24 Nisan 2009
Sayı: SİKB 2009/16

  Kızıl Bayrak'tan
   Engeller aşılacak Taksim kazanılacak!
  Devrimci 1 Mayıs Platformu’ndan çağrı:
DTP’ye yönelik operasyon Kürt hareketini tasfiye etme saldırısıdır…
BDSP’nin 1 Mayıs faaliyetlerinden…
Gençliğin 1 Mayıs faaliyetlerinden...
  Çiğli’de direnişçi işçiler 1 Mayıs’a çağırdı...
  1 Mayıs ve Taksim iradesinin anlamı
  Baskıya, sömürüye, eşitsizliğe ve saldırılara karşı 1 Mayıs’a, Taksim’e!
  İşçi ve emekçi hareketinden….
  Hatice Yürekli yoldaşı saygıyla anıyoruz...
  Direnişçi kadınların mücadele çağrısı!
  8. Bir-Kar Gençlik Kampı başarıyla gerçekleştirildi…
  ABD patentli planın açmazları…
  Barack Obama’nın Latin Amerika açılımı…
  Batılı emperyalistler ırkçı-siyonistlerin kalkanı!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kamuda TİS süreci sessizlikle geçiştiriliyor…

Krizin faturasını ödememek için TİS sürecine grev ve direnişlerle sahip çıkılmalı!

Kamuda TİS dönemi kapitalizmin krizinin milyonlarca işçi ve emekçiyi derinden etkilediği koşullarda gerçekleşecek. Üstelik kamu TİS görüşmeleri, ihanetle sonuçlanan metal toplu sözleşmeleri ve bir kez daha sefalet düzeyinde belirlenen asgari ücret oranının etkisi altında sürdürülecek.

Sermaye iktidarının en önemli ve öncelikli saldırıları bilinmektedir. Kıdem tazminatının tırpanlanması, bölgesel asgari ücret uygulaması, düşük ücret dayatması, sosyal hakların budanması, esnek çalışmanın TİS’lere girmesi.

Yaklaşık 300 bin kamu işçisini ilgilendiren böylesi bir sürecin sınıf hareketi açısından önemi tartışılamaz. Ancak bugüne kadar gerçekleştirilen kamu TİS’leri hükümetin saldırılarını meşrulaştıran sendika ağalarının gölgesinde geçti. Sendika ağaları “saldırılara geçit vermeyeceğiz” türünden söylemlerle yağıp gürlemeye ne zaman başladıysalar arkasından yeni bir ihanet geldi. Bu seneki TİS’lerin de benzer bir ihanetle ve satışla sonuçlanmaması için geçmiş süreçlerden ders çıkarmak gerekiyor. İlerici iddialar taşıyan sendikacıların ve öncü işçilerin süreci doğru bir biçimde değerlendirmeleri ve bunu pratik bir tutumla birleştirmeleri gerekiyor.

Geçtiğimiz yıllarda böylesi bir tutumla çıkılamadığı için kamu işçisi, başta özelleştirmeler olmak üzere sermayenin çok yönlü saldırılarının temel hedeflerinden biri durumuna geldi. Özelleştirme saldırısının sonucunda onbinlerce kamu işçisi işinden oldu ve çalıştıkları kurumların dışında kurumlarda çalışmaya zorlandılar. Ücret ve sosyal haklarda önemli kayıplar yaşandı.

Hükümetin henüz kamu TİS’lerine ilişkin somut bir söylemi bulunmuyor. Ama İMF’nin dayatmalarına bakılarak nasıl bir tablo ile karşılaşılacağı rahatlıkla anlaşılabilir. Enflasyonun, zam ve vergilerin altında ezilen ücretler, özelleştirmelerin son hamlelerinin tamamlanması, kıdem tazminatı hakkının tırpanlanmas

Türk-İş yönetiminden ses çıkmıyor!

TİS süreci Türk-İş de kendi cephesinden TİS hazırlıklarına başlamış görünüyor. Türk-İş bünyesinde oluşturulan Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Koordinasyon Kurulu’nda 29 Aralık ‘08’de alınan kararlar var. Türk-İş yönetimi ile Tes-İş, Tek Gıda-İş, Demiryol-İş, Belediye-İş, Türk Metal, Tarım-İş, Genel Maden-İş, Şeker-İş, Petrol-İş, Yol-İş, Haber-İş sendikalarından oluşan TİS Koordinasyon Kurulu toplanarak bir takım kararlar almıştı. Çalışma koşullarının ve hakların iyileştirilmesinden oluşan kararlar doğrultusunda kamu TİS’lerinin sürdürülmesi öngörülmektedir.

Kamu TİS’leri Koordinasyon Kurulu’nun aldığı kararlar şunlardır:

TİS prosedüründe aksama olması halinde kurula bildirilmesi; 1 Ocak tarihinde en az memur ücretinin 1.218.49 TL olacağı dikkate alınarak, düşük ücretler için iyileştirme istenmesi; İşe giriş skalalarının düşük tutulmaması, genel iyileştirme dışında ücretler arası uyum gözetilerek, işe giriş skalalarının yükseltilmesi ve işletme içi ücret dengesizliklerinin giderilmesi; Ücret zamları ve ek zamlarda geçici/daimi vb. ayrım yapılmadan düzenlemelere gidilmesi; Ücret zamlarının TİS’in 1. yılı için enflasyon ve büyüme dikkate alınarak yüzde 20 oranında; 2. yıl içinse 1. yılda gerçekleşen enflasyon üzerine 4 puan refah payı eklenerek talep edilmesi; Sosyal yardımların ortalama yüzde 40 oranında artırılarak talep edilmesi; İşyeri/işletmenin/çalışanların özelliklerinden kaynaklanan akçalı maddelerin sendikalarca belirlenmesi; Esnek çalışma, izinler, kıdem ve ihbar tazminatları vb. konularda ödün verilmemesi; Gelişmelerden, kurulun bilgili kılınması.

Kamu TİS’leri Koordinasyon Kurulu’nun aldığı kararlar doğrultusunda başlayan TİS’lerin akibeti hakkında Türk-İş yönetiminden ses dahi çıkmamaktadır. Türk-İş yönetimi bugüne kadar uyguladığı TİS taktiğine dahi gerek duymamaktadır. Önceki yıllarda taleplerini ileri süren Türk-İş yönetimi taleplerden taviz verilmeyeceği ilan eder, ardından hükümetin dayatmaları karşısında yelkenleri suya indirir ve işçinin kabul etmesi için çeşitli manevralar yapardı. Bu sene buna dahi ihtiyaç duymamaktadır. Kamu TİS’leri Koordinasyon Kurulu’nun altına imza attığı taleplerle ve TİS görüşmeleriyle ilgili tek bir söz dahi etmemektedir.

Türk-İş hainleri yeni bir ihanete hazırlanıyor!

Kamu TİS’leri Koordinasyon Kurulu bileşenlerinden Türk Metal’in başını tutan çetenin metal TİS’lerindeki tutumu Türk-İş bürokratlarının da niyeti hakkında bir fikir vermektedir. En son Karadeniz Ereğli’de kurulu bulunan, Türkiye’nin en büyük yassı çelik üreticisi Erdemir’de MESS ve Türk Metal arasında anlaşmaya varılan TİS’in bazı maddeleri değiştirilerek işçi ücretlerinin %35 oranında düşürülmesi, Türk-İş hainlerinin işi nereye kadar vardırabileceğini göstermektedir.

Türk-İş’in İstanbul 1 Mayısı üzerinden Taksim ileri çıkışının ve iradesinin altını boşaltmak için yaptığı manevralar ve “Taksim olmazsa Kadıköy’deyiz!” açıklaması da sermaye yanlısı konumunu gözler önüne sermektedir. Geçen yıl binlerce işçi ve emekçiyi azgın devlet terörüyle baş başa bırakan, ortak kararı çiğneyerek apar-topar Taksim iradesinden vazgeçen ve alanı terkeden Türk-İş hainlerinin bu TİS’lerde bir kez daha işçi sınıfını arkadan hançerleyeceği açıktır.

Sendikal bürokrasiyi aşacak bir irade ve inisiyatifin önemi

Sözü fazla uzatmak gerekmiyor. Zira işçi ve emekçiler, ilerici sendikacılar Türk-İş bürokratlarının sayısız kez tekrarlanan ihanetleri hakkında yeterince fikre sahiptir. Bu ihanete tabandan yükselen bir öfke ve tepki de vardır. Ancak esas sorun da bu noktada başlamaktadır. Sermaye işbirlikçisi bu hainlerin kimlikleri, konum ve tutumları bilinmesine rağmen işçi ve emekçileri ilgilendiren temel gündemler karşısında sendikal bürokrasiyi aşacak bir irade ve inisiyatif gösterilememektedir. Bu kısır döngünün her seferinde yeniden yeniden yaşanması anlaşılır ve kabul edilebilir bir durum değildir.

Sendikal ihanet şebekesini aşacak bir irade gösterilemediği için tabandan yükselen tepkiler kısa süreli olmaktadır. Örneğin Erdemir işçileri sendikal ihanete karşı sendika önünde toplanmışlar, bu tutumu sloganlarla protesto etmişlerdir. “Bizi sattınız, bizi satanı biz de satarız!”, “Yönetim istifa!” sloganları atan öfkeli işçiler sendika binasına girmek istemişler ancak kolluk kuvvetlerinin yığınağı nedeniyle içeriye girememişlerdir. Bir süre sloganlarla bekleyen işçiler bir süre sonra dağılmak zorunda kalmışlardır.

Başka bir tepki Türk-İş’e bağlı sendikaların Ankara şubelerinden yükseldi. Başta kamu TİS’leri olmak üzere yaşanan sorunlara karşı Türk-İş yönetiminin sessizliğine tepki gösteren şubelere üye işçiler 2 Nisan’da gerçekleştirdikleri eylemle bu tepkilerini ortaya koydular.

Türk-İş’e bağlı TGS, TÜMTİS Ankara şubeleri, Tez Koop-İş Ankara 1 ve 2 No’lu Şubeler, Yol-İş Ankara 3 No’lu Şube, Petrol-İş ve Harb-İş Ankara 1 No’lu Şube üyesi işçiler yaptıkları eylemle hem Türk-İş yönetimine hem de sermaye hükümetine “haklarımızı gaspettirmeyeceğiz, sessiz kalmayacağız” mesajı verdiler.

Kamu TİS’leri üzerinden yaşanan sessizlik fesadı yeni bir ihanetin daha habercisidir. Zira gelinen aşamada sözleşmelerin tıkandığı, sendikaların taleplerine karşı Kamu İşveren Kurulu’nun kriz bahanesini öne sürdüğü ifade edilmektedir. Tüm bu gelişmeler karşısında Türk-İş bürokratları sessizliklerini korumaktadırlar. Kendi tabanlarını dahi kamu TİS’leri hakkında bilgilendirmekten uzak durmaktadırlar. Ankara’da olduğu gibi Türk-İş’e bağlı bazı sendika şubelerinin tepkisi anlamlı ancak yeterli değildir.

Tabanın iradesine ve örgütlülüğüne dayalı bir inisiyatif!

Ankara ve İstanbul örneklerinde olduğu gibi Türk-İş içerisindeki kimi ilerici sendikacılar birleşik mücadeleyi öne çıkarmakta ancak bunun gereklerini yeterince yerine getirememektedirler. Tabanın iradesine ve örgütlülüğüne dayalı bir inisiyatif geliştirilemediği koşullarda sendikal bürokrasinin alt edilmesi, sınıf hareketinin gelişiminin önündeki engellerin aşılması mümkün olmayacaktır. Bunun en bariz örneği SSGSS sürecinde yaşanmıştır. İstanbul Türk-İş Şubeleri bu süreçte sendikal bürokrasiye karşı çıkmışlar, ancak bunu tabanın iradesini ve inisiyatifini açığa çıkarma çabasıyla birleştirmemişler ve konumlarını kaybetmemek için geri adım atmak zorunda kalmışlardı. Alt kademe sendika yönetimlerinin handikabına ve sınırına işaret eden bu tablo kırılamadığı koşullarda kaybeden işçi sınıfı olacaktır.

Üstelik bu TİS’ler merkezi olarak Türk-İş yönetimiyle değil tek tek sendika genel merkezleriyle yapılacaktır. Bu da ilerici olma iddiası taşıyan şubelere daha fazla görev ve sorumluluk yüklemektedir.

Ancak alt kademe sendika yönetimleri, SSGSS sürecinde olduğu gibi Taksim 1 Mayısı üzerinden de sınıfta kalmışlardır. Geçen yıl Türk-İş yönetiminin gericiliğine rağmen Taksim 1 Mayısı’na açık bir şekilde sahip çıkan Türk-İş İstanbul Şubeleri, bu yıl daha geri bir tutum almakta, Türk-İş yönetiminin gerici tutumunu güçlendirecek tarzda hareket etmektedirler. TİS sürecinde de benzer bir tutum gösterilir ve tepkiler açıklamalarla sınırlı kalırsa, sonuç yine değişmeyecektir.

TİS sürecini kazanıma dönüştürmek için bir an önce harekete geçilmelidir!

Yapılması gerekenler son derece açık ve nettir. Bir an önce işyerlerine ve tabana dönülmeli, kapitalizmin krizine karşı yükseltilmesi gereken haklı ve meşru talepler tabanla birlikte belirlenmeli ve ortaklaştırılmalıdır. İşten atmalara, ücretli-ücretsiz izinlere, düşürülen ücretlere, sosyal hakların gaspına, kıdem tazminatı hakkının tırpanlanmasına, özelleştirme saldırısına geçit verilmemesi için mücadelenin yol ve yöntemleri tabanla birlikte belirlenmeli, militan bir hat üzerinden yükseltilmelidir.

Bunun için sendikal bürokrasiyle açıktan hesaplaşılmalı, taleplerin arkasında kararlılıkla durulmalı, hak alıcı mücadele yöntemleri tabanın iradesine ve gücüne dayandırılmalıdır. SSGSS süreci tüm eksik yanlarına rağmen, alt kademe sendika yönetimleri bir parça dirayet gösterdiğinde, mücadele arayışı halindeki tabanın nasıl hareketlendiğini göstermektedir.

Krizin ağır ve yıkıcı sonuçlarının milyonlarca işçi ve emekçiyi doğrudan etkilediği ve sınıf kitlelerinin tepkisine konu olduğu bir süreçte kamu TİS’leri ortak mücadelenin zeminini de güçlendirmektedir. TİS sürecinde ileri sürülecek talepler sadece kamu işyerlerini değil bir bütün olarak işçi ve emekçileri ilgilendirmektedir. Bunun için motor güç olması gereken örgütlü, sendikalı işçilerdir. Bu da grev ve TİS komiteleri üzerinden, tabanın “söz, yetki ve karar” hakkına dayanan örgütlülükler üzerinden yükseldiği koşullarda gerçekleşebilecektir.

Türk-İş yönetiminin TİS sürecindeki tepkisizliğine ve sessizliğine tepki duyan ve eleştiren tüm öncü işçi ve emekçiler, ilerici sendikacılar TİS sürecini kazanıma dönüştürmek için bir an önce harekete geçmelidir.

Hekimlerden “Tam Gün”e karşı açıklama…

Türk Tabipleri Birliği kamuoyunda “Tam Gün Yasa Tasarısı” olarak bilinen yasa tasarısı hakkındaki görüşlerini 17 Nisan günü düzenlenen basın toplantısı ile duyurdu.

Toplantıya, TTB Merkez Konseyi Başkanı Gençay Gürsoy, TTB MYK üyesi Dr. Elif Kırteke ile TTB MYK üyesi Dr. Ali Çerkezoğlu katıldı.

Açıklamadan önce konuşan Gençay Gürsoy, “parça başı iş yapma mantığı”nın oturtulmaya çalışıldığını belirtti. Hazırlanan taslağın hastaneleri işletmelere dönüştürme ve hekimleri birbirleriyle yarıştırmaya dönük bir uygulamayı ortaya çıkaracağını belirtti. Türkiye genelinde 25 Tabip Odası başkanıyla yasa taslağını değerlendirdiklerini belirten Gürsoy, sağlık sisteminin giderek özelleştirildiği bir sistemde “Tam Gün Yasa” taslağının işgücünü anlamsızlaştıracağını ifade etti. Sağlık çalışanları açısından güvenceli bir özlük hakkı kazanımının bulunmadığını söyleyerek, yasa tasarısının emekliliğe yansımayan, sadece döner sermaye üzerinden hekimlere ücretin uygun görüldüğü bir tasarı olduğunu belirtti.

TTB adına açıklamayı Ali Çerkezoğlu yaptı. Taslağın 10 bine yakın işyeri hekimini ve işyeri sağlık hizmetlerini doğrudan etkileyeceğini belirten Çerkezoğlu, “parça başı” iş yapma ve taşeron sisteminin oturtulmaya çalışıldığını ifade etti.

Kızıl Bayrak / İstanbul


Araştırma görevlilerinden eylemler…

Doktoralı işsiz olmayacağız!”

YÖK’ün araştırma görevlilerini doktoralı işsizliğe mahkum eden son düzenlemesi olan 50/d maddesine karşı 17 Nisan günü Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi önünde basın açıklaması yapıldı.

Ege Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi ve İzmir İleri Teknoloji Enstitüsü araştırma görevlilerinin örgütlediği ve Eğitim-Sen İzmir 3 No’lu Şube, SES İzmir Şube ve TMMOB İzmir İKK’nın desteklediği basın açıklamasında, üniversitede iş güvenliğini sağlayacak gerekli yasal düzenlemeler yapılmadıkça ve üniversitelerde şirketleşme mantığı yaygınlaştırılmaya devam edildikçe sorunun çözülmeyeceği ifade edildi.

Açıklamada YÖK’ün yakında gerçekleştirmeyi planladığı son düzenlemede, 33/a ile 50/d maddeleri arasındaki statü farkının 33. maddenin tanıdığı iş güvencesini de daraltarak ortadan kaldıracağı dile getirildi. Araştırma görevlilerinin, iş güvencesini ortadan kaldıracak düzenlemeleri kabul etmeyeceği, çalışma haklarına, bilime ve üniversite özerkliğine sahip çıkacağı söylendi.

Yaklaşık 100 kişinin katıldığı basın açıklamasında “Doktoralı işsiz olmayacağız!”, “Asistan kıyımına son!”, “YÖK dışarı bilim içeri!”, “Sermaye dışarı bilim içeri!” sloganları atıldı. Tüm üniversite çalışanları 24 Nisan’da Ankara’da YÖK önünde gerçekleştirilecek protesto eylemine çağrıldı. Ardından Eğitim-Sen 3 No’lu Şube adına yapılan konuşmada mücadele çağrısı yapıldı.

Uludağ Üniversitesi’nde araştırma görevlileri de 17 Nisan günü Mediko-Sosyal önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Araştırma görevlileri, akademik özgürlüğün olduğu ve bilimin üretildiği üniversite için taleplerini dile getirdiler ve öğretim görevlilerini, öğrencileri eyleme destek vermeye ve taleplerine sahip çıkmaya çağırdılar.

Asistan kıyımına son! Uludağ Üniversitesi Araştırma Görevlileri” pankartının açıldığı basın açıklamasının ardından Rektörlük binasına yürüyüşe geçildi. Yürüyüşü engellemek isteyen ÖGB’ye “Baskılar bizi yıldıramaz!” sloganıyla karşılık verildi. Rektörlük binası önünde yapılan ajitasyon konuşmaları ve sloganlarla eylem sona erdi.

100’e yakın kişinin katıldığı basın açıklamasında sık sık “Ferman YÖK’ün üniversiteler bizimdir!”, “Biz kalıyoruz YÖK gitsin!”, “Doktoralı işsiz olmayacağız!”, “Yusuf Ziya Özcan 50/d’ye geçsin!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganları atıldı.

Uludağ Üniversitesi- Ege Üniversitesi / Ekim Gençliği