5 Ekim 2012
Sayı: SİKB 2012/07 (40)

 Kızıl Bayrak'tan
Yeni Ekimler için
devrime hazırlanıyoruz
Sermaye devleti savaşa hazırlanıyor!
Sayfalarından kan damlıyor!
AKP’nin 4. Kongresi
Bozuk düzende sağlam çark olmaz
Oslo tartışmaları yerini yine
imha planlarına bıraktı
Ulucanlar şehidi Habip Gül mezarı başında anıldı!
Baraj mizanseni ve tasfiye operasyonu
Elit Çikolata’da işten atma saldırısı
Eylül ayında iş cinayetlerinde 83 ölüm
“Direnmek yaşamaktır!”
GOP’ta işçilerin yeni mevzisi kuruldu!
Alevilik sorunu
4+4+4 sisteminde
özel gereksinimli çocukların durumu
Eğitimin gericileştirilmesine karşı mücadeleye!
Avrupa işçi ve emekçilerin
eylemleriyle çalkalanıyor
Kıtalarda grevler, protestolar...
Alman devletinin “4. zenginlik ve yoksulluk raporu’’ ve yakıcı gerçek
Kapitalizm, işçinin sermayeye
çevrilmiş kanıdır!
Birleşik, kitlesel, devrimci bir
6 Kasım için!
4+4+4, harçlar, dershaneler, sınav sistemi, yeni YÖK Yasası…
Cam fanus içinde metamorfoz
Neşet Ertaş’ın ardından…
Bahçelievler Katliamı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Baraj mizanseni ve tasfiye operasyonu...

 

Sekiz aydır yetki bekleyen işyerlerimiz var”, “Toplu İş Sözleşmesi yapma yetkisini alamıyoruz”, “Pazarlık masasına oturamadığımız için ücretlerimize zam alamıyoruz”, “Bazı işverenler yetkiniz yok diyerek iş yeri temsilciliklerimizi kapatıyor. İşçilerimiz sendikasız kalıyor, örgütsüz kalıyor”...

Bu cümleler 14 Eylül 2012 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önünde Türk-İş tarafından düzenlenen “kitlesel basın toplantısı”nda ihanet çetesinin şefi Mustafa Kumlu tarafından sarf edilmişti.

Türk-İş yönetiminin “eylem” kelimesi yerine “kitlesel basın toplantısı” ifadesini kullandığı bu etkinliği ise, 20 Eylül günü dinci-gerici AKP hükümetinin şefi Tayyip Erdoğan’la kapalı kapılar ardında gerçekleşen görüşme izledi. Bu görüşmeden çıkan sonuç, ağlamaklı cümlelerin arkasında hükümete ve sermayeye yalvarma niyetinin yattığını doğruladı.
İşçi sınıfının ekmeğine kan doğrayan sendikal korucular baraj ve yasakların korunması konusunda hükümet ve sermayeyle anlaştı. Hükümetle sermaye örgütleri (TOBB, TİSK) ve işçilerin sözde temsilcileri (Türk-İş, Hak-İş) arasında varılan kirli mutabakat, sınıfı teslim alma ve örgütsüzleştirme hamlesinin önemli bir adımı olarak taraflarca onaylandı.

Kapalı kapılar ardında kirli mutabakat

Hava işkolundaki grev yasağına karşı kıllarını kıpırdatmayan ihanet çeteleri ise, toplu sözleşme ve grev hakkının tırpanlanması anlamına gelen mutabakata tam destek vererek sınıf işbirlikçisi çizgilerine yeni bir halka eklediler. Kitle ve sınıf hareketinin zayıflığından yararlanan sermaye örgütleri, hükümet ve onların korucusu sendikal çeteler son derece usta bir mizansenden eşsiz bir ihanet tablosu çıkardılar. 8 ay boyunca istatistikleri yayımlamayarak, kıdem tazminatı ve esnek çalışma gibi planlar karşılığında sendikalarla yetki pazarlığı yapan, ihanetçi çetelere el etek öptüren sermaye temsilcilerinin, kıdem tazminatının gaspı, Ulusal İstihdam Stratejisi gibi başlıklar konusunda bir anlaşma sağlayıp sağlamadığı konusunda henüz net bir sonuç yansımış değil. Fakat bütün bu konular üzerinden sendika ağalarının koltuklarını sağlama alma karşılığında bir dizi hak gaspına onay verdiklerini düşünmek için birçok veri mevcut.

Koltuklarını korudular

Ruhlarını sermayeye satmış olan sendikal ihanet çeteleri, böylelikle koltuklarını 4 sene daha korumayı garantilediler.
Toplu İş İlişkileri Yasası’nda yapılacak düzenlemeyle işkolunda ana (nihai) baraj yüzde 3 olacak, bir geçiş süreci olarak da bu baraj ilk dört yıl için yüzde 1, daha sonraki iki yıl için ise yüzde 2 şeklinde uygulanacak.
Yasa uygulanmaya başlandığında %1 barajıyla 10 sendika, %2 barajıyla 13 sendika, %3 barajıyla 6 sendika baraj altında kalacak. Yani toplu sözleşme yetkisi olan mevcut sendikaların yarısından fazlası, 6 milyon 298 bin kişiyi temsil eden 29 sendika toplu sözleşme yapamayacak.

8 sektörde tek sendika egemenliği kurulacak ve 2 milyon 868 bin sigortalı işçi (yani %26’sı) tek sendikaya üye olmak zorunda kalacaklar. Sermaye işbirlikçisi sendikaların egemenliğini kuvvetlendirecek kukla bir sendikal düzen, sınıfın içten fethedilme stratejisinin en yalın biçimde hayata geçirilmesinin aracı haline getirildi.

Sınıfı teslim alma adımları

Büyük bir suskunlukla geçirilen yaz döneminde adım adım döşenen ihanet taşları gelinen noktada örgütlenme ve mücadeleye darbe anlamına gelen büyük bir duvara dönüşmüş oldu.

Ancak bu duvar, önümüzdeki süreçte sınıfın ayaklarına takılacak yeni bir pranganın da işareti niteliğinde.

Şimdi sırada, işçi sınıfının tarihsel kazanımlarından kıdem tazminatı hakkının fona devir yoluyla gaspından, Ulusal İstihdam Stratejisi’ne kadar yoğun bir saldırı dalgası sermaye cephesinin önünde duruyor. Barajlar konusunda varılan mutabakatın özünü de tam da bu saldırı planları oluşturuyor. Bu planların sorunsuz bir biçimde hayata geçirilmesinin yolu ise örgütlülüklerin tasfiyesinden geçiyor. Zira, Türk Metal çetesinin şefi ve Türk-İş Genel Sekreteri Pevrul Kavlak’ın, kıdem tazminatının gaspına dair gösterilen tepkileri de hedef alan “Hükümetin getirdiği fona karşı olursanız işçi sizi tepeler” sözleri sendikal bürokrasinin uğursuz rolünü ortaya koyuyor.

Bu saldırıların hayata geçirilmeye çalışılacağı süreçte, sendikal alanın Hak-İş’leştirme operasyonunun bir parçası olacağından da kuşku duymamak gerekiyor. Nitekim, varlık nedeni sermayeye ve gerici rejime hizmet olan bu çeteler, sınıfın uğrayacağı hak gaspları konusunda zerrece bir kaygı taşımıyorlar. Bunun da ötesinde bu işbirlikçi çetelerin kendi sendikalarının yok olup gitmesiyle de bir dertleri bulunmuyor. Eğer böyle olmuş olsaydı, önümüzdeki dönemde enerji, belediyeler, şeker, tarım, liman ve karayolları gibi bir dizi işkolunda özelleştirme ve sendikal örgütlenmenin tasfiyesi gibi saldırılar karşısında halihazırda ivmelenen bir mücadele süreci olurdu. Ya da örgütlenmenin önüne konulan engeller ve barajlara onay vermek yerine hesap soran bir çizgide hareket edilirdi.

Kukla bir sendikal düzene doğru

Baraj konusunda sermayeyle sağlanan anlaşma, özellikle Türk-İş çetesi için bulunmaz bir nimet oldu. İşkolu barajı ve sendikaya üyeliklerde noter şartının kaldırılmasını istemediği öteden beri bilinen Türk-İş hainleri aldıkları yüzbinlerce aidat üzerinden sürdürdükleri saltanatlarının sürmesi için biraz daha zaman kazandılar. Tıpkı sermaye iktidarı gibi onlar da sınıf mücadelesinin birleşik-militan bir hatta kaymasından ölesiye korkuyorlar. İşte, kapalı kapılar ardından yürütülen hain planların arkasında böyle bir ideolojik korku yatıyor. Diğer yandan, her ne kadar bürokratik bir zemine sahip olsalar da yer yer “ileri” veya mücadeleci görünümler sergileyen çeşitli sendikaların tasfiyesinin taşları da bu son hamleyle döşendi. Diğer bir deyişle, militan, mücadeleci, devrimci sendikal anlayışların ortaya çıkmasının önünü kesmek için sermaye cephesi kritik önemde bir adım attı.

Özetle, hükümet-sermaye-sendikal korucuların oluşturduğu şeytan üçgeninin yürüttüğü uğursuz plan sorunsuz biçimde işliyor. Geriye ise, bu oyunu bozacak fiili-meşru bir hatta birleşik-militan bir sınıf ve kitle hareketi yaratmanın yakıcı ihtiyacı kalıyor.

D.Umut

 

 

 

 

Aliağa’da mücadele sürüyor...

 

İzmir’de Aliağa Belediyesi bünyesindeki taşeron şirketlerde çalışan işçilerin örgütlenme mücadelesi sürüyor.

Taşeron sisteminin çözümü için mücadele edeceklerini açıklayan işçiler Aliağa Belediye Başkanı Turgut Oğuz’a verdiği sözleri yerine getirmesi çağrısında bulunuyorlar.

Aliağa’dan bir taşeron işçisi, 400’e yakın işçinin yürüttüğü örgütlenme mücadelesini gazetemize anlattı:

3 senedir örgütleniyoruz, sendikalı olmayı düşünüyoruz. Sendikalı olmak anayasal hakkımız. Aliağa Belediye Başkanı da seçim öncesinde iş güvencesi ile ilgili vaatler vermişti. Bunlar yerine getirilmedi. İşçiler de verilen sözlerin tutulmadığını görünce örgütlenip yönetimin karşısına çıktı. Taleplerini yineledi. Taşeron düzeninin kölelik düzeni olduğunu söyledi, iş güvencesi ve sendikal haklardan bahsetti. Ama bu görüşmelerden sonuç çıkmadı. 3 yıldır örgütlüyüz, fiili anlamda tanımıyorlar. 2 ay sonra 4 ayrı taşeron şirkete, 4 ayrı birimi yeniden ihaleye çıkarıyorlar. Biz de bu yeni gelişme karşısında buna izin vermeyeceğimizi, sendikalı olmanın anayasal bir hak olduğunu her fırsatta dile getireceğimizi yineledik.

Karşılığında bir sonuç çıkmayınca işçi arkadaşlarımızla toplantılar yaptık ve birarada eylem kararı aldık. Ve ilk uyarı eylemimizi 25 Eylül günü öğle yemeği paydosunda 12.00-13.00 arasında, Aliağa Demokrasi Meydanı’nda ekmek-soğan yiyerek gerçekleştirdik. 1 saat süren eylemin yarım saatlik bölümünde oturma eylemi gerçekleştirdik.

Taleplerimiz yerine gelmiyorsa eylemlerimize devam edeceğimizi açıkladık. 2 ay sonra yapılacak olan ihalede, Demokrasi Meydanı’nda daha güçlü bir katılımla olacağımızı anlattık. Belediye Başkanı bizden randevu talep etti. Hala görüşme olmadı.

Kızıl Bayrak / İzmir