02 Ekim 2009
Sayı: SİKB 2009/38

  Kızıl Bayrak'tan
  İMF-DB zirvesi ve emek örgütlerinin tutumu
  Keskinleşen emperyalist rekabet ve sonuçsuz kalan işbirliği arayışları
G-20 Zirvesi gerçekleşti...
Sermaye devleti “Alevi açılımı” adı altında Alevi işçi-emekçilerini aldatmaya çalışı
Emperyalist haydutlardan hesap sormak için sokağa, eyleme!
  Devlet emperyalist haydutları baskı ve terörle korumaya hazırlanıyor...
  Haydutlar zirvesine karşı sokaklar ısınıyor!
  Entes direniş güncesinden...
  İşçi ve emekçi hareketinden.
  Üniversitelerde devrimci faaliyetlerden....
  Demokrasi mücadelesi ve Kürt sorunu/4
  10. Ulaşım Şurası İstanbul’da toplandı...
  Güven Elektrik’teki sendikal örgütlenme deneyimi üzerine…
  Ulucanlar direnişinin 10. yılında 10 kızıl yıldızımızı selamladık!..
  “Zere ve hasta tutsaklara özgürlük!” eylemleri sürüyor...
  Barack Obama
siyonist şeflerle aynı safta!
  Honduras halkı askeri
diktatörlüğe meydan okuyor!
  Sermayenin saldırılarına karşı
her yerde eylem ve direniş!
  Şovenizm ve demokrasi kültürü
M. Can Yüce
  Habip yoldaş devrim ve sosyalizm davamızda yaşıyor!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Mücadele Postası

Kayıp yakınlarının 235. buluşması

İHD İstanbul Şubesi ve kayıp yakınları, 26 Eylül günü Galatasaray Lisesi önünde bir kez daha buluştu. 235. buluşmanın konusu 1994 yılında gözaltına alınan ve daha sonra haber alınamayan Makbule Ökdem’di.

İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına basın açıklamasını okuyan Meral Çıldır onlarca faili meçhul cinayetin sorumlusu olarak 9 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle yargılanan Albay Cemal Temizöz’ün hala görevini sürdürdüğünü ifade etti. TSK’nın Temizöz’e sahip çıktığını belirten Çıldır, bu tutumun devlet politikası olarak uygulanan zihniyetin devamı olduğunu vurguladı.

4 Eylül 2009 tarihinde Cizre-İdil karayolundaki Kuştepe köyü yakınlarında yol çalışması yapan ekiplerin insan kemikleri bulduğunu belirten Çıldır, birisi kadın iki kişiye ait kemiklerde yapılan incelemede kişinin uzun namlulu silahlarla öldürüldüğünün belirlendiğini ancak kemiklerin kime ait olduğunun hala tespit edilemediğini söyledi.

Çıldır, 1994 yılında gözaltına alınan ve sonra haber alınamayan Makbule Ökdem’in ailesinin Şırnak Barosu’na başvurduğu bilgisini verdi.

Kuştepe köyünün 1991 yılında boşaldığını belirten Çıldır, Makbule Ökdem’in kaybedilmesinden dönemin Cizre belediye başkanı Kamil Atak, Cizre tabur komutanı Albay Cemal Temizöz, General Hasan Kundakçı ve Cizre Tank Taburu Komutanı’nın yargılanmasını istedi.


Oturma eyleminde kayıpların fotoğrafları da taşındı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

 

Bursa’da “Munzur’uma dokunma!” eylemi!

Munzur’da yapılacak barajlar yoluyla yaşanacak çevre katliamı, Dersim’in insansızlaştırılması ve koruculuk sistemine karşı 26 Eylül günü Bursa’da bir eylem gerçekleştirildi. Setbaşı-Mahfel önünde toplanan yaklaşık 1500 kişi buradan Kent Müzesi önüne kadar coşkulu bir şekilde sloganlar eşliğinde yürüdü.

Bursa ve Gemlik Tunceliler Dernekleri, Alevi dernekleri, çevre dernekleri, partiler ve devrimci örgütlerin katıldığı eylemde polisin yürütmeme tavrı kararlılıkla püskürtülerek yürüyüş gerçekleştirildi. Faşistlerin Türk bayrağı açarak provokasyon yaratma girişimleri de boşa düşürüldü.

Kent Müzesi önünde yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Devlet Dersim’de, Fırtına Vadisi’nde, İkizdere’de, Hasankeyf’te, Bergama’da, Bursa Uludağ’da su kaynaklarını sermayeye peşkeş çekerek tahakkümünü sürdürmektedir. Yaşam alanlarının yok edilmesi bir insanlık sorunudur. Bizler de toplumun aleyhine geliştirilen bu olumsuzluklara karşı durabilmek için ülkenin genelinde olduğu gibi Bursa’da da ‘Munzur kutsalımızdır sahip çıkalım!’ şiarıyla alanlardayız. Yüzyıllardır bize can veren Munzur’a can vermeye geldik.”

Kızıl Bayrak / Bursa

 

Fuat Erdoğan anıldı 

ÇHD İstanbul Şubesi, 28 Eylül 1994 tarihinde Beşiktaş’ta bulunan bir kafeteryada arkadaşları ile birlikte oturduğu sırada kolluk güçleri tarafından vurularak katledilen Halkın Hukuk Bürosu avukatlarında Fuat Erdoğan’ı katledildiği yerde andı.

Anma metnini ÇHD İstanbul Şubesi adına Av. Taylan Tanay okudu. Tanay, Fuat Erdoğan’ın mücadeleci yönlerinden söz etti. Üniversite öğrencisiyken demokratik üniversite mücadelesinin içinde yer aldığını, bu nedenle defalarca gözaltına alındığını ve tutuklandığını söyledi. Fuat Erdoğan’ın 28 Eylül 1994 tarihinde İstanbul’da bir kafeteryada sendikacı ve mühendis arkadaşlarıyla otururken kolluk güçleri tarafından katledildiğini söyleyen Tanay, olayın resmi açıklamalarda silahlı çatışma olarak belirtildiğini ancak, otopsi raporlarıyla Erdoğan’ın yere yatırılarak, ensesine sıkılan tek kurşunla katledildiğinin ortaya çıktığını ifade etti. “Katilleri, diğer işkence ve katliam davalarında olduğu gibi, önce beraat sonra terfi ettiler” dedi.

Basın açıklamasının ardından kırtasiye önüne kırmızı karanfiller bırakıldı. Anmaya, “Özgürlük mücadelesi ve hukuk” sempozyumu için Türkiye’de bulunan avukatlar da katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Geleceğimize sahip çıkalım!

Sermaye medyasına göre haber değeri taşıyan bir haberi sizlerle paylaşacağım.

Bu habere göre bir kasabada 15 yaşındaki bir çocuk 10 yaşındaki arkadaşını önce kablo ile boğarak öldürüyor ve bununla yetinmeyip, öldükten sonra kafasını bir kaya ile eziyor. Olayın vahşet boyutunu bir yana bırakıyorum, spikerin bu haberi sunarken söylediği bir cümle var. Tamı tamına şöyle: “Bu çocuklara ne oluyor, bu nasıl bir vahşet!” Bunun nasıl bir vahşet olduğunu tartışacak değilim. Ama bu kokuşmuş sistemde çocuklarımızın nasıl yetiştirildiğini bilen bir insan olarak, bu ve bunun gibi olayların bu düzende aslında çok doğal ve sıradan bir olay olduğunu söylemem yanlış olmaz herhalde. Her TV kanalında birbirini aratmayacak iğrençlikte mafya dizilerine yer verildiği ve bunların ana haber bültenlerine konu edildiği bir sistemden başka ne beklenebilir ki!

Bu sistem var olduğu sürece, kimileri arkadaşının kafasını taşla ezerek öldürür, kimileri babasının parasına güvenerek kız arkadaşının kafasını testereyle keser. Ne de olsa sermaye sınıfı kendi kokuşmuşluğunu teşhir eden ilerici ve devrimci tüm güçlere karşı her türlü zorbalığı yapmayı meşru görüyor.

Bizler ezilen-sömürülen işçiler ve emekçiler olarak, geleceğimize sahip çıkmadığımız koşullarda sistemin kokuşmuşluğu ve çürümüşlüğü bizi de, geleceğimiz olan çocuklarımızı da çürütür. Tersini düşünmek hepimizin payına sorumluluktan kaçmaktan başka bir şey değildir.

Ya barbarlık içinde çöküş ya da sosyalizm!

Samandıra’dan sınıf bilinçli bir işçi