=

3 Haziran 2011
Sayı: SİKB 2011/21

 Kızıl Bayrak'tan
Kitle hareketinde militanlaşma eğilimi
AKP eliyle gerçek olan asalak burjuvazinin hayalleridir
Kürt halkı baskı ve inkara karşı
direnişini sürdürüyor!
Her yer Hopa!
İzmir’de seçim paneli 
İstanbul’da yaygın seçim faaliyeti
Aydınlı’da işçilerin birliği, halkların kardeşliği gecesi
Legrand’da sendikaya rağmen direniş 
Ontex/Canbebe direnişinde 100. gün deklarasyonu
Boykot çağrısı büyüyor...
İşçilerden düzen partilerine oy yok!
Ortadoğu’da halk isyanları emperyalist kıskaç altında
Filistin’de siyonist
abluka parçalanıyor!
Bir köprü kadar uzaktı ve isyan ateşi Cebelitarık’tan geçti
Yunanistan’da kriz derinleşiyor
Avrupa’da sınıf mücadeleleri - Volkan Yaraşır
Almanya’da nükleer
santraller kapatılacak
Douwe Egberts’de greve doğru
“Bologna Süreci”ne de devlet terörüne de teslim olmayacağız!...
Gençlik Yükseköğretim Kongresi’ni sokaklarda karşıladı.
Petrol-İş Sendikası Genel Eğitim ve Örgütlenme Sekreteri Nimetullah Sözen ile Kamu TİS süreci
üzerine. konuştuk.
Sağlıkçılar çok ses çıkaracak
AKP’den Alevilere seçim oyunu
“Onurumuzu savunuyoruz”
Kayıplar mücadelesinde 16 yıl
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Filistin’de siyonist abluka parçalanıyor!

Kuzey Afrika’da başlayıp Ortadoğu’ya yayılan halk isyanlarının Arap dünyasında başlattığı yeni dönem, İsrail’deki siyonist rejimin ezberlerini yerle bir etti. Özellikle Mısır diktatörü Mübarek’in alaşağı edilmesi, Tel Aviv’deki siyonist şefler için tam bir kâbus olmuştu. Zira Arap dünyasının temel direği sayılan Mısır devleti, Camp David antlaşmasının imzalandığı 1979’dan beri emperyalist/siyonist güçlerin sadık işbirlikçisiydi.

Diktatörle bazı suç ortaklarının yargılanmaya başlaması, Mısır’da rejimin kökten bir değişikliğe uğradığı anlamına gelmese de, eskisi gibi ABD-İsrail ikilisine uşaklık etmesi mümkün değildir. Zira kurulacak yeni yönetimin halkı hiçe sayarak davranmasının koşulları kalmamıştır. Bunun ilk işareti, İsrail’e çeyrek fiyata yapılan doğalgaz satışının durması, ardından dört yıldan beri kapalı olan Refah sınır kapısının açılması oldu. Gazze’nin dünyaya açılan tek kapısı olan Refah’ın açılması, Filistin halkı tarafından coşkuyla, siyonist rejimle Washington’daki hamileri tarafından kaygıyla karşılandı.

Filistin direnişinin önünde yeni ufuklar açıldı

Onlarca yıldır devam eden isyanıyla Arap halklarına örnek olan Filistin halkı, bu defa Arap halklarının isyanıyla, emperyalist/siyonist güçlerle suç ortaklarının uyguladığı boğucu ablukadan kurtulma şansı yakaladı. Olay Refah sınır kapısının açılmasının çok ötesindedir...

Birinci İntifada ile politik ve moral üstünlük kazanan Filistin halkı, 1993’te başlatılan “Oslo Barış Süreci” ile bu üstünlüğü yitirmeye başladı. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra umudunu emperyalistlere bağlayan dönemin El Fetih lideri Yaser Arafat, verdiği tavizler karşılığında, kuşatma altında bulunan, Yahudi yerleşimleriyle delik deşik edilmiş Batı Şeria ile açık hapishane görünümündeki Gazze Şeridi’nde iradeden yoksun bir Filistin yönetimi alabildi. Yönetim değil, ama Filistin halkı, bu alçaltıcı duruma İkinci İntifadayla yanıt verdi. Arafat ise, taviz vererek bir şey kazanılamayacağının farkına vardığında, FHKC dahil direnişçi örgütlerle bağ kurarak ortak hareket etme önerisinde bulundu. Diğer örgütlerle varılan anlaşma üzerine Arafat, ABD güdümündeki görüşmelere ortak talepleri içeren bir programla gitti. ABD-İsrail baskılarına rağmen bu tutumunda ısrar edince, önce Batı Şeria’daki karargahında kuşatıldı, ardından ise dolaylı yollardan katledildi.

Arafat sonrası El Fetih liderliğine gelen Mahmud Abbas ve ekibi ise, iradeden yoksun teslimiyetçi bir çizgi izledi. İradeden yoksun bu ekip utanç verici icraatlara imza atarak, Batı Şeria-Gazze bölünmesinde önemli bir rol oynadı. Bu yönetim, Filistin direnişinin tasfiye edilmesi için İsrail’le işbirliği yapabilecek derecede alçalabildi. Bu tablo, Filistin davasının, Arap dünyasında halk isyanları başladığında dip noktasında olduğuna işaret ediyor. Halk isyanları, bu uğursuz tablo için sonun başlangıcı oldu.

Onbinlerin sokaklara çıkarak parçalanmaya son verilmesini talep etmesi, önce şiddetle bastırılmaya çalışıldı; buna karşın Hamas-El Fetih ikilisini gayr-ı meşru duruma düşürme potansiyeli taşıyan parçalanma karşıtı hareketin talepleri etkili oldu. Mısır’daki yönetim değişikliğinin de birlik anlaşmasında etkisi olsa da, Filistin halkının parçalanma karşısındaki kararlı duruşu belirleyici oldu.

Nakba’nın yıldönümünde binlerce gencin Suriye, Lübnan, Ürdün ve Mısır’dan yola çıkarak İsrail sınırlarına dayanması da, halk isyanlarının dolaysız yansımasıydı. Sınırı aşmaya çalışan eylemcilere vahşice saldıran İsrail askerleri, silahsız gençleri vahşice tarayarak, 20’ye yakın genci katlettiler. Bu gözü dönmüş saldırganlığa rağmen, Nakba’nın 63. yıldönümü yeni bir sürecin başladığını ortaya koydu. Bölgede oluşan yeni atmosferden güç alan Filistin Yönetimi, önümüzdeki Eylül ayında BM Güvenlik Konseyi’ne başvurarak “Bağımsız Filistin Devleti”nin tanınmasını isteyeceğini ilan etti. Filistin halkı lehine gelişen bir diğer önemli nokta ise, iç sorunlarıyla boğuşsalar da, isyan eden halkların Filistin davasına daha yakın ilgi göstermeye başlamış olmalarıdır.

Tüm bu gelişmeler, Filistin halkının temel sorunlarının yerli yerinde durduğu gerçeğini değiştirmiş değil. Ne Hamas-El Fetih anlaşması, ne geçici bir hükümet kurulduktan sonra seçimlere gidilmesi, ne Mahmud Abbas yönetiminin BM nezdinde bağımsız devlet ilan etme girişimi... Her birinin kendine göre bir anlamı olsa da, Filistin sorununun çözümü bunların ötesindedir. Başkenti doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin 1967 sınırlarında kurulması, mültecilerin topraklarına geri dönüş hakkı, Yahudi yerleşimlerinin yıkılması, ırkçı-duvarın yıkılması, siyonist zindanlardaki Filistinli esirlerin serbest bırakılması... Filistin halkının öne çıkan bu temel sorunları, son aylarda meydana gelen kimi gelişmelerle çözülemez elbet. Bu gelişmeler, sorunun çözümü için gerekli zeminin hazırlanmasında rol oynayabilir ancak.

Filistin halkının moral üstünlüğü yeniden ele geçirmesi, Arap halklarının daha aktif, daha yaygın bir dayanışma içine girecek olmaları, İsrail’in etrafındaki çemberi daraltacaktır. Oluşma sürecindeki yeni koşullar etkin bir şekilde değerlendirilebilirse, Filistin direnişinin önünde yeni ufuklar açılacaktır. Direniş, her koşulda belirleyicidir; bununla birlikte moral/siyasal üstünlük ve halkların enternasyonal dayanışması da direnişin başarısı için büyük bir önem taşıyor. Önümüzdeki sürecin bu koşulların biraraya gelmesi için uygun bir atmosfer oluşturacağını söylemek abartı olmayacaktır.

Siyonist rejimin esas dayanağı Beyaz Saray’dır!

Etrafındaki çember daralırken, siyonist rejim halen en büyük desteği Beyaz Saray’dan alıyor. Geçen günlerde Washington’a giden İsrail Başbakanı Netanyahu, Kongre üyeleri önünde yaptığı 40 dakikalık konuşma sırasında 29 defa alkışlandı. Bir savaş suçlusunun şakşakçılığını yapan Amerikan Kongresi utanç verici bir duruma düşmekle kalmadı, ırkçı-siyonistlerin suç ortağı olduğunu da bir kez daha kanıtlamıştır.

Kongre’nin desteğini alan siyonist şef, Obama’nın bir gün önce sarfettiği sözleri yutmasına neden oldu. 1967 sınırlarında bir Filistin devletinin kurulması gerektiğini söyleyen Obama, Kongre üyeleri Netanyahu’nun şakşakçılığını yapınca, yanlış anlaşıldığını söyleyerek, utanmadan sözlerini yuttu. Obama’yı bu alçaltıcı tutuma zorlayan, Amerikan Kongre’sine hitap eden siyonist başbakanın, “İsrail’in 1967 sınırlarına çekilmesi söz konusu değil” şeklindeki sözleridir. Washington’dan aldığı destek, siyonist rejimi daha da saldırganlaştıracaktır. Ancak bu küstah saldırganlık, Arap halklarının ırkçı-siyonist rejime karşı zaten yaygın olan öfkesini daha da güçlendirecektir.

Arap dünyasındaki halk isyanlarının kabusu altında bunalan İsrail başbakanı, Kongre üyelerinin şakşakçılığıyla moral bularak Washington’dan ayrıldı. Ancak bu moral kısa ömürlü olmaya mahkumdur. Zira halk isyanlarının Filistin davasına yansımasının siyonist şefleri yeni kabuslara sürüklemesi kaçınılmaz görünüyor.