23 Ocak 2009
Sayı: SİKB 2009/03

  Kızıl Bayrak'tan
  Metal işkolunda durum ve görevlerimiz
  Ergenekon sermaye devletinin gerçek yüzüdür…
İsrail’den tek taraflı ateşkes...
Krizin faturasını kapitalistlere ödetme mücadelesini kapitalizmi yıkma mücadelesiyle birleştirelim!
2008 sermayenin yoğun saldırılarına konu oldu…
TORGEM direnişi 10. gününde zaferle sonuçlandı!
  Tersane İşçileri Birliği Derneği Başkanı Zeynel Nihadioğlu ile krizin tersanelerdeki etkisi ve TORGEM direnişinin kazanımları üzerine konuştuk...
  DESA direnişinde kazanma kararlılığı ve devrimci sorumluluk!
  Sinter ve Gürsaş direnişleriyle dayanışma büyüyor…
  Yerel seçimler ve komünistler
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Kriz ve tersaneler
  Yerel işçi bültenlerinden...
  Emekçi Kadın Komisyonları’ndan çağrı…
  Hrant Dink kitlesel eylemlerle anıldı!
  İşgal, direniş, grev ve sabotaj / 2 Volkan Yaraşır
  Obama illüzyonu… M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Krizin faturasını kapitalistlere ödetme mücadelesini kapitalizmi yıkma mücadelesiyle birleştirelim!

İşçi ve emekçilerin krizin faturasını ödememek için mücadeleyi yükselttiği bir dönemde, sermayenin işçi sınıfına kestiği faturanın sonuçları da iyice açığa çıkmaya başladı. Krizin etkilerinin belirginleşmeye başladığı Ekim ayında işsizlik oranının 1.2 oranında artarak yüzde 10.9’a yükseldiği açıklandı. Eylül, Ekim ve Kasım aylarında ise 458 bin kişi işsizler ordusuna katıldı. Elbette bunlar resmi rakamlar!

İşsizliğin sorumlusu kendileri değilmiş gibi, büyük bir rahatlıkla işsizlik rakamlarını sıralamaktadırlar. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) işsiz sayısının 5 milyon 600 bin kişiye ulaştığını söylerken, İŞ-KUR kurumlarına Aralık ayında işsizlik başvurusu yapanların sayısının yüzde 473 artışla 175 bin 684’e yükseldiğini açıklamaktadır. İŞ-KUR bünyesinde 1 milyon 140 bin 890 kişinin iş aradığı belirtilmektedir. Beyaz Eşya Yan Sanayicileri Derneği (BEYSAD) ise, yaşanan ekonomik kriz nedeniyle 120 binin üzerinde çalışanın olduğu sektörde, 6 ay içinde 40 bin işçinin işten atılacağını itiraf etmektedir. İş-Kur Genel Müdürü Namık Ata, sadece son 12 günde 30 bin kişinin, işini kaybettiği gerekçesiyle kurumlarına müracaat ettiğini açıklamıştır.

Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan ise bu vahim tabloya aldırmadan, “Ben de 27 yıl sanayicilik yaptım. Sanayici, bıçak kemiğe değil, iliğe dayanmadıkça işçiyi işten çıkarmaz” deme cüretini göstererek, işten çıkarılmaları meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Dahası, “kriz öncesi işverenlerin elini rahatlatacak düzenlemeler yaptıklarını” itiraf ederek, AKP’nin sermayenin hizmetinde olduğunu bir kez daha teyit etmektedir.

Krize karşı sendikaları “vatanperverliğe” çağıran Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik de, “Herkes elinde ne kaynak varsa ortaya koyacak ki bu krizi atlatalım. Sendikalar ‘Biz bu işin içinde yokuz’ gibi bir yaklaşım içinde olamaz” diyerek, emekçilerin sırtına yüklenen faturanın kabullenilmesine çalışmakta, bir kez daha işçi ve emekçilerden fedakârlık istemektedir.

Bütün bunlar yetmiyor olacak ki, Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler Derneği (KOBİDER) Genel Başkanı Nurettin Özgenç, cumartesi günlerinin tam gün olarak mesaiye dahil edilmesi gerektiğini savunabilme yüzsüzlüğünü gösterebilmektedir. Bir avuç parababasının saltanatını nasıl sürdürdüğü bilinmezmiş gibi, sefalete mahkûm ettikleri emekçilerin sırtından bolluk içinde bir hayat yaşadıkları sırmış gibi, Özgenç tam bir arsızlıkla konuşmaya devam ediyor: “Toplam dış borç stokunun, 2008 Eylül sonu itibariyle 289,3 milyar dolar olarak ifade edildiği göz önüne alındığında, bu kadar çok tatili hak etmiyor olmalıyız.”

Sermaye sınıfının zevk-i sefasında bir kısıtlama yapması ise elbette ki bu tartışmanın dışında. “Kriz mi var, dış borç mu var, işçiler ne güne duruyor? Sırtlarında bunca yük varken, ha az ha çok, ne varsa yüklensinler” diye düşünüyor, bu asalaklar sınıfı.

Tablonun bu kadar vahim olduğu, işsiz sayısının kendi açıklamalarına göre 6 milyona yaklaştığı, açlık sınırının 1 milyarı TL’yi aştığı şu günlerde, sermaye temsilcileri oldukça neşeli olmalılar ki, kriz ile ilgili ciddiyetsiz açıklamalar yapabilmektedirler. Krizin sonuçlarını ve hükümetin yapacaklarını değerlendiren sermayenin maliye bakanı Unakıtan, artık IMF yetkililerinin yaptığı esprilere güldüğünü söylemektedir. Anlaşılan o ki, karşılıklı gülüşmelere neden olan IMF ile AKP arasındaki tam uyumdur.

Bir sermaye hükümeti olan AKP’nin ekonomik icraatlarını IMF’nin direktifleriyle yaptığı herkesçe malumdur. Zira bu tüm sermaye hükümetleri için olmazsa olmazdır. AKP de, bütün o sahte çıkışlarına ve Erdoğan’ın yalancı kabadayılığına rağmen IMF’nin direktiflerini harfiyen yerine getirmektedir. Bu çerçevede IMF’nin Türkiye ziyareti öncesinde bütçede 13 milyar TL’ye varan kısıntıya gidilirken, IMF ile görüşmelerde ön plana çıkan kritik konulardan bazıları ise şöyledir:

Elektrik tarifeleri: Elektrik ve doğalgaz zamlarının ertelenmemesi isteniyor. Elektrikte maliyet bazlı tarifelerin yaygınlaştırılması öngörülüyor. Yani elektriğe ve doğalgaza sürekli bir biçimde yüklü zamlar gelmeye devam edecek.

Esnek çalışma modeli: IMF esnek çalışma modelinin yaygınlaşmasını ve kalıcılaşmasını öneriyor.

Kıdem Tazminatı Fonu: Patronların üstündeki kıdem tazminatı yükünün kaldırılıp, kıdem tazminatı fonunun kurulması düşünülüyor. Bugüne kadar işçi ve emekçilerin ücretlerinden biriken fonlar nasıl yağmalanmışsa, işsizlik fonunu nasıl işten atılan onbinlerce işçi kullanamıyorsa, böylece kıdem tazminatı da sermayenin kullanımı için bir fonda toplanacak.

Sağlık harcamalarının kısılması: Genel Sağlık Sigortası Yasası kapsamında 1 Ocak’tan itibaren yürürlüğe giren uygulamalarla sağlıkta tasarruf dönemi başlarken, IMF yeni tedbirlerin de alınmasını istiyor. Bu kapsamda özellikle ayakta tedavi ve ilaç masraflarında kısıntı, aile hekimliğinin yaygınlaştırılması öngörülüyor. Böylece parası olanın hastanelerde tedavi göreceği, ilaç alabileceği bir sağlık sisteminin şartları eksiksiz tamamlanacak.

Reel sektörün borçları: Hükümet, reel sektörün borçlarını yeniden yapılandırmaya hazırlanıyor. Bunun için yeni kaynak gerekiyor. Doğal olarak bu kaynak da emekçilerin sırtından elde edilecek.

Kamu yatırımları: Kamu harcamalarında kısılmaya gidilecek. Kamunun tümüyle tasfiye edilmesi hızlandırılarak, özelleştirmenin önü tümüyle açılacak.

Memur maaş zammı: IMF, kamudaki işçi ve memurun maaşına enflasyon oranı dışında zam yapılmasını istemiyor.

IMF’nin dayatmaları çiftçiyi de yıkıma uğratmaktadır. Tarımsal destekleme bütçesinden yüzde 10 kesintiye gidilmesini eleştiren Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar şunları söylüyor: “IMF’nin stand-by’ı, daha imzalanmadan, tarıma ve çiftçilerimize zarar vermeye başlamıştır. İşte, hem krizden ve hem de krize karşı alınan önlemlerden zarar görmek diye buna denir. Çiftçi, gübre kullanmadan ekiliş yapıyor.”

Ayrıca AKP hükümeti, IMF ile varılan uzlaşma gereği, işten atılan işçilerin işsizlik fonundan yararlanmasında herhangi bir iyileştirme de yapmayacak. Bilindiği üzere, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan yararlanma koşullarının ağır ve ödeneklerin sınırlı olması nedeniyle, geliri 41.8 milyar TL olan fondan, 2002’den bugüne kadar yapılan harcama, işsizlik sigortası, kısa çalışma ödeneği ve kurum giderleri dahil sadece 3.5 milyar TL’yi ancak bulmuştur. Fonda şu an biriken para 38,3 milyar TL’dir. İşsizlik Sigortası Fonu’nda işçilerin alınterinden biriken para o kadar fazla miktardadır ki, işten çıkarılan işçiler için kullanılsa, bir parça da olsa onları rahatlatacaktır. Ancak sermaye o kadar aç gözlüdür ki, bu paraya da göz dikmiş bulunmaktadır. Sendikaların bu konudaki suskunluğunu anlamak mümkün değildir.

Yapı Kredi Private Banking müşterilerine konuşma yapmak üzere İstanbul’a gelen New York Üniversitesi ekonomi profesörü Nouriel Roubini ise, 2009’un hem Türkiye hem dünya için çok zor bir yıl olacağını söylemektedir. Global Economics Monitor isimli araştırma kuruluşunun da başkanlığını yürüten, krizi önceden tahmin ettiği için adı “ekonomi kahini”ne çıkan burjuvazinin akıl hocası Roubini, “daha en kötüyü yaşamadık. Şubat ve Mart çok daha kötü geçecek, 2009 sonuna kadar sürecek. Hatta 2011 yılına kadar süreç devam edecektir” demektedir. Emperyalizmin metropollerinde komünizmin hayaletinin dolaşmakta olduğunu da sihirli küresinde görmüş olacak ki, “kâhin” ekleme gereği duymaktadır: “Kimileri de diyor ki, bu kriz kapitalizmin sonunu getirecek. Bence bu kriz kesinlikle kapitalizmin sonu demek değil.”

Kapitalizmin krizine karşı işçi sınıfı ve emekçilerin dünya ölçeğinde yükselen eylemli tepkilerinin kapitalistleri ve ideologlarını korkutması doğaldır. Kapitalizm elbette bu krizle çökmeyecektir. Fakat krizin harladığı devrim ateşi, kapitalizmi daha tarihin çöplüğüne atılmadan küle döndürecektir. Yapılması gereken, krizin faturasını kapitalistlere ödetme mücadelesini kapitalist sistemi yıkma mücadelesiyle birleştirmektir.