5 Ekim 2012
Sayı: SİKB 2012/07 (40)

 Kızıl Bayrak'tan
Yeni Ekimler için
devrime hazırlanıyoruz
Sermaye devleti savaşa hazırlanıyor!
Sayfalarından kan damlıyor!
AKP’nin 4. Kongresi
Bozuk düzende sağlam çark olmaz
Oslo tartışmaları yerini yine
imha planlarına bıraktı
Ulucanlar şehidi Habip Gül mezarı başında anıldı!
Baraj mizanseni ve tasfiye operasyonu
Elit Çikolata’da işten atma saldırısı
Eylül ayında iş cinayetlerinde 83 ölüm
“Direnmek yaşamaktır!”
GOP’ta işçilerin yeni mevzisi kuruldu!
Alevilik sorunu
4+4+4 sisteminde
özel gereksinimli çocukların durumu
Eğitimin gericileştirilmesine karşı mücadeleye!
Avrupa işçi ve emekçilerin
eylemleriyle çalkalanıyor
Kıtalarda grevler, protestolar...
Alman devletinin “4. zenginlik ve yoksulluk raporu’’ ve yakıcı gerçek
Kapitalizm, işçinin sermayeye
çevrilmiş kanıdır!
Birleşik, kitlesel, devrimci bir
6 Kasım için!
4+4+4, harçlar, dershaneler, sınav sistemi, yeni YÖK Yasası…
Cam fanus içinde metamorfoz
Neşet Ertaş’ın ardından…
Bahçelievler Katliamı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

EKİM 3. Genel Konferansı değerlendirmelerinden...

Alevilik sorunu

 

Burjuvazinin laiklik konusundaki ikiyüzlülüğünün, anti-laik tutumlarının kendini en kuvvetli tarzda gösterdiği alanlardan birisi, çeşitli dinsel-mezhepsel inanışlar karşısındaki ayrımcı tutumdur. Sermaye devleti, İslam’ın bir mezhepsel inanışı olan Sünniliği resmi din haline getirmiştir. Türkiye’de yaşayan Aleviler, Hristiyan Türkler, Süryaniler, Keldaniler, Yezidiler vb. dinsel-mezhepsel gruplar inançları dolayısıyla baskı altındadırlar. Eşitsiz ve ayrımcı politikalarla yüzyüzedirler. Azınlık Hristiyanların durumu da, çeşitli uluslararası anlaşmalara rağmen özü itibarıyla farksızdır. Kiliseler de, düzeyi farklı olsa da diğerleri gibi baskı altındadırlar. Komünistler, ilkesel olarak tüm bu kesimler üzerindeki dinsel-mezhepsel baskının karşısındadırlar. Ve bu baskıcı uygulamaların sona erdirilmesi talebini laiklik mücadelesinin önemli bir unsuru olarak ileri sürmelidirler.

Tüm bunlar içerisinde Alevilik sorunu özel bir yere sahiptir. Gerek toplam nüfus içinde önemli bir niceliği oluşturmaları, gerek en yoğun ve en şiddetli baskılarla yüzyüze olmaları, gerekse de emekçi kesimden Alevilerin bu çifte ezilmişliğin ve baskıların sağladığı itkiyle geçmişten bu yana ilerici-devrimci muhalefete özel bir yakınlık duyuyor olmaları, bu soruna özel bir önem kazandırmaktadır. Bu sorunun içinden geçtiğimiz süreçte kazandığı güncellik, Alevi kitlelerdeki genel toplumsal hareketlenme, Alevilik sorununa ayrıca güncel bir önem de kazandırmaktadır. Öyle ki, gelinen yerde gerek düzen güçleri, gerekse de çeşitli Alevi örgütleri, reformistler ve devrimci gruplar, bu soruna ilişkin tutum ve politikalar oluşturmak zorunluluğu hissetmektedirler. Bu durum sorunun taşıdığı özel önemin bir başka göstergesi olmaktadır.

Aleviler Osmanlı döneminde pek çok baskı ve zulümle, kitlesel katliamlarla yüzyüze kalmışlardır. Kemalist devrimle birlikte hilafetin kaldırılmış olmasının getirdiği nisbi bir rahatlama sözkonusu olsa da, işin özü değişmemiş, Aleviliğin ezilen mezhep konumu süregelmiştir. Cumhuriyet tarihi boyunca da Aleviler pek çok kez zulüm ve baskı politikalarının muhatabı olmuşlardır. Komünistler Aleviler üzerindeki bu baskı ve sindirme politikasına karşı çıkarlar, Alevilik inancı üzerindeki her türlü baskı, sindirme ve asimilasyon politikasına derhal son verilmesini, Aleviliğin ezilen mezhep konumunun eşitlik temelinde ortadan kaldırılmasını savunurlar.

Alevilerin üzerindeki mezhepsel baskının kalkması; Aleviliğe devlet içinde, Diyanet İşleri Başkanlığında yer verilmesi olarak algılanamaz. Bu laikliğe aykırı, ayrımcı politikanın bitmesi değil, Alevilerin de buna alet edilmesi anlamına gelir. Aleviliğin ezilen mezhep olmasının temel nedeni, devletin Sünni dinci politikasıdır. Karşı çıkılması ve kaldırılması gereken budur.

Alevilerin üzerindeki baskılara, asimilasyon politikalarına karşı çıkmak, Alevi kimliğinin resmen tanınmasını savunmak, ancak bu sorunların temel kaynağı olan sermaye devletine karşı mücadele ile mümkündür. Bu mücadeleyi Sünnilik karşıtı bir içerikle sürdürmek, komünistlerin şiddetle karşı çıkacağı bir yaklaşımdır. Zira böyle bir yaklaşımla mezhepsel bölünme teşvik edilmiş, sermaye devletinin ayrımcı politikasına güç kazandırılmış olacaktır.

Alevilerin haklı taleplerini savunma mücadelesi, net bir anti-kemalist perspektife ve sosyal-demokrasinin etkili bir teşhirine dayanmalıdır. Komünistler açısından bu perspektif son derece özel ve ayrı bir önem taşımaktadır. Zira Aleviler içinde, yalnızca halifeliği kaldırdığı, Alevi kitlelerin bir nebze rahatlamasını sağladığı için Kemalizmin son derece büyük bir etkisi söz konusudur. Oysa aynı kemalist burjuva devlet, Aleviliğin ezilen mezhep konumunu kurumlaştırmış, Cumhuriyet dönemi boyunca Aleviler üzerindeki baskı ve asimilasyon politikası devam etmiştir. Bugün Alevilerin ezilen mezhep konumunun asıl kaynağı bizzat kemalist burjuva devlettir. Kemalizmin Alevi kitleler üzerindeki etkilerini kırmak, onları laikliğin tek kararlı savunucusu olan devrimci proletaryanın çevresinde birleştirebilmek bakımından kritik önemde bir sorun ve görevdir. Bu aynı yaklaşım sosyal-demokrasi konusunda da geçerlidir. Sosyal-demokrasi bugüne kadar burjuvazinin yumuşak yüzü olarak Alevi kitlelerine demagojik bir ilgi göstermiş, böylece düzene tepki besleyen Alevi yığınları yeniden düzene bağlamaya çalışmıştır. Oysa bu akım, şu ana kadar ne devletin Sünni İslam’ı resmi din ilan etmesine karşı, ne dinsel-mezhepsel ayrımcılığa karşı herhangi bir ileri tutum almıştır. Alevi kitleler Sivas ve Gazi olaylarından sonra bu partinin gerçek kimliğini daha açık bir biçimde görmeye başlamışlardır. Bunu bir olanak olarak kullanıp, sosyal-demokrasinin Alevi kitleler üzerindeki etkisini kırmak, komünistlerin Alevi yığınlara dönük politikalarında merkezi bir yere sahiptir.

* Tüm Alevileri ilgilendiren bir sorun olarak, kuşkusuz Aleviler üzerindeki mezhepsel baskılara karşı çıkmak, Alevilerin kendi inançlarını özgürce yerine getirmelerini, kendi kültürlerini serbestçe geliştirebilmelerini savunmak gerekir. Ne var ki, Alevilik sorunu geçmişten bu yana yalnızca ve kendi başına dar bir mezhepsel sorun olmamıştır. Aleviler, büyük gövdesiyle kendilerini devrimci hareketin içinde ifade etmişlerdir. Bu, ne tesadüfi bir olaydır, ne de Alevi inancının kendi dar özelliklerinden kaynaklanmaktadır.

Bu, Alevi nüfusun büyük bölümünü Osmanlıdan bu yana toplumun ezilen, sömürülen kesimlerinin oluşturmasıyla bağlantılıdır. Alevi kitlelerinin eşitlikçilik temelindeki hareketlerle içiçe olması, bizzat bu tür hareketleri örgütlemesi, Alevilerin ilericiliğiyle açıklanamaz. Tam tersine Alevi inanışındaki ilerici ögeler, tam da bu sınıfsal özellikten kaynaklanmaktadır. Sınıfsal baskı ve zulme bir de mezhepsel baskı eklenince, bu durum Alevi kitlelerini eşitlikçi, özgürlükçü, sömürüye karşı bir mücadeleye kanalize etmiştir. Oysa bugün Alevi kitleleri sınıfsal planda daha da netleşmiş bir sınıfsal ayrım yaşamış bulunmaktadırlar. Alevi kitlesinin ana gövdesini yine yoksul emekçi yığınları oluşturmakla beraber, artık azımsanmayacak bir niceliğe ve güce sahip bir Alevi burjuvazisi de şekillenmiştir. Alevilik sorununa yaklaşımda bu iki kesim arasında sınıfsal ayrımdan kaynaklanan ciddi farklılıklar vardır.

Alevi burjuvazisi, sorunu devletten dinsel temelde bazı tavizlerin koparılmasına indirgemektedir. Diyanette temsil edilmek, cemevlerinin açılması, ibadeti daha rahat yapmak vb., Alevi burjuvazisinin soruna yaklaşımının bütün kapsamı işte budur. Nitekim sermaye devleti de kendisiyle bütünleşme eğilimi taşıyan Alevi burjuvazisinin bu özelliğinin farkına varmış, bazı taviz vaadleri eşliğinde bu kesimi uzun süredir geniş Alevi kitlelerini denetlemek amacıyla kullanmaya başlamıştır. Sivas ve özellikle Gazi olaylarının ardından ise bu politika çok daha belirgin çizgiler kazanmaya başlamıştır.

Alevi kitlelerinin mezhepsel baskıya karşı çıkışları ile sınıfsal baskıya karşı çıkışları etle tırnak misali içiçedir. Ana gövdesini Alevi yığınların oluşturduğu bütün kitle eylemliliklerinin aynı zamanda sömürüye ve faşizme karşı bir içerik kazanması bu temel gerçeğin bir yansımasıdır. Komünistler Alevilerin taleplerine sahip çıkmak ile “Alevicilik” arasındaki ayrım çizgisini sürekli olarak gözetirler. “Alevici” eğilimin emekçi Alevi hareketinin sınıfsal niteliğini karartmaya, hareketin taşıdığı ilerici özü törpülemeye dönük girişimlerini boşa çıkartmayı kritik önemde bir görev olarak kabul ederler. Alevi burjuvazisinin hareketi güdükleştirmeye, ehlileştirmeye dönük girişimlerine karşı mücadele, komünistlerin soruna yaklaşımlarındaki en belirleyici çizgilerden biridir.

* Komünistlerin Alevilik sorununa ilişkin güncel politik tutumlarının bir diğer önemli boyutu daha var. Bu, sömürgeci sermaye devletinin Alevi burjuvazisinin de yardımı ile, Alevi kitlelerini Kürt ulusal mücadelesine karşı bir kalkan olarak kullanma girişimlerinin boşa çıkarılmasıdır. Sömürgeci sermaye devleti, Kürt ulusal hareketinin üzerinde yükseldiği kitle temelinin Sünni-Şafi inanca sahip olması gerçeğinden kalkarak, ikiyüzlü bir tutumla, Alevi kitleleri içinde Kürt ulusal hareketine karşı bir düşmanlık yaratmaya çalışmaktadır. Komünistler, Alevi kitlelerine dönük propaganda ve ajitasyon faaliyetlerinde, bu kirli politikayı boşa çıkarmayı özel önemde bir sorun ve görev olarak görürler.