4 Mayıs 2011
Sayı: SİKB 2011/17

 Kızıl Bayrak'tan
1 Mayıs’ın devrimci kazanımları
Taksim’de coşkulu, kitlesel ve
görkemli 1 Mayıs!
İzmir’de 50 bin kişi Gündoğdu’da toplandı
Adana’da 1 Mayıs
Bursa’da kitlesel 1 Mayıs
Eskişehir’de 1 Mayıs coşkusu
Her yerde 1 Mayıs coşkusu!
Newroz coşkusuyla 1 Mayıs
Kürt halkı militan
mücadeleyle kazandı!
Direnen işçiler sendikal bürokrasinin suskunluğunu bozdu!
BDSP emekçileri
mücadeleye çağırıyor!..
Dünyada 1 Mayıs...
Almanya’da 1 Mayıs...
İsviçre’de 1 Mayıs...
Suriye’de olaylar karmaşık
bir hal alıyor
ABD Bin Ladin’i öldürdü
Parti ve geçmişin devrimci
mirası H. Fırat
TKİP Kurucu Üyesi
Hatice Yürekli anıldı
Mahkeme Festus’un katillerini
aklamada ısrarlı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kürt halkı militan
mücadeleyle kazandı!

“Demokratik Çözüm Çadırları” kurarak “sivil itaatsizlik” eylemleri başlatan Kürt hareketi, sermaye iktidarı ve AKP hükümeti üzerindeki basıncı daha da arttırdı. Diktatörleri alaşağı eden Arap halklarından esinlenilerek başlatılan eylemler, seçimlere endekslenen dinci gericilik odağı AKP hükümetinin, bir kez daha saldırgan yüzünü sergilemesine vesile oldu.

“Kürt açılımı”, “ileri demokrasi” gibi söylemleri ‘temcit pilavı’ gibi pişirip piyasaya süren Amerikancı rejim ve onun hükümeti, bu sefer YSK’yı kullanarak Kürt halkının iradesini yok sayma cüretinde bulundu. Bir kez daha Kürt halkının direnme iradesine toslayan sermaye devleti ve AKP hükümeti, üç günde düzenin “yüksek” yargı kurumunun aldığı kararı geri çekmek zorunda kaldı.

Zorbalık Amerikancı rejimin “istikrarlı dili”dir

YSK’nın BDP’nin desteklediği bağımsız adayları yasaklı ilan etmesinin temel nedenlerinden biri Kürt halkının iradesini çiğnemekse, diğeri de Kürt illerinde düşüşe geçen AKP’ye bölgede avantajlı bir durum sağlamaktı. Ancak YSK üzerinden başlatılan saldırının isabetsiz olduğu ilk andan itibaren ortaya çıktı. Öyle ki, düzenin en has hizmetkarları bile, söz konusu kararı savunacak gücü kendilerinde bulamadılar; faşist parti haricindeki tüm çevreler kararın isabetsiz olduğunu dile getirmek durumunda kaldılar.

Kararı savunamayan AKP borazanı yardakçı takımı ise, YSK aracılığıyla Kürt halkına karşı girişilen saldırıdan dolayı hükümetin “mağdur” olduğunu iddia ederek, riyakârlığın doruklarını fethetme konusundaki yeteneklerini yeniden sergilediler.

“Yargı kararı” söyleminin arkasına sığınmaya çalışan AKP şeflerinin manevra alanı bu kez fazlasıyla dardı. Buna rağmen saldırıyı hemen geri çekmediler. Zira onları, medyadaki “uzman” tayfasının yorumlarından çok Kürt halkının tepkisi ilgilendiriyordu. Aksi yöndeki tüm söylemlere rağmen, zorbalık dışında bir dille Kürt halkıyla iletişim kurmayı başaramayan sermaye iktidarı ve onun hükümeti, düzen kurumlarını bile Kürt siyasetçilere kapatmaya yeltenerek, tahammülsüzlüklerini bir kez daha sergilediler. Ancak ırkçılıkla malul bu zihniyet bu kez baltayı taşa vurdu.

Direniş hak almanın yegâne yoludur!

Kürt siyasetçilerinin tepkisi ilk andan itibaren belli bir kararlılık içeriyordu. Boykot dahil meşru yollardan mücadeleye devam edeceklerini ilan eden BDP liderleri ve bağımsız adaylar, bu tutumlarıyla seçime büyük bir önem veren Amerikancı rejimin efendilerini rahatsız ettiler. Yine de YSK kararının geri alınmasında belirleyici olan Kürt emekçileri ve gençlerinin meşru/militan mücadelesi olmuştur.

Azgın devlet terörü ile Kürt halkının üzerine saldıran sermaye iktidarı, daha militan daha kitlesel eylemlerle karşılaştı. İki kişiyi katleden, 900’ü aşkın kişiyi gözaltına alan, 100’den fazla kişiyi tutuklayan devlet, Kürt halkının direnme iradesi karşısında acze düşmekten kurtulamadı.

Medyadaki “uzman” takımını da seferber eden Amerikancı rejim, bu hizmetkârları aracılığıyla militan eylemleri mahkûm etmeye çalıştı. Oysa Kürt emekçileriyle gençlerinin bu safsatalara kulak kabartacak hali yoktu; onlar, iradelerini hiçe saymaya cüret edenlere boyun eğmediklerini göstermeye kararlıydılar. Nitekim tam da bu kararlılıktan dolaylı, “bağımsız yüksek yargı”, üç günde kararını iptal etmek zorunda kaldı.

Medyadaki “uzman” takımı ise, “bu kadar olaya ne gerek vardı, bakın işte YSK doğru kararı vererek sorunu çözdü” türünden vaazlarda bulunmaya başladılar. Oysa YSK’yı sorunu çözmek zorunda bırakan, tam da Kürt halkının sergilediği meşru/militan direniş kararlılığıdır. Eğer böyle bir direniş sergilenmeseydi, devletin geri adım atması söz konusu bile olmazdı. Bu da hakları korumanın ya da yeni haklar kazanmanın ancak meşru/militan bir mücadele ile mümkün olabileceğini bir kez daha kanıtlamıştır.

Devlet ırkçı-inkarcı politikada ısrarlı

YSK’yı kullanarak başlattığı saldırıyı geri çekmek zorunda kalan Amerikancı rejimle icra kolu AKP hükümeti, Kürt halkına saldırmaktan geri durmuş değiller. Tersine, yeni saldırılara hazırlandıklarını ilan ederek, harekete geçtiler bile…

28 Nisan’da Cumhurbaşkanı, hükümet temsilcileri, ordu üst kademesi ile bazı bürokratların katılımıyla gerçekleştirilen Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı, yeni saldırıların startının verildiğine işaret ediyor.

7 saat süren toplantının gündeminde “seçim güvenliği” ve “Ortadoğu’daki gelişmeler” vardı.

Kürt hareketinin başlattığı ‘sivil itaatsizlik’ kampanyasını “insan hakları kisvesi altında yürütülen yıkıcı faaliyet” olarak niteleyen MGK bildirisi, özelde PKK, BDP, DTK’ya genelde ise Kürt halkına karşı saldırıya geçileceğini ilan etti.

Ordunun operasyonları yaygınlaştırması, AKP şefi Tayyip Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur” türünden söylemler kullanmaya başlaması, son operasyonlarda onlarca Kürt siyasetçinin tutuklanması, YSK kararını protesto eylemi sonrasında İçişleri Bakanlığı’nın, Diyarbakır Büyükşehir, Kayapınar, Yenişehir, Sur ve Bağlar belediyeleri hakkında soruşturma başlatması… Tüm bunlar saldırıların fiilen başlatıldığına işaret ediyor.

Abdullah Öcalan’ın son açıklamaları da, devletin saldırıları arttıracağına işaret ediyor. Daha önce “çözüm aşamasındayız” açıklamasında bulunan Öcalan, son açıklamalarında ise, kendisiyle görüşen heyetin yetki düzeyinin “düşük” olduğunu ifade ederek, “Bir tasfiye politikası devrededir. Tasfiye derinleştiriliyor. Benim üzerimden bir oyalama geliştiriyor olabilirler” ifadelerini de kullandı.

Olayların aldığı boyut, sermaye devleti ile AKP hükümetinin Kürt sorunu konusundaki politikalarında özü itibariyle değişiklik olmadığını ortaya koydu. Zorbalık ve oyalama taktikleriyle Kürt hareketini tasfiye etmeye çalışan rejim, verili koşullarda bu gerici emellerine ulaşabilme olanağından yoksun görünüyor.

Son gelişmeler, Amerikancı düzenle uzlaşarak Kürt sorununun çözülebileceği beklentisinin temelden yoksun olduğunu da bir kez daha kanıtlamıştır. YSK kararının geri aldırılması ise, ulusal eşitlik ve özgürlük mücadelesinde tek etkili yolun meşru/militan mücadele olduğunu yeniden göstermiştir.



Casper’da işe iade davası

Direnişlerini kararlılıkla sürdüren Birleşik Metal-İş üyesi Casper işçilerinin işe iade davasının ilk duruşması 25 Nisan günü Üsküdar 4 No’lu İş Mahkemesi’nde görüldü. Casper direnişçilerine ve dayanışma için gelen MAS-DAF direnişçilerine adliye önünde bilgilendirme yapıldı. Birleşik Metal-İş avukatı tarafından yapılan bilgilendirmede tanıkların dinlenmesi ve delillerin ibraz edilmesi kararının çıktığı bir sonraki duruşmanın 20 Haziran 2011 tarihine görülmesine karar verildiği söylendi. Duruşmanın ardından Ümraniye’deki Casper Bilgisayar fabrikası önüne geçildi. Burada Birleşik Metal ve DİSK yöneticileri direnişçi işçileri ziyaret etti. Öğlen saatinde yapılan ziyarete, yemek boykotu yaparak direniş alanına gelen sendika üyesi işçiler de katıldı. Yemek boykotu yapan işçilere sendikanın getirdiği yiyecekler dağıtıldı