24 Nisan 2009
Sayı: SİKB 2009/16

  Kızıl Bayrak'tan
   Engeller aşılacak Taksim kazanılacak!
  Devrimci 1 Mayıs Platformu’ndan çağrı:
DTP’ye yönelik operasyon Kürt hareketini tasfiye etme saldırısıdır…
BDSP’nin 1 Mayıs faaliyetlerinden…
Gençliğin 1 Mayıs faaliyetlerinden...
  Çiğli’de direnişçi işçiler 1 Mayıs’a çağırdı...
  1 Mayıs ve Taksim iradesinin anlamı
  Baskıya, sömürüye, eşitsizliğe ve saldırılara karşı 1 Mayıs’a, Taksim’e!
  İşçi ve emekçi hareketinden….
  Hatice Yürekli yoldaşı saygıyla anıyoruz...
  Direnişçi kadınların mücadele çağrısı!
  8. Bir-Kar Gençlik Kampı başarıyla gerçekleştirildi…
  ABD patentli planın açmazları…
  Barack Obama’nın Latin Amerika açılımı…
  Batılı emperyalistler ırkçı-siyonistlerin kalkanı!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Batılı emperyalistler ırkçı-siyonistlerin kalkanı!

Birleşmiş Milletler tarafından Cenevre’de düzenlenen Dünya Irkçılıkla Mücadele Konferansı, emperyalist güç odaklarının bu iğrenç illetin en büyük destekçileri olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin organize ettiği konferansın, sekiz yıl önce Güney Afrika’da düzenlenen ilk ırkçılıkla mücadele toplantısından sonra kaydedilen ilerlemeyi değerlendirmek amacıyla yapıldığı belirtildi.

Konferans, başka bir işe yaramasa bile, batılı emperyalistlerin ırkçılığın en büyük destekçileri olduğu gerçeğinin gözler önüne serilmesini sağladı.

Durban II olarak adlandırılan konferansı ABD, Hollanda, Avustralya, Almanya, Kanada, İtalya ve İsrail boykot ettiler. Boykot gerekçesini, “BM konferansı İsrail’e yönelik eleştiriler tahtası olacak” şeklinde açıklayan adı geçen devletler, Gazze’de 22 günde 400 yüz çocuğu katleden ırkçı-siyonist İsrail’in eleştirilmesine bile tahammül edemeyeceklerini ilan etmiş oldular. Tekelci kapitalizmin bu “seçkin” temsilcileri, siyonist barbarlığın eleştirilmesine karşı çıkarak, ırkçılığa toz kondurmama konusundaki kararlıklarını gösterdiler.

Oysa yaptıkları pazarlıklar sonucunda, yayımlanacak deklarasyonda İsrail adının anılmayacağına dair güvence almışlardı. Ancak bu kadarı yeterli görülmedi. Zira İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad ile bazı Arap liderlerin konferansa katılacak olması, siyonist barbarlığın gündeme gelmesini kaçınılmaz kılıyordu.

Nitekim, konferansta konuşan Ahmedinecad, “Avrupa ve ABD Yahudi Soykırımı dünyasından göçmenleri işgal edilen Filistin’de ırkçı bir hükümet kurmak için yolladılar” şeklindeki sözleri, batılıları kızdırdı. Yalın bir gerçeği dile getiren bu sözleri gerekçe gösteren Avrupa delegasyonu, konferans salonunu terk etti. Boykotçulara katılan Avrupa delegasyonu da ırkçı-siyonizmin eleştirilmesine tahammül edemediğini ortaya koymuş oldu.

İkinci paylaşım savaşı döneminde Yahudi soykırımını gerçekleştiren batılı emperyalistler, şimdi de Filistin halkına karşı soykırımcı politika izleyen siyonist devlete kalkan oluyorlar. Bu ise, geçen süreye rağmen bu kapitalist düzenin efendilerinin zihniyetlerinde kayda değer bir değişiklik olmadığının somut göstergesidir.

Oysa bu alçaltıcı tutumu alan batılı emperyalistler dahil tüm dünya siyonist rejimin ırkçı olduğunu biliyor. Dahası, İsrail rejiminin eski Güney Afrika Apartheid rejiminden de berbat olduğunu da... Nitekim, siyonist rejimi Güney Afrika Cumhuriyeti’nde uzun yıllar hüküm süren Apartheid rejimiyle karşılaştıran Güney Afrikalı insan hakları savunucusu Ferid Esack, Filistinlilerin daha ağır baskı ve ayrımcılığa maruz kaldığını ortaya koyuyor.

İsrail’in Batı Şeria’da inşa ettiği ırkçı duvara karşı mücadele eden Esack, yazdığı mektupta,“Yahudi erkek-kadın kardeşlerimiz, onlara uygulanan aşağılanmayı unuttular mı” diye sorarken, “Topraklarınızda, ırkçı rejim altında gördüklerimizden çok daha vahşi, acımasız ve insanlık dışı şeyler görüyoruz” ifadesini kullanıyor.

Güney Afrika’daki ırkçı rejim mahkemelerinin işkenceyi meşrulaştırmadığını vurgulayan Esack, “beyaz Güney Afrikalılara, (Batı Şeria’da Yahudi yerleşimcilerin sahip olduğu türden) siyah Güney Afrikalıları aşağılamak için kayıtsız şartsız yetki verilmediğini, çılgın Apartheid yanlılarının asla bu ‘duvar’ gibi korkunç rüyaları olmadığını” ifade ediyor. “Irkçı rejimin polisinin operasyonlarında (Gazze’de olduğu gibi) çocukları kalkan olarak kullanmadığını” da vurguluyor.

İsrailli ilericileri de, siyonist rejimin Apartheid rejiminden daha katı ırkçı politikalar izlediğini kabul ediyor. Oysa bu değerlendirme başkaları tarafından dile getirildiğinde Yahudi düşmanlığı (anti-semitizm) suçlamasına maruz kalır. Buna karşın siyonist rejimin pek çok icraatı yorum gerektirmeyecek kadar pervasızdır.

Kudüs’te yaşanan Filistinli bir ailenin ev yıkımıyla ilgili aşağıdaki örnek yeterince çarpıcıdır:

Ailemle birlikte öyle yemeği yerken, büyük bir gürültü duydum. Dışarı çıkıp baktım ve evimin etrafında on kadar asker gördüm. Sivil bir müfettiş bana, ‘Bu ev senin mi?’ diye sordu. ‘Evet benim’ dedim. ‘Pekala, ama artık senin değil, eşyalarını toplayıp çıkmak için onbeş dakikan var’ dedi.

Karşı çıktım, bana vurmaya başladılar. Beni kelepçeleyip yere fırlattılar. Paniğe kapılan karım altı çocukla birlikte kendini eve kapattı ve çığlık çığlığa dostlarımızı yardıma çağırdı. Askerler pencerelerden birini kırıp içeriye gözyaşartıcı bombalar attılar, sonra karımı çıkartmak için kapıyı kırdılar, karım bayılmıştı, çocuklar dersen panik içinde avaz avaz bağırıyorlardı…

Yerden kalkmama izin vermiyorlardı, her şeyi görüyor ama hiçbir şey yapamıyordum.

Komşular yardıma koştu. Askerler onların üstüne ateş açtı, yedi kişi yaralandı, hatta on beş yaşında bir çocuk böbreğini kaybetti. Yıkımlarla Mücadele Komitesi’nden İsrailliler yardıma geldi, buldozerlerin önüne geçtiler, ama onlar da dövüldü ve tutuklandı.

Her şeyi, hatta ağaçları bile yıktıktan sonra, askerler, evimizin yıkım masrafı olarak elimize bin beş yüz dolarlık bir fatura tutuşturup çekip gittiler…” (Toprağımızın Kokusu, Kenize Mourad, Everest Yayınları)

Bu ve buna benzer sayısız olay, İsrail’deki ırkçılığın iğrençliğini dünyanın gözleri önüne sererken, insan hakları, demokrasi, özgürlük üzerine vaazlar vermeye hevesli olan kapitalist düzenin efendileri, bu rezil rejime toz kondurmamak için çırpınıyorlar.

Irkçılıktan arınmış bir dünyaya ulaşmak için ise, efendileriyle birlikte kapitalist düzenin tarihin çöplüğüne atılması gerekiyor.



Kayıplar için 212. buluşma…

Kayıplar bulunsun, failler yargılansın!”

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi ve kayıp yakınları tarafından her Cumartesi Galatasaray Lisesi önünde gerçekleştirilen eylemlere 18 Nisan günü de devam edildi.

212. buluşma için biraraya gelen kayıp yakınları Hasan Ergul dosyasını gündeme taşıdılar. 5 Haziran 1995’te gözaltında kaybedilmesinden sorumlu olanların yargılanması ve Hasan Ergul davasının Ergenekon davası kapsamındaki soruşturmaya dahil edilmesi istendi.

Failler belli kayıplar nerede? / İHD Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon” pankartı ve kayıp resimlerinin taşındığı oturma eyleminde “5 Haziran 1995’te kaçırılarak kaybedildi. 14 Nisan 2009’da ölü bedeni Elazığ Kimsesizler Mezarlığı’nda bulundu” yazılı Hasan Ergul’un resmi taşındı.

Eylem, Yazar Neşe Yaşın’ın okuduğu metnin ardından İlkay Akkaya’nın basın açıklamasını okumasıyla sürdü. Açıklamada, Hasan Ergul’un gözaltına alınması anlatıldı, talepler sıralandı.

Basın açıklamasının ardından 19 Ekim 1995’te gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’un eşi Hanım Tosun bir konuşma gerçekleştirdi. 10 senedir mücadele etmelerine rağmen kayıpların bulunamadığını, halen gözaltında kayıpların yaşandığını hatırlatarak, Ergenekon soruşturmasının Fırat’ın ötesine geçmesini istedi. DTP’ye yönelik saldırıları da kınayan Tosun, Kürtlerin baskıyla, gözaltılarla tüketilemeyeceğini ifade etti.

Ardından İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri söz alarak, kayıp yakınlarının mücadelesinin önünü açmak için bir Toplumsal Muhalefet Grubu oluşturdukları bilgisini verdi. İHD MYK Üyesi Harun Çatlak ise oluşturulan grubun deklarasyon metnini okudu.

Deklarasyon metninde imzası bulunan kurumlar şunlar: İHD, Alevi Bektaşi Federasyonu, Türkiye Barış Meclisi, ÇHD, DTP, Devrimci ‘78’liler Federasyonu, EMEP, ESP, Halkevleri, Mazlumder, KESK, ÖDP, SDP, Sosyalist Parti, TTB, THİV, 78’liler Girişimi.

İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Akın Birdal ve Sennur Sezer’in yaptığı konuşmalarla açıklama sona erdi.

İHD İzmir Şubesi’nin kayıplar için her hafta düzenlediği eylem ise 18 Nisan günü Sümerbank önünde gerçekleştirildi. Önce DTP’ye yönelik gözaltıların kınandığı kısa bir konuşma yapıldı.

Okunan basın açıklamasında, İHD’nin de Ergenekon davasına taraf olduğu ve “ülkenin demokratikleşmesi için tüm insanlığa ve halka karşı işlenmiş suçların faillerinin bulunup yargılanması” istendi.

Basın açıklamasının ardından 10 dakikalık oturma eylemi yapıldı. Eylemde, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!”, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın!”, “Failler belli, hesap sorulsun!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Biji bıratiya gelan!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganları atıldı.

TİHV Başkanı Metin Bakkalcı’nın konuşmasının ardından eylem sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul-İzmir