04 Haziran 2010
Sayı: SİKB 2010/22

 Kızıl Bayrak'tan
Emperyalist-siyonist saldırganlık dizginlemenin tek yolu halkların birleşik militan direnişidir!
İsrail’in kanlı katliamı, tepkiler ve tuzaklar
İsrail’e selam, Heronlara devam!
İsrail vahşeti çeşitli illerde eylemlerle protesto edildi
Emek ve meslek örgütlerinden siyonist vahşete ilişkin açıklamalar
Gibbs: “ABD ve İsrail arasındaki ilişki değişmez”
Siyonist rejimin şeflerinden
arsızlık döküldü
Kürt hareketini tasfiye saldırısı sürüyor...
IMF ve asalak patronlar kıdem tazminatına göz dikti
İşçi ve emekçi hareketinden..
TÜMTİS Genel Başkanı
Kenan Öztürk ile konuştuk...
TÜMTİS Genel Başkanı Kenan Öztürk ile UPS'deki direniş süreci üzerine konuştuk...
TMMOB Genel Kurulu gerçekleşti..
SOKAK Üniversitesi’nde
gelecek sorunu tartışıldı
Rektörlük-sivil faşit-polis işbirliğine son!
Siyonist barbarlar katliamlara
devam ediyor!
Avrupa’da mücadele yayılıyor!
Parti ve devrim şehitleri Essen’de anıldı
İzmir’de Şerzan Kurt
için kitlesel eylem
İnciraltı Katliamı
örtbas edilmeye çalışılıyor!
AKP’den şimdi de sahte “kadın istihdamı” açılımı!
CHP’yi yeniden
düzenleme operasyonu
Haluk Kırcı tahliye edildi
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İnciraltı Katliamı
örtbas edilmeye çalışılıyor!

İnciraltı Öğrenci Yurdu Katliamı, 12 Haziran günü zamanaşımına giriyor. İzmir 78’liler Dayanışma ve Araştırma Derneği, katliamın sorumluları hakkında “kitle katliamı yapmak” suçundan yargılanmaları için suç duyurusunda bulunacak. Bir yıldır çalışma yürüten dernek, 100’e yakın tanığa ulaştı. Katliamın tanık ve mağdurları yıllar sonra yeniden o günleri anlatacak.

Katliamın ardından açılan dava, sermaye devletinin diğer katliamlarında olduğu gibi kapatılmaya çalışıldı. Dava 3,5 yıl sürdü ancak sadece iki ailenin ifadesi alınırken yapılan baskı avukatların davadan çekilmesini koşulladı. Sıkıyönetim dönemindeki faaliyetlerinden dolayı askerlerin yargılanamayacağı hükmünü getiren yasayla dosya rafa kaldırıldı.

12 Haziran 1980’de birçok kentten öğrenci, ertesi gün girecekleri sınav için İzmir İnciraltı Öğrenci Yurdu’na geldi. Bu öğrenciler için düzenlenen moral gecesinde gerçekleştirilen katliam, 78’liler Derneği’nin tarafından şu şekilde anlatıldı:

“Asteğmen Necip Pınar ve Çavuş Hasan Dimici yönetimindeki askerler panzerleriyle öğrencilerin kaldıkları blokların çevresini sarmış, yurtların kapı önüne kadar girmiş, sirenlerini sürekli açık tutmuş ve 1000’in üzerinde yurt bahçesinde şarkı söyleyip, halay çeken öğrenciyi kuşatmışlardır. Saat 21.00 gibi megafonla anons yaparak öğrencilere genel arama yapılacağını duyurmuşlardır. Anonsun yapılmasından sonra araçlardan inen jandarma çavuşun verdiği emir ile bahçedeki öğrencileri 3 dakika süreyle taramışlardır. Bir anda savaş alanına dönen öğrenci yurtlarında kurşun yağmuru altında öğrenciler kaçışmaya başladılar. 25 dakika süren katliamda yaşamını yitirenlerin otopsilerinde tümünün sırtlarından vurulduğu, kurşunun Amerikan M-6 ve M-1 otomatik tüfeklerden çıkan mermiler olduğu belirlendi.”

Katliamda, 6 öğrenci yaşamını yitirirken, en az 60 öğrenci de yaralanmıştı. Ertesi gün burjuva medyanın büyük bölümü, olayı, “öğrencilerle jandarma arasında çatışma” olarak vermişti.



ŞPO: TOKİ Başkanına fahri doktora unvanı verilmesi kabul edilemez

Şehir Plancıları Odası (ŞPO), Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ) Başkanı Erdoğan Bayraktar’a Gazi Üniversitesi tarafından ‘fahri doktora’ unvanı verilmesine ilişkin yazılı bir açıklama yaptı.

Açıklamada, TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar’a “toplu konut alanındaki birikimi, kamu arazileri ve kaynaklarını verimli biçimde değerlendirilip halka açmasındaki çabaları; alt gelir gruplarına yönelik konut üretimi konusundaki katkıları, gecekondu önleme, kentsel gelişim ve yenilme çalışmalarından dolayı” fahri doktora unvanı verildiği belirtilerek, “TOKİ Başkanı‘na verilen fahri doktorluk unvanı bu konuda birinci derecede sorumluluğu ve yetkinliği bulunan TMMOB Şehir Plancıları Odası ve meslek çevresi açısından kabul edilebilir değildir.” denildi.

Açıklamada, TOKİ’nin kamu kaynaklarını kullanarak, uzun süredir kentlerin büyük bölümünde geri döndürülmesi mümkün olmayan hasarlara yol açtığı, birçok kentin planlı gelişme perspektifini, gelişigüzel açtığı gelişme alanlarıyla ortadan kaldırdığı söylenerek şu ifadelere yer verildi:

“Şehirciliğin ve mimarlığın yüz karası yapılaşmalara neden olmanın yanısıra, özellikle gecekondu alanlarında ve çöküntü bölgelerinde yaşayan yoksul kesimlere duyarsız bir yaklaşımla uygulamaya sokulan kentsel dönüşüm projeleri bu kesimlerin daha da yoksullaşmasına ve yaşam çevrelerinden tasfiye edilmesine neden olmuştur. TOKİ Başkanı‘nın bu kesimlere yaklaşımındaki ön yargılı tavır da ayrıca dikkat çekicidir.”



AKP “En çevreci hükümet” miş!

Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Esenler Belediyesi Geri Dönüşüm Tesisi’nin açılış töreninde yaptığı konuşmada hükümet olarak çevreye çok büyük önem verdiklerini ve bu yönde önemli çalışmalar yaptıklarını ifade etti. Eroğlu, doğayı sermayenin talanına açanlar kendileri, AKP hükümeti değilmiş gibi “Şunu gururla söylüyoruz. Gelmiş geçmiş bütün hükümetler içinde en çevreci hükümet Başbakan Erdoğan başkanlığındaki hükümetimizdir. Mukayese kabul etmez’’ dedi.

Geçtiğimiz günlerde Akdeniz Üniversitesi bünyesinde kurulan Akdeniz Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin (AKÇAM) Çevre Hizmet Ödülleri çerçevesinde verdiği ‘özel ödül’ü, “AB’ye tam üyelik sürecinde çevre başlığının açılması için gösterdiği üstün gayretlerden” dolayı Veysel Eroğlu almıştı. Birçok çevre katliamına adını dolaylı ya da dolaysız olarak yazdıran Eroğlu, bu ödülün bir gerçekliği olduğunu düşünmüş ki, AKP hükümetinin çevre üzerinden dosyası ortadayken en çevreci hükümet olduklarını iddia edebilmiş!

Oysa ki, taş ocağı faaliyetleri kapsamında AKP hükümeti zamanında milyonlarca ağaç yok edildi; yalnızca Belek’te 500 bin ağaç katledildi. Yine Antalya’da çoğu orman arazisi olmak üzere maden ve taş ocağı ruhsatı verilerek binlerce ağaç AKP döneminde kesildi. 

AKP hükümeti HES’ler nedeniyle milyonlarca ağacın yok olmasına göz yumuyor ama yine yapılan bir-iki arıtma tesisi en çevreci hükümet sıfatının kendilerine layık görülmesine yetiyor. Manavgat ormanlarındaki ihmalini görmezlikten geldiği Orman Genel Müdürünü görevden almayan, 15 bin hektar ormanın yanmasında sorumluluğu olan bir çevre bakanı iki yüzlülükle ve arsızca çevreden doğadan bahsedebiliyor.

Acarkent’ler, Kazdağları, Hasankeyf... Sayısız çevre katliamının yolunu düzleyen AKP hükümeti, en “çevreci” hükümet olma vasfını ancak sermayeye peşkeş çektiği alanlarda çevresini, yandaşlarını gözetmesiyle elde edebilir.