23 Ocak 2009
Sayı: SİKB 2009/03

  Kızıl Bayrak'tan
  Metal işkolunda durum ve görevlerimiz
  Ergenekon sermaye devletinin gerçek yüzüdür…
İsrail’den tek taraflı ateşkes...
Krizin faturasını kapitalistlere ödetme mücadelesini kapitalizmi yıkma mücadelesiyle birleştirelim!
2008 sermayenin yoğun saldırılarına konu oldu…
TORGEM direnişi 10. gününde zaferle sonuçlandı!
  Tersane İşçileri Birliği Derneği Başkanı Zeynel Nihadioğlu ile krizin tersanelerdeki etkisi ve TORGEM direnişinin kazanımları üzerine konuştuk...
  DESA direnişinde kazanma kararlılığı ve devrimci sorumluluk!
  Sinter ve Gürsaş direnişleriyle dayanışma büyüyor…
  Yerel seçimler ve komünistler
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Kriz ve tersaneler
  Yerel işçi bültenlerinden...
  Emekçi Kadın Komisyonları’ndan çağrı…
  Hrant Dink kitlesel eylemlerle anıldı!
  İşgal, direniş, grev ve sabotaj / 2 Volkan Yaraşır
  Obama illüzyonu… M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kriz ve tersaneler

Hızla yayılan küresel ekonomik kriz tersane sektörünü de büyük oranda vurmuş durumda.

Tersaneler denilince akla ilk olarak gemi inşa, bakım ve onarım geliyor. Oysa tersaneler aynı zamanda “nakliye” anlamına da geliyor. Dünyadaki taşımacılığın %90’ının deniz yoluyla yapıldığı düşünüldüğünde, tersane sermayesinin kâr alanının sadece gemi inşa olmadığı görülebilecektir. Uluslararası tersane sermayesi, küresel krizin deniz taşımacılığına da derin etkilerde bulunduğunu ifade ediyor. “Navlun” diye tabir edilen günlük taşıma kiralarının ciddi bir düşüşe geçtiği söyleniyor. Uluslararası navlun fiyatlarını “Baltic Dry Index”i ortaya koyuyor. Her gün belli hammaddeler için farklı rotalardaki taşımacılık ücretleri aracılardan toplanıyor. Dolayısıyla indeks hammadde taşımacılığında navlun ücretlerini özetliyor. Bu endeksin Mayıs 2008-Kasım 2008 arasında %93 değer kaybettiği vurgulanıyor. Bu, küresel çapta hammadde dolaşımının dibe vurduğunu gösteriyor. OPEC’in petrol üretimini kısmasının petrol tankerlerini tamamen durdurduğu ifade ediliyor.

Tersane krizini tetikleyen bir başka faktör ise gemi fiyatlarındaki ciddi düşüştür. Saç fiyatlarındaki dalgalanma da işin tuzu biberi. Ayrıca gemi inşaatında demir cevheri önem taşıyor. Demir cevherini elinde tutan Çin ve Brezilya arasındaki fiyat savaşları, gemi inşa için önemli olan demir cevherini değerli ama kullanılamaz hale getiriyor.

Dünya tersanelerinde durum

Dünyada tersanecilik sektöründe önemli bir paya sahip olan Güney Kore’nin en büyük tersaneleri olan Samsung, Daewoo, Hundai tersaneleri toplam üretimlerinde % 50’ye yakın bir düşüşün yaşandığını ifade ediyor.

Hundai Tersanesi’nden bir yetkilinin yaptığı şu açıklama genel bir fikir veriyor: “Yeni gemi siparişlerinde ve kesinleşen kontrat sayısında gözle görülür bir düşüş var. Endüstriye ait hisse senetleri henüz dibe vurmadı ama gemi inşa sektörü için tepe noktasını çoktan geçtiğimizi ve artık hareketin aşağı yönlü olduğunu söyleyebilirim.”

Polonya’da Gdyina ve Szczecin tersaneleri ile özelleştirilen Gdansk Tersanesi’nde özelleştirilmelerin durdurulması ve tersanelere devlet desteğinin sürmesi isteniyor. Bu sorunla ilgili sendika Avrupa Komisyonu’nu protesto eden bir eylem gerçekleştirdi. Sendika eylemde şunu vurguladı:“Kriz sebebiyle liberal ekonominin kalesi olarak görülen ülkeler bile stratejik gördüğü sektörlere önemli devlet müdahaleleri gerçekleştirdi. Avrupa Komisyonu’nun Polonya’ya dikte ettirdiği özelleştirme hamlesinin bu anlamda ciddi bir tezat oluşturduğunu düşünmekteyiz.”

Almanya’da Lindenau Tersanesi iflasın eşiğine geldiğini açıkladı. Tersanenin kapanmaması için devlet desteği ve kredi peşinde oldukları Avrupa’daki basına yansımış.

Dünya birinciliğine oynayan Çin ise dünyada kuru yük konteynır üretiminin %56’sını elinde bulunduruyor. Çin Uluslararası Deniz Konteynerleri (CIMC) üretimine talep azlığı nedeniyle ara verildi. Toplam 22 bin işçinin işine son verdi.

Güçlü bir sermayesi olan Yunan armatör firması Dry Ships de üretime ara verdi.

Türkiye’de durum!

Türkiye tersaneleri zaten güçlü bir öz sermayeye sahip değillerdi. Daha çok Eximbank kredileri ve GİSAT fonu üzerinden kurulmuşlardı. Tüm işlerini bankalardan aldıkları kredilerle yürütüyorlardı. Ancak küresel mali kriz bu durumu sarstı. Bankalar kredileri vadesinden önce geri çağırdı ya da yeni kredi açmadı.

Gemi İnşa Sanayicileri Birliği (GİSBİR) Konsey Başkanı Kenan Torlak da, bankaların kredileri vadesinden önce çağırmaya başladığını açıkladı. Onaylanmış kredilerin ertelendiğini ya da kredilerin vadesinden önce kapatılmasının istendiğini vurgulayan Torlak şunları söyledi: “Yeni kredi taleplerimize zaten karşılık alamıyoruz. Bankalarımız mevduat açısından iyi durumda olmasına rağmen bunu yapıyor… Bu durum sektörü çok derinden etkiler. Sektörde bu yeni duruma göre yeni planlar yapılıyor. Tuzla’da işten çıkarmalar başladı bile.”

Dünya gazetesi yazarlarından Dr. Burhan Özfatura’nın 31 Ekim 2008 tarihli yazısının başlığı ise şöyle: “Krizden parlak sektörlerde etkileniyor”. Özfatura şunları yazıyor: “Sektör temsilcilerinden alınan bilgiye göre, sadece Tuzla’da siparişi alınmış 612 parça gemi bulunmaktadır. Bunların mali portresi yaklaşık 12-13 milyar dolar civarındadır. Bu denli yüksek montanlı üretimin öz kaynaklardan karşılanmasının mümkün olmayacağı açıktır. Dolayısıyla bu tür üretimlerde % 20 - % 30 öz kaynak gerisi kredilerden karşılanır. Bankalar krizi bahane ederek yeni kredi açmaz ve verilen kredileri vadesinden önce geri çağırmaya kalkarsa, gemi inşa sektörünün halini siz düşünün.”

Gemi finans uzmanlarından İlhan Yirmibeşoğlu da kredilerin kesilmesi durumunda Tuzla’nın tarumar olacağını ifade ediyor: “Tuzla’da birçok gemi var spekülasyona yapılmış. Ben bunu yaparım satarım. Satamasam da işletirim diye yapıldı. Şimdi sat, satamıyorsun alıcı yok. İşletemiyorsun, armatör değilsin. Ben yaparım vitrine koyarım beğenen alır anlayışı doğru değil. Ancak bunu yapabilmeniz için belirli bir finansman ve dayanma gücünüzün olması lazım. Tuzla’da 5 gemi kapasitesi olan firmalar 10-15 gemi siparişine girmiş. En ufak krizde kredinin kapanması durumunda tamamen çöküyor.”

Deniz Ticaret Odası Başkanı Metin Kalkavan da Tuzla tersanelerinde toplam 161 gemi siparişinin iptal edildiğini açıkladı. Kalkavan, dengelerin oturması için sipariş iptallerinin devam etmesi gerektiğini ifade ediyor. Bu ciddi anlamda bir işçi kıyımı anlamına geliyor. Burada bahsedilen “dengelerin oturması”, krizden en az zararla çıkabilmenin yoludur.

Sermayenin akıl hocalarının telaşı!

Mevcut krizi derinden hisseden tersane patronlarını kurtarma telaşı bazı akıl hocalarını harekete geçirmiş bulunuyor. Bu çerçevede bir takım formülasyonlar dile getiriliyor.

Brezilya’da tersanecilik ve denizciliğini geliştirmek üzere Deniz Ticaret Fonu ve Gemi İnşa Garanti Fonu tersane sektörüne muazzam avantajlar sağlıyor. Devlete ait olan Brezilya Kalkınma Bankası’nın da tersaneciliği ciddi kolaylıklar sağlayarak finanse ettiği söyleniyor. Bu modelin Türkiye’de uygulanabilmesi üzerinden yoğun bir propaganda gerçekleştiriliyor. Akıl hocaları yanısıra, üretimi arttırmak için başka yöntemler izlenmesi gerektiğini vurguluyorlar.

Ne yapılmalı?

Tuzla tersanelerinde üretim büyük oranda düşmüştür. Sermayenin yıllardır elde ettiği muazzam kârlarla bir köşeye çekildiği ve ileriki dönem için hazırlık yapıldığı bir süreç olarak algılanmalıdır bu. Mevcut kriz ortamı bazı armatör ve tersanecileri yutacakken, bazılarını daha kuvvetli bir şekilde piyasaya çıkaracaktır. Dayanma gücü olmayanlar yok olup giderken, sektör birkaç kişinin elinde yoğunlaşacaktır. Tuzla tersanelerinde şu anda Turkter ve yardımcı tersanelerin üretimi tamamen durdurmuş vaziyettedir. Diğer birçok tersanede de üretim büyük oranda sınırlandırılmıştır.

Fakat yineleyelim, bu tersane patronları için bir ara dönemdir. Nitekim Metin Kalkavan bu dönemi, “kalifiye işçi sıkıntısını çözmek ve bir takım sıkıntıları gidermek” olarak tanımlıyor. Dolayısıyla geleceğe dönük hazırlık yapılıyor.

İşten atılan işçilerin sayısı onbini aşmıştır. Arta kalan işler daha az işçiyle yapılmaktadır. Bu nedenle çalışan işçiler yoğun bir emek sömürüsüne maruz kalmaktadır. Ücretler önemli oranda düşürülmüştür, dahası aylar sonra verilmektedir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri kriz bahane edilerek alınmamaktadır. Bundan kaynaklı olarak Aralık ayı içerisinde 4 işçi daha iş cinayetine kurban gitmiştir.

Tuzla’da işçi hareketi şu an, kimilerinin abarttığının tersine bir yükseliş içinde değildir. Zira sermaye diri unsurları işten atmıştır. Ancak mevcut durağanlık yanıltıcı olmamalıdır. Tersaneler her zaman bir işçi hareketliliğine gebedir. Burada işçilere müdahalede yaratıcılık ve çok yönlülük belirleyicidir. Krizin faturasını patronlara yüklemek üzerinden sürekli ve sistemli bir propaganda-ajitasyon faaliyeti kendini hissettirmelidir. Bu konuda havzada sayısız deneyim bulunmaktadır. Aslolan tabanın harekete geçirilmesi konusunda öncü güçlerin kendi rollerini oynayabilmeleridir. Bu konuda geçmişteki deneyimlerden yararlanmak, onları geliştirmek ve yaratıcı olabilmek gerekiyor.

Havzada hala da önemli bir işçi kitlesi var. Bu işçi kitlesini, en önemli talepleri olan, işçi sağlığı ve güvenliğine kaynak aktarılması, ücretlerin arttırılması, ücretlerin ana firma tarafından ve zamanında ödenmesi, işten atmaların durdurulması etrafında birleştirmek ve mücadeleye sevk etmek mümkündür. Burada izlenecek rota militan direnişlerdir. Ücret gaspları konusunda her zamanki eylem hattı aşılmalı, işçiler işgal eylemlerine yöneltilebilmelidir. Burada önemli olan, tabandan yükselen bir hareketliliği yaratabilmektir. Bu ise sınıf devrimcilerinin işidir. Limter-İş Sendikası’na hakim siyasal anlayışın bu konudaki pratiği bilinmektedir. Onlar hala tepeden dayatma politikalarla “kazanımın yolunu” açabileceklerini düşünmektedir.

Tersanelerde krize karşı savunma hattı ancak tabandan yükselen bir birleşik bir mücadelenin örülmesiyle mümkündür. Bu nedenle, kurulabilecek merkezi platformların yerellere yayılması ve buna dayalı bir taban çalışması esastır. Böyle bir merkezi platform girişimi vardır ancak bu girişimin Tuzla ayağında bilinen oyunlar sergilenmektedir.

Tersane İşçileri Birliği mevcut platforma hiçbir çağrıcı kurum tarafından çağrılmamıştır. Çağrıcı kurumların arasında Limter-İş’in olmasında şaşılacak bir durum yoktur. Zira onlar her zamanki gibi dar grupçu dürtülerle hareket etmektedir. Yanı sıra EMEP’in tutumuna da şaşırmıyoruz. Asıl sorun, bu platformda bulunan kimi sendika ve örgütlenmelerin de Limter-İş ve EMEP ile örtüşen bir tutum sergilemesidir. İlerici ve devrimci güçlerin sergilenen grupçuluğa tutum almaması artık olağan bir davranış haline gelmiştir.

Sözkonusu birliktelik konusunda kısaca şunu söyleyebiliriz. Bu birliktelik ilkesiz bir birlikteliktir, pratiğine egemen olan ise atalettir.

Her zaman vurguladık, bir kez daha vurguluyoruz. Tuzla’da sınıf devrimcilerini dışta tutarak oluşturulacak ortak bir eylem hattı başarısızlıkla maluldür. Önemli olan, platformların dışına değil, sınıfın dışına itilememektir. Muhataplarımızın bu konudaki yoğun emeği ve pratiği başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Sınıf devrimcileri bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sınıf çalışmasında derinleşme konusundaki ısrar ve çabalarını sürdüreceklerdir. Onlar için aslolan da budur.

Komünist Tersane İşçileri


 

Trakya’da hukuk(suzluk) terörü sürüyor!

Trakya Üniversitesi’nde 2004 yılında düzenlenen Bahar Şenlikleri sırasında ilerici devrimci faaliyete tahammül edemeyen üniversite yönetimi ve kolluk güçleri 120 kişiyi gözaltına almış, öğrencilerden 20’si hakkında tutuklama kararı çıkmıştı.

Gözaltıların ardından 89 kişi hakkında dava açılmıştı. Tüm bu süreç sonunda okuldan uzaklaştırma cezası alan öğrenciler çeşitli faaliyetler yürüterek gözaltı ve soruşturma saldırılarını püskürtmeye çalışmışlardı. Görülen davalar sonucunda, 33 kişiye 3’er yıl 9’ar ay hapis cezası verilmişti. Avukatları aracılığıyla temyiz yoluna giden öğrenciler Yargıtay’a başvurdular.

Geçtiğimiz günlerde Yargıtay’ın temyiz için görüştüğü dava sonuçlandı ve bu öğrenciler hakkında 2’şer yıl 1’er ay hapis cezası verilmesi Yargıtay tarafından onandı. 2004 yılında üniversite-polis işbirliğiyle gerçekleştirilen tutuklama saldırısı hukuk terörüyle devam etti.

Ekim Gençliği / Edirne



Engin Çeber davası başladı!

Metris Cezaevi’nde işkence sonucu katledilen Engin Çeber davası 21 Ocak günü Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandı. Duruşmaya, tutuklu-tutuksuz yargılanan 43 sanık katıldı.

İstanbul, Ankara, Diyarbakır, İzmir, Bursa, Hakkari, Mersin Barosu’ndan çok sayıda müdahil avukat ve Çeber ailesi katıldıığı duruşma sanıkların kimlik tespitleri ile başlandı, ardından iddianame okundu. Daha sonra müdafi taleplerinin değerlendirilmesine geçildi.

Duruşma öncesi adliye önünde Engin Çeber’in ablası Şerife Çeber, DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, KESK Genel Başkanı Sami Evren ve Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından Taylan Talay, basının Engin Çeber davasına ilişkin sorularını yanıtladılar.

Ardından Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi, Çeber davasına ilişkin bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada, Engin Çeber davasının tarihin defterleri arasına yazıldığını, bu gerçeğin üstünün örtülemeyeceği vurgulandı. “Bugüne kadar cezaevinde, karakolda, sokakta yaşanan işkencede ölüm vakalarının çokluğu, bu vakaların faillerinin yargılanmamış olması veya cezasız kalması da düşünüldüğünde işkencenin sistemli bir devlet gerçeği olduğu yüzümüze çarpıyor” denildi.

Duruşma devam ederken, dışarıda Engin Çeber’in işkencede katledilmesi Halk Cephesi tarafından protesto edildi. Adliyenin bahçesinde toplanmak isteyen Halk Cephesi üyeleri polisin izin vermemesi üzerine dışarıda toplandılar. “Ferhat’ı vuranlar, Engin’i katledenler cezalandırılmalıdır! Adalet istiyoruz!” pankartı ile ve Engin Çeber fotoğraflı “Polis dövdü, hapishanede öldürüldü!”, “Özür değil, adalet istiyoruz!” dövizlerini açarak sloganlarla beklemeye başladılar. Öğle saatlerinde basın açıklaması gerçekleştirildi.

Yapılan konuşmaların ardından İdil Kültür Merkezi Tiyatro Atölyesi tarafından “Özür değil, adalet istiyoruz” adlı oyun sergilendi.

Saat 14.30’da KESK Genel Başkanı Sami Evren tarafından davanın gidişatıyla ilgili kısa bir açıklama yapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul


2. Ümraniye İşçi Kurultayı hazırlıkları sürüyor!

Ümraniye’de sınıf bilinçli işçilerin çağrısı ile yaklaşık 5 aydır hazırlıkları sürdürülen 2. Ümraniye İşçi Kurultayı 1 Şubat günü toplanacak.

Bölge işçilerinin katılımına açık bir şekilde oluşturulan Hazırlık Komitesi ile yapılan ön çalışmalarda önce bölge işçileri kurultayın örgütlenmesinde aktif biçimde rol almaya çağrılmışlardı. Propaganda-ajitasyon çalışmalarında, yapılan anketlerde ve toplantılarda bu çağrı yinelenirken, aynı zamanda çeşitli fabrikalarda ve işçi semtlerinde kurultay hazırlık toplantıları gerçekleştirildi. Bu toplantılarda işçi sınıfının genel planda içinde bulunduğu durum ve fabrikaların özgün sorunları tartışıldı. Aynı zamanda kurultay hazırlık sürecinde havzada 3 temel etkinlik gerçekleştirildi.

Kurultaya 2 haftadan az bir zaman kalmışken Kurultay Hazırlık Komitesi bir kez daha yoğunlaştırılmış kitle çalışması ile bölge işçilerini kurultaya katılmaya ve destek olmaya çağırıyor.

Hafta boyunca İMES kapılarında, İstanbul Çarşısı’nda, Tepeüstü’nde kurultay bildirilerini bölge işçilerine ulaştıran Kurultay Hazırlık Komitesi, yine bölgenin birçok noktasında da kurultaya çağrı afişleri yaptı. KHK önümüzdeki günlerde de ajitasyon-propaganda çalışmasını daha da yoğunlaştırarak devam ettirecek. Ayrıca fabrika fabrika, kapı kapı dolaşarak yoğun bir kitle çalışması ile hem kurultayın hem de Sinter Metal işçileri ile dayanışmak amacıyla 28 Ocak günü gerçekleştirilecek gecenin çağrısını yapacak.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

 

İşçiler krizi tartışıyor…

“Krizin faturasını ödememek için ne yapmalı?”

GOP’ta kriz paneli

GOP İşçi Platformu’nun “Krizin faturasını ödememek için ne yapılmalı?” başlığıyla örgütlediği panel/forum 18 Ocak günü gerçekleşti. Panele, Belediye-İş 1 No’lu Şube GOP İşyeri Temsilcisi, Eğitim-Sen 4 No’lu Şube Başkanı, Haber-Sen Beyoğlu Yakası Şubesi temsilcisi ve GOP İşçi Platformu temsilcisi konuşmacı olarak katıldılar.

Panel GOP İşçi Platformu temsilcisinin açılış konuşmasıyla başladı. Kısa bir kriz tanımlaması yapıldıktan sonra, panelin amacının krize karşı mücadelenin örgütlenmesini tartışmak olduğunu vurguladı. Platform temsilcisi krize ve sonuçlarına karşı taban iradesinin açığa çıkarılması ve mücadelenin örgütlenmesinde kilit öneme sahip üç noktayı kısaca açtıktan sonra sözü Belediye-İş Sendikası temsilcisine bıraktı.

 Belediye-İş Sendikası GOP İşyeri Temsilciliği adına yapılan sunumunda 2000–2001 döneminde yaşanılan krizden daha ağır bir krizle karşı karşıya olduğumuz ifade edildi, krizin sonuçlarına karşı birleşik mücadeleyi örgütlemek gerektiği vurgulandı. Konuşma sendikal örgütlenme çalışmalarına yoğunluk vererek mücadeleyi yükseltme çağrısı ile son buldu.

Haber-Sen temsilcisi, krizin kapitalizmden ayrı düşünülmemesi gerektiğine değindi. Krizin işçi ve emekçilere iktidarı alma çağrısı olduğunu ifade eden temsilci, bunun için ise tabanın iradesini açığa çıkaracak adımların atılması gerektiğini vurguladı.

 Eğitim-Sen 4 No’lu Şube adına konuşan şube başkanı Mehmet Sarı, son krizin diğer krizlerden farklı yanının küresel bir kriz olması olduğunu ifade etti ve kamu emekçilerinin krizin etkilerini Mart ayından sonra daha ağır yaşayacağına değindi. Mücadelenin, sermayeye yol haritası çizen değil sınıfın çıkarlarına hizmet eden yöntemlerle sürdürülmesi gerektiğine değindi. Krize karşı mücadelenin birleşik bir zeminde olması gerektiğini vurgulayan Mehmet Sarı’nın ardından söz katılımcılara bırakıldı.

Katılımcılar, sınıfın tabandan birliğinin sağlanmasına, işten atmalara, ücretsiz izinlere, çalışma saatlerinin uzatılmasına ve diğer hak gasplarına karşı direnişlerin ve fabrika işgallerinin örgütlenmesi gerektiğine değindiler. Direnişte olan işçilerin mücadelesinin bütün fabrikalara taşınmasının, işgal ve direnişlerle aktif dayanışmanın önemine vurgu yaptılar.

Katılımcıların konuşmalarının ardından söz alan GOP İşçi Platformu temsilcisi, “Krize karşı mücadeleyi ve taleplerini işçi sınıfının iktidar mücadelesiyle birleştirmeliyiz” dedi. Sınıfı iktidara taşıyacak tek örgütün proletarya partisi olduğunu vurguladı. Mücadele taleplerinin, eylem çizgisinin ve örgütlenme araçlarının neler olduğuna derli toplu maddeler halinde değinerek paneli sonlandırdı.

Kızıl Bayrak / GOP


Topkapı işçileri krizi tartıştı

Topkapı İşçi Derneği olarak 17 Ocak günü gerçekleştirdiğimiz bir panel/forumla kapitalist krizi tartıştık. Etkinliğimiz saat 14.00’te dernek binamızda başladı.

Etkinliğin ilk bölümünde bir arkadaşımız “Kriz ve krize karşı mücadele” ile ilgili bir sunum gerçekleştirdi. Kapitalist üretim biçiminin anarşik yapısı anlatılarak, krizlerin kapitalizmin ayrılmaz bir parçası olduğu vurgulandı. Geçmişte yaşanan krizler ve bunların ardından yaşanan süreçlerde sermayedarların sınıfa dönük yoğunlaşan saldırılarına değinildi.

Bugün yaşanan krizin nasıl ortaya çıktığı kısa bir şekilde anlatılarak, krizin ilk sonuçlarından ve işçi-emekçilere bu çerçevede yönelen ilk saldırılardan bahsedildi. Krizin bir sistem sorunu olduğu ve krizlerden kurtulmanın tek yolunun üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti ortadan kaldırmak olduğu vurgulandıktan sonra, krizin faturasını ödememek için nasıl bir mücadele hattı izlememiz ve taleplerimizin neler olması gerektiği tartışıldı.

Tartışmalar, işçilerin yaşadıkları sorunları ve mücadele deneyimlerini paylaştıkları oldukça verimli ve canlı bir havada gerçekleşti. Tartışmalarda havzamızda krizin faturasına karşı yürütülecek diğer faaliyetlerin yanısıra düzenlenen merkezi eylemlere aktif katılma kararı alındı. Etkinlik önümüzdeki hafta gerçekleşecek iş hukuku seminerine çağrı yapılarak son buldu. Etkinliğe dört farklı sektörden 20 işçi katıldı.

Topkapı İşçi Derneği üyeleri


Esenyurt’ta krize karşı işçi toplantısı

Esenyurt İşçi Platformu olarak ekonomik krize karşı çok yönlü çalışmalar yürütüyoruz. Krize karşı mücadelenin bir parçası olarak bölgedeki işçi ve emekçilerin katılımıyla bir toplantı gerçekleştirme kararı almıştık. İşçi ve emekçi mahallerinde, fabrikalarda toplantıya çağrı ilanlarımızı yaygın bir şekilde kullandık. Evlerde, fabrika önlerinde, kahvelerde krizin yansımalarını, bu saldırılara karşı mücadele ihtiyacını ve yöntemlerini çok yönlü tartışma olanağı bulduk. Yaklaşık iki hafta yürüttüğümüz ön çalışma sonunda, 18 Ocak günü Esenyurt İşçi Kültür Evi’nde toplantımızı gerçekleştirdik.

Esenyurt İşçi Platformu’ndan tekstil ve metal işçi komisyonları ile BDSP temsilcisi birer sunum gerçekleştirdi. BDSP adına yapılan konuşmada krizin nedenleri, yansımaları, sınıfın krize karşı mücadele araçları somut örneklerle sunuldu. Komisyonlar bölgedeki fabrikalarda yaşanan saldırıları örneklendiren ve tekstil, metal işkollarında sınıf hareketinin durumunu değerlendiren sunumlar yaptılar. Sunumlar, mücadelenin işçi sınıfı cephesinde ertelenemez bir sorumluluk olduğu çağrısıyla son buldu.

Toplantı “Nasıl bir mücadele?” sorusunun sorulması ve sözün katılımcı işçilere bırakılması ile sürdü. Farklı fabrikalardan işçiler yaşadıkları saldırılardan, saldırılar karşısında işçilerin tutumundan, yürüttükleri mücadeleden, örgütlenmede yaşadıkları zorlanmalardan bahsettiler. Toplantı boyunca hakim olan sınıfsal kin tartışmalarda da etkisini gösterdi. Yer yer sertleşen tartışmalarda canlı, dinamik, kararlı bir atmosfer hakimdi. Örgütlenme aracı olarak taban örgütlülükleri, işyeri komiteleri, sendikal örgütlülük ve sendika bürokratlarının ihanetçi tutumları, taban örgütlülüklerine dayanan eylemsel süreçlerin gücü gibi anlamlı tartışmalar yürütüldü. Fabrika toplantıları ve fabrika komitelerinin oluşturulması vurgulandı.

Toplantı sırasında alınan kararlardan biri, merkezi olarak krize karşı örgütlenecek mitinge bölgeden güçlü bir katılım sağlamak oldu. Katılımın örgütlenmesi için mitinge hazırlık komitesi oluşturulması, bu komitenin mitinge katılım çalışmasıyla birlikte fabrikalarda miting sonrasına taşınacak kalıcı örgütlülükler yaratma kararları alındı. Toplantı, çalışmaya katılacak işçilerin 25 Ocak’ta toplanması kararı ile sona erdi.

Esenyurt İşçi Platformu


Manisa’da kriz paneli

Manisa İşçi Birliği Derneği (MİB-DER) olarak 18 Ocak’ta “Krizin faturasını ödememek için ne yapmalı!” şiarıyla bir panel gerçekleştirdik.

Panelin ön hazırlık çalışması olarak yaklaşık 2 bin el ilanını işçilerin servislere bindiği yerlerde ve 17 Ocak günü Manolya Meydanı’nda dağıttık. Yine A-4 boyutundaki duyuru afişlerini işçilerin servis duraklarına ve işlek yerlere yapıştırdık.

18 Ocak günü gerçekleştirdiğimiz panele, Manisa KESK Dönem Sözcüsü ve Eğitim-Sen Şube Başkanı Fatih Yoğurtçuoğlu, Çağdaş Hukukçular Derneği İzmir Şubesi’nden Av. İmdat Ataş ve Manisa İşçi Birliği Derneği temsilcisi panelist olarak katıldı.

Açılış konuşmasını MİB-DER üyesi bir arkadaşımız yaptı. Faturanın işçi ve emekçilere ödettirilmeye çalışıldığını vurguladı ve mücadele çağrısı yaptı.

Daha sonra söz alan Fatih Yoğurtçuoğlu, Manisa’daki örgütsüzlüğe dikkat çekti ve kapitalistlerin bundan faydalanarak krizin faturasını işçilere ödetmeye çalıştığını söyledi. Krizin en ağır faturasını seçimlerden sonra yaşayacağımızı belirterek, örgütlenmenin ve ortak hareket etmenin önemine işaret etti.

Avukat İmdat Ataş, kriz bahanesiyle yasadışı olarak işçilerin ücretsiz izinlere çıkarıldığını, işten çıkarmalarda da keyfi davranıldığını ifade etti.

Manisa İşçi Birliği Derneği adına yapılan konuşmada, kuruluş sürecinden bugüne dek yapılan çalışmaları anlatıldı. Manisa’da kriz vesilesiyle ortaya çıkan tablo özetlendi. Manisalı işçi ve emekçilerin seçeneksiz ve çaresiz olmadığı vurgulanarak çözümün taban örgütlülükleri, işyerlerinde komite kurmaktan, örgütlenmekten geçtiği söylendi.

25 kişinin katıldığı panelimiz işçilerin sorduğu soruların ardından son buldu.

Manisa İşçi Derneği çalışanları