21 Ağustos 2009
Sayı: SİKB 2009/32

  Kızıl Bayrak'tan
  “Kürt Açılımı”nda son gelişmeler ve devrimci tutum üzerine
  Ümit Pamir’in referandum önerisi üzerin
  TKP-SİP, İP’leşmeye doğru..
Hacıbektaş Şenlikleri ve müdahalemiz
Birleşik Metal ve
bürokratik yozlaşma
“Dünya markası” ETİ Gıda’da 2 bin işçi grevde!
  İşçi ve emekçi hareketinden .
  KESK’in içinde bulunduğu durum ve
sosyalist kamu emekçilerinin
görevleri
  Direniş 100. gününde!
  Direnişlerle dayanışmayı yükseltelim!
  Seyhan Belediyesi’nde yaşanan işten atmaların gösterdikleri
  Gençlik eylemlerinden..
  Hasta tutsaklara özgürlük!
  Britanya emperyalizmi Afganistan bataklığında çırpınıyor!
  Latin Amerika’dan...
  ABD emperyalizmi Güney Amerika’yı
kana bulamaya çalışıyor!
  Gazze’de Hamas-Cünd-ü Ensarullah çatışması
  Sacco ve Vanzetti
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ümit Pamir’in referandum önerisi üzerine...

Hiçbir burjuva çözüm Kürt sorununu kalıcı bir çözüme kavuşturamaz!

“Kürt açılımı”na ilişkin tartışmalar, devletin işbaşındaki ya da emekli olmuş temsilcilerinin de sürece katılmalarıyla devam ediyor. Devletin temel kurumlarını temsil edenler, düzen partilerinin yöneticileri, burjuva medya ve onların etkili sözcüleri devlet tarafı olarak konuşuyor, şartlar sıralıyor, açıklamalar yapıyorlar. Devlet adına açıklama yapanların çoğunluğu da, bir “çözüm”ün bugünkü durumdan çıkış için yararlı olacağını söylüyorlar. Elbette tümünün bununla kastettikleri en geri sınırlara çekilmiş olarak “bireysel kültürel haklar”ın kabulüdür.

Bu çerçevede geçtiğimiz günlerde Milliyet gazetesinde “Türkiye Kendi Modelini Arıyor” başlıklı bir dizi röportaj yayımlandı. Röportajlar, Kürt sorununa ilişkin tanınmış pek çok şahsiyete soru sordu ve onların “çözüm”e yönelik düşünce ve önerilerini aktardı. Kuşkusuz bu dizide en fazla dikkat çeken ve tartışılan NATO’nun “12 akil adam”ından biri olarak bilinen, MGK Genel Sekreterliği de yapmış olan  emekli büyükelçi Ümit Pamir’in ortaya attığı referandum önerisi oldu.

Pamir’in, Kürt halkına ayrılmayı isteyip istemediklerini referandumla sorulmasını önermesi, ilk bakışta çok demokratik bir öneri gibi geliyor. Oysa daha yakından bakıldığında söz konusu önerinin esas içeriği, Kürt halkı birlik yönünde, Pamir’in ifadesiyle, “3’te 2’sinden fazlası ‘ben ayrılmak istemiyorum’ derse... kolektif hak talepleri gündeme gelmez ve bu konu biter” ve bireysel haklarla yetinilir! 

Adı geçen röportajda Ümit Pamir şunları söylüyor;

“Bence Türklerle Kürtlerin birlikte mi, yoksa ayrı ayrı mı yaşamak istedikleri saptaması referandumla yapılmalıdır ve bir an önce yapılmalıdır. Bu öncesinde konunun alabildiğine serbest bir ortamda, herkesin her şeyi söyleyebileceği, hiçbir korku altında kalmayacağı bir süreci yaşanmalıdır. Vatandaşlar, neye oy verirlerse, sonradan neyle karşılaşacaklarını baştan bilmeli, tartışmalı, söylenecek her sözü dinleme imkanı bulmalıdır.”

Pamir sözlerini şöyle sürdürüyor;

“Referandumda, bütün Türkiye halklarına şu soru sorulmalıdır: Kendinizi nasıl telakki ediyorsunuz; Türk mü, Kürt mü? Türklerin bir ayrışma talebi olmadığına göre yanıtı “Kürt” olanlara sorulacak ikinci soru da şudur: Ayrışmadan mı yanasınız, yoksa birlikte yaşamak mı istiyorsunuz?

EĞER KÜRTLERİN 3’TE 2’SİNDEN FAZLASI “BEN AYRILMAK İSTİYORUM” DİYORSA: O zaman bu ayrışmanın aşamaları konuşulur. Mesela, ilk başta eyalet sistemiyle başlanır, yavaş yavaş gündeme gelir. Bu yapılırken de bin yıllık kardeşlik üzerinden hareket edilir. Çünkü, sonuçta ayrı ayrı da olsa yan yana yaşayacağız.

“EĞER KÜRTLERİN 3’TE 2’SİNDEN FAZLASI “BEN AYRILMAK İSTEMİYORUM” DİYORSA: O zaman otonomi anlamına gelen hiçbir hakka gerek yok demektir. Yani, mesela öğretim olabilir, ama, olmayacaktır. Anayasa’ya Kürtlükle ilgili madde konması artık bir ihtiyaç değildir. Yani, bireysel haklar tüm Türkiye için genişletilir, ama, kolektif hak talepleri gündeme gelmez ve bu konu biter.

ÖNCE GERÇEK, SONRA O GERÇEĞE GÖRE MODEL: Türkiye’nin gerçek bir strateji geliştirebilmesi için, önce “Ey Kürt kardeşim, ey Türk kardeşim, sen ne istiyorsun?” diye sorması gerekiyor. Bunun yanıtını almadan yapılacak tüm arayışlar beni bağışlayın ama hafif kalır. Gideceğimiz yolu bulmak, çözümün zeminini anlamak için önce buna karar vermemiz lazım.”

Pamir’in önerileri bunlar. Pamir’in referandum önerisinin ilk bölümü Kürtlerin nüfus içerisindeki oranının tespitine de hizmet edeceği için nispeten doğru ve yararlı kabul edilebilir. Fakat Kürt halkına sorulacak ikinci sorunun ilk bölümü doğru, –yani ayrılığın ağır basması durumunda sancısız, çatışmasız bir ayrılık - ancak ikinci bölüm, yani eğer Kürt halkı ağırlıklı olarak birlikte yaşamaktan yana oy kullanırsa, bu kez de ona bu birliğin koşullarını ortaya koyma hakkı tanınmadığı için yanlıştır. Pamir’e göre, referandumda birlikte yaşama eğilimi sonucu çıkarsa, bu kolektif hakları –yani Kürt olmaktan kaynaklanan hakları (anadilde eğitim vb)- ortadan kaldırır. Bu durumda, bireysel hakların geliştirilmesi yeterlidir! Yani Kürt halkının Türk halkıyla birlikte yaşamasının önşartı, Kürt halkının  ulusal haklarından vaz geçmesidir!

Bugün Kürt hareketinin ayrı devlet kurma biçiminde herhangi bir talebinin bulunmadığı bilindiğine göre, Pamir besbelli ki Kürt halkının üçte ikisinden çoğunun oy vermeyeceğinin rahatlığı ile, “demokratik bir referandum”la “kolektif hak taleplerinin artık gündeme gelmemesini” yaman bir şark kurnazlığı ile güvenceye alacağını düşünüyor!

Kuşkusuz ki, bu yaklaşım geleneksel imha, inkar ve asimilasyon politikalarının uzantısı şoven-milliyetçi bir anlayıştır. Bu; ya sev, ya terket anlayışının daha “demokratik bir makyaj”la, adeta zehirin şekerli suyla sunulmasından ibarettir.

Oysa, Kürt halkı birlikte, ama federasyon veya bölgesel özerklik koşullarında yaşamak isteyebilir ve bunu istemek de onun en doğal hakkıdır. Devrimci işçi sınıfı açısından bakıldığında, ayrılma hakkını kullanmak ezilen Kürt ulusunun bileceği bir iştir. Bu kapsamda bir referandumun yapıldığı durumda, eğer birlikte yaşama sonucu ortaya çıkarsa, halkların kardeşliğine hizmet için Kürt halkına doğrudan sorulması gereken soru, bu birliğin koşullarının ne olacağıdır ki, bir federasyon veya bölgesel özerklik vb koşullarda mı yaşayacağıdır. Pamir’in üzerinden kasıtlı olarak atladığı temel soru da budur. 

Bir diğer önemli nokta ise, Kürt sorununda Türkler’e “ey Türk kardeşim sen ne istiyorsun” sorusunun sorulmasının saçmalığıdır. Çünkü bugün Türkler ezen ulus, Kürtler ezilen ulus konumundadır. Türk ulusu adına zaten bugünkü devlet politika yürütüyor ve Türk ulusunun ayrıca ulusal bir sorunu yoktur. Bu tarihsel olarak geride kalmış bir sorundur. Kuşkusuz ki, “Türkler’e de  soralım” önerisinin gerisinde Kürt halkının iradesine ipotek koyma anlayışı yatmaktadır. Kürt ulusunun kaderini Türk ulusunun iradesine bağlamanın hiçbir demokratik yanı bulunmadığı ise açıktır. Bu olsa olsa, Kürt halkı üzerindeki sömürgeci egemenliğin Türk halkına onaylatılarak sürdürme tutumu olabilir ancak.

Unutulmamalıdır ki, ezen ve ezilen ulus ayrımı “ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı” sorununda doğru tutumun mihenk taşıdır. Ezen ve ezilen uluslar ayrımı yapmadan, ulusal sorunda doğru bir politik tutum belirlemek imkansızdır.

Bu vesile ile belirtelim ki; ulusların kendi kaderini tayin hakkı, komünistlerin kararlılıkla savundukları demokratik bir haktır. Bu, özünde ayrılma ve kendi devletini kurma hakkıdır. Bu hakkı nasıl kullanacağına ezilen ulusun –Kürt ulusunun- sadece kendisi karar verebilir.

Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının reddi, gerçekte Türk ulusunun ayrıcalıklarının sürüp gitmesini istemektir. Öte yandan Kürt halkının ayrılma hakkı tanınmadığında, Kürt burjuvazisinin milliyetçi propagandası da daha etkili olacaktır. Bu, onun Kürt emekçi kitlelerini peşinde sürükleme imkanının da genişlemesi demektir.

Devrimci işçi sınıfı ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını savunurken, asıl olarak mücadelenin önderliğini fiilen üstlendiğinde, burjuva milliyetçiliğinin sınırlılığını sergileyerek farklı ulusların emekçi kitlelerinin gönüllü birliğine giden yolun önünü açabilir. Çünkü halkların kaynaşmasına giden yol, ancak gönüllü birlikten geçer ki, bu da ancak ayrılma hakkının savunulması temelinde yaratılabilir.

Kuşkusuz ki, komünistler ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının tanındığını söylemekle de yetinemezler. Çünkü Pamir örneğinde görüldüğü gibi burjuvazi ve onun sözcüleri de, siyasal içeriğinin iyice boşaltılması koşuluyla ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının tanınmasından söz edebilir. Bu nedenle, bu hakkın proleter devrim temelinde savunulmasına bağlı olarak, komünistler şu hususları da gözeten bir mücadele yürütürler:

Komünistler, ayrılma hakkının fiilen kullanılıp kullanılmayacağına karar vermenin ezilen ulusun sorunu olduğunu savunurlar. Ezen ulusun, siyasal yönden ayrılma hakkı için mücadele eden ezilen ulusa karşı kuvvet kullanmasına kesin olarak karşı çıkarlar. Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkına karşı çıkan, ezilen uluslara ve ulusal topluluklara baskı uygulayan ya da uygulanmasını savunan güçlere karşı çok yönlü bir mücadele yürütürler. Ulusal ayrıcalıklara ve resmi bir devlet dili olmasına kesinlikle karşı çıkarlar.

İşçi sınıfının tarihsel ve sınıfsal çıkarları açısından temel olan; Türk ve Kürt işçilerinin ortak devrimci iktidarının kurulabilmesi ve bu nedenle ayrılma hakkının savunulması temelinde, ezilen Kürt ulusunun işçi ve emekçi kitlesinin birlik yönündeki gönüllü iradesinin oluşturulmasıdır.

Ulusal sorunda işçi sınıfının enternasyonalist eğitiminin özünü, ulusal eşitsizliklerin (ezen-ezilen ulus ayrımı) işçi sınıfının birliğini baltalamasının önüne geçmek oluşturur. Devrimci işçi sınıfının amacı, dar burjuva ulusalcılığının aşılması ve her ulustan işçi ve emekçiler arasında gerçek bir mücadele birliğinin (enternasyonalist birliğin) yaratılmasıdır.

Pamir örneği de gösteriyor ki, ezilen Kürt ulusunun ayrılma hakkını savunuyor görünenleri de dahil burjuvazinin hiçbir kesimi Kürt ulusal sorununu kalıcı bir çözüme kavuşturma yeteneğine sahip değildir. Kürt sorununda devrimci işçi sınıfının programı bütün kapsamıyla savunulmadıkça, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı talebi hayata geçirilmedikçe, ulusal sorun aslında varlığını değişik biçimler altında sürdürecektir. Dolayısıyla bu sorun, Türk ve Kürt ulusundan işçi sınıfının birliğinin önünde engel oluşturmaya devam edecektir. Açıktır ki, Kürt sorununun kalıcı çözümünü samimiyetle isteyenlerin işçi sınıfının devrimci programı etrafında birleşmekten başka seçenekleri yoktur.