14 Ağustos 2009
Sayı: SİKB 2009/31

  Kızıl Bayrak'tan
  Amerikancı çözüm planı çözümsüzlük ve daha ağır sorunlar demektir
  Düzenin gerici güçleri “Kürt açılımı” üzerinden kapışıyor
  3. Ergenekon iddianamesinde olanlar, olmayanlar
Mamak 6. Kültür ve Sanat Festivali başarıyla gerçekleştirildi.
Güler Zere’ye özgürlük
eylemlerinden.
Eğitimin ticarileştirilmesi
öğretmenleri vuruyor!.
  Toplu görüşme süreci ve devrimci sorumluluklar
  İşçi ve emekçi hareketinden
  10 yıl sonra 17 Ağustos depremi
  Har(a)ç protestolarında
  Parasız eğitim için mücadeleye.
  Devrimci sınıf çalışmalarımızdan.
  Grevdeki Halkalı Kağıt fabrikası işçileriyle konuştuk.
  TMMOB’un gerçekleştireceği kurultay üzerine Ahmet Öncü ile konuştuk
  Sağlıkta yeni hak gaspları gündemde!
  Dünyadan
  El Fetih, 20 yıl sonra 6. kongresini gerçekleştirdi..
  Patron/devlet zorbalığına karşı 77 günlük militan direniş..
  Devlet terörüne boyun eğmeyelim!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Devletitn zindanlardaki sessiz katliamı

Güler Zere’nin sağlık durumu gittikçe kötüleşiyor. Ancak tüm tepkilere rağmen devlet cephesinden olumlu bir adım atılmış değil. Son olarak TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı ve AKP Mersin Milletvekili Zafer Üskül, Zere’yi ziyaret etti. Bu ziyaret sonrası açıklama yapan Üskül, Zere’nin bulunduğu mahkûm koğuşunun koşullarının çok iyi olduğunu söyledi. Oysa kanser hastası olan İsmet Ablak ve kısa bir süre önce çok iyi olduğu söylenen bir başka mahkûm da koğuşunda hayatını kaybetmişti. Öte yandan hücreler için “5 yıldızlı otel” diyen zihniyet için şaşırtıcı olmayan bu son açıklama, devletin tepkiler karşısında bir şeyler söyleme zorunda kaldığını da göstermektedir.

Dün “yiyorlar, içiyorlar” diyen, tabutlukları ve hücreleri lüks oteller gibi gösteren devlet bürokratlarının şimdiki zaman zindan literatürü “koşullar iyi, yanıltıcı bilgi veriliyor” şeklindedir.

Bugün 37 yaşında olan ve 14 yıldır tutuklu bulunan DHKP-C dava tutsağı Güler Zere üzerinden yaratılan duyarlılık dikkatleri yeniden zindanlara çekmiş bulunmaktadır. Elbistan E Tipi Kapalı Cezaevi’ndeyken kansere yakalanan Zere’nin yanı sıra bugün çoğunluğu F tiplerinde olmak üzere 19 tutuklu ve hükümlü ölüm sınırında bulunmaktadır. İHD’nin açıklamış olduğu 2008 cezaevi raporuna göre zindanlarda 306 hasta tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır.

Kırıklar 2 Nolu F tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan kan kanseri hastası A.Samet Çelik, Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Aygül Kapçak, Adıyaman E Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan İsmet Ayaz, Elazığ E Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan 85 yaşındaki Yusuf Kaplan, Sincan F Tipi Cezaevi’ndeki 7 yıldır mesane kanseri tedavisi gören ve bu güne kadar 30’a yakın ameliyat geçiren Erol Zavar, Bolu F Tipi Cezaevi’ndeki Murat Türk, Şirin Bozaçali, Deniz Güzel, Cesim Kahraman, Ahmet Karaman, ileri derecede Hepatit B hastası Ali Baba Arı, F tipinde tutulmaması gerektiği yönünde doktor raporu bulunmasına rağmen tek kişilik hücrede kalan Sincan F Tipi Cezaevi’ndeki Mesut Deniz, Siirt E Tipi Kapalı Cezaevi’ndeki kanser hastası Aynur Epli, Gebze M Tipi Cezaevi’nde bulunan 62 yaşındaki Nure Sincar, Antalya L tipi Cezaevi’nde belinden aşağısı felçli İsmail Hakkı Kaya bu tutsaklardan bazılarıdır.

Yine 2008 yılında 37 tutsak çeşitli hastalıklar nedeniyle hayatını kaybetmiş bulunmaktadır.  Sadece 2009 yılında 7 tutsak aynı nedenlerle hayatını kaybetmiştir.

Devrimci ve yurtsever tutsakları doktor raporlarına rağmen tahliye etmeyerek ölümüne sebebiyet veren Adli Tıp Kurumu, sıra İbrahim Şahin, Necmettin Erbakan, Arif Doğan, Ergenekon tutuklusu paşalar vb. kişilere gelince birer birer tahliye kararları vermektedir. Elbette bunda şaşılacak bir şey de yoktur. Nazi faşizminin ölüm meleği Dr. Josef Mengele’nin yolundan giden Nur Birgen gibileri, bugün Adli Tıp Kurumu vasıtasıyla görevlerini icra etmeye devam etmektedirler. Engin Çeber örneğinde olduğu gibi işkenceyle öldüren de, hastalıktan öldüren de aynı devlettir.

Yanı sıra Kürt halkını kandırabilmek için medyatik “açılımlar” yapanlar, dağdakileri indirmek istediklerini, barış ortamı yaratmak istediklerini söylemektedirler. Kürdistan dağlarında barış güvercinleri uçuracaklarını vaat edenlerin Kürdistan zindanlarındaki yurtsever tutsakları ölüme gönderiyor olması da bir çelişki değildir. Devletin infaz sistemi tüm olağanlığıyla devam etmektedir.           

Sermaye devleti için zindanlar, tümüyle haksız bir düzenin zor yoluyla devam ettirilmesinin bir başka yoludur. Sömürüsüz bir dünya özleminin ifadesi olan direniş iradesinin kırılmak istendiği mekânlardır. Gerektiğinde katliamlar düzenlenir, avlularına darağaçları kurulur. Ancak hiçbir yol ve yöntem, haklı bir dava uğruna verilen mücadeleyi yok etmeye yetmeyecektir. Bu amaçla devreye sokulan F tiplerinin de yetmediği görmelerindendir ki, sermaye devleti infazlarını, tutsakları ölümcül sağlık sorunlarına rağmen tahliye etmeyerek gerçekleştirmektedir.

Kendi ürünü olan krizle sarsılan kapitalist sistem, yaşadığı sarsıntıyla yaklaşmakta olan sonunu da görmüştür. Bu yüzden rejimi korumaya almak daha da önem kazanmıştır. Bir takım sözde açılımlara ve üfürülen demokrasi yalanlarına rağmen gizliden gizliye değil, açıktan açığa temel hak ve özgürlüklere saldırılar gerçekleştirilmekte, adaletsiz bir rejimin güvencesi olan polisiye önlemler tüm hızıyla sürdürülmektedir. Devlet terörüne yasal kılıflar da peşi sıra devreye sokulmaktadır.

Devletin bir süredir emekçilerin gözlerinden uzak tutmayı başardığı zindanlar, yaşanmakta olan bu gerçeğin önemli bir parçasıdır. Kalın duvarların arkasındaki düzen gerçeği tüm yalınlığıyla gözler önündedir. Güncel Truva atı olarak AKP’nin dizginlerini elinde tutan sermaye sınıfı, burjuva demokrasisinin sınırlarını bu aynı karede göstermektedir. Fabrikalarda olduğu gibi hapishanelerde de iki sınıfın iradesi doğrudan karşı karşıya gelmektedir.

Zindanlarda devrimci tutsaklara F tipi saldırısıyla birlikte dayatılan tecrit saldırısı devam etmektedir. Hapishanelerin bu sağlıksız koşullarında devrimci tutsaklar, direne direne yaşama tutunmaya çalışmaktadırlar. Sermaye, kalın duvarların arkasında kol gezen ölümleri emekçilerden saklamak için elinden geleni yapmaktadır. Ancak nafile. İnsanca yaşanabilecek bir geleceğe uzanan yol, içerde ve dışarıda hücrelerin parçalanmasından geçmektedir. Bu vesileyle içerisinin sesini dışarıya taşımak ve devrimci tutsakların tecride karşı verdiği mücadeleyi dışarıda büyütmek önemli bir görev olarak önümüzde durmaktadır. Güler Zereler’i yaşatma mücadelesinin bir diğer önemli tarafı da budur.

Hapishanelerde devletin söndürmeyi başaramadığı direniş ateşini, duvarların bu tarafında da büyütelim.

 

 

 

Güler Zere ve tüm hasta tutsaklar serbest bırakılsın!

Sermaye devletinin kendisine muhalif her kesime yönelik uyguladığı baskı ve terör politikaları artarak devam ediyor. Kürt halkına yönelik imha ve asimilasyon, devrimcilere yönelik baskı ve baskınlar, işçi ve emekçilere yönelik kölece çalışma koşulları devlet terörü eşliğinde sürdürülüyor.

Muhalif kesimlere yönelik sürdürülen devlet terörü içeride, yani zindanlarda da planlı ve kapsamlı bir şekilde hayata geçiriliyor. Sermaye devleti, içeride de öldürmeye devam ediyor. 2000 yılından bu yana yüzlerce devrimciyi katledenler, hala kana doymuyorlar. Tecrit ve F tipi tabutluklarda bir ölüm daha istiyor kan emici zalimler. Güler Zere’yi de katletmek istiyorlar.

Buna karşılık; devrimci, ilerici kurum ve kişiler; günlerdir direnen, konuyu gündemde tutanlara da saldırmayı ihmal etmeyen sermaye devletine inat, Güler Zere’yi cellatların elinden çekip kurtarmaya, onu özgürlüğüne kavuşturmaya çalışıyorlar.

Güler Zere’nin hastalığı geç teşhis edildiği gibi, aylarca herhangi bir tedavinin mümkün olmadığı herkesçe bilinen mahkum koğuşunda tutularak tedavisi fiilen engelleniyor. Güler Zere, yalan ve demagojiler eşliğinde sessizce katlediliyor.

Sermaye düzeninin bekçileri kontrgerilla şefleri, Erbakan gibi “yetim hakkını” gaspedenler şaibeli raporlarla birer birer salıverilirken, iş Güler Zere gibi devrimcilere gelince değişiyor, aşağılık - iğrenç yüzlerini gösteriyor ve onları tüm dünyanın gözü önünde ölüme yolluyorlar.

Adli Tıp, açıkladığı raporla Güler Zere’nin ölüm fermanını imzaladı. Çok açıktır ki, Adli Tıp Kurumu’nun Güler Zere için verdiği rapor bilimsel değildir. Gerçeğe aykırıdır. Siyasi kinle verilmiş bir rapordur. Nur Birgen ve Adli Tıp Kurumu tüm kinlerini kusmuşlardır. Böyle yaparak aynı zamanda sorumluluğu da üstlenmiş oldular. Artık Güler Zere’nin yaşamından ve sağlığından onlar da sorumludurlar.

Görülüyor ki, kendi yasalarını bile hiçe sayan faşist bir rejimle karşı karşıyayız.

Bu rejim açısından önemli olan sermaye sınıfı ve onun çıkarlarıdır. Sermaye sınıfının çıkarları söz konusu olduğunda her türlü yasa ve anayasayı çiğnerken; iş devrimciler ya da işçiler-emekçiler söz konusu olunca kendi yasalarını çiğnemekten bile asla çekinmiyorlar.

Yok edilmeye çalışılan, öldürülmek istenen değerlerimizdir, insanlığımızdır. Güler Zere ve hasta tutsaklar şahsında tüm geleceğimizdir. Devrim ve sosyalizm mücadelemizdir.

Ancak şu bilinmelidir ki, hiç bir zulüm yanıtsız kalmaz. Devrimcileri zindanlara atanlar ve onları ölüme mahkum edenler, er ya da geç yaptıklarının hesabını vermekten kurtulamazlar! Yaşanan katliamların, cinayetlerin, tecrit ve işkencenin hesabını bu ülkenin devrimcileri, işçi ve emekçileri er ya da geç soracaktır. Bir kez daha yineliyoruz! Güler Zere ve hasta tutsaklar derhal serbest bırakılsın!

Güler Zere ve tüm hasta tutsaklar serbest bırakılsın!

Tecriti kaldırın, ölümleri durdurun!

Zindanlar yıkılsın, tutsaklara özgürlük!

Devrimci tutsaklar onurumuzdur!

Yaşasın devrim ve sosyalizm!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu