18 Mart 2011
Sayı: SİKB 2011/11

 Kızıl Bayrak'tan
İşçi sınıfına kurulan tuzakları
boşa çıkaralım!
Çürümüş düzen partileri seçim oyununa hazırlanıyor!
Mücadele kaçkınları soluğu burjuva parlamentosunda alıyor!
Birleşik Metal yönetiminin
önderlik sınavı
Metal greviyle dayanışma iradesi.
“Direnişçi işçilere her türlü desteği vereceğiz!”
BDSP’den blokajla boykota destek
Ontex-Canbebe işçilerinin
boykot çağrısı büyüyor..
Sağlık emekçileri “Çok Ses Tek Yürek” oldu
“Ankara mitingi güçlü bir itirazdı”
Direniş ve mücadele
deneyimleri tartışıldı
İzmir’de kurultay çalışmaları
Arap dünyası halk hareketleriyle sarsılıyo
NATO Bakanları “füze kalkanı” ve “Libya işgali” için toplandı
Yer sallanıyor, kapitalizm öldürüyor!
Güvenilir bir gelecek
sosyalizmle mümkündür!
Almanya’da kitlesel nükleer santral protestoları
G-20 Konferansı yeni saldırılar için İstanbul’da toplanıyor
Dünya Kadın Konferansı sonuç bildirgesi yayınlandı
Avrupa’da 8 Mart eylem ve
etkinlikleri...
16 Mart katliamları lanetlendi
Üniversitelerden...
Katliamın 16. yılında Gazi-Ümraniye şehitleri anıldı
Hüseyin Temiz yoldaş ölümünün ikinci yılında anıldı...
Kaleminden irin damlayan “yaratık”:
Engin Ardıç - B. Aziz
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

G-20 Konferansı yeni saldırılar için İstanbul’da toplanıyor...

Emperyalist haydutlara
sokakları dar edelim!

Emperyalist güç odaklarının başını çektiği kapitalist ekonominin ana aktörü devletler, G-20 konferansı için kısa bir süre sonra İstanbul’da toplanacaklar. G-20 Dönem Başkanı Fransa ile Türkiye’nin eşbaşkanlığında düzenlenecek konferansa üye ülkelerin maliye ve hazine bakanlarının yanısıra hükümet ve devlet başkanları da katılacak.

ABD, Hindistan, Japonya, Brezilya, Rusya, Almanya, Arjantin, Fransa, Suudi Arabistan, Meksika, Güney Afrika, Birleşik Krallık, Güney Kore, İtalya, Çin, Kanada, Avustralya, Endonezya, Türkiye, AB’den oluşan G-20’nin İstanbul konferansının ana gündemlerinin “artan enerji ve gıda fiyatları” olacağı ifade edildi. Süregelen kapitalist krize çare aramak için son dönem toplantı periyotlarını sıklaştıran G-20 üyelerinin İstanbul’da yeni stratejilerini gözden geçirecekleri ve emekçilere dönük bir dizi saldırı hamlesini masaya yatıracakları biliniyor.

1998 yılında yaşanan Asya odaklı krizin ardından G-8’in genişletilmesi çerçevesinde gündeme gelen ve ilk resmi toplantısı Aralık 1999’da Almanya Berlin’de yapılan G-20, ancak 2008 yılındaki kapitalist krizle birlikte küresel ölçekte daha “işlevsel” ve belirleyici bir platform haline geldi. Bu süreçle birlikte, maliye ve hazine bakanlarının yıllık toplantıları dışında, devlet ve hükümet başkanlarının da katılımıyla G-20 zirveleri düzenlenmeye başlandı. Bu içerikteki ilk G-20 zirvesi ise Kasım 2008’de Washington’da gerçekleşti.

Kapitalizmin son büyük krizi, bir yandan emperyalistler arası hegemonya mücadelesinin daha da keskinleşmesine yol açarken diğer yandan da güç dengelerinin yeniden tanımlanması ihtiyacını öne çıkarttı. Emperyalist-kapitalist sistem içerisinde merkez olma konumunu kaybetmese de, bu sürecin ardından ABD’nin diğer emperyalist güç odaklarıyla daha dengeli ilişkiler kurmak zorunda kalması, Hindistan ve Çin gibi aktörlerin rolünün arttığı “daha geniş ölçekli bir uluslararası platform” ortaya çıkarttı. Kararların uygulanabilirliğini arttırma ihtiyacı ise, “bölgesel güç” konumundaki ülkelerin sürecin içerisinde aktifleştirilmesinin asıl nedenini oluşturdu.

Dünya ölçeğinde gayri safi hasılanın yüzde 90’ını, dünya ticaretinin yüzde 80’ini ve dünya nüfusunun üçte ikisini oluşturan G-20 ülkeleri her ne kadar, “krize karşı işbirliği halinde çözüm üretmek” iddiasıyla zirveler düzenlese de, sistemin temel aktörleri olan emperyalist güçler arasındaki “açı farkları” son dönem görüşmelerin öne çıkan ortak paydasını oluşturdu. Esasen emperyalist güçler de kapitalizmin krizine çözüm bulamayacaklarını bilmekteler. Burada aslolan, krize çözümden öte krizi çıkarlara uygun biçimde yönetebilmektir. G-20’nin “krize çözüm” toplantıları bir yandan krizin varlık nedeni olan kapitalist ekonomi kutsanarak sonlandırılmakta, diğer yandan ise -AB “kemer sıkmalarına” yönelik ABD tepkisinde olduğu gibi- emperyalist merkezlerin farklılaşan çıkarlarının yansıması olan “ayrılıklara” konu olmaktadır.

2008 Kasımı’ndaki Washington zirvesinden bu yana böylesi bir içeriğin daha çok öne çıktığı G-20 toplantıları, misyonunu ise sürdürmektedir.

Gerek dünya ölçeğinde kapitalist krizin derinleştiği gerekse bununla bağı içinde emekçi halkların isyan ateşinin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan harlandığı bir dönemde emperyalist şeflerin ve işbirlikçilerinin İstanbul’da gerçekleştireceği G-20 Zirvesi’nin önemi daha da artıyor.

Zira, İstanbul zirvesi öncesi 18 Şubat’ta Paris’te gerçekleşen G-20 Maliye Bakanları ve Merkez Bankası Başkanları toplantısından yansıyanlar, emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin “tutuşan eteklerine” ilişkin fazlaca fikir verdi. “Sosyal patlama tehlikesine” dikkat çekerek, “gıda fiyatlarındaki ani yükselişleri ve dalgalanmayı durdurmak için emtia piyasasındaki spekülatörlerin engellenmesi zorunluluğuna” vurgu yapan G-20 dönem başkanı Nicolas Sarkozy’nin sözleri, yaşanan paniği gözler önüne seren örneklerden biriydi.

 Sonucu itibariyle Ortadoğu’daki halk isyanlarıyla doğrudan bağı olan gıda ve enerji artışlarına ilişkin IMF ve DB şeflerinin yaptığı açıklamalar ise G-20 liderlerini “tamamlayan” nitelikte idi. Paris görüşmesi öncesi G-20’ye “telkin” niteliğinde konuşan IMF Başkan Yardımcısı John Lipsky, “Gıda fiyatlarındaki dalgalanma nedeniyle büyük bir endişe hâkim” açıklamasında bulundu. Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick de “Fiyatlar tehlikeli seviyelerde. Mısır ve Tunus’taki protestolar da kışkırtıcı bir unsur oldu” ifadelerini kullanarak adeta aynı tabloyu özetledi.

Bu gelişmelerin bilincinde olan düzen cephesi ise G-20 İstanbul zirvesi için şimdiden “vazifesini” yerine getirmeye başladı. Özellikle burjuva medyada, “G-20 gelecek, milyar dolarlar cebe inecek” türünden başlıkları “Türkiye’ye bir müjde daha, G-20 İstanbul’da” naraları izliyor. Burjuva kalemşörler bir yandan “toplantıyla krize çözüm bulanacağı” aldatmacasını güçlendirmeye, diğer yandan ise “Türkiye’nin kendini dünyaya tanıtma fırsatlarından biri” şişirmesiyle zirveye dönük tepkileri örselemeye çalışıyorlar.

Ancak bizler çok iyi biliyoruz ki, bu toplantıda da dünya işçileri, emekçileri ve ezilen halkları yararına tek bir karar alınmayacak. Emperyalistler ve “bölge gücü” sıfatındaki işbirlikçi devletler kendi aralarında pazarlıklar yaparken, krizin faturası bir kez daha dünya işçi ve emekçilerine kesilmek istenecektir.

Kısa süre önce anti-emperyalist ve anti-kapitalist öfkelerini bileyerek IMF-DB haydutlarına İstanbul sokaklarını dar eden işçi ve emekçiler ile devrimci ve ilerici güçleri, şimdi ise G-20 şeflerinin sefil oyunlarını bozma görevi beklemektedir.

 

 

 

İngiltere’de protesto dalgası

İngiltere’de istikrar paketi adı altında devreye sokulan kemer sıkma politikalarına karşı 26 Mart’ta kitlesel bir yürüyüş gerçekleştirilecek. Yürüyüşe yüzbinlerce kişinin katılması bekleniyor. Bu yürüyüşün 15 Şubat 2003’te 1 milyonun üzerinde insanın katıldığı savaş karşıtı gösteriden sonra en kitlesel yürüyüş olması bekleniyor.

Son süreçte yaşanan protesto dalgası uluslararası medyada yankı bulurken, hükümetin kemer sıkma politikaları ve buna karşı gerçekleşen direnişlerle başlayan yeni süreç İngiltereyi baştan aşağı sarıyor. 10.11.2010 tarihinde 20 bine yakın öğrencinin harçların yükseltilmesine karşı gerçekleştikleri yürüyüş meşaleyi tutuşturdu. Son dönemlerde her şehir belediyesinin başlattığı bütçe tartışması açık yapılıyor ve bu alanlar protesto alanlarına dönüşüyor. Bu kapsamda bir çok gösteride de, 22 Şubat’ta Londra’nın Southwark bölgesinde olduğu gibi eylemciler ve polis arasında arbede yaşanabiliyor.

Her şehir belediyesi milyonlarca sterlin kısıtlamaya gidecek. Londra şehir belediyesi bütçede 20-50 milyon pound arası kısıtlamaya gideceğini açıklarken, Liverpool şehir belediyesi 119 Milyon pound kısıtlamaya gideceğini ve 2 bin kişinin işine son verileceğini açıkladı. Manchester’da da 2 bin kişinin işten çıkarılması gündemde. Kısıtlamalar nedeniyle toplam bir milyon işyerinin tasfiye edileceği söyleniyor.

26 Mart’ta gerçekleşecek kitlesel yürüyüş kararını sendikalar tabandan gelen basınç altında almak zorunda kaldı. Daha sonraki süreç için sendikaların herhangi bir mücadele planı yok. Eylemin handikabını da bu nokta oluşturuyor.

Ocak ayında birçok İngiliz sendikasının genel sekreterlerinin katıldığı bir toplantı sonrası TUC Genel Sekreteri Barber, “Hiç kimse genel grevden söz etmedi” diye demeç vermişti. Oysa başta Kamu Çalışanları Sendikası PCS ve Transport İşçileri Sendikası RMT gibi solcu sendikalar ortak bir grev örgütlemeyi savunmuşlardı.