26 Şubat 2010
Sayı: SİKB 2010/09

 Kızıl Bayrak'tan
İhanet ve teslimiyet engelini aşarak ilerleyelim!
TEKEL’de direniş kazanacak!
TÜSİAD şeflerinin derdi
Amerikancı düzenin bekasıdır!
Hiçbir demagoji katliamcı kimliğinizi gizleyemez!
TEKEL’de direniş günlüğü
Binlerce emekçi Ankara’da tek el-tek yumruk oldu!
TEKEL direnişiyle dayanışma eylem ve etkinlikleri
Metal işçilerinden
TEKEL direnişiyle dayanışma
Aka Deri direnişçisi ile
direniş süreci üzerine konuştuk...
Sendikalardan madenci katliamına tepkiler
İşçi ve emekçi hareketinden...
TKİP III. Kongresi
Kapanış Konuşması...
8 Mart ve sendikaların tutumu
8 Mart’ı sınıfsal ve tarihsel özüne uygun kutlamak için
Gençliğin TEKEL çalışmalarından..
İstanbul’da öğrencilerden
TEKEL’e destek eylemi
Ege’de TEKEL işçileri
öğrencilerle buluştu.
IG Metal ve SI temsilcileri ile TEKEL direnişi üzerine konuştuk...
Avrupa’dan TEKEL direnişiyle dayanışma eylemleri.
Dünyadan işçi ve emekçi eylemleri.
Suç dosyaları kabaran işgalci güçlerin kaçışı başladı...
Özel Savaş Mahkemeleri…- M. Can Yüce
Hasta tutsaklara özgürlük!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Aka Deri direnişçisi Mehmet Sıddık Bicerikli ile direniş süreci üzerine konuştuk...

“Direnişimiz kazanana kadar sürecek!”

- AKA Deri’deki direniş sürecini başından itibaren anlatabilir misiniz?

- 18 Aralık 2009 tarihinde izne çıkarıldık. 18 Ocak 2010 tarihinde işe geri başladık. Alt katta çalışan arkadaşlarla beraber çıktık, bir hafta sonra da üst kat geldi. Zaten üst kat pazartesi iş başı yaptı aynı günün akşamı patron, temsilcilerle beraber benimle birlikte iki arkadaşımı daha odasına çağırdı. Bir arkadaşımız da geçirdiği iş kazası nedeniyle istirahatteydi. Dördüncü arkadaş da o gün gececiydi gelmemişti. Patron temsilcilerimize “iş kapasitem düştü, bu sebepten dolayı bu iki arkadaşı da işten çıkaracağım. Yarın iş başı yapmasınlar” dedi. Temsilciler buna itiraz etti ve prosedürü uygula dedi. “Neden acele ediyorsun hem işçi hem de işveren sendikasına haber vermen gerekiyor ve prosedürün böyle işlemesi gerekiyor” dedi. “Eğer işin yoksa ki işin var hala dört parti mal bastırıyorsun bir haftadır biz buradayız. Sezon açıkken de sen dört parti mal basıyorsun ve bu sezonun çok yoğun geçeceğini söylüyorsun. Buna rağmen işçi çıkarıyorsun. Gerekirse, işin gerçekten yoksa ücretsiz izne çıkar, buna da kabulüz” dediler. Patron ısrarla ben bu arkadaşlara iş başı vermiyorum dedi. Sendikayı aradık onlar da “yarın arkadaşlar kapı önünde beklesin, biz geleceğiz” dediler.

Biz de ertesi gün bekledik sendikadan geldiler, birkaç görüşme yaptılar. Patron bu tutumundan vazgeçmedi. “Çıkarttım daha da çıkaracağım, almıyorum” dedi. Zaten geçen sene birtakım olaylardan sonra 12 işçi işten çıkarıldı. Fabrikada 51 kişilik sendikalı işçi vardı 39’a düşmüştü. Bizimle beraber 35’e düşmüş oldu. Patron sezon açıkken sendikasız işçilerle beraber 55-60 kişi ile iş yapıyor. Temsilcilerin itirazına karşılık daha da işçi alacağım diyor. “Sana ne? Alırım” diyor. Patronun amacı bizi çıkarıp altı ay içerisinde işçi alarak sendikasız olarak çalıştırmak. 12. ay geldi mi sözleşmeyi fesh edecek zorunluluğu olmadığı için bir daha da işe almayacak. Nitekim o günden bugüne bekliyoruz. Üç beş kere sendika başkanlarımız geldiler görüştüler, ancak patron anlaşmaya yanaşmadı. Sendikaya gittik işçi arkadaşlarımızla konuştuk orada da işçi arkadaşların arasında bazı aksi görüşte olanlar vardı. Bunlar daha çok işini kaybetmekten korkan arkadaşlardı.

20 günün ardından geçen patronla Deri-İş Genel Başkanı Musa Servi bir görüşme gerçekleştirdi. Patron son olarak iki kişinin işe başlaması önerisinde bulundu. Başkanımız sendikaya akşam gelin görüşelim bunu bir değerlendirelim dedi. Sonuçta örgütlülük bitebilir, işveren işyerini tamamen kapatabilir bu yüzden konuşmamızda yarar var dedi. Akşam sendikaya gittik. İşçilere soruldu ne diyorsunuz diye arkadaşların çoğu bunu kabul etmedi. Oylamaya sunuldu onu da işçiler kabul etmedi. Kabul edilseydi eğer iki arkadaş işinden olacaktı. Arkadaşlar bu durumdan memnun değildi. Yine hani çok fazla fark yoktu ama 18 hayır oyuna karşılık 12 evet oyu kullanıldı. Sendikaya gelmeyen işçiler de vardı. Öyle bir tabloyla kabul edilmedi. Dört arkadaşımızın işe geri başlaması dışındaki seçenekleri kabul etmeyiz dediler. İçerideki arkadaşlar işi yavaşlatmaya devam ediyorlar. O günden sonra bir hafta daha geçti herhangi bir gelişme olmadı.

Patron devamlı işçileri içerde tehdit ediyor. Patronun önerisini kabul etmeyen arkadaşlara baskı yapıyor. “Neden böyle bir karar aldınız işinize neden sahip çıkmıyorsunuz neden kabul etmediniz. İşte şu anda huzurlu bir şekilde çalışıyor olacaktık” diye sürekli arkadaşlara basınç oluşturuyor. Tabi kapı önünde konuşmalarımız da oldu arkadaşlarımızla işe giriş çıkış saatlerinde. Orada da yönelttiğimiz sorulara cevap iş kapasitesinin düşmüş olması değil de bizim örgütlülüğün önünde yer almamız olduğunu belirttiler. Daha önce yaşanan sıkıntılarda direnen arkadaşlarımıza destek olmamız, kapı önüne çıkmamız, mitinglere katılmamız yani ön plana çıkmamız ve bunların patrona ulaşması nedeniyle işten çıkarıldık. Örgütlü işçiler arasında en son işe girenler olduğumuz için bu bahaneyle bizi işten çıkardı.

İçeride emekli olan da var, sendikasız işçi de var. Bu dört tane işçiden sonra giren işçiler de var ki, patronun onlara da bahanesi var. Biri bekçimdir, malzemecimdir, bölüm şefimdir diyor ki hepsi yalan. Yani işine gelince normal makinede çalışan adamı bölüm şefi yapıyor. Bekçiyi alıyor içeride çalıştırıyor. Makinacıyı alıyor adam eksik bahanesiyle dolaplara veriyor çalıştırıyor. Çorlu’ya taşıyacağım fabrikamı diyor oraya gideceğim diyor. Ortak nokta bulalım dediğimizde gidin ben sizi zaten iki ay sonra çağıracam diyor. Yani hep çelişkili konuşuyor. Bahaneleri ve saldırıları hiç eksik olmuyor. Güya patrona kötü sözler sarf ediyormuşuz. Geçenlerde kar yağmıştı. Arkadaşlarımız kar topu oynarken normalde yolun ortasına düşen kar topunun güya kulağını sıyırıp geçtiğini söyledi ve bu sebeple sendikayı arayarak arkadaşlarımıza hakaret etti. Derdi, sendikayla aramızı açmaktı. Sonuçta biz sendikamızla görüştük ve işin aslını anlattık. Dertleri, aynı zamanda işçilerin içerideki desteğini bu bahanelerle kırmaktı. Biz bunlara izin vermedik.

28. günümüzdeyiz hala beyefendiliğimizden ödün vermiş değiliz. Ekmeğimiz ve örgütlülüğümüzün devam etmesi için bekliyoruz. Biliyoruz ki biz buradan ayrılırsak hemen arkamızdan bir 3-4 kişi daha kapı önüne konulacak ki bunu zaten patron belirtiyor. Biz kapı önünde olduğumuz sürece direnen işçi sayısının artmasından korktuğunu bildiğimiz için bir yandan da direnişe devam ediyoruz. İşe geri alınana kadar da direnişe devam edeceğiz. Diğer arkadaşların da işinden olmasını, örgütlülüğümüzün dağılmasını istemiyoruz. İşçi arkadaşlarımız bize desteklerine devam ettiği sürece biz burada sendikamızla beraber direnmeye her zaman devam edeceğiz.

Bundan sonraki süreçte nasıl bir mücadele hattı izlemeyi düşünüyorsunuz?

- İlk etapta üretimi yavaşlattık. Bundan sonrası için öğlen yemeklerine çıkmamak, yemekleri yememek ve işe bir saat geç başlamak önümüzdeki hedefler arasında. Patronun iş yavaşlatmaya dönük saldırıları var. Yavaş çalışan makina bantlarına müdahale ediyor. “Neden yavaş çalışıyorsunuz, şu anda suç işliyorsun, bu yasal değil” diye baskı yapıyor. Aynı iş kapasitesinin devam etmesini istiyor. Arkadaşlarımızın da “madem ki kapasitenin düşmesinden şikayet ediyorsun arkadaşlarımızı işe geri al” demesi üzerine yine “onlar gitsin ben onları çağıracağım” diyor. İşsizlik ödeneğinden yararlansınlar ben çağıracam vb. geçiştirmeci laflarla arkadaşlarımıza cevap veriyor. İki kişi gitsin iki kişi kalsın teklifini yine dayatıyor. Gidecek kişileri de kendisi belirlemiş işçilere basınç oluşturuyor. Seçimleri bile ne sendikaya ne de işçilere bırakmıyor. Zaten bize bırakılmış olsa bile işçiler olarak bunu kabullenmeyecektik. Bunu sendikada da belirtmiştik. İşçi arkadaşlarımız bize destek verdiği süre boyunca da her zaman bu kapının önünde olacağız.

TEKEL işçilerinin direnişi 70 günü aşkın süredir Ankara’da devam ediyor. Direnişe dair neler söylemek istersiniz? TEKEL işçilerine buradan bir mesajınız var mı?

- Bu direniş TEKEL işçileri için artık ölüm kalım meselesi haline gelmiştir. Bu işsizlik koşullarında 4/C’ye geçiş TEKEL içilerinin iplerini kendi boyunlarına asmaları ve sehpalarını kendileri tekmelemeleri anlamına gelmektedir. 4/C gibi kölece bir şey olamaz. Yıl sonu gelsin kapı önüne koysunlar, maaşın yarı yarıya düşürülsün, tazminat hakkın kaldırılsın kısacası kölelik düzeni içinde çalışmak anlamına geliyor. Şimdi açıklamalar yapılıyor. Açlık sınırı, yoksulluk sınırı şu kadar deniliyor. Açlık sınırının 800-900 TL, yoksulluk sınırının 1500-1600 TL sınırında olduğu bir ülkede etin kilosu 30 TL ise bir düşünün. TEKEL işçileri için 1500-2000 TL maaş alıyorlar diye bir sürü şey söyleniyor. Her şey ortada, aldıkları maaş normal koşullar için olması gereken bir maaştır. Madem ki çok buluyorsunuz vergileri düşürün, hayat koşullarını ucuzlatın, sağlığı, ulaşımı vb. her şeyi asgari seviyeye düşürün. Herkes rahatça yaşayabilsin ve maaşı da 600 TL verin. Bu ülkede her şey ateş pahası iken sağlığından, ulaşımdan yararlanamıyorsan, cebinde paran yoksa çoluğuna çocuğuna birşey alamıyorsan senin bu ülkede yaşamaya hakkın yok demek oluyor bu. 600 TL alan işçi arkadaşlar biz niye 600 lira alıyoruz da onlar 1500 TL alıyorlar diye itiraz ediyor. Sen de örgütlen, diren, mücadele et bak bakalım senin de oluyor mu olmuyor mu? Sen de git onlara destek ver, onlarla o kaldırımda yat bu senin de geleceğin. 12 bini 50 bin yap, 100 bin yap bak o zaman bu talepler kabul ediliyor mu kabul edilmiyor mu. Türk-İş bunun önünde durabiliyor mu duramıyor mu? Birliktelik çok önemli. TEKEL işçilerini sonuna kadar destekliyoruz . Ölmek var dönmek yok. Sonuna kadar direnmeye devam etsinler.

Kızıl Bayrak / Tuzla