20 Şubat 2009
Sayı: SİKB 2009/07

  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci baharı kazanmak için!..
  Onbinlerce işçi ve emekçi faturayı ödememek için Kadıköy’de buluştu!
15 Şubat mitinginin dersleri
AKP yolsuzluk ve yağmada sınır tanımıyor!
Düzen solu ve sosyal reformistler emekçi kitleleri sahte hayallerle oyalıyorlar...
İASEMAT ve Renault işçileriyle konuştuk.
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  29 Mart yerel seçimleri üzerine BDSP temsilcisi İstanbul Büyükşehir Bağımsız Sosyalist Belediye Başkanı adayı Melek Altıntaş ile konuştuk...
  “Beyaz yakalılar”da örgütlenme arayışı...
  Krize karşı faaliyet ve eylemlerden…
  Genç-Sen 7. Temsilciler Meclisi toplantısı gerçekleşti...
  8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşıyor...
  “Beşir’le Vals”in er Folman’ı yitik anılarını arıyor…
  Dünyadan...
  Bültenlerden...
  Kavga Ziya ustalarla kazanılacak!
  Siyaset ve ahlak!..
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Beyaz yakalılar”da örgütlenme arayışı...

Kapitalizmin krizi teknik elemanları da vuruyor!

Kapitalizmin tarihinin en ağır krizlerinden biri yaşanıyor. Sadece sol ve muhalif unsurların değil bizzat burjuva ideologlarının da belirttiği gibi, ‘70’lerin ortasından itibaren sorunları biriken sistem sonunda iflas etmiş bulunuyor. Türkiye’de ise krize ilişkin “teğet mi değil mi” tartışmaları yaşanırken, son veriler başbakanın sayılardan çok anlamadığını gösteriyor. Krizin teğet geçmediğini, son birkaç ayın resmi verilerine göre sayısı yarım milyonu aşan işten atılmalar kanıtlarken, kriz tüm emekçi katmanları derinden etkilemiş bulunuyor.

Başbakanın yanısıra, işi matematik, fizik veya kimya olanların da bunları öğrenmek adına verdikleri emeğe rağmen hayata dair hiçbir şey bilmediklerini kriz ortaya döktü. “Beyaz yakalılar” olarak tanımlanan yüksek öğrenim mezunu nitelikli işgücünü oluşturan geniş bir kesim, yıllarca dost bildiği kapitalizmin “ihanetine” uğradı. İşsiz kalan bu beyaz yakalıların içinde bankacılardan üretimi planlayan mühendislere kadar birçok meslek grubundan insan var. Sistemin ayrıntılarına hakim bu geniş kesim, bugün çok iyi tanıdığı kapitalizmden yediği tokadı yorumlamaktan bile aciz durumdalar.

Beyaz yakalıların sandığının aksine, onların hiç de sistemin vazgeçilmez unsurları olmadığı, hatta ilk vazgeçilecekler olduğu krizle beraber ortaya çıktı. Artan üniversite sayısına paralel olarak her yıl iş aramaya çıkan mezunların artışı, nitelikli işgücünün değerini düşürüyor. Buna ek olarak, yıllarca aşılanan umutlarla ve firmaların özel eğitim programlarıyla sisteme gönüllü muhafız olan bu modern kölelerin, değil sistemi yargılamak sermayeyi her platformda savunma dürtüleri kapitalizmin elini güçlendiriyor. Öyle ki, işten atılan her beyaz yakalı elinde CV’si kapı kapı dolaşıyor, bilgisayar başında maillerini kontrol ederek, tıpkı sistemin ona öğrettiği gibi, krizden sadece kendini sıyırmanın umudunu taşıyor. Ancak krizin özellikle üretim sektörüne ağır darbeler vurmaya başlamasıyla, geçmişin belki de en ayrıcalıklı beyaz yakalıları olan ücretli mühendis, mimar ve şehir plancıları krizin etkilerini sarsıcı bir şekilde hissetmeye başladılar.

Mühendisler, üretim sürecinde doğrudan rol alıyor olmalarından kaynaklı kapitalizmin her türlü değişiminden ilk elden etkilenen meslek gruplarından birisini oluşturmaktadır. Kapitalizmin değişen tarzına sürekli uyum sağlamak hatta onu geliştirmekle yükümlü mühendisler bu krizden de fazlasıyla etkilendiler. Elbette mühendislik bir meslek grubu olarak homojen bir sınıfsal bileşeni temsil etmiyor. Patron mühendisler ile ücretli mühendislerin krizden etkilenme biçimleri aynı değil. Patron mühendislerin durumu burjuva ideologlarına yeterince dert olurken ve onları kurtarmak için türlü yollar denenirken, kriz ücretli mühendislere hiçbir ayrıcalık tanımıyor. Hatta örgütsüzlükleri nedeniyle kriz karşısında çok daha savunmasız durumdalar. Kriz yüzünden mühendislerin ne kadarının işten çıkarıldığını bilmek mümkün değil, ancak sadece Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin çok sınırlı bir kesime hitap eden çalışmasının sonuçlarına göre, Ocak ayının ilk iki haftasında 70 mühendisin işine son verilmiş. MMO bu verilere, oda bünyesinde kurulan Hukuk ve İşsiz Mühendis birimlerine yapılan başvurular üzerinden ulaşmış. Hukuk birimi yeni kurulan bir birim ve üyeler arasında çok bilinmiyor. Dolayısıyla gerçek rakam bunun kat kat üstündedir. Yine de bu rakam krizin etkisini gözler önüne sermektedir. Bu noktada karşılaşılan tek saldırı işten çıkarmalar da değildir. Ücret düşürülmesi, ikramiyelerin kaldırılması, maaş zamlarının durdurulması, zorunlu mesai, maaş ödemelerinin ya yapılmaması ya da parça parça keyfi olarak ödenmesi, mühendislerin son dönemde sıkça yaşadığı sorunlar.

Örneğin Koç Holding bu yıl için beyaz yakalılara zam yapmayacağını duyurdu. Buna rağmen Koç Holding çalışanları, krizde işsiz kalmamayı nimet sayıyor olduklarından buna karşı en ufak bir itirazda bile bulunamadılar.

İşten çıkartmalarla yaşanan işgücü kaybı ise diğer elemanların sırtına yüklenmekte, ücretsiz fazla mesailer ile açık kapatılmaya çalışılmaktadır. Örneğin Vestel, geçen yılın sonunda, üretimde kısıtlamaya gitmeden bin personeli işten çıkarmıştır. Vestel’de işten atmalarda önce yeniler, stajyerlikten kadroya alınanlar ve mühendisler tercih edildi. Aynı işi daha az kişinin üstüne yükleyen Vestel’de de, tıpkı Koç’ta olduğu gibi, bu keyfi uygulama yanıtsız kaldı. “Beyaz yakalı” yine kapitalizm sevdasıyla, hem onurunu hem de emeğini savunamamış oldu.

Küçük ve orta ölçekli işletmelerde durum daha da vahimdir. Buralarda özellikle yeni mezun mühendisler çok düşük ücretlere ve kimi zaman sigortasız çalışmaktadır. Bu tarz işletmelerde mühendisler iş hayatlarının daha başında deyim yerindeyse “terbiye” edilirler. Kriz vesilesiyle kapitalizmin çok kolay gözden çıkarttığı küçük işletmelerde fatura hızlı bir şekilde çalışanlara kesilir.

Bu saldırılardan en çok yeni mezun genç ve deneyimsiz mühendisler nasibini almaktadır. Genç mühendislerin çoğu sigortasız ve düşük ücretlerle çalıştırılırken, kendi mesleki formasyonlarının dışında işler yapmaya zorlanmakta, ilk sıkıntıda da kapının önüne konulmaktadır.

Mimarlar ve şehir plancıları için krizin etkisini değerlendirebilecek herhangi bir veriye rastlamak mümkün değil. Zira çoğunluğu küçük ofislerde veya serbest çalışıyor. Ancak Dünya Mimarlar Topluluğu Başkanı Süha Özkan, krizden en çok etkilenenlerin her zaman mimarlar olduğunu, bu dönemde mimarların projeleri “kısık ateşte yavaş yavaş pişireceğini” söyleyerek, bu alanda da yaşananları özetliyor.

Ücretli mimarlar için de mühendisler için ifade edilen tüm sorunların geçerli olduğunu söylemek mümkün. Mühendislerde olduğu gibi krizden en çok etkilenen de, meslekte en çok ezilen de genç mimar ve plancılar olmaktadır. Daralan inşaat sektörü ve daha projelendirme aşamasında rafa kaldırılan inşaatlar, bu alanda da büyük bir kıyıma neden olmaktadır. Emlak sektöründeki durgunluğun faturası da mimarlara ve plancılara kesilmektedir. Gelinen noktanın yakıcılığı, yıllardır bu tür işlerden uzak durmaya çalışan Mimarlar Odası’nı da bu konuda çalışma yürütmek zorunda bıraktı. Mimarlar Odası bu kapsamda bir kurultay örgütlemek için hazırlanıyor.

Mühendis, mimar ve plancılar işveren karşısında çaresizlik ortak paydasında buluşuyorlar. Kriz vesilesiyle ortaya serilen gerçek, her ne kadar toplumun en aydın tabakası olarak nitelendirilse de, bu kesimin bir bilinç kararması yaşaması oldu. Bir dizi direniş ve grevde kırıcılık misyonunu üstlenen teknik kadro (sadece mühendisler değil tüm teknik elemanlar), işin ucu kendilerine değince, o çokça korudukları patronun kimseye “ayrıcalık” yapmadığını hayatın içinde öğrenmek durumunda kaldılar. Gerek hukuksal planda gerekse de fiili mücadele araçlarını kullanmak konusundaki yeteneksizlik ve bilinçsizlikleri, işçi sınıfının bir hayli uzağında olduklarını ortaya koydu. Bugüne kadar işçi sınıfının mücadelesini engellemeye çalışan beyaz yakalılar, bugün kendi haklarını aramak zorunda kalarak kapitalizm gerçekliğini yeniden öğreniyorlar.

Son kriz ile birlikte, uzun zamandır salt aydın kimliği üzerinden tartışılan mühendis, mimar ve plancılar artık sınıfsal kimlikleri ile de tartışılıyor. Kapitalizmin köpek gözlerinin hayatı, kırmızı, yeşil, beyaz veya mavi değil, siyah ve beyaz olarak iki renk, yani iki karşıt sınıf olarak gördüğü krizle açıkça görülmüş oldu.

TMMOB şahsında temsil edilen, muhalif bir kimlikle yıllardır Türkiye’nin toplumsal mücadelesinin bir parçası olan mühendis, mimar ve plancılar, gelinen yerde belki de ilk kez, siyasal mücadelelerini kendi ekonomik talepleri ile birleştirmek zorunluluğu ile karşı karşıyalar. Son plaza eylemlerinde, eksik ve yetersiz de olsa, ilk olma anlamında önemli bir adım atan beyaz yakalı çalışanlar, özellikle TMMOB bünyesinde “sendika” tartışmasını yeniden yapmaya başladılar. Hemen her TMMOB birimi yerel veya merkezi olarak bu sorunu paneller veya söyleşiler vesilesiyle bir şekilde tartışıyor. Henüz sendikal mücadele ve bunun pratik planda örgütlenebilmesinin nesnel olanakları üzerinden net bir yaklaşım oluşmamış olsa da, politikanın gerçeklerine en uygun düşünce, mühendis, mimar ve plancıların kendi işkollarında örgütlenmesi ve bu noktada tüm teknik elemanların (tekniker, teknisyen, mühendis, mimar vb.) bir bütün kabul edilmesi olarak görünüyor.

Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları

 

Mamak’ta kriz gündemli çalışma sürüyor!

“Krizin faturası patronlara!”

Mamak İşçi Kültür Evi olarak 15 Şubat günü Şirintepe 1. Cadde üzerinde stantımızı açtık.

Standımızda “Krizin faturası patronlara!” şiarlı ozalitimizi kullandık. Önlüklerimizle, İşçi Kültür Evi bildirilerimizle ajitasyon konuşmaları gerçekleştirerek açtığımız standımız emekçiler tarafından ilgi ile karşılandı. Sohbetler gerçekleştirdiğimiz stantımızı 2,5 saat boyunca açık tuttuk. “İşten atılmalar yasaklansın! Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!” talepli “Krizin faturası kapitalistlere!” şiarlı imza kampanyamızı sürdürdük. Yağışlı ve soğuk havaya karşın 100’ü aşkın imza topladık ve 22 Şubat etkinliğine çağrı yaptık.

“Direnen işçilerin çağrısıyla devrimci baharı örgütlüyoruz!” şiarlı yaklaşık 1500 adet Mamak İşçi Kültür Evi imzalı bildirinin dağıtımını gerçekleştirdik. Sohbetlerimiz ve ajitasyon konuşmalarımızda, emekçileri krizi yaratan sermaye sınıfına kaşı birleşmeye ve mücadeleye çağırdık. Seçim oyunundan bahsederek, tek kurtuluşun tepeden tırnağa örgütlü sermaye sınıfının karşısında örgütlenmekten geçtiğini, kurtuluşun devrimde ve sosyalizmde olduğunu vurguladık. Desa, Sinter, Gürsaş, kot taşlama ve tersane işçilerinin etkinlikte mücadele deneyimleri ve kriz karşısındaki örgütlü duruşlarıyla yer alacaklarını ifade ettik.

Direnen işçilerin çağrısı Mamak’ta!

22 Şubat’ta gerçekleştireceğimiz etkinliğimizin hazırlıklarını da sürdürüyoruz. Etkinliğin duyurusu kapsamında geçtiğimiz hafta sendika ve kitle örgütlerine davetiyelerimiz ve afişlerimizi ulaştırdık. Sendikalarda çoğunlukla ilgiyle karşılanan etkinliğin duyurusunu, direnişte olan işçilerle sınıf dayanışmasını büyütme çağrısıyla birleştirdik. KESK Ankara Şubeler Platformu toplantısına giderek etkinliğimizin duyurusunu yaptık.

Geçtiğimiz hafta afişlerimizi Mamak’ta, Akşemsettin, Ege Son Durak, Tepe Mahallesi, Eski çöplük, Fahri Korutürk, Şirintepe, Tuzluçayır’da yaygın bir şekilde kullandık. Etkinliğin çağrısı ile birlikte imza çalışmamızı sürdürmeye devam edeceğiz.

Mamak İşçi Kültürevi çalışanları