09 Eylül 2011
Sayı: SİKB 2011/34

 Kızıl Bayrak'tan
Siyasal gelişmeler ve anti-emperyalist mücadelenin artan önemi...
Mazlum halkların savunucusu değil, emperyalizmin tetikçisidirler!
Emperyalizme ve siyonizme tarihi hizmet!
12 Eylül faşist darbesi 31. yılında
Kıdem tazimatı yalanları ve gerçekler!
19. Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresi
Tek Gıda-İş direnişçisi
Uğur Doğan’la konuştuk
Liman direnişinin bayram güncesi.
Sömürü ve ihanet çemberini
mutlaka kıracağız!
TTB Merkez Konsey üyesi Hüseyin Demirdizen ile konuştuk
Savaş, anti-emperyalist mücadele
ve Partimizin programı - H. Fırat
1 Eylül’de onbinler alanlardaydı!
12 Eylül: Karşı-devrim devam ediyor
- Volkan Yaraşır
6-7 Eylül olayları
‘Libya’yı paylaşım’ zirvesi
İsrail’de yüzbinler alanlarda!
Onbinlerin festival coşkusu
Mustafa Suphi önderliğinde 10 Eylül 1920’de kurulan TKP’nin 91. yılı
Yılmaz Güney partili
mücadelemizde yaşıyor!
Kadına yönelik şiddet ve “çözümler”.
“Yargı piyasanın
hizmetine sunuluyor”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

6-7 Eylül olayları...

Kontr-gerillanın kirli savaş
tarihinden karanlık bir sayfa!

6-7 Eylül olaylarının Kıbrıs dolayısıyla çıktığı yerleşik bir kanıdır. Fakat bu yerleşmiş kanı gerçekliğin yalnızca küçük bir parçasıdır. Oysa ki bu iğrenç provokasyon yakın tarihi anlamak açısından anahtar rolü görebilecek önemdedir. 6-7 Eylül’ün gerçekliğini anlamak, o dönemin somutunda Türk burjuvazisinin düzen ve devlet gerçekliğini, emperyalizmle ilişkilerini ve Kıbrıs sorunundaki tutumunun arka planını anlamak demektir.

Adım adım örgütlenen planlı saldırılar

1955’te yaşanan olaylar esasta iki ilde meydana gelmiştir, İstanbul ve İzmir. İstanbul’da yaşanan olayların fitili, (sahibi o zamanki adı MAH olan MİT’in hizmetinde çalışan) İstanbul Ekspres gazetesi tarafından ateşlendi. Fakat geçmeden belirtelim, olayların zemini bir bütün olarak dönemin mehmetçik basını tarafından (özellikle Cumhuriyet, Tercüman, Hürriyet ve Yeni Sabah) önceden hazırlanmıştır. Yaratılan Rum karşıtı hava bilinçli olarak sokaklara da yansıtılmıştır. Olayların bir tek zamanı bilinmemektedir. Patlayacak bombanın fitili 6 Eylül tarihli İstanbul Ekspres’in 2. baskısınca ateşlenir. Geçmeden ekleyelim, bu gazete normalde 20-30 bin basmaktadır, ancak bu sefer 290 bin basmıştır. Sonradan ifade edilenlere göre bu miktarda bir baskı o dönemin teknikleriyle birkaç günde gerçekleştirilebilirdi. Bu bilgilerin sonucu olarak “2. baskının” daha önceden hazırlandığı sonucuna varabiliriz.

Gazetenin manşet haberi Atatürk’ün Selanik’teki evinin bombalandığıdır. Kıbrıs bahanesiyle tansiyonun doruğa çıkarıldığı, İngiltere’nin daveti, Türkiye ve Yunanistan’ın katılımıyla gerçekleşen Kıbrıs Konferansı’nın devam ettiği bir zamanda, böyle bir haber bardağı taşırmaya aday bir damla niteliğindedir. Manşetin altında ise yine istihbarat örgütünün içinde yuvalandığı iki örgütün yetkililerinin tehdit içeren açıklamaları vardır. Kıbrıs Türktür Cemiyeti’nin (KTC) Milli Amele Teşkilatı (MAH) Genel Sekreteri Kamil Önal, “Mukaddesata el uzatanlara bunu çok pahalı ödeteceğiz... Ödeteceğimizi söylemekte artık bir mahsur görmüyoruz.” İstanbul Yüksek Okul Talebeleri Birliği (İYOTB) Başkanı Bahaettin Erton ise, Atatürk’ün evini “tahrip etme küstahlığında bulunanlara gerekli cevabı vermekte bir an gecikmeyecek”lerini söylemektedir.

Bombalama olayı elbette tümüyle bir kontr-gerilla provokasyonudur. Bombalanan ev Türk Konsolosluğu ile aynı bahçededir. Bombalar Selanik Başkonsolos Yardımcısı Ali Tekinalp tarafından götürülmüştür. Sonradan MİT’te çalışacak ve Nevşehir Valisi yapılacak olan Oktay Engin’in azmettirmesi ile, konsolosluk hizmetlisi Hasan Uçar tarafından bombalar eve konulmuştur.

Gazetenin yaygın dağıtımı sonrasında, KTC ve İYOTB tarafından Taksim’de miting yapılır. Miting sonrasında yağma ve vahşete başlar. İlkin Rumlar’a ait mekanların cam ve çerçevelerinin indirilmesiyle başlanır.

Muhtarlardan alınan bilgiler ışığında Rumlar’a ait mekanların duvarları önceden kırmızı haçlarla işaretlenmiştir. İstanbul’un 52 ayrı yerinde aynı anda yangın çıkarılmıştır. Olaylar için şehir dışından adam getirtilmiştir. Adam getirtilen şehirlerden biri Eskişehir’dir. Olaylarda kullanılan tahrip aletleri de tek tiptir. Kamyonlarla vatan evlatlarının (!) hizmetine sunulan sopa, balta, kazma gibi aletler tek tiptir. Yine camilerde birbirine benzeyen vaazlarla cemaat Rumlar’a karşı kışkırtılmıştır.

Yine dönemin gazetelerinden öğrendiğimize göre, kolluk güçleri öncesinde Rumlar’ın yoğun olarak yaşadığı semtlerde, kilise vb. yerlerde yoğun güvenlik önlemleri almıştır. Fakat olaylar sırasında müdahalede bulunmazlar. Ordunun tankları gösteriler sırasında kürsü görevi görür. Polis ise yardım isteyenlere alaylı cevaplar verir. Üniformalı polisler yağmaya bizzat katılmıştır. Katılmadıkları yerde ise ya yol gösterici olurlar ya da sessiz kalırlar.

Olayların İstanbul’daki bilançosu genellikle şöyle ifade edilmektedir: 3 ölü, 30 yaralı, 200’e yakın tecavüz vakası, 74 kilise, 1 havra, 8 ayazma, 3 manastır, 3584’ü Rumlar’a ait olmak üzere 5583 işyeri ve ev yağmalanmış, yakılmış, yıkılmıştır.

İzmir’de yaşananlar İstanbul’a göre çok küçük çaptadır. 8 Eylül tarihli Hürriyet gazetesi İzmir’de yaşananların bilançosunu şöyle verir: 14 ev, 6 dükkan, 1 pansiyon, Yunan Konsolosluğu, Katolik Kilisesi, İngiliz Kültürevi yakılmıştır. Dönemin İzmir gazeteleri ise 7 kişinin ağır, 50 kişinin hafif yaralı olduğunu yazar.

6-7 Eylül bir Özel Harp işiydi ve
muhteşem bir örgütlenmeydi...”

Olayların hemen sonrasında basın yaşananları “milli galeyan”, “duygusal halk tepkisi” gibi ifadelerle göklere çıkarır. Fakat aradan bir gün bile geçmeden basının bu tavrı tersine döner. Olaylar bu sefer “çapulcu yağması” ve “olaylarda komünist parmağı” şeklinde nitelenir. Bunun nedenini anlamak için 1960 yılında görülen Yassıada davası duruşma tutanaklarına bakmamız gerekiyor. Tutanaklarda dönemin Başbakan Yardımcısı Fuat Köprülü, bu aklı o sırada tesadüfen (!) Türkiye’de bulunan CIA şefi A. Dulles’in kendilerine verdiğini söyler.

Olaylardan sonra İstanbul ve İzmir’de örfi idare (olağanüstü hal) ilan edilir.

Olaylar sonrasında İstanbul’da 6 bin kişi, İzmir’de 424 kişi gözaltına alınır. Fakat İzmir’de 9, İstanbul’da sınırlı sayıda kişi yağma ve çapulculuk suçundan cezalandırılmıştır.

Olaylar Aziz Nesin’in de aralarında bulunduğu 45 kişilik listede yer alanlara yıkılmaya çalışılır. Aceleye gelen listede o tarihten önce ölmüş olanlar, olaylar sırasında askerde olanlar da vardır. Fakat olaylar sırasında İstanbul’da 5 adet uluslararası kongre olduğundan, kongreleri izlemeye gelen gazeteciler kanalı ile olaylar dünyada geniş yankı bulur. Aziz Nesin, bu sayede olayların sorumlusu olarak “ipten kurtulduklarını” söyler. Çünkü dönemin İstanbul Örfi İdare Komutanı N. Aknoz yargıçlarla yaptığı toplantılarda 45’likleri “salkım salkım” asılı görmek istediğini söylemektedir.

Olaylar CIA yönlendiriciliğinde kontr-gerilla tarafından örgütlenmiştir. Ordu, polis, istihbarat, muhalefet, basın, üniversite gibi düzenin temel kurumları, o zamanki ismi Seferberlik Tetkik Kurulu olan Özel Harp Dairesi’nin komutasında olaylarda yer almıştır.

Özel Harpçi general Sabri Yirmibeşoğlu, ‘90’lı yıllarda gazeteci Fatih Güllapoğlu’yla yaptığı bir röportajda açıkça, “6-7 Eylül bir Özel Harp işiydi ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı” demekte bir sakınca görmemiştir.