21 Ağustos 2009
Sayı: SİKB 2009/32

  Kızıl Bayrak'tan
  “Kürt Açılımı”nda son gelişmeler ve devrimci tutum üzerine
  Ümit Pamir’in referandum önerisi üzerin
  TKP-SİP, İP’leşmeye doğru..
Hacıbektaş Şenlikleri ve müdahalemiz
Birleşik Metal ve
bürokratik yozlaşma
“Dünya markası” ETİ Gıda’da 2 bin işçi grevde!
  İşçi ve emekçi hareketinden .
  KESK’in içinde bulunduğu durum ve
sosyalist kamu emekçilerinin
görevleri
  Direniş 100. gününde!
  Direnişlerle dayanışmayı yükseltelim!
  Seyhan Belediyesi’nde yaşanan işten atmaların gösterdikleri
  Gençlik eylemlerinden..
  Hasta tutsaklara özgürlük!
  Britanya emperyalizmi Afganistan bataklığında çırpınıyor!
  Latin Amerika’dan...
  ABD emperyalizmi Güney Amerika’yı
kana bulamaya çalışıyor!
  Gazze’de Hamas-Cünd-ü Ensarullah çatışması
  Sacco ve Vanzetti
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ABD emperyalizmi Güney Amerika’yı kana bulamaya çalışıyor!

Emperyalist ABD, Güney Amerika kıtasındaki en önemli işbirlikçisi Kolombiya’yı kullanarak bu bölgede savaş ve istikrarsızlık yaratmayı planlıyor. Özellikle Kolombiya ile Venezuela arasındaki ilişkileri gerginleştirerek Güney Amerika kıtasında, kendi emperyalist politikalarını hayata geçirmek üzere uygun ortam ve hamle hazırlığı peşinde.

Bir dönemden beri ABD’nin Orta Asya ve Ortadoğu gündeminin nispeten gerisinde kalan Güney Amerika, çok yanlı bir emperyalist müdahalenin eşiğine getirilmeye çalışılıyor. Bu bölgenin, Ortadoğu ve Orta Asya gündemlerinin nispeten gerisinde kalmasının en önemli nedenlerinden biri, Küba’yı bir yana bırakırsak, bu bölgede Venezuela’da Hugo Chavez ve Bolivya’da Evo Morales gibi solcu liderlerin geniş halk yığınlarına dayanan hükümetlerinin başta olmasıdır. Bu hükümetler, her ne kadar bir proleter sınıf devriminin öncüsü ya da ürünü olmanın uzağında olsalar da emperyalist dayatmaya ve kuşatmaya kafa tutan söylem ve pratikleriyle yoksul Güney Amerika halkları tarafından sempatiyle karşılanıyor, anti-Amerikancı ve anti-emperyalist şiarları genel olarak kıta halkları arasında bir yankı buluyor. Ve bu sempati, bu bölgeye yapılacak emperyalist müdahalenin önündeki en büyük engeldir. Bunun gayet iyi farkında olan ABD, adı geçen hükümetleri gözden düşürmek için her türlü yalana dolana ve provakatif eyleme başvurmaktadır. Ayrıca bölgede emperyalist yuvalanmanın boyutunu artırmak için Honduras’taki ABD destekli faşist askeri darbenin de son aylara denk düşmesi tesadüf değildir.

11 Eylül saldırılarının ardından Orta Asya’ya ve 2003 Mart’ından itibaren Irak’a yapılan emperyalist saldırılar, bu ülkelerin emekçileri ve yoksul kitleleri tarafından büyük bir direnişle karşılanmıştı. Bu bölgelerde ABD’nin ve küresel sermayenin belli siyasal ve ekonomik kazanımlar elde ettiği söylenebilirse de, emperyalistlerin arzuladıkları tablo, bugünkü verili durumun uzağındadır. Bu durum küresel sermayeyi, özelde de ABD emperyalizmini köşeye sıkıştırıyor ve artık ertelenmesi daha fazla söz konusu olamayacak emperyalist müdahaleler yapmaya zorluyor. Müdahalenin hedef ülkesi de doğal olarak Venezuela. Fakat ABD emperyalizminin işi bu bölgede çok daha zor. Örneğin Irak’ta herhangi bir devrimci parti ya da önderliğin olmadığı koşullarda bile halk direnişinin emperyalistlerin devasa savaş aygıtlarını nasıl çaresiz bıraktığını tüm dünya gördü. Oysa Güney Amerika halklarının belirgin bir devrimci siyasal geçmişleri, Venezuela ve Bolivya’da gerçek bir proleter sınıf iktidarı olmasa da geniş halk yığınlarının kendi özgücünün ifadesi olan siyasal önderlikler var.

Yapılması planlanan müdahalenin merkezinde ABD’nin bölgedeki en has işbirlikçisi Kolombiya burjuvazisi ve onun sözcüsü faşist lider Alvaro Uribe var. Washington’un Kolombiya’ya sağladığı askeri yardım miktarı, 5 milyar dolarla Latin Amerika’daki diğer bütün ülkelere yapılanın toplamından daha fazladır; dünya çapında ise İsrail’den sonra ABD’nin askeri yardımlarından en büyük payı alan ikinci ülkedir. Uribe rejimi 2004 yılında Venezuela’da bulunan Kolombiyalı solcu lider Rodrigo Granda’yı, Venezuelalı bazı ordu ve istihbarat yetkililerin rüşvetle satın alındığı bir operasyonla kaçırmış, durum açığa çıkınca da iki ülke arasında ciddi bir politik gerginlik doğmuştu. Bu olayın hemen akabinde Uribe, Bush yönetiminin yansıması olan ve Uribe Doktrini olarak anılan bir dış politika açılımını ilan etti: “Kolombiya hükümetinin, devlet güvenliği açısından tehdit oluşturabilecek siyasi muhaliflerini barındırdığını ya da koruduğunu düşündüğü herhangi bir ülkede tek taraflı müdahalede bulunma hakkı.” Uribe’nin tek taraflı müdahale doktrini Bush’un 2001 sonunda ilan ettiği önleyici savaş doktrininin aynısıdır. Bu doktrin esasta, Uribe ya da Bush’un değil, bugünlerde barış ve kardeşlik “meleği” Obama’nın sözcülüğünü yaptığı ABD emperyalizminin Güney Amerika politikasıdır.

Uribe rejimi, Kolombiya’daki 7 tane üssü, uyuşturucuyla mücadele bahanesiyle ABD’nin kullanımına açmayı planlıyor. Ekvador Cumhurbaşkanı Rafael Correa, Hugo Chavez’e yakınlığı ile bilinen bir liderdir. Daha önce Ekvador hükümeti, ABD’nin uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele amacıyla ülkedeki bir askeri üssü kullanmasına olanak sağlayan programa son vermişti. Bu kararın, ABD’nin Latin Amerika’daki uyuşturucu operasyonlarını (“ticareti” diye okumak lazım) zorlaştırdığı belirtilmişti. Şimdi bu durum bahane edilerek Kolombiya’daki askeri üsler ABD’nin hizmetine sunuluyor. Hugo Chavez ise ABD’nin, Kolombiya’yı Venezuela’ya saldırtıp, arkasından bir “barış operasyonu” ile ülkesini, özellikle de Ornico Nehri bölgesindeki zengin petrol yataklarını ele geçirmeyi planladığını söylüyor. Çünkü bir süreden beri Venezuele, başta Çin olmak üzere daha birçok ülkeye petrol ihraç etmektedir. Bu sayede iktisadi açıdan güçlenmekte olan Chavez rejimi, dünya üzerinde ve özellikle de Güney Amerika’da daha belirgin bir siyasal güç haline gelecektir, ki ABD’nin kesin olarak istemediği de budur. Bu iktisadi büyüme aynı zamanda Küba ve Bolivya gibi ABD emperyalizmine belirgin bir tutumla karşı duran ülkelerle ilişkilerin güçlenmesi ve anti-Amerikancı politikaların kıtanın diğer halkları arasında daha belirgin bir biçimde yayılması tehlikesini beraberinde getiriyor. Venezuela’nın Küba’yla olan ilişkilerinin kesilmesinin, özellikle Küba’yı zayıf düşürme olanağı açısından ABD için ne kadar önemli olduğunun üzerinde durmaya bile gerek yoktur. Ayrıca Chavez, ABD’nin başta Ortadoğu ve Orta Asya olmak üzere tüm emperyalist politikalarına karşı çıkan ve bu politikaları uluslararası kamuoyu önünde deşifre eden bir liderdir. Bu ise, Obama yönetimi ile uluslararası kamuoyunda kendini aklama kampanyası yürüten ABD emperyalizminin işini oldukça zorlaştırmaktadır. Yani ABD emperyalizmi için Chavez ve rejimi, ortadan kaldırılması gereken “can sıkıcı” bir engeldir.

Diğer yandan Kolombiya, Venezuela’yı FARC (Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri) gerillalarına destek verdiği gerekçesiyle suçlamakta ve tehdit etmektedir. FARC yaklaşık 20 bin gerillasıyla bugün dünyadaki en büyük gerilla güçlerinden biridir ve Kolombiya topraklarının yaklaşık yarısını denetimi altında tutmaktadır. Bu sadece Kolombiya için değil, aynı zamanda ABD emperyalizmi için de büyük sorundur. Kolombiya’daki üslerin ABD’nin kullanımına açılmasının gerisinde FARC gerillalarının yok edilmesi düşüncesinin de olması büyük olasılıktır. Kolombiya, geçen yıl FARC gerillalarının Ekvador’daki kampını basmıştı. Uluslararası kamuoyunda Ekvador ve Venezuela’nın FARC gerillalarına (emperyalist söyleme göre “teröristlere”) destek verdiğine dair bir gündem oluşturma çabası, bölge ülkelerini açıkça tehdit etmeye kadar varıyor. Ayrıca Uribe, Interpol’ün, Kolombiyalı gerilla lideri Raul Reyes’in bilgisayarında bulduğu iddia edilen raporun, Venezuela’nın FARC gerillalarına verdiği desteğin delili olduğunu savunuyor. Chavez, ise yaptığı açıklamada Urbine`nin Venezuela`nın Kolombiyalı gerillalarla ilişki içinde olduğu iddiasını sürdürmeye devam etmesinin onun “savaş istediği” anlamına geleceğini söyledi ve Interpol’ün, Reyes`in bilgisayarında bulunduğu söylenen belgeler vasıtasıyla Venezuela ve Ekvador`u gerilla ile ilişkilendirmeye ve uluslararası kamuoyunun buna inanmasını sağlamaya çalıştığını belirtti.

ABD emperyalizmi bir kez daha kardeş halkları birbirine düşürmeye ve kendi vahşi politikalarını hayata geçirmeye çalışıyor. Bu sefer hedef Güney Amerika halkları. Emperyalist vahşetin panzehiri bir proleter devrimdir. Emperyalizmin vahşeti altında kan kusan kardeş halklarla dayanışmayı yükseltmenin tek yolu, bulunduğumuz coğrafyada işbirlikçi sermaye sınıfına karşı mücadeleyi yükseltmek ve işçi sınıfının kızıl bayrağına daha sıkı sarılmaktan geçmektedir.