15 Mart 2013
Sayı: KB 2013/11

 Kızıl Bayrak'tan
Devrimci baharın yüklediği güncel sorumluluklar
PYD gerici muhalefetle anlaştı
Newroz piroz be!
4. Yargı Paketi açıklandı!
18. yılında Gazi Katliamı lanetlendi
DİSK Olağanüstü Genel Kurula gidiyor
Demiryolları özelleştirme kıskacında
Özelleştirme yasasını püskürtebilecek gücümüz var!
Sınıf hareketinden
Daiyang-SK grevi üzerine
İşçilerin birliği halkların kardeşliği için Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayları’na hazırlanıyoruz!

Kürt Sorunu Üzerine
Konferanslar... / 2
Kürt açılımının sınırları - H. Fırat

Newroz’da
mücadele alanlarına!
25 yıldan bu yana
Halepçe’nin anıları taze
Devrimci Kadın Kurultayı tebliğlerinden... / 5
8 Mart’ın ardından
8 Mart eylemlerinden
Üçlü gerici cephe
Irak’ta da işbaşında!
Dünyanın sokaklarında grev ve direnişler
Sınav gündemli çalışma ve görevlerimiz
Ankara Üniversitesi’nde
ücretsiz yemek
Seyit, Necati ve Ethem’i saygıyla anıyoruz
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

DİSK Olağanüstü Genel Kurula gidiyor…

Sınıf eksenli bir mücadele yoksa
gerici çatışmalar hep olacaktır!

 

Bir süredir Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nda (DİSK) yaşanan iç çekişmelerin Nisan ayında yapılacak olağanüstü genel kurulla çözülmesi hedefleniyor. Hatırlanacağı gibi 1 yıl önce gerçekleşen olağan genel kurulda başa gelen yeni yönetim, DİSK’i yeniden mücadeleci kimliğine kavuşturacaklarına dair hayli iddialı bir söylemle iş başı yapmıştı. Fakat aradan kısa bir süre geçmesine rağmen DİSK genel sekreterliği görevini yürüten Birleşik Metal-İş sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu ve ekibi istifalarını sunarak yönetimden çekildiklerini duyurmuşlardı. Böylelikle DİSK’te yaşanan iç sıkıntılar da bu vesileyle gün yüzüne çıkmıştı. Son genel başkan Erol Ekici’nin ise DİSK ve Genel-İş yöneticiliği görevlerinden istifa etti ve Devrimci İşçi Hareketi (DİH) ile ilişkisinin kesildiği açıklandı. Gerekçe olarak ise Genel-İş Şişli Şubesi’nde yaşananlar gösterildi.

Gelinen yerde Nisan ayının ilk haftasında olağanüstü genel kurula gidilerek bir anlamda “kozların” paylaşılması gündemde.

Öte yandan DİSK’te yaşanan süreç sendikal harekette yaşanan krizi bir kez daha gözler önüne sermiştir. Öyle ki sınıfa dönük ağır ve kapsamlı saldırıların devreye sokulduğu bir dönemde sınıfın birleşik, militan mücadelesinin örgütlenmesi doğrultusunda geçmişin mücadeleci kimliğini de kuşanarak öne çıkabilecek, tekrardan bir çekim merkezi olabilecek DİSK’in bu beklentileri karşılamak yerine bu dönemi kendi iç sorunlarıyla uğraşarak geçirmiş olması yaşanan tıkanmanın boyutlarını ve sınıf hareketi açısından anlamını göstermiştir.

Elbette sendikal harekette yaşanan tıkanma DİSK’in son süreciyle açığa çıkan bir olgu değildir. Esasında yıllardır yaşanan güç kaybı ve sermaye sınıfının buradan güç alarak sınıfa dönük saldırılarını daha pervasızca ve cüretkârca arttırmış olması bu durumu tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Fakat bu tıkanmanın gerisindeki nedenler ve buna ilişkin çözüm yolları ise herkesçe farklı anlayışlar çerçevesinde dile getiriliyor ve mücadele yöntemleri bu bakışlar üzerinden şekilleniyor. Örneğin bu tıkanmanın gerisindeki nedenlerin başında olan “sendikal bürokrasi” gerçeği âdete bir tekerleme gibi her fırsatta dile getiriliyor. Fakat sendikal bürokrasiyi oluşturan, besleyen nesnel olgular, ona kaynaklık eden ideolojik yaklaşım ve buna karşı nasıl bir mücadele anlayışıyla hareket edileceğine dair esaslı bir değerlendirme ve pratikte bütünleşecek ilkesel bir yaklaşım ortaya konulmuyor. Sendikal bürokrasinin panzehiri olan taban inisiyatiflerinin açığa çıkartılması ve taban örgütlülükleri mekanizmalarının yaratılması sorunu ise görmezden geliniyor.

Bu yüzden de sendikal hareketin yaşadığı tıkanmaya karşı ya da sendikal bürokrasiye karşı mücadele için her bir araya geliş, oluşturulan her platform, yönetimi ele geçirmeyi hedefleyen ittifakların ötesine geç(e)miyor. Hatta bu hedef doğrultusunda kurulan ittifakların yaşatılması adına her türlü ilkesizliğe, pazarlıklara, uzlaşmalara kapı aralanarak sözde karşı durulan sendikal bürokrasinin bizzat alta doğru yayılmasına hizmet ediliyor. Dahası bu doğrultuda her türlü sendikal anlayışı ve perspektifi bir arada tutabilmeyi sağlamak, önemli bir “beceri” ve başarılı bir sendikal anlayış olarak kabul edilebiliyor.

Bu tepeden yönetimleri ele geçirme anlayışı ve kolaycılığın gerisinde ise aslında sınıfın değiştirici ve dönüştürücü gücüne duyulan güvensizlik yatmaktadır. Tabandan kopukluk ise bu anlayışı pekiştirmektedir. Nitekim sermaye saldırılarını boyutlandırarak sürdürdüğü bir dönemde sınıfa militan bir mücadele çağrısında bulunamamak bu güvensizliğin esas göstergelerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Ve bu durum sadece konfederasyon yönetimleri açsından değil uzun yıllardır alt kademe sendikal yönetimler için de geçerli bir hal almıştır.

Bugün DİSK’in yaşadığı süreci ve sendikal hareketin toplam tablosunu da bu değerlendirmeler ışığında ele almak gerekir. DİSK’in geçen yıl yaptığı olağan kongre ile seçilen yeni yönetimin tüm iddialı söylemlerine karşın bu gün yeniden bir olağanüstü kongreye gidiyor olması bize neyi anlatıyor? Elbette öyle dönemler olur ki sınıf mücadelesinin ihtiyaçları ve sancılı seyri bir iç mücadeleyi gerektirir ve bu mücadele içinde ayrışmalar, çatışmalar kaçınılmaz olur. Tıpkı DİSK’in de tarihsel doğuşunu koşullayan süreçler gibi böylesi çatışmalar bir ileriye çıkışın, sıçramalı gelişmelerin vesilesi olan olumlu sonuçlara yol açar.

Fakat bugün olağanüstü kongreyi gündemine almış olan DİSK yönetimini bu karara iten nedenler acaba yine böyle sınıf mücadelesinin gündemleri üzerinden şekillenen bir anlaşmazlıktan mı ileri geliyor? Örneğin, özelikle de DİSK’i hedef alan “sendikalar ve toplu iş ilişkiler yasasına” karşı ya da Ulusal İstihdam Stratejisi’nin başlıklarına karşı verilen mücadele üzerinden yaşanan fikir ayrılıkları vb. türden ayrışmalar mı bu kararın alınmasına yol açmıştır? Ki böyle olsa sınıf ve sendikal hareket açısından çok daha anlamlı sonuçları olabilirdi. Zira DİSK’in yeni yönetiminin son bir yıllık icraatı bu konuda hiç de ümit vaat eden bir pratik sunmamıştır.

Oysaki gerek bu süreç üzerinden gerekse de sınıfın mücadele gündemleri üzerinden bir ayrışmanın, bir iç mücadelenin yaşanmadığı biliniyor. Geriye daha çok yönetime gelmeyi belli siyasal anlayışların ittifakları üzerine kuran hesapların gelinen yerde değişen güç dengeleri çerçevesinde yeniden kurulması üzerine gerçekleştiği sonucu kalıyor. Ki kamuoyuna yansıyan sınırlı düzeyde bilgilerden bile bu rahatlıkla anlaşılıyor.

Ve bir kez daha sınıf kitleleri, sermayenin ağır ve kapsamlı saldırıları karşısında sendikal bürokrasinin kendi iç mücadelelerine ve mevzi kapma yarışına kurban ediliyor. Elbette DİSK’te yaşanan süreç benzer mahiyette ama farklı biçimlerde Sendikal Güç Birliği Platformu ile Türk-İş’te yaşanıyor.

Sendikal harekette yaşanan bu tıkanma sınıf hareketinde yeni bir çıkışın sağlanmasıyla aşılabilir ancak. Bunun için her şeyden önce çeşitli siyasal ittifaklardan medet ummak ve sendikal yönetimlere yerleşmenin hesabını yapmaktan ziyade sermayenin saldırılarına karşı bir mücadele programıyla tabana gitmek gerekiyor. Bu perspektifle hareket etmek için de tabanla bütünleşen ve yaşamını, mücadelesini hiçbir çıkar gözetmeden sınıf mücadelesine adayan bir duruş gerekir. Doğal olarak bunu yapabilecek unsurlar sınıfın kendi içinden çıkaracağı doğal öncülerle tüm amacını sınıfın tarihsel çıkarlarına adayan sınıf devrimcileri olacaktır. Varsın sendikal bürokrasi kendi iç didişmeleri arasında bu anlayışı “dışarıdan gazel okumak” olarak nitelesin dursun. Tarihin akışı sınıfın bir kez daha sorumluluklarına sahip çıkmasını sağlayacaktır.