8 Temmuz 2011
Sayı: SİKB 2011/26

 Kızıl Bayrak'tan
İçeride efelik taslayanlar dışarıda uşaklıkta sınır tanımıyor...
Emperyalizmin uşaklarından
halklara dost olmaz!...
Düzenin siyasal krizi ve Kürt sorunu
Katil devlet 18 yıl sonra yine işbaşındaydı!
Madımak'ta insanlık 2. kez utandı
Katliam ülkenin dört bir yanında lanetlendi...
BDSP’nin 2 Temmuz anmalarından
PTT direnişi büyüyor
“Direniyorum öyleyse varım!”
KESK Genel Kurulu sona erdi
Demokratik ve mücadeleci bir sendikal haraket için
On sendikadan güç birliği!
Tunus-Mısır
dersleri - H. Fırat…
Suriye’de durum
karmaşıklığını koruyor
Lübnan direnişini silahsızlandırma
planı tutmayacak!
“Sosyalist Enternasyonal” Atina’da toplandı
Emekçiler ‘grev’ dedi
İşte kapitalizmin futbolu: Para-mafya-şike!
Gerillalar sonsuzluğa uğurlandı
Çorum’u devlet hazırladı itirafı
Nükleer santraller ölümdür,
­izin vermeyelim!
Rakamlar kadının ezilmişliğine
Zilan: Kürt halkının
mücadele ateşi!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Rakamlar kadının ezilmişliğine
ayna tutuyor...

Geçtiğimiz günlerde Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından “Türkiye’de Kadının Durumu” başlıklı bir rapor yayınlandı. Rapor ülkede kadının ezilmişliği ve kadın-erkek eşitsizliği tablosuna ışık tuttu. Bir yerde de malumun ilanı oldu. Malumun başbakanlık bünyesindeki bir kurum tarafından dile getirilmesi ise tam bir ikiyüzlülük örneğiydi. Çünkü sermaye uşağı AKP döneminde kadınların ezilmişliğinin daha da arttığı aşikardır.

Başbakanlık raporuna göre, Türkiye’de okuma yazma bilmeyenler, nüfusun yaklaşık olarak yüzde 8’ini oluşturuyor. 3 milyon 825 bin 644 kişi okuma yazma bilmiyor, okuma yazma bilmeyenlerin 3 milyon 125 bin 244’ünü ise kadınlar oluşturuyor. Yani okuma yazma bilmeyenlerin yüzde 82’si kadınlardır. 2009 yılında ise bu oran 75,5’ti.

Türkiye’de kadın sorunu gerçeğine rakamların diliyle bakmaya devam edersek vahim tabloyu daha iyi görürüz.

2010 yılında Dünya Ekonomik Forumu’nun yayınladığı ‘Küresel Cinsiyet Eşitsizliği’ raporuna göre ise Türkiye, kadın erkek eşitliği konusunda 134 ülke içinde 126. sıradadır. Türkiye’de kadınların istihdam oranı ise yüzde 22,3’tür. Dört kadından yalnızca biri işgücüne katılıyor. İşsiz kadınların iş arama süresi de işsiz erkeklerin iş arama süresinden daha uzundur. Tarımda istihdam edilen kadınların yüzde 96,2’si herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı bulunmamaktadır. Kırdaki 100 kadından 84’ü tarım kesiminde istihdam edilmekte ve bunların yüzde 78’i herhangi bir ücret almaksızın ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır.

Yanısıra Türkiye’de her 10 kadından 4’ü fiziksel şiddete maruz kalmaktadır. Her 4 kadından 1’i yaşadığı şiddet sonucunda yaralanmıştır. Kadınların yüzde 15’i cinsel şiddete maruz kalırken, her 10 kadından 1’i gebeliği sırasında fiziksel şiddete maruz kalmıştır. Ayrıca Türkiye çocuk gelin oranında da yüzde 14 ile dünya genelinde 2. sırada yer almaktadır. İlk sıradaki ülke ise yüzde 17 oranı ile Gürcistan’dır.

AKP’nin hükümet olduğu, 2002 yılından 2009 yılına kadar kadın cinayetleri yüzde bin 400 artmıştır. Her ay ortalama 30 kadın öldürülmektedir. Bu şaşırtıcı gelmemelidir, çünkü Türkiye, kadın cinayetlerini münferit sayan bir kadın devlet bakanına ve “medya abartıyor” diyen bir başbakana sahip bir ülkedir.

Başbakanın kadınlara her fırsatta 3 çocuk doğurmalarını öğütlediği bir ülkede rakamlar bir başka gerçeğe daha ışık tutmaktadır. Türkiye’de her 10 kadından 1’i hamileliği boyunca doğum öncesi bakım hizmeti alamamaktadır. Her 100 kadından 15’i de doğum sonrası bakım hizmeti alamamaktadır. Her 10 doğumdan 1’i herhangi bir sağlık personeli yardımı olmaksızın gerçekleşmektedir vs.

Türkiye’de tüm kurumlarıyla birlikte çürüyen bir düzende kadına yönelik şiddetin en beter örnekleri yaşanmaktadır. Örneğin Antalya Kaş’ta geçen yıl 16 yaşındaki kız öğrenciye tecavüz edilmesiyle ilgili ibretlik bir dava görülürken, duruşma öncesinde adliye binası önünde basın açıklaması yapan demokratik kitle örgütlerinin kadın temsilcileri hakkında soruşturma başlatılmıştır. Tecavüzcülerin kısa sürede tahliye edildiği bu ülkede, tecavüze hayır diyenler hakkında “yargı” işletilmektedir.

Bir başka örnek ise Trabzon’dan. Trabzon Valiliği İl Özel İdaresi’nin bünyesinde taşeronda çalışan bir kadın emekçi, Valilik Özel Kalem Müdürü tarafından tacize uğramış, ancak yaşadığı mağduriyeti savcılığa suç duyurusunda bulunarak şikâyet ettiği için, işten atılmıştır.

Örnekler çoğaltılabilir ancak bunlar bile, mağdur olan kadının değil, tacizci ve tecavüzcülerin korunduğu, kollandığı çürüyen düzen gerçeğini gözler önüne sermektedir.

Rakamlara yansıyan, bu kapitalist düzende kadınların maruz kaldığı çifte sömürü, baskı ve eşitsizlik tablosudur. Bu rakamların devlet tarafından ilan edilmesi ise hiçbir şekilde onu aklamaya yetmez.

Kapitalist düzene karşı mücadele edilmedikçe, kadınlar için bir kurtuluştan söz edilemez. Emekçi kadınlar kapitalizmde yaşadıkları çifte sömürü, baskı ve eşitsizliğe ancak sosyalizmde çözüm bulabilirler.


 

Adana EKK’dan film gösterimi

Adana Emekçi Kadın Komisyonu, Sanayi İşçileri Derneği’nde 3 Temmuz günü bir film gösterimi gerçekleştirdi.

Kadın sorununu gündemde tutmak ve bu konuda emekçi kadınları bilinçlendirmek için önüne çeşitli etkinlikler koyan Adana EKK, Meksika’da kadın işçilerin maruz kaldığı tecavüz ve cinayeti konu alan “Sınır Ötesi” adlı filmin gösterimini düzenledi.

Adana EKK kadın sorunu gündemli seminerler ve film gösterimleriyle çalışmalarına devam edecek.

Kızıl Bayrak / Adana

 

 

 

Nesin’i saygıyla anıyoruz...

Boyun eğmeyen duruşu ve muhalif kimliği nedeniyle yaşamı boyunca düzenin baskılarına kesintisiz maruz kalan Aziz Nesin’in ölümü üzerinden 15 yıl geçti.

6 Temmuz 1995’te yaşamını yitiren Aziz Nesin, yaşamı boyunca düzenin baskı ve tehditlerine hedef oldu. Düzen güçlerinin Sivas katliamına gerekçe yapmaya çalıştığı Aziz Nesin dik duruşundan asla ödün vermedi. Toplumsal yaşamın her alanında, düşüncelerini sakınmadan dile getirdi. Bu yüzden birçok kitabı toplatılan ve yasaklanan Aziz Nesin, düzen mahkemeleri tarafından defalarca kez hapis cezalarına çarptırıldı, tutsak edildi, hedef gösterildi.

Sanat yaşamına; şiirler, gerçekçi hikayeler ile başlayan ve dünyaca tanınan bir yazar konumuna ulaşan Aziz Nesin, mizah öykücülüğünün yanısıra roman, anı, masal, taşlama, fıkra, gezi ve tiyatro dallarında da sayısız eser bıraktı.

1946’da Sabahattin Ali’yle birlikte çıkardığı Marko Paşa isimli mizah gazetesi büyük ses getirdi. Dergi, dönemin politikacılarını ve tiplemelerini sözünü esirgemeden eleştirmesi nedeniyle baskıların hedefi haline geldi. Defalarca kapatılmasının getirdiği zor koşullara rağmen dergi büyük ilgi gördü. 1947’de Bursa’ya sürgün edilerek gözaltında tutulan Nesin, 1948’de ikinci kitabı olan “Azizname” adlı taşlama kitabını çıkardı. Bu kitap gerekçe gösterilerek İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakkında dava açıldı. Bu davadan dolayı 4 ay tutuklu kaldı.

1949’da İngiltere Prensesi Elizabeth, İran Şahı Rıza Pehlevi ve Mısır Kralı Faruk Ankara’daki elçilikleri aracılığıyla Türkiye Dışişleri Bakanlığı’na resmen başvurarak, bir yazısında kendilerini aşağıladığı savıyla aleyhine dava açtılar. Dava sonucunda 6 ay hapis cezasına çarptırılarak bir kez daha zindana atıldı.

Ateist kimliği ve din hakkındaki görüşleri nedeniyle türlü baskılar ve tehditlerle karşı karşıya kalan Aziz Nesin, 1955’te kontrgerilla tarafından örgütlenen 6-7 Eylül Olayları’ndan sonra Sıkıyönetim tarafından tutuklandı.

Nesin 2 Temmuz 1993’te Pir Sultan Abdal etkinliklerine katılmak üzere Sivas’a gitti. Yanında bulunan 33 aydın ve sanatçının yaşamını yitirdiği katliama tanıklık eden Nesin, katliamdan 3 yıl sonra yaşamını yitirdi.

Ölümünün 15. yılında düzenin baskılarına rağmen onurundan ve muhalif aydın kimliğinden ödün vermeyen Aziz Nesin’i saygıyla anıyoruz.