20 Şubat 2009
Sayı: SİKB 2009/07

  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci baharı kazanmak için!..
  Onbinlerce işçi ve emekçi faturayı ödememek için Kadıköy’de buluştu!
15 Şubat mitinginin dersleri
AKP yolsuzluk ve yağmada sınır tanımıyor!
Düzen solu ve sosyal reformistler emekçi kitleleri sahte hayallerle oyalıyorlar...
İASEMAT ve Renault işçileriyle konuştuk.
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  29 Mart yerel seçimleri üzerine BDSP temsilcisi İstanbul Büyükşehir Bağımsız Sosyalist Belediye Başkanı adayı Melek Altıntaş ile konuştuk...
  “Beyaz yakalılar”da örgütlenme arayışı...
  Krize karşı faaliyet ve eylemlerden…
  Genç-Sen 7. Temsilciler Meclisi toplantısı gerçekleşti...
  8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşıyor...
  “Beşir’le Vals”in er Folman’ı yitik anılarını arıyor…
  Dünyadan...
  Bültenlerden...
  Kavga Ziya ustalarla kazanılacak!
  Siyaset ve ahlak!..
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Grevdeki ASEMAT işçileriyle konuştuk...

“Onlar diretiyor, biz de direteceğiz!”

- Grev sürecine nasıl geldiğinizi anlatır mısınız?

İmparator Esen: Sözleşme görüşmeleri 2008’in Ağustos ayında başladı. Bu arada işveren hep kendi şartlarını kabul ettirmeye çalıştı. Kanuni süreç boyunca biz anlaşmaya çalışsak da işveren hep süreyi uzattı. En sonunda yılbaşında 60 günlük sürenin sonunda greve çıkıldı. 1.5 aydır grevdeyiz. İşveren hala anlaşmamakta ısrar ediyor. Dışarıdan işçi kiralayıp çalıştırıyor. Biz 1.5 aydır ücretlerimizi alamıyoruz. Bu 2 aylık sürede sözleşmenin imzalanacağını umuyoruz. Sonuna kadar direneceğiz. Grevin bizim kadar işverene de zarar verdiğini bildiğim için, grevde sonuna kadar gideceğimizi düşünüyorum. Dışarıdan çok destek alamasak da, 1.5 aydır buradaysam, hakkımı alana kadar da devam edeceğim.

Patron haklarımızı gaspederek yıldırmak istiyor. Sözleşme imzalamıyor. Ama diğer taraftan Tofaş’ta işçi çalıştırılıyor. Yani bizim hakkımız yeniliyor. İşçiyi ezmek istiyorlar. Bunun için sonuna kadar direteceğiz. Ayrıca işverenin kaçak üretim yaptığını tespit ettik. İşçiler maddi açıdan sıkıntılı olsa da sonuna kadar gitme düşüncesindeler.

Tolga Yılancı: 1.5 aydır soğuğa, yağmura rağmen burada direniyoruz. Tekrar işimize döneceğimizi umuyoruz. Kazanacağımızı düşünüyorum. Patron sıkışmış durumda, siparişleri var. Artı her ay bu fabrikalara kira veriyor. Dediğim gibi patron sıkışmış durumda. Sonuç olarak biz kazanacağız.

Yusuf Yıldız (BMİS İşyeri Baştemsilcisi): Burada ilk örgütlenmeye gittiğimizde, 1996 yılında, zam ve ikramiyelerde anlaşamamıza rağmen sendikal örgütlenmeyi devam ettirmek için greve hayır demiştik. Yüksek Hakem Kurulu’ndan bir ikramiye çıktı bize. Böyle böyle 2008 sözleşmesine geldik.

Ağustos sözleşmesinin daha 2. görüşmesinde arabulucu çağırmak zorunda kaldık. Arabulucu sonrasında patron grev oylaması istedi. Tabii “hayır” çıkacağını umuyordu. Fabrikanın mevcudu o zaman 97 kişiydi. Oy kullanan 88 kişiden 68 kişi evet oyu kullandı. Sadece 20 kişi hayır dedi. Bu işverene iyi bir darbe oldu. İşverenin bize dayattığı teklif %4 zam, ilk yıl 1.5, ikinci yıl 1.5 ikramiyeydi. Tabii ki bunu kabul etmedik. Bunun üzerine grev sürecini başlattık.

31 Aralık ‘08 tarihinde greve çıktık. 49 gündür grevdeyiz. 49 gündür ikişer kişi, eski ve yeni fabrikada gece gündüz 12 saat arayla nöbet tutuyoruz. Her türlü baskıya, Türk Metal saldırısına, işverenin saldırısına karşı gerçekten çok dirençli durduk. “Bu sendika burada bitti” denilen ASEMAT’ta 49 gündür grevdeyiz. Bu bizce bir zafer. Hem bizim hem de sendikamız açısından.

2008’i grevle bitirdik, 2009’a grevle girdik. 49 gündür mücadelemizi veriyoruz. Sizlerin de destekleriyle... Buraya yapılan ziyaretler bizleri mutlu ediyor.

- Grev sürecinin bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz?

Yusuf Yıldız: Patronun siparişleri var. Grevde olunduğu için siparişler üretilemiyor. Bu kriz bizim fabrikayı etkilemedi. Fabrikanın işleri oldukça yoğun, Çünkü biz yurtdışına kalıp üretiyoruz. Kriz çıkarcı işverenlerin işine geliyor. Kriz bahanesiyle olan hep işçiye oluyor.

- Grevin eksik kalan yönü ne sizce?

Yusuf Yıldız: Dayanışma. Gerçekten dayanışma olmadı. Onun dışında bir eksiklik yok. Kara, soğuğa, baskıya rağmen gece gündüz nöbetleri tutmaya devam ediyoruz. İşveren sıkışmış durumda. Yapamadığı işleri yüzünden ceza yedi. Tofaş’ta iş yapmaya çalışıyor, ama yapamıyor. Çünkü işten anlayanların hepsi grevde. Önceki gün preshane sorumlusu başka yerden işçi getirip üretim yapmak istedi. Biz burada üretimi durdurduk. Noter tespiti yaptırdık. Davamızı da açacağız. Yani işveren sıkışmış durumda, bu da bizim için iyi bir durum. Biz sadece hakkımız olanı istiyoruz. Emeğimizin, alınterimizin karşılığını istiyoruz. Onlar diretiyor, biz de direteceğiz.

- Bursalı işçi ve emekçilere çağrınız nedir?

Yusuf Yıldız: Bursa’daki işçilere benim çağrım birlik olmak. Bu kriz bahane. Bu kriz  patronların, sermayenin krizi. Bu kriz bir oyun. Birlik olmanın tam zamanı. Aşarsak birlikte aşarız.

İmparator Esen: İşçi takımının, patronu değil kendi tarafını koruması lazım. İşçilerin hep birlikte birbirlerine destek çıkması lazım.

Kızıl Bayrak / Bursa


Basın emekçileri sendika hakkı için grevde!

“Toplusözleşme hakkımız, grev silahımız!”

ATV-Sabah’ın TMSF bünyesinden Turkuvaz Grubu’na geçişinin ardından sendikal örgütlenmeye dönük baskıların arttığı işyerinde TGS İstanbul Şubesi’nin sürdürdüğü greve sendikalardan ve demokratik kitle örgütlerinden destek artıyor.

Grevinin 5. günü olan 17 Şubat’ta Türk-İş’e bağlı sendikaların yöneticileri destek ziyaretinde bulundular. Ziyarette konuşan Türk-İş 1. Bölge Temsilcisi Faruk Büyükkucak, toplusözleşmenin bütün yayın kuruluşlarını kapsaması için ellerinden geleni yapacaklarını ifade etti. TGS Başkanı Ercan İpekçi de, grevdeki gazetecilerin Turkuvaz Grubu’nda çalışan tüm çalışanlar için direndiklerini söyledi.

Ziyaret boyunca “Yaşasın örgütlü mücadelemiz!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Direne direne kazanacağız!”, “Sendika hakkımız, grev silahımız!”, “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Sendika hakkımız engellenemez!” sloganları atıldı.

DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası İstanbul Anadolu Yakası Bölge Başkanlığı, Turkuvaz Grubu’na bağlı gazete, dergi ve televizyonları boykot edeceklerini duyurdu. Tez-Koop-İş Sendikası Genel Yönetim Kurulu, grev süresince Turkuvaz Grubu’nun yayınlarını izlemeyeceklerini açıkladı. Teksif Sendikası da grevle dayanışma içinde olduklarını belirtti. 

Greve yönelik saldırı 17 Şubat günü 10 basın emekçisininin iş akdinin feshedilmesiyle sürdü. Patronların sendika düşmanlığı 18 Şubat günü Balmumcu’da gerçekleştirilen eylemle protesto edildi.

DİSK / Genel-İş Sendikası İstanbul Anadolu Yakası Bölge Başkanı Veysel Demir, Makine Mühendisleri Odası, Elektrik Mühendisleri Odası, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, işten atılan Tez-Koop-İş üyesi IBM çalışanı Nedim Akay ve TGS üyesi basın emekçileri basın açıklamasına destek verdiler.

Grevci basın emekçilerinin de mücadele coşkusuyla yer aldığı eylemde, 5’i çalışmaya devam eden 5’i ise grevi sürdüren basın emekçisinin iş akitlerinin feshedilmesine karşı çıkan basın emekçileri toplusözleşme ve grev haklarını savundular. Basın açıklaması öncesinde Bandista Müzik Grubu kısa bir dinleti sundu

Haber-Sen Genel Yönetim Kurulu üyesi Mehmet Demir’in yaptığı destek konuşmasıyla başlayan basın açıklamasında DİSK Genel-İş Sendikası İstanbul Anadolu Yakası Bölge Başkanı Veysel Demir, Sinter’de, Gürsaş’ta, Tezcan’da ve daha birçok yerde yaşanan işten atmalara ve saldırılara değinerek, basın emekçilerinin grevini selamladı. Konuşma, Turkuvaz Grubu’na bağlı gazete ve televizyonların boykot edilmesi çağrısıyla son buldu.

“Kavgaysa sonuna kadar kavga edeceğiz sizinle!” diyerek Turkuvaz Grubu’na seslenen İpekçi ise, sürdürdükleri mücadelenin büyüyerek devam edeceğini belirtti.

Açıklama boyunca, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Toplusözleşme hakkımız, grev silahımız!” sloganları atıldı.

Açıklamaya Bianet, Birgün ve Kızıl Bayrak çalışanları da destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul


Kriz bahanesiyle işten atılan Renault işçisi Alper Kiraz ile konuştuk…

“Tepki var ama örgütlü mücadele zayıf!”

- Kriz bahanesiyle birçok yerde işten atmalar yaşanıyor, kriz sizi nasıl etkiledi?

Krizle birlikte 3-4 gün esnek çalışmaya başladık. Bu nedenle herkes tedirgindi, birileri işten atılacak diye. Önce sözleşmeli arkadaşlarımızın işine son verildi. Sendikayla birlikte toplantı yapılarak listeler belirlendi. Sesleri çıkanlar işten çıkarıldı. Ücretli izindeyken noter aracılığıyla evlerimize kağıt gönderildi. Burada asıl görülmesi gereken, sendikanın işverenle hazırladığı liste. Atılacaklar bir şekilde kendilerini biliyordu. Ama boyun eğmek de onlara yetmiyor. İşçi hem boyun eğecek, hem fedakarlık edecek, hem çok çalışacak, emeğini sattığı gibi zihnini de kiraya verecek.

Fabrika yönetimi 45-50 işçi arkadaşımızın atılma olayını sindireceğimizi düşündü. Biz bunu onur mücadelesine dönüştürdük. İnanıyorum ki, bizim bu girişimimiz, bizden sonra çıkarılacakların önünü kesti. Biz devlete karşı para koparılmak için kullanıldık. Kendisini krizde göstermesi için işçi çıkarması gerekiyordu. Fatura ne olursa olsun hep işçiye kesilir. Kriz öncesinde de böyleydi, sonrasında da böyle. Kendi yaptıkları hırsızlıkları işçilere maletmeye çalıştılar. Robotlar arıza yapsa da yine siz suçlusunuz. Bunca özveriye rağmen atılmaktan kurtulamadık.

- İşten atılan işçiler olarak nasıl bir mücadele verdiniz?

İlk önce işten atılan arkadaşlarla görüştük. İlk etapta Bursa’daki mitinge katıldık. 4 gün içinde bunu örgütlemek oldukça anlamlıydı. Çünkü Renault’taki işçiler hak alma mücadelesinden ve bilincinden soyutlanmış işçilerdi. Daha sonra her gün düzenli olarak bir araya geldik. İlk başta 25 kişiydik. Şimdi tam sayımız 50 kişi. Televizyonda canlı yayına katıldık. Mücadelemize süreklilik kazandırmak için bir takım çalışmalarda bulunduk. Bize destek veren arkadaşlarla sürekli toplantı halindeydik. Biz bir yandan bunları yaparken, aynı zamanda da içerde çalışan arkadaşlarla diyalog halindeydik. Biz çıkarıldığımızda az kişiyle daha çok iş yaptırıldı. Biz atıldıktan sonra hepsi gelecek kaygısı, işten atılma korkusu yaşadıklarını ifade ettiler. Baskıların arttığını söylediler. Sendikacıların özel bir uğraş içinde olduklarını söylediler.

- Renault işçileri bir arayış içinde mi?

İşçilerde büyük bir huzursuzluk oluştu. Bunun bir yerde patlak vereceğini biliyorduk. Renault işçileri “gözümüzün içine baka baka bize bu bedeli ödetiyorlar” diyorlar. Ama örgütlü bir mücadele olmadığı, satılık ve sermayeden yana bir sendika olduğu için işçiler seslerini fazla çıkaramıyorlar. Çıkardıklarında kapı önüne konuluyorlar. Renault yönetiminin sendikaya ciddi bir desteği var. “Ya sendika ya kapı, tercih senin” diyorlar.

Sendika, gücünü işçiden alan, işçinin hakkını savunan örgütlenme şeklidir. Ama Türk Metal’de öyle değil. Fabrika yönetiminin izin vermediği hiç kimse sendika yönetiminde yer alamaz. Türk Metal başkanı, kurduğu televizyon kanalında örgütlü olduğu fabrikanın reklamını yapıyor. Sendika patron elele verip, bizi istediği gibi kullanıyorlar.

- Bundan sonra atılan Renault işçileri ne yapacak?

Bu işe süreklilik kazandırmak istiyoruz. Ama engellerle karşılaşıyoruz. Herkes geçimini sağlamak zorunda. Şu anda bir takım kopukluklar oldu. Eskisi gibi bir araya gelemiyoruz. Ama emekten yana olan herkesin gözü kulağı üzerimizde. Sendikaya ve Özbek’e çok tepkililer. Bundan sonra başka bir yerde çalışsalar bile onlara karşı tutumları farklı olacak.

- Renault işçileri Bursalı işçi ve emekçilerden ne bekliyor?

Türk Metal dışındaki sendikaların yapacağı hamlelere açık onlarca işçi var. Önce işçilere bilinç taşımak gerekiyor. Bakıyorum, bu konuda anlamlı bir çalışma yapan yok. Taraftar olmaktan çok bilinç aşılamak gerekiyor. İşçiler futbolla, iddia gibi oyunlarla uyutuluyorlar. O yüzden bilincini geliştirmek gerekiyor. İşçiler daha önce güvendikleri sendikacılar tarafından nasıl satıldıklarını anlatıyorlar. Yaşananlar kötü örnek olarak gösteriliyor. Önce iyi bir örnek oluşturulmalı. Örneğin Bosch’ta Türk Metal sekreteri geldi, eylem yaptırdı. Bir hafta sonra işçiler işten atıldı. İşçilerin şova ihtiyacı yok.

Fabrikada işçilerin konuşmaması için her şey yapılıyor. Anlaşan iki arkadaş iki hafta aynı yerde çalışamıyor. Sesini çıkaranların seslerini boğmaya çalışıyorlar. Türk Metal şube başkanları “bunlara inanmayın” diye propaganda yapıyorlar. Ciddi rahatsızlar yani. Bir şey düşünmeyeceksiniz, akıllı olmayacaksınız, “sadece siz yaparsınız” diyeceksiniz. İşçilerin parasının nereye akıtıldığını artık işçiler net bir şekilde biliyor.

Bir de ağır çalışma koşulları var. Mesela kaporta bölümünde bıçak altına yatmayan kimse yok. Bel ve boyun fıtığından kaçamazsınız. Günde 17-18 ton yük kaldırıyorsunuz. Ve bu hala yeterli görülmüyor. “Acaba daha fazla yapabilirler mi?” diyorlar. İçerde, elinde kronometre ile makine mühendisi geziyor. Hesaplıyor, “şu işçinin satte 4 dakikası boş. Üç parça daha fazla yapabilir” diyor, sonra çekip gidiyor. Hem çok çalışacaksınız, hem büyük fedakarlıklar yapacaksınız. Hem de kapı önüne konacaksınız. İş kazası geçiren işçiyi kesinlikle devlet hastanesine götürmüyorlar. Özel hastaneye götürüyorlar, iş kazası yazılmasın diye. Çünkü iş kazaları rapor ediliyor. Önlemini alması lazım. Bu da maliyet demek. Bunu üstlenmek istemiyor. İşçiyi hızlandırmak için yatırım yapılıyor ama işçi sağlığına gelince işçiyi önemseyen yok.

Kızıl Bayrak / Bursa

 

THY ve Teknik A.Ş. çalışanlarından kitlesel protesto...

“Yaşasın örgütlü mücadelemiz!”

THY ve Teknik A.Ş. çalışanları, 18 Şubat günü, Türkiye Sivil Havacılık Sendikası (Hava-İş) öncülüğünde gerçekleştirdikleri kitlesel basın açıklamasıyla, işverenin uygulamalarını protesto ettiler.

THY Teknik B Kapısı önünde toplanan yaklaşık 400 çalışan eyleme, “İşime, aşıma, sendikama dokunma!” pankartı, Hava-İş şapkaları ve “Sendika anayasal haktır!”, “TİS hakkımız engellenemez!”, “Sendikama dokunma!”, “Yaşasın örgütlü mücadelemiz!”, “Sendikamızdan, meslek onurumuzdan, haklarımızdan, toplusözleşmemizden, havacılık tutkumuzdan, uçakçılığımızdan, lisansımızdan, işkolumuzdan vazgeçiremezsiniz. İtirazınızdan vazgeçin!” dövizleriyle çıktılar.

Eylemde Hava-İş Genel Başkanı Atilay Ayçin bir konuşma yaparak şunları söyledi: “THY Teknik A.Ş.’de işveren ve tetikçi olarak yanına aldığı Hak-İş’e bağlı Çelik-İş Sendikası, birlikte bu işyerinin hava taşımacılığı işkolunda olmadığı, metal işkolunda olduğu yönündeki itirazları nedeniyle toplusözleşme süreci tıkanmıştır. Teknik A.Ş.’nin havacılık olduğunu bile bile yapılan bu itiraz süreci, uçuş emniyetinin temel fonksiyonu olan uçak bakım hizmetlerini yok saymaktadır. İnsanları mesleklerinden koparmanın yarattığı etkiyi bu şirket yönetimleri görememekte ve faciaya davetiye çıkarmaktadır.”

Şirketin her gün yönetim kurulunca kapalı kapılar ardında kararlar aldığını, bölümlerin kapatıldığını, yeni şirketlerin kurulduğunu, üyelerine yönelik tayin ve sürgünlerin yapıldığını, THY yönetimine hiçbir güvenlerinin kalmadığını söyleyen Ayçin, sendika olarak eksikliklerin giderilmesi için hukuki işlem başlattıklarını, saldırılara izin vermeyeceklerini ifade etti.

THY’nin 3. halka arz sonrası üç kişilik icra komitesine teslim edildiğini, bu icra komitesinin tüm planlarını sendikasızlaştırma ve taşeronlaştırma üzerine kurduğunu belirten Ayçin, şunları söyledi: “Ancak, THY ve THY Teknik A.Ş. çalışanları hiçbir dönem olmadığı kadar Hava-İş sendikasının çatısı altında kenetlenmiştir. Biz inanıyoruz ki emeğe ve çalışanlara düşmanca davrananlar elbet tökezleyecekler ve başarısız olacaklardır. Birliğimiz ve bütünlüğümüz onları telaşlandırmakta ve saldırganlaştırmaktadır.”

Ayçin konuşmasını şu sözlerle bitirdi: “Demokratik hukuk zeminini hiçbir zaman kaybetmeden bu haksızlıklara ve yanlışlara karşı sonuna kadar direnmekte kararlıyız. Yeni dönem toplu iş sözleşmesinde taşeronlaşma, iş güvencesi ve idari maddeler hiçbir dönem olmadığı kadar önemli olacaktır”

Eylemde “Sözleşme hakkımız engellenemez!”, “İşime, aşıma, sendikama dokunma!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul