4 Mayıs 2011
Sayı: SİKB 2011/17

 Kızıl Bayrak'tan
1 Mayıs’ın devrimci kazanımları
Taksim’de coşkulu, kitlesel ve
görkemli 1 Mayıs!
İzmir’de 50 bin kişi Gündoğdu’da toplandı
Adana’da 1 Mayıs
Bursa’da kitlesel 1 Mayıs
Eskişehir’de 1 Mayıs coşkusu
Her yerde 1 Mayıs coşkusu!
Newroz coşkusuyla 1 Mayıs
Kürt halkı militan
mücadeleyle kazandı!
Direnen işçiler sendikal bürokrasinin suskunluğunu bozdu!
BDSP emekçileri
mücadeleye çağırıyor!..
Dünyada 1 Mayıs...
Almanya’da 1 Mayıs...
İsviçre’de 1 Mayıs...
Suriye’de olaylar karmaşık
bir hal alıyor
ABD Bin Ladin’i öldürdü
Parti ve geçmişin devrimci
mirası H. Fırat
TKİP Kurucu Üyesi
Hatice Yürekli anıldı
Mahkeme Festus’un katillerini
aklamada ısrarlı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Suriye’de olaylar karmaşık bir hal alıyor…

Özgürleşmek gericiliğe ve emperyalizme karşı
mücadeleden geçiyor!

Mart ayı ortasında Suriye’nin Dera kentinde başlayan halk hareketi, Baas yönetiminin vahşi baskı ve katliamlarına rağmen devam ediyor. İşsizlik ve yoksulluğun yaygın olduğu kentlerden biri olan Dera, halen hareketin merkezi durumundadır. Kente ordu birliklerini sevk eden gerici rejim, günlerdir Dera’yı kuşatma altında tutuyor.

Baas yönetimi, kent etrafındaki kuşatma ve ev baskınlarıyla devam eden sürek avını, silahlı güçlerin ordu ve polise ateş açarak çok sayıda kişiyi öldürmesiyle açıklıyor. Gerici rejim, sözkonusu güçlerin varlığını gerekçe göstererek, kent halkı üzerindeki kuşatmayı sürdürüyor.

Eylemler devam ediyor

Kendiliğinden patlak veren hareket, demokrasi, özgürlük, sosyal adalet taleplerinden rejim değişikliği talebine doğru evrilmiştir. Başka bir ifadeyle hareketi tetikleyen, Suriye’deki kapitalist sistemin yarattığı işsizlik, yoksulluk, geleceksizlik, zorbalık, yolsuzluk ve rüşvetin doruğa çıkmasıdır.

Arap dünyasındaki ayaklanmalardan da esinlenen genç kuşaklarla emekçiler, korku duvarlarını yıkarak sokaklara çıkmış, ilk günden beri devlet terörü ile karşılaşmıştır. Birbuçuk aylık sürede yüzlerce kişinin katledilmesi, hareketi bastırmaya yetmemiş, hatta son haftalarda Cuma günü yapılan eylemlerin yaygınlaştığı gözlenmiştir.

Dera kentinin kuşatılmasından sonra ise, kent halkıyla dayanışma öne çıkmaya başladı. Diğer şiarların yanısıra, eylemlerde askeri kuşatmanın kaldırılması talepleri de yükseltilmeye başladı.

Reform vaatlerinde bulunan, yeni bir hükümet kuran, bazı yasaları değiştiren Baas yönetiminin, devlet terörünü elden bırakmaması, bu yönde atılan adımların samimi olmadığını ortaya koymuştur. Zira olağanüstü halin kaldırıldığı açıklanmasına rağmen, kolluk kuvvetleri göstericilere azgınca saldırmaya devam etti.

Bu durum, rejimin zorbalıkta ısrar ettiğinin göstergesidir. “Reform yaptık, artık evlerinize gidin, aksi halde sizi ezeriz” mesajı veren Baas yönetimi, katliamlar yaptı ama hareketi durduramadı.

Muhaliflere karşı tutuklama kampanyası

Hareketi durdurma noktasında aciz kalan Baas yönetimi, yüzlerce kişiyi kapsayan bir tutuklama kampanyası da başlattı. Ev ve işyeri baskınları düzenleyerek muhalifleri hapse atan kolluk kuvvetleri, eylemlere katılan gençlerle halk hareketini destekleyen etkili isimleri hapse atıyor.

Kökten dinci selefilerin gösterileri istismar ettiğini, hem halka hem kolluk kuvvetlerine ateş açtığını öne süren rejim sözcüleri, ordu ve polisin sadece bu güçlere karşı harekete geçtiğini savunuyor. Oysa tutuklama furyasının sol/sosyalist güçleri de kapsaması, söz konusu iddiaların gerçeği yansıtmadığını gözler önüne seriyor.

Son günlerde Suriye Emek Partisi Genel Başkanı Hazim Nehar ile Arap Birleşik Sosyalist Partisi Genel Başkanı Hüseyin İsmail Abdülazim’in de tutuklanmaları, sürek avının tüm muhalifleri kapsadığına işaret ediyor.

Hiçbir gerekçe taleplerin meşruluğunu ortadan kaldıramaz

Halk hareketini fırsat bilen kökten dincilerin silahlı eylemlere başlaması, Baas rejimi için anında fırsata dönüştürülmek istendi. Güvenlik kuvvetlerine ateş açıldığı gerekçesiyle, her gösteriye azgınca saldıran kolluk kuvvetleri, “Eylem yapan herkes, selefilerin suç ortağıdır” diyerek, genç kuşaklarla emekçilerin meşru taleplerini fiilen yok saymaya başladı.

Oysa işsizlik, yoksulluk, baskı, sömürü ve yolsuzluğa karşı, özgürlük ve sosyal adalet talepleriyle eyleme başlayan emekçilerin kökten dincilerle bir ilgisi bulunmuyor. Zira hareket dinci güçlerin önderliğinde değil, kendiliğinden başlamıştı. Sol/sosyalist güçler de hareketin kendiliğinden başladığına işaret ediyorlar. Yönetimin söylediği gibi, kökten dinciler hareketi istismar etmiş olsalar bile, bundan emekçiler değil, rejimin kendisi sorumludur. Eylemlere kurşun sıkmak, tam da eylemleri hedeflerinden saptırmak isteyen dinci gericilerin istediği şeydir. Rejimin tutumları da buna çanak tutmuştur.

Kökten dincilerin hangi eylemleri ne ölçüde istismar ettiğine dair sağlıklı bilgiye ulaşmak da kolay değil. Buna karşın silahlı çatışmaların varlığı ve askerlerin öldürülmesi, böyle bir durumun varlığına işaret ediyor. Ancak bu durum ne emekçilerin taleplerinin meşruluğunu ortadan kaldırır ne devlet terörüne gerekçe olabilir.

Emekçilerin kurtuluşu tüm gerici güçlere karşı mücadelededir

Baas yönetiminin halk hareketini ezmek istediği, bu konuda sicilinin temiz olmadığı bir sır değil. Müslüman Kardeşler’le giriştiği iktidar mücadelesi sırasında, rakipleri gibi kanlı yöntemlere başvuran Baas yönetimi, dönemin Sovyetler Birliği ile yakın işbirliği yapmasına rağmen, rejime muhalefet eden komünistleri de zorbaca ezmiştir.

“Çatlak ses” çıkaranları onlarca yıl zindanlarda tutan Baas yönetimi, ilk günden beri halk hareketine karşı da aynı zihniyetle yaklaşmıştır. Reform vaatleri ise, işin özünü değiştirmemiştir. Rejimin estirdiği şiddet, emperyalist/siyonist güçlerin işbirlikçilerine süreci istismar etme olanağı sağladı. Zaten Müslüman Kardeşler, onların uzantıları ve dışarıdaki destekçileri bu anı dört gözle bekliyorlardı. Baas yönetimi fırsat sunduktan sonra, Suudi Arabistan’ın başını çektiği, ABD destekli karşı-devrimci güçlerin sürece müdahale etmeleri hiç de şaşırtıcı değil.

Bahreyn’de hareketi azgın devlet terörü ile ezmeye çalışan, Libya’da hareketi yozlaştıran bu güçler, Yemen’de diktatör Ali Salih rejimini kurtarmaya çalışıyorlar. Suriye söz konusu olduğunda, bu ülkedeki hareketi de kirli emelleri için kullanmaktan geri durmaları için hiçbir sebep yoktur. Zira ABD-İsrail-Suudi Arabistan üçlüsünün, Şam’da Lübnan Hizbullah, Hamas ve İran’la ilişkileri kesen işbirlikçi bir rejimin işbaşına gelmesini dört gözle beklediklerinden şüphe etmemek gerek.

Rejimin baskıları ve Suudi destekli dinci gerici güçlerin sürece müdahale etmeleri, meşru taleplerle eyleme geçen gençlerle emekçiler için handikap oluşturmuştur. Zira Baas yönetimi hareketi ezmek isterken, dinci gerici güçler ise, kirli emelleri için kullanmak istiyorlar. Esas sorumlu Baas yönetimi olmakla birlikte, her iki taraf da gericidir. Emekçilerin kurtuluşu ise, ancak tüm gerici güçlere karşı mücadele ile mümkündür.

Gerici güçler arasındaki çatışmanın etnik/mezhepsel çatışmayı kışkırttığı göz önüne alındığında, bu güçlere karşı mücadelenin önemi bir kat daha artmaktadır. Zira gerici güçler arasındaki çatışmaların bedeli emekçilere ödetildiği gibi, olası bir etnik/mezhepsel çatışmanın faturası da, etnik, dinsel, mezhepsel aidiyetten bağımsız olarak Suriyeli emekçilere kesilecektir.



İkiyüzlülüğün zirvelerinde dolaşıyorlar

İşbirlikçi sermaye iktidarının icra kolu AKP hükümetinin Arap dünyasındaki halk hareketlerine karşı sergilediği tutum, ikiyüzlülüğün daniskasıdır.

Halkların meşru talepleriyle ilgilenmeyen Tayyip Erdoğan’la müritleri, Washington’dan gelen emirleri ve bölgedeki sefil çıkarlarını kolluyorlar. Yani ne halkların gerçek talepleriyle ilgileri var ne de halkların maruz kaldığı zorbalığa karşı seslerini çıkartıyorlar.

Oysa bu türden açıklamalar da, AKP ve şefi için ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. Zira başkalarına nasihat verenler, kendi yaptıklarını gözardı ediyorlar. Örneğin Baas rejimine şiddete son verip halkın taleplerini dinlemesini istiyorlar ama, Kürt halkının haklı/meşru taleplerinin üzerine bomba ve copla gidiyorlar.

Tayyip Erdoğan’ın daha önceki açıklamaları ve son MGK toplantısında Suriye ile ilgili söylenenler de, kaba riyakarlığın yeni bir örneği olmuştur. Zira meşru talepleri uğruna mücadele eden Kürt hareketine ve Kürt halkına karşı kapsamlı bir saldırıya hazırlandığını ilan eden MGK açıklamasında, aynı anda Beşşar Esad yönetimine çağrıda bulunarak, halkın taleplerini karşılaması gerektiği ifade edilebilmiştir. İkiyüzlülük ve tutarsızlık ancak bu kadar olur!