23 Ekim 2009
Sayı: SİKB 2009/41

  Kızıl Bayrak'tan
  İşbirlikçi Türk sermaye devleti, ABD emperyalizminin planları doğrultusunda bölgede aktif saldırganlık rolüne hazırlanıyor
  "Barış grubu" tasfiye sürecinin parçasıdır
Üniformalı bilirkişiler aklıyor
Kıdem tazminatına göz diken ve çanak tutan asalaklara karşı işçi-emekçi barikatlarına
Kadıköy'de binler sağlık hakkı için alanlara çıktı
  İşçi ve emekçi eylemlerinden
  İşçilerle konuştuk...
  Metal işçilerinin boynunda 50 yıldır asılı duran pranga MESS
  25 Kasım uyarı grevi tabanda adım adım örgütlenmelidir
  Gençlikten...
  Mesleki dönüşüm projesi ile avukatlar derin bir sömürü ile karşı karşıya!
  Kızıl Bayrak'a yönelik faşist saldırı İBB önünde protesto edildi
  İMF ve Dünya Bankası İstanbul toplantısı üzerine Korkut Boratav'la konuştuk
  Dünya işçi ve emekçi hareketinden
  BM Tarım örgütüü Raporu dünyadaki açlığı belgeledi
  Katliamcı düzen zindanlarıyla birlikte er ya da geç yıkılacaktır..
  Hasta tutsaklar için eylemler sürüyor
  Yerel işçi bültenlerinden...
  Bir kez daha 10 yıl önce ve 10 yıl sonra - M. Can Yüce
  Devrimci ve Demokratik Yapılar Arasında Diyalog ve Çözüm Platformu'ndan açıklama
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Mesleki dönüşüm projesi ile avukatlar derin bir sömürü ile karşı karşıya!

28 Kasım ‘06 tarihli, 5558 sayılı Avukatlık Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un yürürlüğünün durdurulmasına dair yapılan başvuru, Anayasa Mahkemesi tarafından 15 Ekim ‘09 tarihinde karara bağlandı. Buna göre, yürürlüğü durdurma isteminin reddine karar verildi. Bu karar ise avukatlık sınavını tekrar gündeme getirdi.

Meslek - alan temelli dönüşümler

2000’li yıllardan bu yana meslek alanlarının yeniden tanımlanmaya başlaması ile bugüne kadar adım adım önemli niteliksel dönüşümler gerçekleşti.

Sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda yapılan düzenlemeler ile birçok meslek ve iş alanında çeşitli dönüşümler yaşandı. Sermayenin saldırıları hukuksal ve iktisadi boyutu ile bir bir hayat buldu. Piyasanın ihtiyaçları doğrultusunda yeniden şekillenen tıp, öğretmenlik, avukatlık, mimar ve mühendislik gibi meslek alanları bu saldırılardan nasibini alan meslek grubu oldular.

Meslek alanlarına dönük bütünlüklü bir saldırının çeşitli meslek alanlarına yansımaları farklılık içerse de özünde belirleyici olan, dayatılan kölelik koşulları olmaktadır. Birçok meslek alanı üzerinden eğitim görenler, yeterlilik belgesi, staj, mesleğe kabul kurulları, mesleğe kabul sınavları vb. saldırılar ile yüz yüze kalmaktadır.

Düzen cephesinden bu dönüşüm her ne kadar mesleğin icra edilmesindeki yetersizlikler üzerinden gerekçelendirilse de, farklı meslek alanlarının kendi özgünlüklerine uygun biçimde paketlenen bu dönüşüm aslında ücretli kölelikten başka bir şey değildir.

Bu uygulamalar kabaca performansa dayalı esnek çalışma koşulları, işgücü ücretlerinin düşürülmesi demektir. Avukatlık mesleği de bu saldırılardan payına düşeni fazlasıyla almaktadır.

Ücretli avukatlar derin bir sömürü ile karşı karşıya

Avukatlık mesleğinin kalitesini arttırmak üzerinden gerekçelendirilen avukatlık sınavı, yeni sömürü alanlarının oluşmasının dışında bu alana bir “katkı” sağlayamaz! Şüphesiz piyasaya belli katkılar sağlayacaktır. Mesela dershane sektörünü geliştirecektir. KPSS hazırlık kurslarının mantar gibi çoğalması gibi, avukatlık sınavına hazırlık kursları da özel sektör için verimli bir pazar olacaktır. Avukatların staj dönemleri de ciddi bir sömürü alanı oluşturmaktadır. Küçük bürolardan, büyük şirketlere kadar ucuz iş gücü olarak stajyer avukatlar piyasadaki yerini almaktadır.

Fakat Avukatlık Kanunu’nda yapılan değişiklikler tek başına bu sınavdan ibaret değildir. Dönüşümün belirleyici olduğu nokta sınıflara göre ayrılan avukatların geleceği ve dönüşümün topluma yansıma biçimidir. Bu, ücretli avukatlar için güvencesiz ve kuralsız çalışma iken, sermaye sahibi avukatlar için daha da zenginleşmek demektir. Toplumsal olarak ele aldığımızda da savunma hakkının gaspı anlamına gelmektedir. “Savunma hakkı”nın metalaşması, mesleğini toplumsal faydayı gözeterek sürdürmek isteyen avukatların da bu ideallerini rafa kaldırmasını gerektirmektedir.

Neo-liberal dönüşümle beraber savunma ve hak aramanın pahalılaşması söz konusu olduğu ölçüde avukatlık da tamamen sermayenin isteklerini karşılayacak nitelikte düzenlenmiş olmaktadır.

Toplumsal sorunlardan daha çok parasal çıkarlar ve piyasa kuralları öne çıkmaktadır. Bununla beraber herbiri birer ekonomik ve siyasal güç odağı olmaya aday avukatlık tekelleri gelişecek demektir.

Avukatların, sermaye sahipleri ve ücretliler olarak iki sınıfa ayrılması, avukatlık mesleği ve alanının tekelleşmesi, meslek içi hiyerarşi ve kastlaşmanın da kaçınılmaz hale gelmesine sebep olmaktadır.

Bağımsız avukatlığın tasfiyesi ve sektörde tekelleşme anlamına gelen bu kanun ile avukatlık mesleği de tamamen sermayenin denetimine girmektedir. Süreç tek tek büroların yerini büyük avukatlık şirketlerine bırakmaya doğru ilerlemektedir. Sermaye sahibi avukatlar ile onların yanında çalışan ücretli avukatlardan ve hatta avukatlık sınavını verememiş hukuk fakültesi mezunu takip elemanlarından oluşacak şirketlerin alacağı davaların niteliği de bellidir. Ücretli avukatların kendi başına bağımsız bir dava alamaması, parası olanın savunulacağı bir sistem, tüccar avukatlığın önünü açmaktadır.

Avukatlar kendilerini ne kadar eşit bir “zümre” olarak görmek isteseler de avukatlık sınıflardan bağımsız yekpare bir katman değildir. Avukatlar arasındaki sınıfsal farklılıklar gün geçtikçe derinleşirken, yaşanan dönüşümler sermaye sahibi avukatların lehine olmaktadır.

Dolayısıya avukatlık mesleğinin dönüşümüne karşı söylenecek sözlerin temelini etik ya da meslekteki başarı, iyi-kötü, başarılı-başarısız avukatlık üzerinden belirlemek önemsizleşmektedir.

Burada da belirleyici olan sınıfsal roldür ve meslekteki etik vb. diğer değerler de bunun üzerinden şekillenmektedir.

Bu saldırılarla birlikte avukatlarla beraber mühendis, doktor vb. meslek gruplarının mesleki ayrıcalıkları da tartışmalı hale gelmektedir. Bu saldırıların püskürtülebilmesini, işçi sınıfı mücadelesi ile mesleki alanlarda yaşanan dönüşümler sonucu ücretli, sözleşmeli hale gelen kesimlerin nasıl bir bağ kuracağı belirleyecektir.

Süreç bu bağın kurulmasını zorunlu kılmaktadır. Emek gücünün sömürülmesi ise ancak ortak bir mücadele sonucunda son bulacaktır.

 


Entes patronundan yeni “çözüm” arayışları…

 Entes Elektronik patronu Ahmet Tarık Uzunkaya, 160 günü aşkın süredir fabrika önünde kararlılıkla direnen Entes işçisi Gülistan Kobatan’a karşı yeni bir saldırı girişiminde bulundu. Kobatan’ın direnişine yönelik bu saldırı akıllara DESA işçisi Emine Arslan’a kesilen “kaldırım cezası”nı getirdi.

Entes patronu, havaların soğumasıyla birlikte Entes Elektronik’in de içerisinde bulunduğu AND Sanayi Sitesi önünde direniş çadırının bulunduğu alana moloz yığarak direnişi kırabileceği düşüncesine kapıldı.

Gülistan Kobatan, her zaman olduğu gibi yine pankartı ve çadırıyla birlikte direniş alanına gitti. Çadırın kurulduğu yere molozların yığıldığını gören Kobatan, bunun Entes patronunun yeni bir oyunu olduğunu anladı ve bu saldırıya yine pankartını asarak ve çadırını kurarak yanıt verdi.

İmza toplayarak klima talebinde bulunan işçileri kamerayla izlemeye alan Ahmet Tarık Uzunkaya’nın örgütlenmeye ve direnişe yönelik çok yönlü saldırıları eksik olmadı.

Uzunkaya, bir gün fabrikaya dağıtım yapan OSİM-DER üyesi işçilere sözlü saldırıda bulunurken bir diğer gün başka baskı yol ve yöntemlerini devreye soktu.

Entes işçisi Gülistan Kobatan da, moloz yığınlarına aldırmadan direnişine devam etti.

Kızıl Bayrak / Ümraniye


Kobatan’dan EMO’ya çağrı

Gülistan Kobatan, 20 Ekim Salı günü Beşiktaş’taki Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi önündeydi.

Burada basın açıklaması gerçekleştiren Kobatan, Entes Elektronik fabrikasında onlarca işçiyi işten atarak açlığa ve sefalete mahkum eden ve EMO’nun bir dönem yönetim kurulu başkanlığını yapmış ve halen EMO üyesi olan Ahmet Tarık Uzunkaya’nın tutumuna karşı sessizliğe bürünen EMO’yu emekten yana tutum almaya çağırdı.

Direniş Platformu, direnişteki Sinter Metal işçileri, IBM işçileri, ATV-Sabah grevcileri, Genel-İş Sendikası’nda örgütlenen ev işçileri, OSB-İMES İşçileri Derneği ve üniversite öğrencileri de eyleme destek vererek Kobatan’ın yanında oldular.

Eylemde, “Entes direnişi 160. gününde... EMO safını belirle! İşimi geri istiyorum! Direnen Entes İşçisi”, “EMO sessiz kalma! Entes direnişine destek ver! / Direniş Platformu” pankartları açıldı.

Kobatan, sermaye sınıfının özellikle krizin patlak verdiği süreçte işçi sınıfının kanı canı pahasına mücadelelerle elde ettiği kazanımlara azgınca saldırdığını vurgulayarak, sermayenin aynı zamanda tüm demokratik hak ve özgürlüklere, örgütlülüklere ve kurumlara da saldırdığını söyledi.

Meslek örgütlerinden demokratik kimliği ve duyarlılığı ile bilinen EMO’nun da bu erezyondan nasibini aldığını sözlerine ekledi.

EMO’nun bir dönem yönetim Kurulu Başkanlığını yapmış ve halen EMO’nun bünyesinde yer alan Uzunkaya’nın onlarca işçiyi işten atarak açlığa ve sefalete mahkum ettiğine vurgu yapan Kobatan, EMO’yu safını belirlemeye çağırdı.

Eylem sonrası EMO yönetiminin daveti üzerine Kobatan ve EMO yönetimi arasında görüşme gerçekleşti.

Kızıl Bayrak / İstanbul