14 Ağustos 2009
Sayı: SİKB 2009/31

  Kızıl Bayrak'tan
  Amerikancı çözüm planı çözümsüzlük ve daha ağır sorunlar demektir
  Düzenin gerici güçleri “Kürt açılımı” üzerinden kapışıyor
  3. Ergenekon iddianamesinde olanlar, olmayanlar
Mamak 6. Kültür ve Sanat Festivali başarıyla gerçekleştirildi.
Güler Zere’ye özgürlük
eylemlerinden.
Eğitimin ticarileştirilmesi
öğretmenleri vuruyor!.
  Toplu görüşme süreci ve devrimci sorumluluklar
  İşçi ve emekçi hareketinden
  10 yıl sonra 17 Ağustos depremi
  Har(a)ç protestolarında
  Parasız eğitim için mücadeleye.
  Devrimci sınıf çalışmalarımızdan.
  Grevdeki Halkalı Kağıt fabrikası işçileriyle konuştuk.
  TMMOB’un gerçekleştireceği kurultay üzerine Ahmet Öncü ile konuştuk
  Sağlıkta yeni hak gaspları gündemde!
  Dünyadan
  El Fetih, 20 yıl sonra 6. kongresini gerçekleştirdi..
  Patron/devlet zorbalığına karşı 77 günlük militan direniş..
  Devlet terörüne boyun eğmeyelim!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

3. Ergenekon iddianamesinde olanlar, olmayanlar…

Kontrgerilladan hesabı
işçi sınıfı soracak!

Ergenekon soruşturmasının 3. iddianamesi 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. İddianame 28 Şubat sürecinin MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç, eski Özel Harekatçı İbrahim Şahin, rektör Mehmet Haberal ve Yalçın Küçük’ün de aralarında bulunduğu 37’si tutuklu 52 sanığı kapsıyor. Önemli iddialara yer verilen bu iddianamede de, öncekilerde olduğu gibi “kontrgerilla” örgütlenmesi es geçiliyor. 

İddianamenin giriş bölümünde Ergenekon çerçevesinde daha önce yapılan soruşturmalar ve açılan davaların özetlendiği, Ergenekon’un gerçekleştirmeyi planladığı ve gerçekleştirdiği eylemler, suikast planları ve el konulan silahlar anlatılıyor. İddianamenin ikinci bölümünde ise, şüphelilerin bireysel durumları ele alınıyor, isnat edilen suçlar ve uygulanması talep edilen yasa maddelerine yer veriliyor.

3. iddianamenin kilit ismi, İbrahim Şahin. İddianameye göre Şahin’in evinde suikast planları ele geçirildi. Şahin’e bağlı 12 suikast timinin olduğu ileri sürülüyor. Bu timlerin içinde muvazzaf subayların da yer aldığı belirtiliyor.

İddianamede Yalçın Küçük’ten ele geçirilen bazı el yazısı notlar ise, “Ergekenekon’un PKK ile ilişkisi” iddiasıyla delil olarak sunuldu.

Bülent Ecevit rahatsızlandığında Mehmet Haberal’ın sahibi olduğu Başkent Üniversitesi’nde tedavi görmüştü. İddianamede Ecevit’in burada sağlık bakımından bilinçli müdahalelere uğradığı öne sürülüyor. İddianamede Ali Balkız ve Kazım Genç müşteki, Minas Durmazgüler ile Mesrob Mutafyan mağdur olarak yer alıyor.

Ergenekon’un üçüncü iddianamesine eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün ifadesi de girdi. Özkök’ün, “Ayışığı ve Yakamoz konularını biliyordum. Bilgi geliyordu, ancak delil bulamadığım için işlem yapmadım” ifadeleri iddianamede yer alıyor.

Her satırından, her bölümünden ciddiyetsizlik akan iddianamede olanlardan çok nelerin olmadığı daha önemli. İddianamenin asıl niteliğini anlamak için, iddianamede olanlardan çok, olmayanlara bakmak gerekir.

Tıpkı öncekilerde olduğu gibi, bu son iddianamede de dikkat çeken nokta, kontrgerillayı vareden politikaların, maddi güç ve ilişkilerin olmamasıdır. Örneğin, iddianameyi hazırlayanlar kontr-gerilladan bahsederken sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok ülkesinde belgelenmiş NATO ve CIA gerçeğini iddianameye koymamışlardır.

Oysa bu gerçek o kadar açıktır ki, “Seferberlik Tetkik Dairesi” ve sonrasında “Özel Harp Dairesi” adı altında örgütlenen kontrgerillanın resmi bürosu, yıllarca Ankara’da JUSMAT’ın (Amerikan Yardım Örgütü) binasındaydı. Keza, 1974 yılına kadar da kontrgerilla elemanlarının maaşları CIA tarafından karşılanmaktaydı. Söz konusu iddianame, kontrgerillaya ilişkin tüm bu temel gerçekleri görmezden geliyor.

Aynı tutum, NATO için de geçerlidir. Yine resmi belgelerle açıktır ki, kontrgerillanın kuruluşu, NATO’da alınan kararlar sonucudur. Oysa iddianame, bu temel gerçeği de görmezden geliyor.

Tüm bunlar hiç de rastlantı değildir. Zira, iddianameyi hazırlayanlar, sermaye devletinin bir  parçasıdırlar. Onlar, CIA’nın ve NATO’nun karşı-devrimci savaşını onaylayan ve savunan, onların bu amaçla oluşturduğu örgütlenmeleri savunan bir geleneğin mirasçısıdırlar. Onlar, CIA’nın ve NATO’nun kontrgerillaları örgütleyerek işçi sınıfı ve ezilen halklara karşı gerçekleştirdiği karşı-devrimci saldırganlık politikasının içindedirler.

Zaten Ergenekon davasının kontrgerilla ile hesaplaşma gibi bir amacı da yoktur.

İddianameye göre, Ergenekon’un devletin hiçbir resmi kurumuyla irtibat ve alakası yoktur(!) Ergenekon’un MİT’le, polisle, jandarmayla, TSK’yla irtibat ve alakası yoktur(!) Bu ülkede 17 bini aşkın faili meçhul cinayet olduğunu resmi rakamlar söylüyor. Eğer ki MİT, polis, jandarma, TSK kontrgerillayla irtibat ve alakalı değil idilerse, bunca faili meçhul cinayet olurken neredeydiler? Yüzlerce insan bunlara rağmen mi kaybedildi? Yüzlerce infaz, MİT’in, polisin, jandarmanın, TSK’nın dışında mı yapıldı?

Ergenekon davası savcıları, gerçeklerle alay ediyorlar!

Açıktır ki, iddianame, burada da sermaye devletinin işlediği suçları örtbas ederek onu korumaya çalışıyor. Oysa, kontrgerilla hiçbir ülkede bir devlete dayanmaksızın boşlukta durmaz. Eğer bir kontrgerilla yapısı, neredeyse 60 yıldır dokunulmaz olarak duruyorsa, 60 yıldır politikalarını kesintisiz sürdürebiliyorsa, 60 yıldır bu devletin yöneticilerinden hiçkimse onlara yaptıklarının hesabını sormamış ve hala da sormuyorsa, bu durum, o ülkede kontrgerillanın devletin bir parçası olduğunun açık bir kanıtıdır.

İddianame, kontrgerillanın işkencelerin, katliamların, gözaltında kayıplarıntemel sorumlularından olduğundan hiç söz etmeden yüzlerce sayfa yazmayı becermiştir.İddianamede yüzlerce kayıp, yüzlerce infaz, onlarca kitle katliamı yoktur.

 Öncekiler gibi, son Ergenekon iddianamesi de düzen içi çatışmanın bir ürünü olduğundan, karşımıza işte böyle ucube bir kontrgerilla şeması çıkmıştır: Ergenekon’un devletle irtibat ve alakası yok. Ergenekon’un Kürdistan’la ilgisi yok... Ergenekon’un infazlarla, kaybetmelerle ilgisi yok... Bu Ergenekon’da polis yok, MİT yok, JİTEM yok... Bütün bunlar, düzen içi it dalaşının son Ergenekon İddianamesi’nde de ifadesini bulmasıdır.

Kontracıların işçi sınıfı, emekçi kitlelere, Kürt halkına ve devrimcilere yönelik işlediği tek suç yoktur bu iddianamede... Ergenekon masalları, Ergenekon’u, kontrgerillayı ve daha temel olarak da sermaye devleti gerçeğini perdeleyen bir iddianame olarak ortaya çıkmıştır. Öyleyse, şu belirtilmelidir ki, Ergenekon davası hiçbir demokratik içerik taşımamaktadır. Bu konuda en küçük bir hayal beslenmemelidir.

3. Ergenekon iddianamesi de gösteriyor ki, kontrgerilladan hesabı ancak devrimci işçi sınıfı ve emekçi kitleler sorabilir.  Bu hesap, sadece Tuncer Kılınç, İbrahim Şahin vb. birkaç faşistten ve ordu yalakalığı ile öne çıkan, fakat daha tali bir yerde duran Yalçın Küçük gibilerden değil, tüm bu pisliklerin kaynağı olan sermaye devletinden sorulmalıdır. Temel bakışımız, sivrisineklerle değil, onları vareden bataklıkla uğraşmak olmalıdır!