18 Mart 2011
Sayı: SİKB 2011/11

 Kızıl Bayrak'tan
İşçi sınıfına kurulan tuzakları
boşa çıkaralım!
Çürümüş düzen partileri seçim oyununa hazırlanıyor!
Mücadele kaçkınları soluğu burjuva parlamentosunda alıyor!
Birleşik Metal yönetiminin
önderlik sınavı
Metal greviyle dayanışma iradesi.
“Direnişçi işçilere her türlü desteği vereceğiz!”
BDSP’den blokajla boykota destek
Ontex-Canbebe işçilerinin
boykot çağrısı büyüyor..
Sağlık emekçileri “Çok Ses Tek Yürek” oldu
“Ankara mitingi güçlü bir itirazdı”
Direniş ve mücadele
deneyimleri tartışıldı
İzmir’de kurultay çalışmaları
Arap dünyası halk hareketleriyle sarsılıyo
NATO Bakanları “füze kalkanı” ve “Libya işgali” için toplandı
Yer sallanıyor, kapitalizm öldürüyor!
Güvenilir bir gelecek
sosyalizmle mümkündür!
Almanya’da kitlesel nükleer santral protestoları
G-20 Konferansı yeni saldırılar için İstanbul’da toplanıyor
Dünya Kadın Konferansı sonuç bildirgesi yayınlandı
Avrupa’da 8 Mart eylem ve
etkinlikleri...
16 Mart katliamları lanetlendi
Üniversitelerden...
Katliamın 16. yılında Gazi-Ümraniye şehitleri anıldı
Hüseyin Temiz yoldaş ölümünün ikinci yılında anıldı...
Kaleminden irin damlayan “yaratık”:
Engin Ardıç - B. Aziz
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Güvenilir bir gelecek
sosyalizmle mümkündür!

“Nükleer enerjiyle ilgili anlaşılabilir hassasiyetlerine ve teknolojide dünya lideri olmalarına rağmen Japonlar bile felaketten etkilenmeyecek reaktörler yapamıyorsa kim yapabilir ki?” (Times)

Japonya’da yaşanan dogal felaket, kapitalist sisteme yönelik güvensizliği ve nükleer santrallerinin sorgulanması çerçevesinde de olsa, sistemin sorgulanmasını yeniden gündeme taşıdı. Basında ve görsel medyada yer verilen haber ve yorumlarda, yaşanan doğal felaketin yol açtığı sonuçlardan çok, esas olarak insan yaşamının hiçe sayılarak, yüzde yüz kar hırsıyla devreye sokulan ve düne kadar en güvenilir ve temiz enerji olarak lanse edilen nükleer santrallerinin, ne zaman patlayacağı ve katliama yol açacağı yazılıp, tartışılıyor.

Nükleer santrallerinin, her an için, böylesi felaketlere yol açma tehlikesini kendi içerisinde taşıdığı, öteden beri değişik bilim adamları tarafından yazılmakta ve söylenmekteydi. Ne var ki, amacı yüzde yüz kar olan burjuvazi tarafından bu gerçek hep yadsındı. Fukuşima nükleer santralinden başkent Tokyo’ya doğru ilerleyen radyasyon bulutları, burjuvazinin bu yalanlarını bir anda yerle bir etti. Yaşanması muhtemel Fukuşima benzeri yeni facialar, burjuva dünyanın yalanlarını gözler önüne sermeye devam edecektir.

Bilgi dünyasında yaşamamıza karşın, bilgi tekelini de elinde tutan burjuvazi, en bayağı yalanları bile, sahip olduğu imkanlarla “gerçek” diye pazarlayabilmekte ve bilinç kırılmalarına yol açabilmektedir. Yaygın ve güçlü bir devrimci işçi-emekçi harekektinin olmayışı, burjuvazinin bu gerici çabalarının etki alanlarını genişletmesine imkan sunmaktadır.

“Önce hareket vardı”

Henüz yeterli ölçülerde olmasa da, bugünkü nükleer santral karşıtı eylemler, enerji ve tüketim politikası bağlamında da olsa, kapitalist sistemi sorgulamanın vesilesi oluyor. Sokağa çıkan eylemciler, tam bir bilinç açıklığından yoksun olsalar da, kapitalist sistemin kendilerine tam teşekküllü bir felaket eşliğinde geleceksizlik sunduğunu, hem de yaşamın bizzat kendisinden öğreniyorlar. Ortaklaşa olarak eylemlerde, oldukça yoğun biçimde atılan, “yalanları-yalancıları paketleyin” sloganları da, bu bilinç durumunun ifadesidir. Eylemciler, eylemlerin eğitiminden geçerek, adeta geleceklerine sahip çıkmanın provasını yapıyorlar.

Bu arada, yapılan konuşmalarda, Mısır ve Tunuslu emekçilerin direnişine göndermelerde bulunarak, çözümün isyandan geçtiğinin altını çiziyorlar. Yeri gelmişken söyleyelim, ülkemizde sol adına bir kısım aklı-evveller, “devrimdi-değildi” diyerek, skolastik fikir jimnastiği yapadursunlar, bölge halklarının devrimci başkaldırısı nükleer felaket protestocularının en büyük moral kaynağı olma niteliğini korumaya devam etmektedir.

Burjuva devletlerin korkusu

Daha düne kadar, “Bizim santrallerimiz güvencelidir” diye açıklamalar yapan Almanya’nın burjuva hükümeti, yükselen eylemler karşısında geri adım atmak zorunda kaldı. Öfke yüklü protestocuları yatıştırmak üzere, nükleer santralleri geçici olarak kapattığını ve bakıma alacağını açıkladı. Nedir ki, eylemciler bu her an patlamaya hazır santrallerin kökten kapatılmasını istiyorlar. Bu talepleri karşılanana kadar eylemlere devam edeceklerini belirtiyorlar.

Nükleer santrallerin kapatılması istemi çerçevesinde bir araya gelen bu güçler, ne yazık ki radikal politikalar geliştirme konusunda ortaklaşamıyorlar. Bu haraketin en zayıf yanını oluşturuyor. Nükleer tehlike karşıtı sokak gösterilerinin inisiyatifler tarafından örgütlenip yaygınlaştırılıyor olması ise, bu hereketin en dinamik yanıdır. Öte yandan, bu eylemlerin, her yıl geleneksel olarak yapılmakta olan “Ostern yürüyüşleri”ne taşınmaya çalışılması, bu hareketin bir başka üstün ve dinamik yanını ortaya koymaktadır. Daha da önemlisi, enerji politikalarına itirazla başlayan bu eylemler, emperyalist devletin silahlanma, emperyalist işgal ve savaş politikalarına karşı güçlü bir hareketin ön hazırlıkları olarak gözükmektedir.

Öte yandan, giderek yaygın biçimde kapitalist sistemin üretim-tüketim politikaları sorgulanmakta, burjuvazinin emekçi yığınlar üzeründeki hegemonyası yavaş yavaş zayıflamaktadır. Kapitalizm, günümüz sokak gösterilerinin, genel grev ve direnişlerin açık hedefi haline gelmiştir. Bunun kendisi, hayli uzun süren gericilik döneminin kapanışını ve yeni bir dönemin başlangıcını müjdelemektedir. Bizim için umut, burjuvazi için korku sokak hareketlerinin bu dinamiklerinde saklıdır.

Son söz yerine...

Bir kez daha, kapitalizm geleceksizlik demektir. Her şey bir yana, tek başına Japonya’da peş peşe yaşanan deprem ve tsunami faciası dahi, kapitalizmin tam bir geleceksizlik olduğunun somut bir kanıtıdır. Esasen kapitalizm bugüne kadar insanlık için sadece kötülük ve felaket üretmiştir. Kapitalizm felaket ve kötülük üretmeye bundan sonra da devam edecektir. Bu ve benzeri başka felaketlerin şahsında, kapitalist sistemin insanlığa güvenilir bir gelecek vaatetmediği, güvenilir bir geleceğin ancak ve ancak sosyalizmle mümkün olduğu giderek daha çok anlaşılacaktır.

Enternasyonal-İnfo

 

 

Burjuva basının sistemin
iflasına dair itirafları

14 Mart tarihli Avrupa basınından yapılacak küçük bir gezinti, kapitalist sistemin enerji politikalarının iflası konusundaki itiraflarını belgeleyecektir.

Örneğin, Times’ın başyazısında, “Nükleer enerjiyle ilgili anlaşılabilir hassasiyetlerine ve teknolojide dünya lideri olmalarına rağmen Japonlar bile felaketten etkilenmeyecek reaktörler yapamıyorsa, kim yapabilir ki?” diye sorarak, burjuva sisteme güvenilmezliği, teknolojik üstünlüğe karşın, doğayla uyumlu bir yaşamı varetme yeteneğini yitirdiğini dile getiriyor. Kapitalist sistemin artık zamanını doldurduğunun açık bir itirafı değilse nedir bu?

Fransız gazetesi, La Charente Libre ise, nükleer enerjinin olağanüstü güvenilir olduğu yönündeki tartışmayı yeniden gündeme getirdi: “Daha kısa bir süre önce Amerikan Başkanı Barack Obama, nükleer enerjiyi ‘temiz enerji’ olarak nitelemiş; keza Fransa da nükleer enerjinin bir yeniden doğuş yaşadığından dem vurmuş ve dünyanın dört bir köşesine bu enerji türünü ihraç etmeye hazır olduğunu ilan etmişti. Ama Japonya’daki olaylar da gösteriyor ki, sıfır risk diye bir şey olamaz; ne nükleer enerjide, ne de başka bir alanda...”

Münchner Merkur gazetesi, Uzak Doğu’daki dramatik gelişmelerden sonra hiçbir şey olmamış gibi davranılamayacağını Başbakan Angela Merkel’in de anladığını, bu yüzden Almanya’daki nükleer santrallerin güvenliğinin yeniden denetleneceğini ilan ettiğini belirtiyor ve yorumunu şöyle tamamlıyor: “Almanya’nın tek başına nükleer enerjiden vazgeçmesi belki vatandaşların yüreğine bir ölçüde su serper; ancak sorunun özüne çözüm getirmez. Bu konuya hem de Avrupa çatısı altında etkin bir çözüm bulmak gerekmektedir.” Öyle ya, esas olan tekellerin rekabeti ve kazanmasıdır. Rekabet yeteneği yitirilmemelidir, yoksa kapitalizm kapitalizm olmaktan çıkar!

Stuttgarter Zeitung, Fukuşima nükleer santralinde kontrolün elden çıkmasının, milyonluk başkent Tokyo’ya doğru ilerleyen bir radyasyon bulutu görüntüsünü gözler önüne getirdiğine dikkat çekerek, şu yorumu yapıyor: “Bu senaryo, olağanüstü bir durumda toplumun ne kadar korumadan yoksun olduğunu da gösteriyor.”

Frankfurter Allgemeine Zeitung yorumunda, “çok sayıda bina depremden hasar almadan çıkmış gibi görünmesine rağmen, dev dalgaların yol açtığı tahribat karşısındaki çaresizlik tablosu da o ölçüde büyük” diyor ve ekliyor: “Bu durum karşısında güvenilir bir biçimde korunmanın imkanı olmadığı belli oluyor. Aynı şey olası nükleer kazaların sonuçları için de geçerli. Japonya’daki bu tesislerde Pazar gününden bu yana neler olup bittiği, bundan sonra nelerin olabileceği tam olarak açıklığa kavuşmuş değil. Ama şu anda Japon hükümetinin enformasyon politikalarına eleştiri yöneltmenin yeri ve sırası değil. Yapılan bazı açıklamalarda temkinli olunduğu farkediliyor gerçi ama, bir hükümetin olası senaryolar üzerine spekülasyon yapmama hakkı olduğunu da teslim etmek gerek.”

Borsacıların değişmez gazetesi Frankfurter Allgemeine Zeitung ise, Japonya’nın burjuva yöneticilerinin, gerçekleri kendi halkından gizlemesini “Pazar gününden bu yana neler olup bittiği, bundan sonra neler olabileceği tam olarak açıklığa kavuşmuş değil. Ama şu anda Japon hükümetinin enformasyon politikalarına eleştiri yöneltmenin yeri ve sırası değil”, diyerek mazur göstermeye çalışıyor.

Liberal Alman gazetesi Die Tageszeitung’un yorumu ise evlere şenlik: “Şimdi Fukuşima’nın verdiği önemli sinyal şu: öyle durumlar ortaya çıkabilir ki, orada üç kat güvenlik sistemi bile bir sonuç vermez. O zaman da geri kalan rizikonun sonuçlarına tamamen katlanılmak zorunda kalınır.” Yani kırk katır mı, kırk satır mı? Şaşılacak bir yan yok, bir başka çözümün var olduğu gerçeğini itiraf etmek liberallere zor geliyor.

Burjuvazi hangi yalanlara başvurursa vursun kapitalizmde “temiz enerji“ diye bir şey yoktur. Gerçek tam olarak budur.

Enternasyonal-İnfo