5 Temmuz 2013
Sayı: KB 2013/27

Halkın isyanı karşısında hiçbir güç duramaz!
Halkların direniş kardeşliği ve ortak mücadelesi kazandıracaktır!
Forumlar ve sosyalizm propagandasının önemi
Sermayenin başkentinde Haziran direnişi
Sivas Katliamı protestolarının gösterdikleri
Onbinler haykırdı: “unutMADIMAKlımda”
Feniş’te eylemli tepki
“Haklarımızı isiyoruz!”
Sınıf hareketinden...
Tekstilde “grev kararı”
MİB MYK Temmuz Ayı Toplantısı
Türkiye'de dinsel gericilik - H. Fırat
Nesin ve Aybar’ın ardından...
Suriye’de yıkıcı savaş
ve son durum…
Yurtdışında Sivas Katliamı’na öfke
Direniş dersleri ve
emekçi kadın mücadelesi!
Yaygın ve dinamik çalışma, kitlesel ve nitelikli yaz kampı!

Halk hareketinin ardından...

Direniş forumlarda güçleniyor!
Ethem’in katili korunuyor!
Lice’den alınacak gülümüz var! - T. Kor
“Her yer Lice, her yer direniş!”
Sermaye iktidarı yalana doymuyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Halkın isyanı karşısında
hiçbir güç duramaz!

 

30 Haziran’da başlayan Mısır halkının ikinci isyan dalgası, dördüncü gününde, Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ile Müslüman Kardeşler (İhvan) yönetimini yıktı. Tarihte eşi benzeri görülmemiş bir kitlesellikle alanlara çıkan Mısır halkı, “çözüm İslam’da” safsatasını bir daha geri dönmemek üzere tarihin çöplüne havale etti.

Dini inançlarına bağlılığı ile tanınan Mısır halkının önemli bir çoğunluğunun, dinci-gerici İhvan yönetimine karşı isyan etmesi, Ortadoğu’da yeni bir süreci başlatmış bulunuyor.

25 Ocak 2011’de patlak veren halk isyanı, 17 günde diktatör Hüsnü Mübarek’i alaşağı etmişti. İkinci isyan dalgası ise, İhvancı Mursi’yi ve dinci-gerici yönetimi dört günde alaşağı etti. Dört günde alanlara çıkanların sayısının 30 milyonu aştığı dikkate alınırsa, çok iddialı olan İhvan yönetiminin bu kadar kısa sürede çöküşünün ‘sırrı’ kolayca anlaşılır.

Tarihi bir önem taşıyan bu isyanın Ortadoğu ve çevresine etkisi büyük olacaktır. İhvan yönetiminin bir yıl gibi kısa bir sürede alaşağı edilmesi, “tek çıkış yolu” diye yutturulmak istenen “ılımlı İslam modeli”nin, artık halklar nezdinde “geçer akçe” olamayacağını kanıtlıyor.

Direniş iradesi galip geldi

Mursi ve İhvan yönetimine karşı alanları dolduran milyonlarca Mısırlı, taleplerinde kararlı olduklarını ve bu talepler gerçekleşene kadar alanları terk etmeyeceklerini, ilk günden ilan ettiler. 30 Haziran’da kararlılıklarını gösteren milyonların alanları doldurması, meselenin ciddiyetini gösterdi.

İhvan gibi belli bir kitle desteği olan, bir yıl önce yapılan seçimlerde %50’den fazla oy alan, halkın dini inançlarını istismar etme konusunda uzman olan bir harekete meydan okumak, kolay bir şey değil. Ancak işçiler, emekçiler, gençler, kadınlar ile muhalif parti ve örgütler iddialarının arkasında durarak hem Mursi’yi alaşağı ettiler hem İhvancıları yönetimden uzaklaştırmayı başardılar.

Halk isyanının boyutunu anlamamış gibi görünen İhvancı şefler, hem halkı aşağıladılar hem tehdit ettiler. Ancak kitleler, İhvancılar’ın bu tutumuna karşı daha da öfkelendiler. Cihat çağrıları, kafir ilan etmeler, hareketin ABD tarafından kışkırtıldığı, sokaklara çıkanların Mübarek rejiminin uzantıları olduğu ilan edildi vb. Ancak tüm bu tehditlere rağmen, alanları dolduran milyonlar, her adımda kararlılıklarını ilan ederek, meydan okudular. Milyonların kararlı duruşu, ordunun da halkın taleplerini kabul etmesini sağladı. Dolayısıyla Müslüman Kardeşler yönetimini yıkan ordu değil, halkın direnme iradesidir. Ordunun sınırlı rolü, ancak bu direnme iradesiyle bağı içinde ele alındığında yerli yerine oturtulabilir.

“Yol haritası” halkın taleplerine göre hazırlandı

İhvan yönetimini yıkan muhteşem bir halk isyanı olmasına rağmen, olayları “ordu darbesi” olarak niteleyenler çoğunlukta. Bu iddia, Mursi ve ihvan şeflerine aittir. Batılı haber ajansları da bunu öne çıkarıyorlar. Oysa durum hiç de öyle değil. Mübarek nasıl halk isyanıyla alaşağı edildiyse, Mursi de halk isyanıyla alaşağı edildi. Hem de Müslüman Kardeşler yönetimi ile birlikte.

Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı Abdulfettah el-Sisi tarafından ilan edilen yol haritası, isyan eden milyonların taleplerine göre hazırlandı. Nitekim el-Sisi’nin yol haritasını açıkladığı basın açıklamasına katılan (Hareket el Tamarrud) İsyan Hareketi temsilcisi de, kısa bir konuşma yaparak, ilan edilen yol haritasının taleplerine uygun olduğunu belirtti. Facebook sayfasında açıklamaya yayınlayan Mısır Komünist Partisi de, aynı yönde fikir beyan etti.

‘Yol haritası”nın öne çıkan bazı başlıkları şöyle: Anayasanın geçici olarak rafa kaldırılması, Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın geçiş sürecinde Cumhurbaşkanlığı’na vekalet etmesi, Cumhurbaşkanlığı için erken seçimlere gidilmesi, farklı kesimlerin katılımıyla bir geçiş hükümetinin kurulması, halkın taleplerini gözeten demokratik bir anayasanın hazırlanması, ulusal barışın sağlanması için komite oluşturulması, bu komitede yer alacak olanların, toplum nezdinde dürüst ve saygın kişilerden oluşması, gösterilerin barışçıl zeminde devam etmesinin sağlanması…

Tüm bunlar muhalif parti, örgüt ve platformların talepleri arasında yer alıyor. Nitekim İhvancılar ve onların yakın müttefikleri dışında, yol haritasına itiraz eden olmadı. Seçimlerde Mursi’yi destekleyen Selefi Nur Partisi de, istemeyerek de olsa, yol haritasına destek verdi. Zaten Mursi ve İhvan yönetiminin karşıtları, ordunun yönetimi ele almasına karşı olduklarını her fırsatta beyan ediyorlar. Nitekim geçiş sürecinde ordunun belirgin bir rolü görünmüyor. Buna karşın ordunun oluşan durumu istismar etmek istemesi ihtimal dışı değildir. Ancak halk isyanının vardığı boyut dikkate alındığında, bunun kolay olmayacağı da bir gerçek. Böylesi bir durumda, İhvan yönetimini yıkan milyonların orduya karşı alanlara inmesi hiç de sürpriz olmaz.

İhvan saflarında tedirginlik ve karmaşa

İlan edilen yol haritasını “askeri darbe” olarak niteleyen Mursi ve İhvan şefleri, halkın oylarıyla seçilmiş, meşru bir yönetimin ordu tarafından darbe ile yıkıldığını iddia ediyorlar. On milyonların isyanını yok saymaya çalışan İhvan şefleri, halkın çoğunluğu nezdinde gayr-ı meşru duruma düştüklerini kabul etmek istemiyorlar.

Mursi’nin azledilmesinden sonra birçok kentte şiddet olaylarına başvuran İhvancılar, cihattan, canları pahasına Mursi’yi savunmaktan, halk hareketini islam dinine karşıymış gibi lanse etmekten, açık savaş tehditlerine kadar uzanan tehditler savurmaktan geri durmadılar. Sokakları terk etmeyeceklerini ilan eden İhvan şefleri, Mısır’ı, kökten dincilerin orduyla savaştığı Cezayir’e çevirmekten de söz ediyorlar.

Nitekim son günlerde birçok şiddet olayı yaşandı ve bu tür olaylar halen de devam ediyor. Son haberlere göre ölü sayısı 20’ye, yaralı sayısı ise 800’e ulaştı. Bu arada İhvan şefleri, “Kana kan, dişe diş, kısasa kısas” türünden keskin ifadeler içeren birçok açıklama yaptılar. Tüm bunlar, dinci-gerici akımın iktidar için her yola başvurabileceğine işaret ediyor. Yine de İhvancı şeflerin, kendilerinden olmayan herkesle çatışmayı göze almaları, en azında bu koşullarda kolay değil. Şiddet olaylarının bir süre sonra durma ihtimali yüksek görünüyor.

Meşru olan sandık değil halkın iradesidir

İsyan eden halkı şeytanlaştırma taktiği izleyen İhvancılar, “Seçimleri biz kazandık. Meşru olan biziz. Mursi, Mısır’ın ilk seçilmiş başkanıdır. İstifa ederse ülke kaosa sürüklenir, iç savaş çıkar. Canımız pahasına da olsa Mursi’yi savunacağız” tezini işlediler. Buna göre halk bir kere oy vermeli, sonra evlerine çekilip uslu bir şekilde oturmalıdır.

Bu teraneler, başka yerde karşılık bulabilir, ama halkın isyan ettiği yerde hiçbir kıymet-i harbiyeleri olmaz. Geçen on yılda Latin Amerika’da isyan eden halklar, birçok seçilmiş devlet başkanı veya başbakanı kovdular. Zira her seçilen kişi, halka vaatlerde bulunuyor, ama işbaşına gelince, halk için değil, kapitalist azınlıklar ve emperyalistler için çalışıyor. Doğal olarak halk da onu kovuyor.

Şimdi Mısır’da yaşanan süreçte de, halkı aldatanlar meşruiyetlerini çoğunluk nezdinde yitiriyorlar. Bu olaylar bir kez daha gösterdi ki, eğer halk isyan etmişse, meşruiyet sandıkta değil, sokakta kazanılır. Mursi, %50’den fazla oy alarak seçilmiş bir cumhurbaşkanı, ama seçildiği andan itibaren dinci-gerici zihniyeti tüm topluma dayatan, devleti İhvanlaştırmaya odaklanan, neo liberal politikalar izleyen, ABD-İsrail ikilisine hizmet eden politikalar izliyor.

Hal böyleyken, “Mursi’yi seçtiniz, gidin dört yıl evinizde oturun, sonra hoşunuza gitmezse değiştirin” demek halkla alay etmek, onu aptal yerine koymaktan başka bir anlam taşımıyor. Nitekim bu söylemler, Mursi ve İhvancılara karşı zaten birikmiş olan öfkeyi daha da arttırmaktan başka bir işe yaramamıştır.

Sorunlar çözülmüş değil mücadele devam ediyor

Mübarek’ten sonra Mursi’nin de alaşağı edilmesi, büyük önem taşıyan tarihi bir olaydır. Ancak bu kadarı, isyan eden halk kesimlerinin temel sorunlarının çözüldüğü anlamına gelmiyor. Zira hem ordu hem muhalefet içinde yer alan partilerin bir kısmı burjuvazinin şu veya bu kesiminin temsilcileridir.

İşçi sınıfı, emekçiler, gençler, yoksul köylüler gibi, talepleri bu düzenin içine sığmayan ve isyanın temel dinamikleri olan güçlerin, henüz devrimci siyasal önderlikleri şekillenememiştir. Toplumun bu en dinamik kesimleri, sokaklarda iradelerini dayatıyor, taleplerini bir şekilde kabul ettiriyorlar. Ancak iktidar paylaşımı olduğunda, yine daha örgütlü, siyasal programları hazır olan burjuva güçlerin etkisi ağır basıyor.

Görünen o ki, mücadelenin bir alanı bizzat egemenler arasında devam edecek. Bir tarafta ordu, bir tarafta liberal/ulusalcı partiler, öte yanda yönetimi kaptıran İhvancılar ve diğer dinci partiler var. Tüm bu güçler iktidardan pay almak için birbiriyle didişmeye devam edecekler.

İsyanda özgüveni daha da artan, bilinç ve örgütlenme alanlarında kayda değer ilerlemeler sağlayan işçi ve emekçi kesimler ise, bu avantajlara rağmen, programı net olan devrimci bir önderlikten yoksun olmanın yarattığı sorunlarla karşı karşıya bulunuyorlar. Ancak bu halleriyle bile, artık hiçbir güç onları yok sayarak hareket edemeyecektir. Zira buna tevessül edenlerin, kendilerini tarihin çöplüğünde bulma ihtimalleri yüksek olacaktır.

İsyanın kazanımları, birikimleri ve yarattığı avantajlar, devrimci önderlik sorununun çözüme kavuşturulması için uygun iklimi de oluşturuyor. Bu da işçi sınıfının, emekçilerin ve müttefiklerinin kendi önderliğini yaratma şansının yüksek olduğuna işaret ediyor ki, bu halen yakıcı bir ihtiyaçtır.