelişmelerin seyri, emekçilerin sırtından çalınan servetlerle yapılan kurtarma operasyonlarının krizi önlemeye yetmeyeceğini gösteriyor. Bu ise, mal ve hizmet üretiminde de daralmanın kaçınılmaz olacağı anlamına geliyor. Nitekim bunun ilk belirtileri şimdiden görülmektedir. Krizin faturasının emekçilere ödetilmesinin boyutları, esas olarak bu aşamada somutlanacaktır.

Kapitalizmin küresel krizinin işçi sınıfı ile emekçilere yansımasının işsizlik, yoksulluk, sefalet, devlet terörü şeklinde olacağı bilinmektedir. Yıkımı önlemek ya da sınırlamak için, işçi sınıfı ile müttefiklerinin kapitalizme karşı örgütlü mücadele dışında bir çıkış yolları bulunmamaktadır.

 

Krizin faturası işçilere değil kapitalistlere!

Burjuva iktisatçıların “1930’lardan beri böylesi görülmedi” dediği ve kısa vadede sonlanmayacağına kesin gözü ile bakılan kriz, tüm dünyaya yayılmış bulunuyor. ABD kriz karşısında çaresiz. Avrupa ise ne yapacağını bilemiyor. Tüm kurtarma çabalarına karşılık kriz bir türlü atlatılamıyor.

ABD’deki finans sistemindeki çöküşle birlikte milyonlarca işçi ve emekçinin gelecek güvencesinin yatırıldığı emeklilik fonları büyük ölçüde eridi. Krizin tek sonucu emeklilik fonlarının batması olmadı. Finans sektöründen başlayan ve üretim alanına da yayılmakta olan kriz sonucu işten çıkartmalar devam ediyor. Daha şimdiden ABD’de finans sektöründe istihdam edilenlerin büyük bir bölümü işsiz kaldı. Dünyanın en büyük tekellerinden olan ve tüm dünyada 100 binden fazla çalışanı bulunan General Motors Kuzey Amerika’da bulunan dört fabrikasını kapatacağını ve burada çalışan 10 binden fazla işçiyi işten çıkaracağını duyurdu. 2008 yılının ilk üç ayında sadece otomotiv sektöründe işten çıkartılanların sayısı 50 bine ulaştı. Krizden en çok etkilenen inşaat sektöründe de resmi rakamlara göre 60 bine yakın kişi işini kaybetmiş durumda. Dünyanın en büyük ikinci cep telefonu üreticisi Motorola da 7 binden fazla işçiyi işten çıkardı. Tüm dünyada binden fazla şubesi bulunan Starbucks firması da, ABD dâhilindeki 600 şubesini kapatacağını ve 12 bin kişiyi işten çıkaracağını duyurdu.

Avrupa’da da durum farklı değil. BMW Almanya’daki fabrikalarından 8 bin kişiyi, Siemens 7 bin işçiyi işten çıkartacak. Daimler-Chrysler 6 bin 500 kişiyi, ünlü ilaç tekeli Novartis 2 bin 500 çalışanını, Volvo 1000 işçisini çıkartacağını duyurdu. Airbus da yeniden yapılanma planına göre Avrupa çapında 10 bin işçinin işine son vereceğini açıkladı.

Dalga dalga yayılan küresel krizin etkisi Türkiye’ye de yansıdı. Üretiminin yüzde 70’den fazlasını Avrupa’ya yapan ve zaten iç talep yetersizliğinin kıskacında bulunan otomotiv sektöründe sıkıntı giderek artıyor. Ayrıca, sigortacılık ve bankacılık sektörü de tehlike içinde.

Sermaye sınıfı küresel krizi bahane ederek, krizinin faturasını işçi ve emekçilere ödetmeye çalışıyor. Bunun en somut örneği, Türkiye’da100 bini aşkın metal işçisini kapsayan 2008-2010 Metal Grup Toplu İş Sözleşmesi’nin devam ettiği şu günlerde açıkça görülüyor. Kriz bahane edilerek Ford, TOFAŞ, Renault ve Bosch fabrikalarında işçi çıkarma, ücretlerde kesinti, üretime ara verme, işçi alımının durdurulması, geçici işçilerin sözleşmelerinin uzatılmaması, ücretsiz izinlerin kullandırılması saldırıları yaşanıyor. TİS’e esneklikle ilgili maddeleri sokmak isteyen asalak metal patronları, yaratılan bu uygun ortamı metal işçisine kölelik dayatmalarının birer aracına dönüştürmek niyetindeler.

Varolan kriz kapitalizmin krizidir. Bu krizi insanlığın krizi haline getiren, insanlığı açlığa mahkum eden kapitalistlerin bitip tükenmek bilmeyen kâr hırslarından başka bir şey değildir. Kapitalizmin krizlerini ortadan kaldırabilmenin tek koşulu kapitalizmi ortadan kaldırmaktır. İşçi sınıfı ve ezilen halklar topyekûn bir mücadelenin içinde yer almadıkları sürece krizler yaşanmaya devam edecektir. Krizin faturası işçilere değil, işçileri sömürenlere, insanlığı kâr uğruna açlığa ve sefalete sürükleyenlere kesilmelidir.

 

Hollanda’da TİB-DER’le dayanışma etkinliği...

Tuzla tersanelerinde iş kazaları ve ölümlerin bir türlü sonu gelmiyor. Kapitalist patronlar kârlarına kâr katmak için, işçileri iş güvenliğinin olmadığı koşullarda çalışmaya zorluyor. Genç yaşta işçiler kapitalistlerin kâr hırsı uğruna bedel ödemeye devam ediyor.

Tersaneler cehenneminde yaşanan bu çağdışı uygulamalara karşı etkin bir mücadele yürüten Tersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER) ile dayanışmak ve uygulamaları teşhir etmek için Hollanda-Eindhoven’da bir dayanışma etkinliği düzenledik. Bir aylık süre içinde değişik kurum, kuruluş ve kişilerle ilişkiye geçtik, tersanelerin durumunu anlattık, düzenleyeceğimiz etkinliğe maddi ve manevi destek talep ettik. Bu konuda anlamlı destekler aldık.

Hollanda BiR-KAR Kadın Komisyonu başından itibaren etkinliğin örgütlenmesi çerçevesinde büyük bir emek harcadı. Konuya ilişkin tüm yazı ve materyaller Hollandaca’ya çevrildi. Toplam hazırlık sayesinde etkinlik başarıyla gerçekleşti. Kadın Komisyonu’nun çabasının son derece anlamlı olduğunu belirtmeliyiz.

Ne yazık ki Türkiyeli’ler maddi destek ve katılım planında beklentimize yanıt vermediler. Hollandalı ve diğer uluslardan işçi ve emekçiler ise büyük bir ilgi gösterdiler, anlamlı bir destek sundular.

Etkinliğimiz 10 Ekim günü gerçekleşti. Açılış konuşmasının ardından TİB-DER’in gönderdiği mesaj Hollandaca okundu. Ardından tersanelerdeki çalışma koşullarını anlatan, ölen 112 işçinin isim listesine yer veren, TİB-DER’in ilettiği bir sinevizyon gösterimi yapıldı. Sinevizyon izleyicileri derinden etkiledi. Gösterimin ardından birçok soru yöneltildi. Katılımcılar düşüncelerini dile getirdiler.

Değişik aktivitelerin ardından genç bir arkadaşımızın sergilediği tek kişilik oyun beğeniyle izlendi. Etkinliğimize 70’in üzerinde bir katılım sağlandı.

Yurtdışında çalışan işçi ve emekçiler olarak, tersaneler cehenneminde mücadele yürüten TİB-DER’i bir kez daha selamlıyor, dayanışma içinde olacağımızı bildiriyoruz.

BiR-KAR / Hollanda

 

Fransa’da kitlesel eylem ve grevler!

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun (CSİ) çağrısını yaptığı, “Herkese uygun iş!” talebinin yükseltildiği gösteriler 7 Ekim’de gerçekleşti. Yüz ülkeden CSİ üyesi 170 sendika protesto ve grev çağrısı yaptı. Eylemler, dünya ölçüsünde yaşanan kriz ve artan işsizliğe karşı gerçekleşti.

Fransa’da 6 büyük sendika ise taleplerini daha da genişletti; herkese kabul edilebilir bir iş, çalışma koşulları ve süresinin insan onuruna yaraşır bir düzeyde iyileştirilmesi, sosyal güvencenin ve emeklilik hakkının garantiye alınması, etkili kamu hizmeti verilmesi taleplerini yükseltti.

CGT, CFDT, CGC, FSU, Solidaire (SUD) ve UNSA sendikalarının çağrısıyla Fransa’da 87 eylem gerçekleşti. Paris’deki mitinge 14 Avrupa ülkesinden sendika yöneticileri de katıldı. Birçok işkolunda grevler gerçekleşti. Demiryollarında, okullarda ve birçok devlet dairesinde, Air France uçak şirketinde, France Telecom’da grevler yaşandı. 21 şehirde kamu ulaşımı alanında yaşanan grev hayatı felce uğrattı.

Üniversitelerde ve liselerde öğrenci örgütleri eylemlere destek çağrısı yaptılar. Öğrenciler  ve aileleri Sarkozy’nin “reform paketi”nde yeralan öğrenim alanındaki işten çıkarmaları sokaklara çıkarak protesto ettiler. Gösterilerde öğrenim alanında kadro kısıtlamaları ile hem çalışma koşullarının hem de öğrenim kalitesinin düşeceği dile getirildi.

Ülkede memurların sayısını düşürmeyi hedefleyen Sarkozy hükümeti, emekliye ayrılan öğretmenlerin yarısının yerine yeni kadrolu eleman almamayı planlıyor. Bütçeyi dengeleyebilmek için kamu harcamalarında kesintilerin şart olduğunu öne sürüyor. Bu yıl kamu sektöründe 23 bin, gelecek yıl ise 35 bin çalışanın işine son verilmesi planlanıyor. İşine son verilecek olanların 11 bin 200’ünün eğitim-öğrenim alanından olacağı belirtiliyor.


Kriz ve kitlesel işsizlik

Otomobil sektöründe kriz derinleşerek sürüyor. Dünyanın en büyük otomobil devlerinden Daimler, Kuzey Amerika’daki iki işletmesini kapatacağını açıkladı. Böylece 3500 kişi işsiz kalacak. St Thomas’daki (Ontario) işletmede üretim 2009 yılında durdurulacak. Portland’da da (Oregon) 2010 yılında bantlar duracak. Daimler tekeli yük kamyonu üretiminin durdurulması sonucu 900 milyon kâr edeceğini hesaplıyor.

General Motor 2009 yılının sonuna kadar Rapids’deki (Michigan) işyerini kapatacağını açıkladı. Bu işletmede halen 1.500 işçi çalışıyor. Janesville’deki (Wisconsin) işletmenin ise yıl sonuna kadar kapanması kesinleşti. Burada da 1.200 kişi işini kaybediyor.

Avrupa’da Eylül ayında 1.305 milyon araba piyasaya sürüldü. Bu geçen yıla göre 8.2 oranında daha düşük. Bu rakam 1998 yılından bu yana en yüksek oran.

Almanya’da yine Eylül ayı içinde yeni araba alım-satımı yüzde 1.5 oranında. En büyük kayıp ise İngiltere ve İspanya’da yaşandı. Her iki ülke de emlak krizinden büyük oranda etkilenmişti. Sadece Fransa’da yeni araba açtırma yüzde 8.4 oranında.

* Gazetelere yansıyan haberlere göre, Amerika’nın New York eyaletinde de 165 bin üzerinde kişinin işyeri tehlikede. Buna finansal sektörde çalışan 35 bin kişi de dahil.

* Pepsi de tasarruf planı çerçevesinde 3.300 kişiyi işten çıkardı. Pepsi’de üçüncü çeyrekte firmanın vergi-öncesi karlarında %9.5 düşüş olduğu görüldü ve hisse değerinde 26 yılın en büyük düşüşü gerçekleşti. Pepsi işçi çıkarmaya bu nedenle gittiğini açıkladı.


Otomobil sektöründe fatura işçilere!

Dünya ölçeğinde yaşanan krizin etkilerinin yansıması olarak otomobil sektöründe de kriz derinleşiyor. Krizin faturası işçilere çıkarılıyor.

7 Ekim günü Ford, BMW, Daimler’den sonra Opel de üretimi düşürmek zorunda olduklarını açıkladı. 8 Ekim günü ise İsveç otomobil işletmesi Volvo’da üçbin işçinin işten atılacağı açıklandı.

Amerikan Otomobil üreticisi General Motors’a (GM) ait olan Opel’in Almanya’daki Eisenach işletmesinde üretime üç hafta ara verilecek. Bochum’da 29 Eylül’den beri bantlar çalışmıyor. Rüsselsheim ve Kaiserslautern dışında Avrupa’daki tüm GM işletmelerinin imalathane bölümünde 20-31 Ekim arasında üretim duracak. BMW yıl sonuna değin 20-25 bin daha az otomobil üreteceğini açıkladı. Leipzig’deki işletmede dört gün bantlar duracak.

Ford tekeli de Saarlouis’deki işletmesini kapatacağını açıkladı. BMW’deki gibi burada da önce taşeron işçiler işten atılacaklar, 204 işçi işini kaybedecek. VW’nin yan kuruluşu Skoda da 13 bin daha az otomobil üretecek.

Daimler’de ise bu sayı 80 bin. Sindelfinge’de bu yıl 17 Aralık’ta işletme tatile girecek. Untertürkheim’deki  Daimler işletmesinde bazı vardiyalar kaldırılacak. 2009 yılı için düşünülen 90 bin adet motor üretiminden vazgeçilecek. Daimler işçi çıkarmayı da hesaplıyor.

İsveç’te Ford tekeline ait Volvo, bantlarda çalışan iki 2 işçi ile 700 memurun işine son vereceğini açıklamıştı. Volvo işten atılacakların toplam sayısının ise 6 bin kişi olduğunu ifade ediyor.


Berlin’de onbinlerce kişi alanlardaydı!

11 Ekim günü Berlin’de vatandaşlık hakları için büyük bir yürüyüş gerçekleştirildi. Alanları dolduran onbinlerce kişi “Korku yerine özgürlük, gözetim kuruntusunu durdurun!” sloganı altında devletin ve özel şirketlerin kitleleri gözetlemesini protesto etti, kişiye ait bilgilerin korunmasını talep etti.

Yürüyüşe, sayıları 117’yi bulan sendika, demokratik kitle örgütü, doktorlar, avukatlar derneği, sanatçılar, devrimci ve ilerici partiler çağrı yapmıştı. Döviz ve pankartlarda, sözde terörizme karşı düzenlenen güvenlik yasalarının derhal geri çekilmesi, kitlelerin online gözetlenmesinin durdurulması, kişilik bilgilerinin korunmasını içeren sloganlar dikkat çekti.

Dağıtılan bildirilerde ve yapılan konuşmalarda, ordunun ülke içinde de görevlendirilmesine, elektronik sağlık kartı uygulamasına, işyerlerine videolar yerleştirilerek işçi ve emekçilerin gözetlenmesine karşı çıkıldı. Hükümet binasının bulunduğu semte gelindiğinde, “Biz halkız, siz sadece seçildiniz!” sloganı atıldı.

Eylemde Kreuzberg’li sanatçıların yaptıkları 10 metrelik uzun bir kol taşındı. Konuşmacılar arasında, dinlenen özgür doktorlar grubunun başkanı ve yazılarında marksist-leninist kelimelerini kullandığı için terörist zanıyla dinlenen gazeteciler de vardı.

Düzenleyiciler, yürüyüşe katılımın miting sonunda 100 bine ulaştığı bilgisini verdiler. Eylem Almanya’da 1987 yılından beri vatandaşlık haklarına yapılan saldırılara karşı gerçekleşen en büyük yürüyüş oldu.