6 Kasım 2009
Sayı: SİKB 2009/43

  Kızıl Bayrak'tan
  İşbirlikçi iktidar
“aktif taşeron”luğa hazırlanıyor
  "Açılım süreci”nin tasfiyeci
karakteri netleşiyor!
“Kağıt parçaları”ndan yansıyan
kokuşmuş düzen gerçeği
Sermaye hükümeti yönetmelikle genetiği değiştirilmiş tarım üretimini yasal bir statüye kavuşturdu...
Asgari ücrete sefalet zammı!
  6 milyonla işsizler ordusu büyüyor..
  Metal İşçileri Kurultayı 22 Kasım’da
Su Gösteri Sanatları Sahnesi’nde!
  25 Kasım uyarı grevi hazırlıkları
  25 Kasım uyarı greviyle ilgili kamu emekçileriyle konuştuk
  İşçi ve emekçi hareketinden.
  Büyük devrimin aynasında
parti davası - H. Fırat
  Kapitalist üretim
tarzının doğası - Volkan Yaraşır
  Sağlıkta ticaret ölüm demektir
  Gençlikten
  Hillary Clinton ırkçı-siyonistlere kalkan oluyor!
  Pentagon’un savaş baronlarının
yıllık bütçesi 680 milyar dolar!
  Dünyanın dört bir yanında grevler...
  Ücretli ve İşsiz Mühendis, Mimar ve
Şehir Plancıları Kurultayı
  “Demokratik Türkiye ulusu” hakkında
birkaç söz -2- M. Can Yüce-
  Sincan F Fipi
Cezaevi’nden mektup...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Mücadele Postası

Basel’de seminer

Derneğimiz Gökkuşağı'nın 2009 sonbahar programı kapsamında örgütlediği seminer dizilerinden "İsviçre’de sendikalar ve iş hukuku" konulu semineri, 1 Kasım Pazar günü, 200 bin üyeli UNIA sendikasının yöneticilerinden biri olan deneyimli bir sendikacının katılımıyla derneğimizde gerçekleştirdik.

İsviçre’deki iş kanunu ve sendikal yasalara hakim olan konuşmacının, örneklerle zenginleştirdiği canlı sunum katılımcılar tarafindan ilgilyle izlendi.

Canlı tartışmaların yaşandığı seminerde İsviçre’de sendikaların yasal zemin ve dayanaktan yoksun olduğu, hatta sıradan bir dernekten daha farklı değerlendirilemeyeceği ifade edildi. Asgari ücretin yasayla belirlenmediği ender ülkelerden biri olan İsviçre’nin sendikal kanunlarının da muz cumhuriyeti Afrika ülkelerindekilerden daha geri olduğunu aktaran konuşmacı, demokrasinin beşiği gibi algılanan İsviçre’de herşeyin işverenlerin iki dudağı arasında olduğunu, zaman zaman toplu sözlesmelerin iş verenler tarafından tek taraflı fesh edilmesinin bile yaşanabildiğini belirtti. Konuşmacı, çoğunluğu göçmen kökenli emekçilerin (başta İtalyanlar ve Fransızlar) belli bir taban örgütlenmesi olmasından kaynaklı toplu sözleşmelerin imzalanabildiği ifade etti.

Seminerde dile getirilen çarpıcı bir açıklama da, her yıl sendikaya katılan yeni üye sayısı kadar emekçinin, sendikaya olan güvensizlikten dolayı üyelikten istifa ettiği bilgisiydi.

30’un üzerinde katılımcıyla gercekleştirilen seminer soru-cevap ve canlı tartışmalarla son buldu. Önümüzdeki dönemde farklı konu başlıkları ile seminerler dizisini sürdürmeye devam edeceğiz…

Basel BİR-KAR


Halklar arasına kin ve düşmanlık ekmeye
çalışanlar fırtına biçecekler!

Sessiz sedasız bir şekilde ülkeye girişleri beklenen ve devletin büyük bir lütfuymuş gibi gösterilmeye çalışılan barış gruplarının ülkeye gelişleri Kürt halkı tarafından tüm Kürdistan illerinde ve ülkenin birçok bölgesinde şenliklerle ve şölenlerle karşılandı. Ardından şovenizm önce hükümet ve ordu, ardından sivil faşist beslemeler tarafından tırmandırılmaya başlandı. Her kesimden ağzı salya dolu açıklamalar gelmeye başladı. “Şehit aileleri” edebiyatıyla ülkenin bir çok yerinde şovenist eylemler ve mitingler tezgahlandı, linç girişimleri gerçekleştirildi.

Sermaye devletinin kalemşörleri de duruma el attı. “Vatan-millet-Sakarya” teraneleri gazete köşelerinde ve medyada boy göstermeye başladı. Foseptik çukurunda debelenen kimi yazarlar ise ağızlarındaki pisliği kusmak için yarışa koyuldular. Bunlardan Akşam gazetesi yazarı Serdar Turgut öne çıkanlar arasında bulunmaktadır. Bu pisliğe bulaşmış yazar müsveddesi “PKK Teröristi Olmadığıma Pişmanım” başlıklı köşe yazısında Kürt halkının yıllarca onuruyla yürüttüğü mücadeleye azgınca dil uzatmaktadır. “Dağdan gelenlerin” hem “devlet” hem de Kürt halkı tarafından iyi karşılandığından dem vuran Turgut, “Devlet bana bir gün bile iyi davranmadı. Beni hiç sevmedi. Bu PKK'lıların adalet sisteminden gördüğü anlayışı ben hiçbir zaman göremedim” diyerek veryansın etmektedir.

Kürt halkının her gün onlarca şehit verdiği mücadelesine minik beyniyle atıfta bulunan zat, “PKK'lı olarak dağa çıkabilir, arada bir dağdan inip birkaç Türk öldürebilirdim. No problem. Bu benim için bir sorun yaratmazdı. PKK'nın basın hücresinde militan olarak yer alırdım, olur biterdi iş. Canım sıkılınca arada bir dağdan inip yayın yönetmeni öldürürüm, her şey yoluna giriverirdi. Tıkır tıkır işlerdi bütün herşey” diyerek kin kusmaya devam etmektedir.

Kürt halkının katline yıllarca çanak tutan, Kürt çocuklarının kanı üzerinden şizofrenik nutuklar atan, hem cinsel hem ulusal hem de sınıfsal olarak sömürüye maruz kalan Kürt kadınlarına yönelik sermayenin kolluk güçleri tarafından uygulanan taciz ve tecavüzlere ağzı salyalı bir şekilde sahip çıkan iğrençlik abidesi yazar, Kürt kadınları şahsında Kürt sanatçı Rojin'e zehir dolu dilini uzatmaktan da geri durmamaktadır.

Kuş beyniyle yıllarca Kürt ulusunun mücadelesini karalamak için yazılan iğrenç senaryoları kendine dayanak yaparak “dağda toplu seks partileri yapıldığı”nı ima etmeye çalışan Serdar Turgut, “...dağda Öcalan'ın açıklamalarıyla anladığım kadarıyla arada bir toplu seks partileri de oluyor. Bunlara da mutlaka militan bir aktiflikle katılırdım. Bugüne kadar hoşlandığım PKK'lı bir kadın henüz görmedim ama olsun. Dağda bulamazsam da bir hücre oluşturup, şehri basıp Rojin'i dağa kaldırıverirdim olur biterdi. Hatta belki Rojin'e evlenme bile teklif edebilirdim. Rojin ile evliliğimin şu andaki evliliğimden daha tehlikeli ve dehşet verici geçmesi de mümkün değildi” diyerek iğrençliğin sınırı olmadığını göstermektedir.

Rojin'in bu iğrençlik karşısında, Serdar Turgut'un yazısını barışa düşman bir manevra olarak gördüğünü belirttikten sonra “Serdar Turgut, bu çirkin amaç için adımı da aynı çirkinlikte kullanmıştır. ‘Dağa kaldırmak’, ‘seks kölesi yapmak’ gibi ağzı salyalı erkek edebiyatının en ucube cümlelerini fütursuzca kullanmaya cesaret etmesinin nedeni benim Kürt olmam mı hele de kadın olmam mıdır?” demesi üzerine söylemlerini düzeltmek zorunda kalan sermaye uşağı bu zat, aklınca kelime oyunu yaparak kendini mağdur göstermeye çalışmakta, kargaların bile tiksintiyle bakacağı “mizah anlayışı”nın anlaşılmadığından dem vurmaktadır. Ardından açılım sürecine de destek verdiğini belirterek yazının Habur'da yaşananlara ve sonrasındaki gelişmelere tepki olduğunu belirtmeye çalışmaktadır.

Ruhlarını çanaklarını yaladığı efendilerine satmış olanlar Kürt halkının yıllardır yaşadığı baskı ve zulümden, inkar ve imhadan bir şey anlayamazlar. Kürt halkının haklı ve onurlu mücadelesini karalamayı kendilerine iş edinirler. Serdar Turgut gibileri yıkılmaya mahkum olan sermaye düzenlerinin altında ezilmekten kurtulamayacaklardır.

A. Güney


DTFC'de faşist saldırı

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğraya Fakültesi'nde 2 Kasım günü devrimci, demokrat ve yurtsever öğrencilere bir grup faşist sadırdı.

Yemekhanede meydana gelen saldırı öğlen saatlerinde gerçekleştirildi. Faşistlerin saldırısını geri püskürten öğrenciler okuldan toplu çıkış yaptı.

Çevik kuvvetin, Dil Tarih-Coğrafya Fakültesi bahçesinde kurduğu barikat ile faşistleri koruduğu çatışma sonrasında, devrimci, demokrat ve yurtsever öğrenciler, okulun önünde saldırıya karşı dayanışmaya gelen diğer öğrencilerle birleşerek sloganlarla Sakarya Caddesi'ne doğru yürüdü.

Sakarya Caddesi'ne gelindiğinde basın açıklaması gerçekleştirildi.

Faşist saldırılara karşı mücadelenin süreceğinin ifade edildiği açıklamada, saldırının dışarıdan gelen bir grup tarafından provokasyon amacıyla düzenlendiğini belirtildi.