Yunanistan’da kriz derinleşiyor...
Sınıf mücadelesi sertleşiyor
2008’de patlak veren kapitalizmin küresel krizinin şiddetle sarstığı ülkelerden biri Yunanistan’dı. Geçen yıl ekonomiyi çöküşün eşiğine getiren mali kriz aşılamayınca siyasal kriz de uç vermeye başladı. AB ile IMF’nin devasa kredileri çöküşü ertelemiş olsa da, sorun esası yönünde yerli yerinde duruyor. Zira kriz kapitalizmin yapısal bir sorunu, dolayısıyla çözümü de bulunmamaktadır.
Krizi yönetip sistemin çöküşünü önlemek ise, ancak işçi sınıfıyla emekçilerin ağır faturaları uysalca ödedikleri koşullarda mümkündür. Yunanistan burjuvazisinin en büyük açmazı, işçi sınıfının, emekçilerin ve gençliğin meşru/militan mücadele geleneğinin güçlü olmasıdır. Yunanistan işçi sınıfının son 15 ayda 11 defa genel grev gerçekleştirdiği dikkate alındığında, AB-ABD emperyalistlerinin desteği ile sistemi kurtarmaya çalışan Yunan egemenlerinin işinin ne kadar zor olduğu daha iyi anlaşılır.
“Sosyalist” hükümet kuyusunu kazıyor
AB-IMF ikilisi, kredilerin 12 milyar Euroluk beşinci taksidini ödemeden önce Yunan hükümetine baskı yaparak anlaşmaya uymasını dayatıyor. Buna göre geçen yıl GSYH’nin yüzde 10.5’ine tekabül eden bütçe açığının 2011’de yüzde 7.6’ya indirilmesi gerekiyor.
Bu ise ücretlerde ve emekli aylıklarında kesintiler, KDV artışı, kamu emekçilerinin işten çıkarılması, 2015 yılına kadar 50 milyar Euroluk özelleştirme yapılması vb. icraatların derhal hayata geçirilmesi anlamına geliyor.
Bu nokta, Papandreou liderliğindeki “sosyalist” hükümet için “zurnanın zırt dediği yer”dir...
AB-IMF tarafından dayatılan “kemer sıkma” politikası konusunda muhalefetle uzlaşma arayan Başbakan Papandreu, diğer partilerin yan çizmesi üzerine, kapsamlı saldırıyı tek başına irca etmek zorunda kalmış görünüyor. Bu durumda işçi sınıfının, emekçilerin ve kapitalizmin geleceksizliğe mahkum ettiği gençlerin öfkesi göz önüne alındığında, sistemi kurtarmak adına saldırıya hazırlanan Papandreu hükümetinin, aynı anda mezarını kazımaya başladığını da vurgulamak gerekiyor.
Emekçiler IMF’nin alçaltıcı
dayatmalarını reddediyor!
Geçen hafta 2011 yılının ikinci genel grevini gerçekleştiren işçi sınıfıyla kamu emekçileri, AB-IMF patentli küstahlığa meydan okudular.
Genel greve Yunanistan İşçi Sendikaları Konfederasyonu (GSEE), Yunanistan Kamu Çalışanları Konfederasyonu (ADEDY) ve Yunanistan Komünist Partisi’nin etkisindeki Tüm İşçilerin Militan Cephesi (PAME) katıldı.
IMF şeflerinin dayattığı kapsamlı saldırıya boyun eğmeyeceklerini birleşik genel grevle ilan eden işçi ve emekçilerin kararlı tutumu, Yunanistan egemenlerini olduğu kadar AB-IMF şeflerini de tedirgin ediyor. Zira kapsamlı sosyal yıkım saldırısının püskürtülmesi hem Avrupa işçi sınıfına örnek olacak hem krizin Yunanistan’la birlikte diğer AB ülkelerine yayılmasını hızlandıracaktır.
Genel grevden birkaç gün sonra başkent Atina ve ikinci büyük kent Selanik’te onbinlerce işçi, emekçi ve gencin meydanları işgal ederek direnişe geçmesi, sosyal yıkıma karşı mücadeleye yeni bir boyut kattı. Yunanistan egemenleri ile AB şeflerinin tedirginliğini daha da arttıran meydan işgalleri, “Tahrir Meydanı tipi direniş”in evrenselleşme yolunda olduğu olgusunu güçlendirdi.
“Bıkkınlar ve öfkeliler” adıyla biraraya gelen gençler tarafından örgütlenen eylemler Atina’da Yunan Parlamentosu’nun da bulunduğu Sintagma Meydanı’nda, Selanik’te ise Beyaz Kule’de gerçekleştirildi. Atina’daki eylemde yumruklarını parlamento binasına doğru havaya kaldırarak tepkisini ortaya koyan göstericilerin öne çıkan sloganları; “Memorandumunuzu alın ve çekip gidin” ve “Hırsızlar!” oldu. “Aç olduğumuz için gürültü yapıyoruz, tempo tutuyoruz çünkü umutluyuz” sloganı atan 70 bini aşkın işçi, emekçi ve genç, 24 saat boyunca Sintagma Meydanı’nı işgal ettiler. 24 saat boyunca hayatı felç eden genel grevin ardından onbinlerin meydan işgaliyle öfkesini ortaya koyan işçi sınıfıyla emekçiler, sınıf çatışmalarını meşru/militan hat üzerinde sürdürmeye kararlı olduklarını dosta düşman gösterdiler.
Genel grevle kitle direnişinin aynı anda gündeme gelmesi, yeni bir duruma işaret ediyor. Nitekim Yunanistan burjuvazisi ile emperyalist merkezlerdeki şefler olayları kaygıyla izlemeye başladılar. Halk isyanlarıyla sarsılan diktatörlere “halkın sesine kulak verin” diye telkinlerde bulunanlar, ateş Avrupa’nın içine sıçrayınca farklı telden çalmaya başladılar.
Kapitalizm tehlikedeyse
her “önlem” mubahtır...
Papandreau hükümetine, “kredi taksitlerini alabilmen için IMF’nin istediği reformları yapmak zorundasın, aksi halde avucunu yalarsın...” anlamına gelen açıklamalarla sopa sallayan AB şefleri, dayattıkları sosyal yıkım saldırısının yaratacağı toplumsal patlama hakkında düşünme işini ise, CIA’ye havale etmiş görünüyorlar. Sağa sola insan hakları, özgürlükler, demokrasi hakkında vaaz vermeye pek hevesli olan AB şefleri, sistemlerinin bekası söz konusu olduğunda suratlarındaki “demokrat” maskesini, tereddütsüz bir şekilde çöpe atıyorlar. Yunan burjuvazisinin yapısal krizi aşmasının giderek zorlaştığını, hatta diğer Avrupa ülkelerine de yayılma eğiliminde olduğunu kabul eden sistemin efendileri, isyanın biriken dinamiklerini bastırmak için ordu dahil zor aygıtlarına “hazır olun” talimatı veriyorlar.
Genel grev ve kitlesel isyanın ardından CIA tarafından hazırlandığı bildirilen bir rapor Alman Bild gazetesinde yayınlandı. CIA raporuna göre, toplumsal patlamaya doğru yol alan Yunanistan’da askeri darbe ihtimali bulunuyor...
Atina Belediye Başkanı Yorgo Kaminis ise, iç savaş benzeri durumlar yaşanabileceği uyarısında bulunarak, Atina’nın 1970’li yıllardaki Lübnan’ın başkenti Beyrut’a dönme tehlikesinden söz ediyor. Bu ve benzer açıklamalar Yunanistan burjuvazisi ve onun devletinin, sosyal yıkım saldırısına karşı isyan etme noktasına gelen işçi sınıfıyla emekçileri dize getirebilmek için ne tür yöntemler düşündükleri hakkında fikir veriyor.
Sınıf çatışmaları keskinleşiyor...
Aşılamayan ekonomik krizin siyasal boyut kazanması, AB-IMF şeflerinin sosyal yıkım programının uygulanması için bastırması, diğer tarafta ise genel grev ve meydan direnişleriyle tepkisini ortaya koyan işçi sınıfı, emekçiler ve genç kuşaklar... Bu olgular, Yunanistan’da sınıf çatışmalarının yeni bir evreye sıçrama olasılığının yüksek olduğuna işaret ediyor. İspanya, Fransa, İtalya, Portekiz, İrlanda gibi AB ülkelerindeki genel grev ve militan kitle eylemleri, çatışmanın kıtasal boyuta sıçrama eğilimine de işaret ediyor.
Rejimin ikna, kandırma, oyalama, aldatma vb. icraatlarının etkisini kaybettiği yerde, burjuvazi ve onun devletinin temel silahı olan çıplak zora başvurulacaktır. Bu ise işçi sınıfıyla emekçi müttefiklerinin öfkesini daha da arttıracaktır. Keskinleşmesi kaçınılmaz görünen iki dünya arasındaki bu çatışmada, her sınıf iradesini diğerine dayatmaya çalışacaktır.
Görünen o ki, stratejik açıdan güçlü taraf olan işçi sınıfıyla emekçilerin zayıf noktası, harekete önderlik edecek devrimci sınıf partisinin henüz sahnede görünmemesi ve sendika bürokrasisinin işçi sınıfı üzerindeki uğursuz etkisidir... Çatışmanın keskinleştiği yerde ikinci engeli aşmak nispeten kolaydır. Esas olan ise birincisidir; işçi sınıfı ve emekçilerin kitlesel/militan direnişine önderlik edip çatışmayı sonuca götürecek olan devrimci partinin sahneye çıkıp tarihsel rolünü oynamasıdır. Yunanistan’daki Marksist devrimci birikim ve militan sınıf çatışmalarının yarattığı dinamikler, öncü partiyi inşa etme potansiyelini fazlasıyla taşımaktadır.
|