23 Ocak 2009
Sayı: SİKB 2009/03

  Kızıl Bayrak'tan
  Metal işkolunda durum ve görevlerimiz
  Ergenekon sermaye devletinin gerçek yüzüdür…
İsrail’den tek taraflı ateşkes...
Krizin faturasını kapitalistlere ödetme mücadelesini kapitalizmi yıkma mücadelesiyle birleştirelim!
2008 sermayenin yoğun saldırılarına konu oldu…
TORGEM direnişi 10. gününde zaferle sonuçlandı!
  Tersane İşçileri Birliği Derneği Başkanı Zeynel Nihadioğlu ile krizin tersanelerdeki etkisi ve TORGEM direnişinin kazanımları üzerine konuştuk...
  DESA direnişinde kazanma kararlılığı ve devrimci sorumluluk!
  Sinter ve Gürsaş direnişleriyle dayanışma büyüyor…
  Yerel seçimler ve komünistler
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Kriz ve tersaneler
  Yerel işçi bültenlerinden...
  Emekçi Kadın Komisyonları’ndan çağrı…
  Hrant Dink kitlesel eylemlerle anıldı!
  İşgal, direniş, grev ve sabotaj / 2 Volkan Yaraşır
  Obama illüzyonu… M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Obama illüzyonu…

M. Can Yüce

Bu, hem gecikmiş bir yazı, hem de son derece güncel bir konu… Obama’nın seçildiği dönemde yazmayı planladığımız bir konuydu, ama araya başka konular girince Obama konusu arka planlara düştü. Ne var ki Obama’nın bugün yemin ederek resmen ABD Başkanı olarak göreve başlaması, yeniden bu konuya dönmemize neden oldu. Bu anlamda son derece güncel ve üzerinde tartışılması ve doğru bir kavrayışa ulaşılması gereken bir konu…

Kuşkusuz deri rengi beyaz olmayan, siyah birinin ABD devlet başkanı olması, seçilmesi, bundan 20-30 yıl önceki politik iklime ve toplumsal ilişkilere bakıldığında önemlidir. Ancak bu, tek başına abartılması gereken bir etken mi? Ya da Obama olgusunu anlamamıza yeterli midir?

Obama, kimlerin temsilcisidir? Obama’nın seçilmesi ABD’nin politik rejiminde, dünya ve Ortadoğu politikasında köklü bir değişime mi işaret ediyor? Kısacası, neredeyse bir “devrim” olarak yansıtılan Obama kimdir? ABD sistemi açısından ne anlama gelir?

Hemen vurgulamalıyız ki, Obama’nın ten rengi aldatıcı olmamalıdır! Yine Martin Luhter King’de somutlaşan ezilenlerin, siyahîlerin özlem ve öfkelerini somutlaştıran gelenek ve eğilimle herhangi bir ilişkisi yoktur. Obama’nın seçim kampanyasında ezilenlerin sorunları konusunda, her türlü ayrımcılık konusunda tek bir lafının olmaması boşuna ve rastlantı değildir. Çünkü O, ezilenlerin ve her türlü ayrımcılığa uğrayanların temsilcisi değildir, onlarla bir ilişkisi yoktur.

Obama, ABD tekellerinin bir kanadının temsilcisidir; “değişim” imajıyla sunulan bir temsilcisi. James Petras’ın, Obama’yı “Muhafazakâr popülist” ya da “Popülist muhafazakâr” tanımlaması, bu gerçekliğin başka bir tarzda ifadesi olsa gerektir! ABD sistemi köklü bir politik değişime değil, bir imaja, bir illüzyona, yanılsamaya ihtiyaç duyuyordu.

Genel kanı, Bush ve ekibinin petrol ve silah tekellerinin, Obama’nın ise “Bilişimci” tekellerin temsilcisi olduğu yönündedir. Bu değerlendirme gerçekliğin önemli bir yönünü ifade eder. Seçim kampanyası sürecinde Obama’nın seçim masraflarının Cumhuriyetçilerin yaptığı masraflardan iki kat fazla olması rastlantı olmasa gerek! Halkın deyimiyle, “Bu değirmenin suyu nereden geliyordu”?

Açık ki, ABD emperyalizmi, içte ekonomik alanda ciddi bir kriz, dünya ve Ortadoğu politikasında ise önemli bir tıkanma ve açmazla karşı karşıya gelmişti, bunları aşmaya, bunun için yeni bir imaja, taze bir kana ve yeni bir manevra alanı ve esnekliğe ihtiyaç duyuyordu. Cumhuriyetçi Parti ve onun adayı buna yanıt olmaktan uzaktılar. Obama ise parlatılan imajı, yarı siyahî ten rengiyle bu imaja ve manevra esnekliğine sahipti. Dolayısıyla ortada parlatılan bir imajdan öte şey yok. Bu imaj hafifçe kazındığında, altında, bütün görkemliliğiyle ABD emperyalizmi ve ona damgasını vuran tekellerin barbar ve vahşi yüzüyle karşılaşırız.

Bunu, iflasın eşiğine gelen tekellerin kurtarılması operasyonunda ve en son İsrail’in Gazze katliamında ABD’nin, Obama ekibinin İsrail’e verdiği destekte görmek mümkündür…

Bush, 11 Eylül’den sonra dünyayı tek başına yönetme ve rakipsiz tek süper güç olarak kalma stratejisini uygularken olası rakiplerini, özellikle AB ülkelerini göz ardı ediyor ve her şeyi tek başına çözeceklerini düşünüyordu. Bu politika üslubu hem ABD içinde, hem de dışında ciddi bir tepkiyle karşılaştı. Irak ve Afganistan politikasındaki başarısızlıkla birlikte, bu politika yapma tarzı belli ölçülerde esnetildi. Bu esneme eğilimi Obama ile birlikte egemen üslup olma yolundadır. Zaten Rusya’nın Gürcistan’a müdahalesi ve bununla birlikte rakip bir güç odağı olma istemi ve bunun pratik adımları, ABD’nin dünyayı eskisi gibi yönetemeyeceğine, “yeni bir aşamanın” açılacağına işaret ediyor…

Böyle olmakla birlikte ABD’nin dünya ve Ortadoğu politikasında bir devamlılık var. Seçim kampanyası döneminde Obama da bu durumu net bir biçimde açıklamıştır. Afganistan’a daha fazla asker kaydıracağını, Irak’ta var olan çizgiyi sürdüreceğini taahhüt etmiştir.

Kısacası “Garp cephesinde yeni bir şey yok”, sadece dökülmeye aday bir makyajdan başka…

20 Ocak 2009

Bielefeld’de kriz konulu panel...

Bir-Kar’ın önümüzdeki dönem Avrupa çapında yürüteceği kriz karşıtı çalışma çerçevesinde planladığı panellerden ilki 16 Ocak’ta Bielefeld’de gerçekleştirildi. Bir-Kar temsilcisi, Türkiye’den gelen Tez Koop-İş Eğitim Danışmanı Volkan Yaraşır ve bir metal fabrikası olan Baumgarte İşyeri Temsilcisi Hüseyin Göçmen’in konuşmacı olarak yeraldığı panele yaklaşık 50 kişi katıldı.

Panelde ilk sözü Volkan Yaraşır aldı. Önce kapitalizmin bugünkü krizinin nedenleri, kapsamı, şiddeti ve sonuçlarına değindi. Ardından, krize bakışta sınıfı eksen almak gerektiğinin altını çizdi ve bu çerçevede somut örnekler vererek, krizin işçi sınıfına yansımaları konusunda geniş açıklamalar yaptı. Krizin başta işsizlik olmak üzere yıkıcı etkilerine karşı işçi sınıfı içinde sürekli patlama dinamikleri biriktirdiğini ve günümüzde bunun, Sinter, Brisa, Ünsa, Tezcan Galvaniz direnişleriyle dışa vurduğunu dile getirdi. Bundan böyle sürecin bu yönde daha da derinleşeceğini, yeni ve daha sert direnişlerin beklenebileceğini vurguladı. Krizin faturasını kapitalistlere ödetme perspektifiyle hareket edilmesi gerektiğini söyleyen Yaraşır’ın somut örnekler eşliğindeki canlı ve coşkulu konuşması büyük bir ilgi ve dikkatle dinlendi.

Ardından Hüseyin Göçmen, krizin Almanya’nın da bir gerçeği olduğunu, burada da en yıkıcı biçimde işçileri ve emekçileri etkilediğini, çalıştıkları işyerinde bunu dolaysız olarak yaşadıklarını belirtti. Sendikaların krize karşı herhangi bir mücadele planlarının olmadığını ve bunun da zaten onlardan beklenmeyeceğini açıkladı.

Son sözü alan Bir-Kar Temsilcisi ise konuşmasına, dünyada bir kez daha bir bunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemine girildiğinin altını çizerek başladı. Kapitalizmin bugünkü krizinin kapsamı, şiddeti ve sonuçları ile geçtiğimiz yüzyıldaki 1929 bunalımından daha yıkıcı olduğunu dile getirdi. Sorun bir kez daha onu yıkacak güç olan sınıfın yıkıcı gücünün açığa çıkarılması olduğunu belirti. Bu konuda referansın öncelikle Komünist Manifesto ve orada en özlü bir biçimde dile getirilen temel fikirler olduğuna özel bir vurgu yaptı. Krize karşı hazırlıklı olmanın ve bu çerçevede döneme cevap vermenin Manifesto’da dile getirilen perspektifle hareket etmekten geçtiğine işaret etti.

Son bölümünde dinleyiciler söz aldılar, kısa konuşmalar yaptılar ve sorular sordular. Panelimiz, panalelistlerin sorulan sorulara cevap vermelerin ardından sona erdi.

Bir-Kar / Bielefeld


Berlin’de “Krize karşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm!” paneli

BİR-KAR’ın kriz karşıtı  panellerinden ikincisi 18 Ocak’ta Berlin’de gerçekleştirildi.

Bir-Kar temsilcisi ile Tez-Koop-İş Sendikası Genel Eğitim Danışmanı Volkan Yaraşır’ın konuşmacı olduğu panele 50 kişi katıldı.

Panelde ilk sözü Volkan Yaraşır aldı. Yaraşır, kapitalizmin krizi, etkisi ve olası sonuçları üzerine bir sunum yaptı. Krizin mahiyeti üzerinde duran Yaraşır, kriz anının bir yandan devrimin imkanını yarattığına, öte yandan ise karşı devrimin mayalanmasına yol açabileceğine işaret etti. Devrimin imkanının sınıfın ve sınıfın siyasal öncüsünün örgütlülüğüne bağlı olarak gelişebileceğini belirtti. Emperyalist-kapitalist sistemin global balkanlaştırma ve nazi çalışma rejiminin bir versiyonu olacak çalışma rejimini gündeme getirme olasılığından sözetti. Sınıfın öz savunma eylemleriyle krize karşı sınıf tarzı geliştirdiğine ve önümüzdeki dönemde sınıf mücadelesinin giderek sertleşeceğine dikkat çekti. Bugün Sinter, Brisa, Tezcan ve Ünsa’da gerçekleştirilen işgal eylemlerinin yol gösterici olduğunu belirterek, devrimcilerin ve komünistlerin sınıfla bütünleştiği ölçüde geleceğin kazanılabileceğinin altını çizdi.

Bir-Kar temsilcisi, ideolojik bir çerçeve kurarak sınıf, devrim ve parti üzerine açıklamalarda bulundu. Rus Devrim Tarihi’nin önemli momentleri ve Lenin’in bu momentlerdeki tavrı üzerinde durdu. Lenin’in ideolojik-teorik sistematiğinin sınıf devrimciliğine dayandığını söyledi. Lenin’in her koşulda devrimin olanaklarını arayan bir önder olduğunu ve her koşulda iktidar perspektifi ile hareket ettiğini açıkladı. Lenin’in sınıfa, partiye ve devrime vurgusunun Komünist Manifesto geleneğinin bir devamı olduğunu, bugün yapılması gerekenin de bu geleneğin sürdürülmesi olduğunu vurguladı.

Sınıfa gitmenin sınıfla bütünleşmenin ve onu devrimcileştirmenin gerekliliği üzerinde duran temsilci, bu yolun devrimci olmanın tek kıstası olduğunu belirtti. Komünistler olarak kendilerini de sınıf içinde var ettiklerini ve varedeceklerini açıkladı. Bugünün temel şiarının “Krize karşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm” olduğunu belirtti. 

Ardından katılımcılara söz verildi. Panelin bu bölümünde canlı tartışmalar yaşandı.    

Bir-Kar / Berlin


Almanya’da siyonist katliam protestoları…

Berlin’de katliam lanetlendi

Almanya’nın Berlin şehrinde İsrail’in Filistin’e karşı haftalardır sürdürdüğü insanlık dışı saldırıyı protesto etmek amacıyla 18 Ocak günü bir yürüyüş düzenlendi. Filistin, Arap dernekleri ve Alman sol çevrelerinin düzenlediği yürüyüş Roter Haus önünde başladı ve Brandenburger Tor önünde gerçekleştirilen bir mitingle sona erdi.

Mitingde yapılan konuşmalarda Gazze’deki savaş ve katliamın derhal durdurulması, derhal ateşkes ilan edilmesi, İsrail askerlerinin şartsız ve koşulsuz olarak Gazze’den çekilmesi ve Gazze üzerindeki ambargonun derhal kaldırılması talep edildi. Yürüyüşe yaklaşık 5 bin kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Berlin


Stuttgart’ta İsrail protestosu

Siyonist İsrail’in katliamları 18 Ocak günü Sttutgart’ta gerçekleştirilen yürüyüşlerle protesto edildi. Biri Türkiye’deki dincilerin düzenlediği yürüyüşlere paralel bir yürüyüş, ikincisi ise Türkiyeli Alman ilerici ve devrimcilerin düzenlediği yürüyüştü.

Gericilerin düzenlediği yürüyüşe 4 binin üzerinde kişi katılırken, yürüyüş boyunca atılan sloganların temelinde Yahudi düşmanlığı yatıyordu.

İkinci yürüyüşü ise ilerici ve devrimciler saat 14.00’te Bahnhof karşısındaki alanda biraraya gelerek başlattılar. İsrail siyonizminin hedef alındığı konuşmalar yapıldı, yürüyüşü düzenleyen komitenin hazırladığı ortak metin okundu ve yürüyüş başladı. En önde “Kahrolsun siyonizm, Filistin halkıyla dayanışmaya!” ortak pankartı, Filistin bayrak ve flamalaları taşındı.

Yürüyüşe Bir-Kar olarak “Emperyalist savaşa ve saldırganlığa karşı dayanışmaya!” şiarının yeraldığı Almanca pankartımızla katıldık. Miting ve yürüyüş boyunca Almanca bildirimizin yaygın dağıtımını yaptık. Yürüyüşe yaklaşık 1500 kişi katıldı.

Bir-Kar / Stuttgart


Köln’de Filistin’le dayanışma eylemi

Köln’de 17 devrimci-demokratik kurumun çağrısıyla 17 Ocak günü, Filistin halkıyla dayanışmak amacıyla bir yürüyüş gerçekleştirildi. Kitlenin saat 14.00’te Dom Kilisesi’nin önünde toplanmasıyla eylem başladı. Burada Köln Filistinliler Derneği, çeşitli yerli kurumlar ile DEKÖP / Köln adına konuşmaların yapıldığı bir miting gerçekleştirildi. Ardından yürüyüşe geçildi. Katılımcı kurumların kendi pankart, bayrak ve dövizlerini de taşıdıkları yürüyüşte en önde “Hepimiz Filistinliyiz!” ortak pankartı taşındı. Oldukça coşkulu geçen yürüyüşte, İsrail işgalini ve katliamlarını protesto eden ve Filistin halkının direnişini destekleyen sloganlar atıldı.

Yaklaşık 3 bin kişinin katıldığı eyleme, Alman ve Türkiyeli devrimci-ilerici çevrelerin yanısıra, azımsanmayacak sayıda Ortadoğulu ve Türkiyeli dinci çevre de katıldı. Eylem organizasyonunun ortak sloganları öne çıkarmaya dönük olarak zaman zaman yaptığı müdahalelere rağmen, dini içerikli gerici sloganlar da sıklıkla atıldı. Yürüyüş Dom’a dönülmesiyle sona erdi.

Bir-Kar olarak eyleme “Filistin halkına özgürlük!” yazılı pankartımız, dövizlerimiz ve bayraklarımızla katıldık.

Bir-Kar / Köln