x

31 Ekim 2008 Sayı: SİKB 2008/43

  Kızıl Bayrak'tan
   Ekim Devrimi’nin 91. yılında sosyalizm güncel, Yeni Ekimler ve Partisi yakıcı bir ihtiyaçtır!
  Patronlarla Amerikancı AKP hükümetinden saldırı sinyalleri…
Ekonomik kriz ve sendikaların tutumu
Devlet terörü tırmanıyor!

Metal TİS’lerinde son durum ve görevlerimiz...

İşçi emekçi haraketinden…
  Kadın çalışmasının önemi ve sorunları…
Yüzü kitlelere dönük etkin bir İşçi ve emekçi kadın çalışması hedeflenmelidir!
  Kapitalizmin krizi ve emekçi kadınlara yansımaları...
  Kot taşlama mı, işçi mezarlığı mı?
  Hesabı tersane işçileri soracak!
  Genç-Sen Genel Kurulları yapıldı...
  İtalya, Yunanistan ve Fransa kaynıyor!
  Sınıfın manifestosu, manifestonun sınıfı: Buluşamayan nehirler mi? - Yüksel Akkaya
  Durum ve gelişmelerin yönü…- M. Can Yüce
  Kapitalizmin krizi ve işçi sınıfı / 2
Volkan Yaraşır
  Mamak İşçi Kültür Evi 8. mücadele yılını bir etkinlikle kutladı!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalizmin krizi ve emekçi kadınlara yansımaları...

Bir süredir ‘oldu, olacak’ denen kriz nihayet kapitalizmin en gelişmiş ülkesi sayılan ABD’de patlak verdi ve hemen ardından başta Avrupa olmak tüm dünyaya sirayet etti. Burjuvazinin kimi sözcülerinin de itiraf ettiği gibi bugünkü kriz 1929’da yaşanan büyük bunalımı pek çok bakımdan aşmaya aday durumda.

Düzen sözcülerinin ağızlarından kaçırdıkları bir diğer şey ise bu krizin faturasının işçi ve emekçilere ödetileceği. Bu faturanın gerçek boyutunu ise bugünden kestirmek mümkün değil. Tabii emekçilerin bu faturayı ödemeye razı edilip edilemeyeceği de belirsizliğini koruyor.

Biliniyor ki kapitalizm krizlerin faturasını işçi ve emekçilere ödetmeye çalışır. Fakat hiç kuşkusuz bundan bütün yönleriyle doğrudan en fazla etkilenecek olan emekçi kadındır. Bu yazımızda sorunun bu yanını öne çıkaracağız.

Kapitalizm ve kadın işçi emeği

Kapitalizm daha ilk ortaya çıkış sürecinden başlayarak kadını üretim alanlarına sürerek emek gücünü kullanmaya başladı. Ancak bugüne kadar uğradığı değişim bu emeği ne oranda ve ne ölçüde kullandığı sorusunu bizlere sordurtmalıdır. Denebilir ki, hiç değişmeyen şey daima kadın emeğinin yedek işgücü olarak tutulması ve buna uygun şekilde ihtiyaç duyulduğunda istihdam edilmesidir. Genelde baktığımızda iş yaşamında kadına vasıfsız ve beceri gerektirmeyen işlerde sorumluluk verilir. Tekstil, gıda ve hizmet sektörü kadın işçilerin en fazla çalışabildiği alanlardır. Kadının çalışması kapitalizmin ihtiyaçlarına yanıt verse bile kadının asli işi daima ev içi üretim olarak görülmüştür. Bir başka ifadeyle kapitalizm kadın emeğine her zaman muhtaçtır. Ama bu muhtaçlık tümüyle döneme, ihtiyaca ve tercihe göredir. Yeri gelir kitlesel biçimde kadını üretim alanlarına sürer. Yine yeri geldiğinde gerisin geri evine ‘yuvasına’ yollar. Veya kadınlara ‘sunduğu’ işlerin sınırlı olması, koşulların ağırlığı ve ücretlerin düşüklüğü kimi zaman kadınlar için çalışmayı kendiliğinden cazip olmaktan çıkartabilir.

Bir başka önemli nokta kadın işçilerin her dönemde ve dünyanın dört bir yanında ‘eşit işe eşit ücret’ talebiyle şiarlaştırıp mücadeleye konu ettikleri sorundur. Erkek işçiyle aynı işi yapmasına rağmen yer yer üçte iki veya yarısı tutarında ücret alması kapitalistlerin hiç vazgeçemeyecekleri bir uygulamadır. Çünkü bugün asgari ücret belirlenirken ‘aile’ baz alınır. Ve erkek işçiyi bu ailenin reisi olarak tutabilmek adına ona biraz daha fazla ücret vermek zorundadır. Yani bu kapitalizm için tercihten çok bir zorunluluk sonucu olmaktadır. Bununla kadına kendisinin her zaman yedek ve ucuz işgücü olduğu ve asıl olanın erkek işgücü olduğu değişik biçimlerde kanıksatılır. Bu sayede erkek işçinin daha fazla ücret talep etmesinin de önüne geçiliyor. Yani kapitalist sistem böylece toplamda ücretleri düşük tutarak bir taşla iki kuş vuruyor.

 Kapitalizmde kadın emeğinin ne ölçüde ucuz, değersiz ve görünmez olduğunun en çarpıcı bir başka örneği her türlü güvenceden yoksun, kayıtdışı istihdamda kadın işçinin tuttuğu yerdir. Yakın zamanda yapılanlar araştırmaya göre Türkiye’de 25 milyon çalışabilir yaştaki kadının 19 milyonu işgücüne katılmıyor. 25 milyon kadının ancak % 23’ü işgücüne katılabiliyor. Kentlerde her beş kadından sadece biri çalışıyor. Çalışan kadının % 35’i tarım ve hayvancılık sektöründe, %16’sı vasıf gerektirmeyen işlerde çalışmaktadır. Kırsalda her 100 kadından 89’u tarımda çalışıyor ve bunların % 82’i ücretsiz işçidir. Toplam olarak kırda ve kentte kayıt dışı işgücünün % 70’ini kadınlar oluşturmaktadır.

Kriz ve emekçi kadın

Kriz dönemlerinde kadın emekçiler de kapitalizmin dolaysız olarak başlıca hedefi haline gelirler. Üretimin dışına itilmek, sosyal yaşamı dar olan kadın işçiyi toplumsal yaşamdan soyutluyor ve daha çok edilgenleştiriyor. ‘Şanslı’ olup işten çıkarılmayanlar ise bu sefer kapitalistin her türlü dayatmasına daha kolay boyun eğiyor. Kadın işçiye yönelik, sosyal, ekonomik, cinsel ve her türlü şiddetin kriz dönemlerinde üst düzeylerde uygulandığı yine bilinen bir gerçektir. Bununla birlikte kadın işçinin özellikle taciz ve tecavüz olmak üzere maruz kaldığı şiddeti sineye çektiği ve bunu kolayından ifade edemediği bir başka araştırmanın sonucudur.

Kriz dönemlerinde emekçi kadın, yalnızca üretimin dışına itilmekle veya köleliği perçinlemekle kalmıyor. Ekonomik olarak yaşadığı yıkıma aynı zamanda sosyal, siyasal, kültürel yıkım eşlik ediyor. Gelecek güvencesi ve umudu dumura uğruyor. Dinsel gericiliğin her türlü etkisine daha açık hale geliyor. Hatta yaşam biçimi olarak daha çok benimsiyor. Kısacası kapitalizm kölelikten başka bir şey veremediği emekçi kadına kriz döneminde çift yönlü bir yıkımı dayatarak yaşamını daha çekilmez kılıyor.

Geçmiş krizler ile sonuncusu arasındaki fark ve bunun emekçi kadına yansıması

Kapitalizmin geçmişi krizlerle dolu ve bundan böyle yeni boyutlar kazanarak güçleneceği bir döneme giriyoruz. 1929’daki büyük dünya buhranı uzun yıllar devam etmiş ve İkinci Dünya Savaşı’na kadar etkisini sürdürmüştü. ‘70’lere gelindiğinde sistem yine bir durgunluğun içindeydi. Bu dönemin ayırtedici özelliği “sosyalist blok”un ve anti-emperyalist hareketlerin varlığının kapitalist sistemi bir dizi sosyal politikayı uygulamaya itmesidir. Bu bir bakıma kendi emekçilerine kapitalizmin dışına çıkmamaları için verilen bir rüşvet anlamına gelmektedir. Bugün yerinde yeller esen pek çok sosyal, siyasal hak işte o dönemde kapitalist ülkelerin pek çoğunda şu ya da bu düzeyde uygulanıyordu.

Dünya kapitalist sistemi Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku’nun dağılmasının ardından adeta zincirlerinden boşalırcasına saldırıya geçti. İşçi sınıfına sosyal ve siyasal haklar başta olmak üzere pek çok alanda saldırılar yöneltilmeye başlandı, dünya genelinde neoliberal politikalar kutsanıp uygulamaya sokuldu.

 Türkiye’de bu politikaların ifadesi sayılan 24 Ocak Kararları, ancak ‘80 askeri faşist darbesi ile uygulama zemini buldu. Bu politikaların önemli bir boyutunu oluşturan eğitim, sağlık, ulaşım, hizmet vb. pek çok alanlardaki özelleştirmeler sonucunda işçi sınıfı ağır hak kayıplarına uğradı. Bu saldırıların en fazla etkilediği kesim yine işçi ve emekçi kadınlardır. Dünyadaki bölgesel irili-ufaklı krizleri saymazsak Türkiye’de yaşanan 2001 krizi tarihinin en kapsamlı olma özelliğine sahiptir.

Türkiye kapitalizminin 2001 krizinin ardından küresel kapitalizmle bütünleşmesi bütün topluma kesilen ağır bir faturaya mal oldu. Tarımdaki çözülme hızlandı, küçük köylülük önemli ölçüde dağıldı. Çalışan kadınların önemli bir bölümünün tarımda istihdam edilmesi nedeniyle, tarımdaki çözülmeden en çok kadınlar etkilendi. Diğer taraftan son yıllarda tekstil sektörü daraldı, bu daralma doğallığında çalışan kadın işgücü oranını etkiledi. Zira tekstil, kadın iş gücünün en fazla istihdam edildiği ikinci büyük alandı. Emeğin üretkenliğinin artmasına ve çalışabilir nüfusun çoğalmasına rağmen çalışan işçi sayısında artış şöyle dursun işsizlik sürekli artmaktadır.

Kapitalizme karşı mücadelede kadın emeğini korumaya ve kadınları itildikleri çürümeye karşı sınıf kardeşleriyle birleşmeye çağırıyoruz!

Özellikle sosyal güvenlik sisteminin özelleştirilmesi tamamen emekçi kadının aleyhine bir durum. Ve mevcut  haliyle en fazla vurduğu kesim de yine emekçi kadınlardır. Emek Çalışmaları Merkezi’nden B. Ergüder’in  ifadeleriyle “sadaka ekonomisinin hedefinde kadınlar var. Sosyal güvenlik sistemi özelleştiriliyor. Kamusal alan daraltılıyor, harcamalar kısılıyor.”

Toparlayacak olursak kapitalizmin krizi en fazla emekçi kadını vuruyor. Emekçi kadının örgütsüz olması bu tabloyu daha çok derinleştirmektedir. Ancak maruz kaldığı sömürü ve baskıya karşı bilinçlenmesi ve örgütlenmeye yönelmesi birçok şeyi kökünden değiştirecektir. Çünkü o zaman sermaye karşısında bir irade, bir güç bulacaktır. Emekçi kadın kendisine ödetilmek istenen faturaları kabul etmeyerek buna karşı mücadeleye girişecektir. Komünistler ama özellikle komünist kadınlar emekçi kadın çalışmasında bir an önce derinleşmenin yol ve yöntemine bakmalıdırlar.