05 Şubat 2010
Sayı: SİKB 2010/06

 Kızıl Bayrak'tan
4 Şubat dayanışma grevinin gösterdikleri...
Tayyip Erdoğan
sömürücü sınıfların temsilcisidir!
Genel grev-genel direnişi
örgütleyelim!
İstanbul ve Ankara’da 4 Şubat
İzmir’de hayat
TEKEL işçileri için durdu!
TEKEL direnişine Adana, Bursa ve Eskişehir’den destek
On binler TEKEL için alanlara çıktı
TEKEL direnişiyle
dayanışma eylemleri
Entes direnişiyle dayanışma gecesi mücadele kürsüsü oldu
Entes direnişi güncesi
İşçi ve emekçi hareketinden...
Sol hareket üzerine
değerlendirmeler
Kampanya sona erdi,
mücadele sürecek!
Emeğimiz, onurumuz, haklarımız ve geleceğimiz için mücadeleye!
Selam olsun TEKEL’in
direnen işçi kadınlarına!
Kadına yönelik şiddet yasalarla da
teşvik ediliyor
Davos ve kapitalist sistemin iflası
Honduras’ta askeri cuntaya
“sivil” kılıf
Savaş aygıtının başaramadığını
rüşvet de başaramayacak!
TEKEL direnişinin ateşi yurtdışında
Dünyadan işçi ve emekçi eylemleri
TEKEL işçilerinin direnişi - M. Can Yüce
Düzen cephesi zindanlarda
her yönden saldırıyor!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Açılım” eşliğinde
Kürt halkına yönelik saldırılar...

TEKEL direnişi ve düzen içi dalaşın da etkisiyle Kürt sorunu konusundaki gelişmelerin arka planda kaldığı görülüyor. Oysa Kürdistan’ın birçok ilinde gözaltı ve tutuklama saldırıları sürüyor. Öte yandan, burjuva-liberal yazarların dahi fiyaskoyla sonuçlandığı itirafında bulunduğu “Kürt açılımı”nı canlandırmaya çalışan AKP hükümeti, bu kapsamda adımlar atmaya çalışıyor. Geçtiğimiz günlerde 81 ilin valileriyle bir araya gelen İçişleri Bakanı Beşir Atalay “açılım”ı anlattı.

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, “demokratik açılım” kapsamında yol kontrollerinin azaltılacağını belirtirken, tam tersi yaşanıyor. Diyarbakır’da son günlerde yoğun “güvenlik önlemleri” keyfi bir biçimde en üst boyuta çıkarıldı.

Bir yandan koruculuk sistemi tartışılıp kaldırılacağı beklentisi yaratılırken, bir yandan da Hakkâri’nin Yüksekova ve Şemdinli ilçelerine bağlı köylerde 400 kişiye daha silah verildi. Silahların resmi tören olmaksızın gizlice dağıtılması dikkat çekti. Koruculaştırmaya yeniden hız verildiği görülüyor. Bu uygulama Kürt halkına yönelik bir yeni saldırının habercisidir. Öyle anlaşılıyor ki, sömürgeci sermaye devleti Kürdistan’da ekonomik yatırımların yerine koruculuk sistemine yatırım yapmayı daha kârlı görüyor! 

Sayıları 80 binle ifade edilen korucular yıllarca cinayet, tecavüz, gasp, köy basma, insan yaralama, yol kesme ve failli meçhul cinayetler gibi pek çok suçla gündeme geldiler. Kürt halkı için ciddi bir sorun haline gelen koruculuğun kaldırılması yoğun biçimde talep edilirken, sermaye devletinin hala silah dağıtması, “açılım”ın ne menem bir şey olduğunu gösteriyor.

Diyarbakır’ın Kulp ve Silvan ile Batman’ın Sason ilçeleri üçgeninde kalan kırsal bölgede 17 Ocak’ta meydana gelen olayda Jandarma Uzman Çavuş Serkan İpek yaşamını yitirirken, bir uzman çavuş da yaralanmış, olaya ilişkin Genelkurmay Başkanlığı’nın “çatışma” yerine “operasyon” sırasında bir askerin yaşamını yitirdiğini açıklaması dikkat çekmişti. Yaşanan olayda askerlerin korucuların pususuna düştüğü ortaya çıktı. Askerin ölümüne, bölgede uzun zamandır faaliyet yürüten korucu, asker ve itirafçılardan oluşan ve “Hançer Timi” olarak bilinen 10 kişililik bir grubun sebep olduğu öne sürülüyor.

Iğdır’da 21 Ocak’ta gözaltına alınan Iğdır Belediye Başkanı Mehmet Nuri Güneş’in tutuklanmasının ardından, Van 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan DTP yönetici ve üyesi 3 kişi, “suç ve suçluyu övmek, örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla 10’ar ay hapis cezasına çarptırıldı.

Eski DEP milletvekili Alınak’a ise bir mitingde yaptığı konuşmada geçen “Bira yên min, xwîşkên min, hûn bi xêr hatin, ser çavan hatin” (Erkek kardeşlerim, kız kardeşlerim, hoş geldiniz) cümlesiyle “Seçim Kanunu’na muhalefet ettiği” gerekçesiyle 19 ay 17 gün hapis cezası verildi. Karara tepki gösteren Alınak, “Türk kamuoyuna Türkçe ‘hoş geldiniz’ dediğiniz için cezalandırılsaydınız tepkiniz ne olurdu acaba?” diye sordu. Kararla 5 yıl boyunca kontrol altında tutulacağını belirterek,“‘TRT 6 bi xér be’ diyen Başbakan’a bu hapis cezaları hediyem olsun” dedi.

Tarım ve Köy İşleri Bakanı Mehdi Eker, BDP’ye yönelik operasyonda aralarında belediye başkanlarının da bulunduğu Kürt siyasetçilerinin kelepçelenerek adliyeye getirilmesine yönelik tepkileri haksız bularak şunları söyledi: “İnsanlar evlerinden alınıp, ya bir asit kuyusuna atılıyordu, ya da bir köprü altına atılmıyor muydu? O gün bunlara karşı bile sesini çıkarmayanlar bugün kelepçeyi sorguluyor?” Böylece Mehdi Eker, Kürtler’e yönelik tutuklama furyasını savunmakla kalmadı, siyasetçi ve belediye başkanlarının kelepçelenmesini de, ölümü gösterip sıtmaya razı edercesine haklı göstermeye çalıştı.

Mehdi Eker, AKP döneminde Kürdistan’daki olağanüstü uygulamaların sona erdiği yalanını da utanmadan iddia edebildi. Kasım 2005’de Şemdinli’de halkın üzerine bomba atılması, Mart-Nisan 2006’da çocukların polis kurşunlarıyla katledilmesi, Mart 2007’de Newroz kutlamasının yasaklanarak kadın ve çocuk denmeden saldırılması, Mart 2008’de Hakkâri’de özel harekâtçıların herkesin gözleri önünde bir çocuğun kolunu kırması, 23 Nisan 2009 tarihinde yine özel harekâtçıların Hakkâri’de bir çocuğun kafasını dipçikle parçalaması gibi olaylar akla ilk gelen örnekler...

Demokrasi havarisi kesilen AKP, taş atan Kürt çocuklarının zindanlara doldurulması, 29 Mart seçimlerinden bu yana sayıları bine yaklaşan Kürt siyasetçilerin tutuklanması ve gerilla cesetlerine bile işkence yapacak kadar insanlıktan çıkmış vahşetin sorumlularından birisidir. Genelkurmayı da, AKP’si de bu ırkçı-şovenist uygulamaların suç ortaklarıdır.

Bugün darbe tartışmaları yapılırken, Kürdistan’daki fiili darbe hali gözardı ediliyor. Darbe planları için “yüzde biri bile doğru olsa çok vahim bir durum” diyen düzen sözcüleri, Kürdistan’da tüm vahşetiyle süren “sürekli darbe hali” üzerine ise tek söz söylemiyorlar. Çünkü onlara göre, darbeler sadece kendilerine dokunduğunda kötüdür. İşçilere, emekçi kitlelere ve Kürt halkına dokunduğunda ise, sorun ­yoktur!

Bir kez daha şu gerçeğin altını çizelim ki, bugün çözüm olarak sunulan “Kürt açılımı”, Kürt halkının ulusal eşitlik ve özgürlük taleplerine yanıt vermek bir yana, tümüyle onu boğmaya yöneliktir. Bunun, Kürt sorununun çözümüyle, Kürt halkının ulusal özgürlük taleplerinin karşılanmasıyla herhangi bir ilişkisi yoktur. Sömürgeci sermaye devletinin amacı Kürt sorununu çözmek değildir. Ordusuyla, hükümetiyle sermaye devletinin temel amaçlarından ilki, ulusal hareketi silahsızlandırıp teslim almaktır. İkincisi ise Kürt halkının ulusal özgürlük umudunu bitirmek, direnişçi kimliğini kırabilmektir.

Düzen güçleri ve liberaller tarafından yayılan sahte hayallerin işçi sınıfına, emekçilere ve Kürt halkına kazandıracağı hiçbir şey yoktur. Kürt halkı bu temelsiz beklentilere kapılmamalı, önüne sürülecek kırıntıların geçmişte devrimci çizgide verilen mücadelenin ve ödenen bedellerin sonucu olduğunu bir an bile unutmamalıdır.

“Açılım süreci” onlarca yalan, demagoji ve ikiyüzlülükle sürdürülüyor. Bir yandan demokrasi çığlıkları atılırken, diğer yandan Kürt halkına yönelik saldırılar devam ediyor. ABD patentli “çözüm” girişiminin ezilen Kürt halkına verebileceği hiçbir şey olmadığı bir kez daha görülmüş bulunuyor. Göstermelik kimi adımların atılması ya da atılıyormuş gibi gösterilmesi Kürt halkının düzene yedekleme çabasından öte bir anlam taşımıyor.

Ezilen halkların kurtuluşu ve gerçek barış ancak, ulusların tam hak eşitliği temelinde ve ulusların kendi kaderini tayin etme hakkının tanınmasıyla gerçekleşebilir. Bu ise bu düzen koşullarında mümkün değildir.

Kürt halkı, kurulu toplumsal düzeni yıkmayı hedefleyen devrimci mücadele çizgisinde tüm milliyetlerden Türkiye işçi sınıfı ve emekçileriyle birlikte mücadeleyi yükseltmelidir. Zira Kürt işçi ve emekçileri için gerçek ve kalıcı bir çözüme ancak Türkiye işçi sınıfı ve emekçileriyle birlikte devrimci mücadele yükseltilerek ulaşılabilir. Tüm demokratik siyasal sorunların olduğu gibi Kürt ulusal sorununun çözümü de, ancak devrime dayalı bir politik mücadelede gösterilecek ısrarın sonucu olarak ortaya çıkabilir.


 

BDP Kongresi’ne soruşturma 

Sermaye devleti Kürt halkı üzerindeki baskıyı çok yönlü olarak sürdürüyor. DTP’nin kapatılması, Kürt siyasetçilerine dönük operasyonlar, gözaltı ve tutuklama teröründen sonra 1 Şubat günü Ankara’da Ahmet Taner Kışlalı Salonu’nda gerçekleştirilen  Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) 1. Olağanüstü  Kongresi ile ilgili soruşturma başlatıldı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, “Demokratik siyaset için demokratik katılım” sloganıyla gerçekleştirilen kongreyle ile ilgili soruşturma başlatırken, soruşturmanın “suç ve suçluyu övme” ve “halkı askerlikten soğutma” iddiaları ile başlatıldığı belirtildi.

Basın Suçları Soruşturma Bürosu Savcısı Kürşat Kayral’ın başlattığı soruşturma çerçevesinde, güvenlik birimlerinden kongreye ilişkin kayıtların talep edileceği ifade edildi.