19 Temmuz 2013
Sayı: KB 2013/29

 Kızıl Bayrak'tan
Haziran direnişinde yeni safha
Zorbalara karşı isyan haktır!
AKP iktidarının
“hayat suyu”
yabancı sermaye
çekilmeye başladı
Sermaye devleti
tam bir cinayet şebekesidir!
İzmir’den baskınlara yanıt...
Devlet yine
katilleri koruyor!
Onbinler Ali için sokaklara indi!
Binler TMMOB yasasına karşı sokağa çıktı
14. Evvel Temmuz Festivali tamamlandı
Kamu TİS’leri görüşme süreci devam ediyor…
“Sendika hakkımız engellenemez!”
“Sonuna kadar mücadele!”
Para basanlar hakları için grevde!
“Bu grev onur grevidir!”
Mısır’da halk hareketi ve yeni gelişmeler
Gezi Parkı Direnişi’nden ayaklanmaya... - 2 V. Yaraşır
Gençlik yol ayrımında… K. Ali

Dünyada işçi ve emekçi eylemleri sürüyor!

Toplumcu Eksen’den...
Ekim Gençliği temsilcisi ile Yaz Kampı üzerine konuştuk...
Forumlar taleplerin kürsüsü oluyor
ABD’de Trayvon Martin davası... T. Kor
Gezi tutsağından mektup…
Kavga bitmedi direnişe devam!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 


Mısır’da halk hareketi ve yeni gelişmeler

 

İhvan (Müslüman Kardeşler) yöntiminin büyük bir halk isyanıyla yıkılmasından sonra Mısır, hem bölge devletlerinin hem bazı uluslararası güçlerin “ilgi odağı” oldu.

Sözkonusu güçlerin gösterdiği “yakın ilgi”, isyan eden Mısır halkına karşı duyulan sorumluluktan kaynaklanmıyor. Tersine, Süveyş Kanalı’nın sahibi de olan Mısır’ın bölgesel bir güç olarak oynadığı rol ve bu ülkenin stratejik öneminden kaynaklanıyor. Zira bu güçlerin bölgesel çıkarlarının korunabilmesi için, Kahire’deki yönetimin hem emperyalist/siyonist güçlerle hem Körfez şeyhleri ile iyi ilişiler içinde olması gerekiyor.

Halk isyanı ve egemenler arası iktidar mücadelesinin içiçe geçtiği düşünüldüğünde, Mısır burjuvazisinin her kesiminin, dış güçlerden destek alabilmek için çaba harcaması kaçınılmaz. İç dayanakları aracılığıyla Mısır’da etkili olmaya çalışan dış güçler ise, bu dayanaklarla işbirliğini pekiştirmeye çalışıyor.

Mısır burjuvazisinin dış güçlerle kurduğu ilişkiler, halkın hayrına sonuçlar yaratacak cinsten değil elbet. İktidardan aldığı payı güvencelemek için dış güçlerin desteğine ihtiyaç duyan burjuva akımlar, mümkün olduğunca, bu güçlerin isteklerine uygun hareket edeceklerdir. Ne burjuvazi ne onun arkasındaki dış güçler, Mısır halkının hayrı için çalışmayacaklarına göre, isyan eden milyonların hareket halinde olması ve telaplerini gerçekleştirmek için mücadeleye devam etmesi şarttır.

Süreci bu perspektifle ele almak, Mısır’daki karmaşık olayların yerli yerine oturtulmasını kolaylaştıracaktır.

İhvan ve destekçileri keskin dişlerini gösteriyor

Yenilgiyi kabul etmek istemeyen siyasal islamcılar, tüm güç, olanak ve araçlarını seferber ediyorlar. Kitle gösterileri, şiddet olayları, Sina Yarımadası’nda silahlı saldırılar ve dış güçlerin desteğini harekete geçiren İhvancılar, keskin dişlerini daha açık bir şekilde göstermeye başladılar.

Afrika Birliği devrik başkan Mursi’ye destek ilan ederken, AB şefleri de, seçimle gelen başkanın meşruiyetine vurgu yaparak, Mursi ve İhvancılara dolaylı destek verdiler. İstanbul’da toplanan Ortadoğu’daki İhvancı hareketlerin temsilcileri ise, Mısır’da aldıkları yenilgiden çıkış arayışına girdiler.

Yansıyan haberlere göre, başını AKP ve Tunus’taki Nahda şeflerinin çektiği gizli İhvancılar toplantısı, bu dinci-gerici akımın bölgesel çapta işbirliğini sıkılaştırarak, doruktan dibe doğru inişi durdurmak için tüm güçlerini seferber edeceklerine işaret ediyor. Bölgedeki kapitalistlere ve emperyalist/siyonist güçlere sunduğu hizmetin karşılığını isteyen bölgenin İhvancıları, Ortadoğu halklarının demokrasi, özgürlük, sosyal adalet ve onurlu bir yaşam uğruna yükselttiği mücadelenin önündeki en önemli engellerden biri olmaya devam ediyor. Mısır’da “yeni bir Suriye yaratma” tehditleri, İhvancılar’ın oynayabileceği uğursuz rolün mahiyeti hakkında fikir veriyor.

Görünen o ki, Mısır’da aldığı esaslı yenilgiyi telafi etme telaşı, siyasal İslam’ın bu kanadını daha da saldırganlaştıracak. Katar’ın bu cepheyi terk etme eğilimine girdiği dikkate alındığında, önümüzdeki süreçte bu dinci-gerici akımın başını Mısır’daki İhvancılar, AKP ve Tunus’taki Nahda çekecektir

Körfez şeyhleri ve Selefiler

Madalyonun iki yüzü gibi olsalar da siyasal islamcılar, iki temel fraksiyon arasında bölünmüştür. Biri İhvancılar diğer ise Selefiler. Duruma göre ittifak yapan bu iki dinci-gerici akım, iktidar paylaşımı sözkonusu olduğunda ise ayrışabiliyor. Tıpkı son günlerde Mısır’da olduğu gib.

Yakın zamana kadar Mursi ve İhvancılar’ın müttefiki olan Selefiler’in, Suudi Arabistan’daki Ortaçağ kalıntısı rejimle organik bağları olduğu biliniyor. İhvancıları yakın zamana kadar destekleyen Suudi Kralı ve diğer Körfez şeyhleri, son yıllarda tutum değiştirmeye başladılar. İhvancılar’ın Körfez ülkelerinde güçlenmesi, şeyhlerin alarm zillerini çalmasına neden oldu. Katar Şeyhi dışındakiler, Suudi Arabistan’la aynı safta yer alarak, İhvancılara karşı tutum aldılar. Mısır’da “Selefi atı” üzerine oynamaya başlayan Suudi Kralı ve diğer Körfez şeyhleri, Mursi’nin yıkılmasından sonra kurulan geçici yönetime destek verdiler.

Mısır halkının iradesine saygı duyduklarını söyleyen Körfez şeyhlerinin esas derdi, bu ülkede İhvancılar’ın oynadığı rolü, Selefilere havale etmektir. Geçici yönetime mali destek sunacaklarını ilan etmeleri, bunun göstergesidir.

Bazı çevreler, “İhvan gitti, yerine ondan da şeriatçı Selefiler geldi” türünden değerlendirmeler yapmaya başladı. Selefiler’in iktidar ve rant pastasından daha büyük bir pay kapmak için fırsatı kollamaya çalıştıkları açıktır. Suudi Kralı ile Körfez şeyhlerinin “cömert” mali destek açıklamalarının ise, dinci gericiliğin bu kolunu güçlendireceğini söylemek de mümkündür. Buna rağmen “inisiyatif Selefiler’in eline geçiyor” türü değerlendirmeler, çok abartılıdır. Zira Mısır’da milyonlarca işçi, emekçi ve genç halen alanlarda ve bu koşullarda ordu dahil, hiçbir burjuva gücün isyan eden halkın iradesini kırmaya gücü yetmeyecektir. Vurgulamalıyız ki, İhvancılar gibi Selefiler de, isyan eden halkın taleplerini gerçekleştirme mücadelesi önündeki temel engellerden biridir.

ABD müdahalesi ve sınırları...

Mısır’a en kaba müdahaleyi yapan ABD emperyalizmidir. Zira ABD’nin Mısır burjuvazisi, ordusu, istihbaratı ve tüm burjuva partileriyle geçmişe dayalı bir işbirliği var. Buna siyasal İslam’ın iki kanadı İhvan ve Selefiler de dahil…

2011’de patlak veren 25 Ocak isyanıyla şaşkınlığa düşen ABD yönetimi, halk hareketini teskin edebilecek her yönetimi desteklemeye hazır olduğunu pek çok kere dile getirdi. Seçimle işbaşına gelmiş “meşru” başkan Mursi ve İhvan yönetimine tam destek veren Barack Obama yönetiminin, kısa süren bir kararsızlıktan sonra, siyasal islamcı atını bir kenara bırakma yoluna gitmesi bunun göstergelerinden biridir.

Sürece müdahale eden ordu, yeni oluşturulan geçici yönetim ve muhalefetle görüşmeye çalışan Obama yönetimi, halk isyanını teskin etmek ve hareketin giderek anti-emperyalist/anti-siyonist bir niteliğe bürünmesini önlemek için çaba harcıyor.

Halk isyanının politize ettiği milyonların Camp David Antlaşması’na sıcak bakmadığının farkında olan Beyaz Saray’daki şefler, halk hareketinin ehlileştirilmesine özel bir önem atfediyorlar. Kuşkusuz ki, farklı kesimleriyle Mısır burjuvazisi ve Körfez şeyhleri de bu yönde çaba harcıyorlar.

Bu gerici koalisyonun aldığı tüm önlemlere rağmen, halk hareketinin önüne kurulan bu setleri yıkarak ilerlemeye devam etme ihtimali yüksektir. Setleri yıkan hareketin, gelişmenin önündeki esas engel olan emperyalizme karşı net bir tutum almaya başlaması da, kritik bir önem taşımaktadır.

Halk hareketinin dinamikleri ve zaafları

Farklı kanatlarıyla Mısır burjuvazisi ve onun dış destekçilerinin uğursuz çabaları, isyan eden milyonların taleplerini gerçekleştirmek için çetin bir mücadele sürecinden geçmeleri gerektiğini gösteriyor. Bu engellerin aşılmasının kolay olmadığı açıktır. Buna karşı isyan eden milyonların ortaya koyduğu militan, kararlı, ısrarlı, uzun soluklu direniş, hareketin güçlü devrimci dinamikler taşıdığını ve engelleri aşabileceğini gösteriyor.

İsyan eden milyonlarca işçi, emekçi, genç ve yoksul kır emekçilerinin çıkarlarını savunabilecek güçler, sol/sosyalist partiler, örgütler, sendikalar ve hareketin içinde boy veren gençlik örgütleri ve platformlardır. Bu güçler, henüz burjuva parti ve güçlerden ayrışmış değil. Ancak çatışmanın keskinleşmesi bu ayrışmayı kaçınılmaz kılacak ve kuşkusuz ki bu, hayırlı bir gelişme olacaktır.

İlerici-devrimci güçlerin politik süreçlere etkin bir şekilde müdahale etmesi, isyan eden halkın taleplerini bir bayrak gibi dalgalandırması gerekiyor. Sol/sosyalist hareket bu devrimci misyonu oynayabildiği zaman burjuvazinin, Körfez şeyhlerinin ve emperyalistlerin dayatmalarını boşa düşürebilecektir. Ötesi ise, işçi sınıfı ile emekçi müttefiklerinin devrimci önderliğe kavuşmaları ve nihai kurtuluş için, yani sosyalizm uğruna mücadeleyi yükseltmeleridir.

 

 

 

 

Mısır ve siyasal İslamın ahlakı

 

Müslüman Kardeşler’in (İhvan) anayurdu olan Mısır’daki halk isyanı, birçok hesabı, planı, hayalleri sarsarak ilerliyor. 30 Haziran’da patlak veren 2. isyan dalgasının İhvan yönetimini alaşağı etmesi, özellikle -“ılımlı İslam modeli” adıyla, Washington’dan piyasaya sürülen- siyasal İslamcıları derin bir kabusa sürükledi.

Ortadoğu’nun İhvancıları bir bütün olarak sarsılsa da, Ankara’daki İhvancı-Amerikancıların geçirdiği travma, diğerlerine nazaran daha derin görünüyor. AKP şeflerinin kabusu, Tunus’taki Nahda şeflerininkiyle kıyaslanabilecek düzeydedir. (Geçerken belirtelim ki, Tunus’ta da Nahda yönetimine karşı gelişen isyan hareketi (Tamarrud) var. Tunus’un İhvancı yönetimini yıkmak için yola çıkan isyancıların, topladığı imza sayısının 1 milyonu aştığı bildiriliyor.)

Ankara’daki İhvancıların yaşadığı travmanın dışa vurumu, isyan eden Mısır halkına saldırmak, onları darbeci ilan etmek ve Mursi’nin başa geçmesi için histerik izahatlar yapmak şeklinde tezahür ediyor. Taksim’den başlayarak ülkeye yayılan halk hareketini, “Ergenekon’un işi” diye itibarsızlaştırma saldırısı başlatan siyasal İslamcı takımı, şimdi de Mısır’da yaşananları buna kanıt diye yutturmaya çalışıyor.

İktidarın efendilerinden yandaş/yalaka kalemşör takımına, uzman diye geçinen taifeden ahlak dersi veren vasat görevlilere kadar uzanan bu kalabalık koronun bileşenleri aynı zırvaları, benzer cümleler kurarak terennüm ediyorlar.

Kendilerini “darbe karşıtı, ahlaklı zevat” olarak pazarlamaya çalışan bu koro, herkesi “ahlaklı olmaya”, yani 30 milyon Mısırlının isyanıyla alaşağı edilen Mursi ve İhvan yönetimini savunmaya çağırıyor. Amerikancı siyasal İslam’ın “yüksek ahlak anlayışı”na göre “Mursi biran önce başkanlık koltuğuna oturtulmalı, Mısır’ı ortaçağ karanlığına sürüklemek isteyen İhvan yönetimi de yeniden başa geçirilmeli, bunun için çaba harcamayanlar darbecidir...”

Vurgulamak gerekiyor ki, siyasal İslamcılarınki kadar ilkesiz, kuralsız, değerbilmez, riyakar “ahlaksız ahlak” anlayışına tarihte rastlanmamıştır. Bunların ahlakına göre, hileli seçimlerle 12.5 milyon oy alan ve ‘80 milyonluk Mısır’ın’ değil, ‘1 milyon İhvancının’ cumhurbaşkanı olarak hareket eden Mursi “meşru”, ama bu zorbalığa karşı isyan eden 30 milyon Mısırlı “darbeci”dir.

Siyasal İslam’ın “yüksek ahlakı” kısaca neler vaaz ediyor;

Gerçekleri katletmek ve kendi çıkarları neyi gerektiriyorsa onu söylemek, yazmak, vaaz etmek vb. Örneğin, Taksim Gezi Parkı’nda başlayan halk hareketi ülkenin dört bir yanına yayılırken, yandaş/yalaka TV kanalları penguen belgeseli veya yemek tarifleri anlatan programlar yayınlar. AKP şefleri ise, “dış mihraklar iş başında” diye milyonlara çamur atmaya kalkışırlar. F-16 savaş uçaklarıyla bombardımana tutulan Kürt çocuklarının katledilmesini haberden saymayan bu medya, uyduruk manşetler atarak, siyasal İslam’ın “basın ahlakı” konusunda herkese ders verir.

Gençlerin başına nişan alarak gaz bombası atan ve dört genci katleden, binlerce kişiyi yaralayan polis, siyasal İslamcı ahlaka göre, “kahramanlık destanları” yazmıştır. Sivas’ta insan yakan canileri, sokak ortasında cinayet işleyen katil polisleri serbest bırakan mahkemeleri ise, siyasal İslam’ın “adalet ahlakı”nın “eşsizliği” konusunda herkesi temin eder.

Siyasal İslam’ın önde gelen temsilcileri olan -Tayyip Erdoğan başta olmak üzere- AKP şefleri, önlem alınmadığı için yaşanan grizu patlamalarında onlarca işçinin katledilmesini, “güzel öldüler” şeklinde yorumlarlar. Bu da onların “iş ahlakı” hakkında fikir verir. “Müslüman kapitalistin” kasaları daha çok dolsun diye işçilerin katledilmesi, siyasal İslamın “iş ahlakı”na göre “güzel”, demek oluyor ki, “özenilecek” bir ölüm şeklidir…

“Yüksek ahlak anlayışı”nı bir “ihraç” nesnesi olarak da kullanan Ankara’daki İhvancılar, komşu halklara karşı da “ahlaki” bir seferberlik içindeler. ABD, İngiltere, Fransa emperyalistleriyle Suudi Arabistan, Katar gibi ortaçağ kalıntısı rejimlerle işbirliği yaparak “kafa kesen, göğüs yaran, kalp yiyen” cihatçı katilleri Suriye halkının üzerine salarlar. Bu icraatlarla övünen AKP’nin siyasal İslamcı “yüksek ahlak”ı, sadece Ortadoğu’da değil, artık dünyada da tanınmaktadır.

Tayyip ve mürtleri şahsında temsil edilen “yüksek ahlak anlayışı”nın icraatlarına dair pek çok şey daha sıralanabilir elbette. Ancak bu “özlü” icraatlar, siyasal İslam’ın kokuşmuş ahlak anlayışını anlamaya yeter de artar bile…

Hal böyleyken, uluslararası mahkemeler tarafından “soykırım suçlusu” diye aranan Sudan’ın darbeci/diktatörü Ömer El Beşirl’le “al takke ver külah” paslaşan Tayyip’le müritleri, neden “Mısır’a demokrasi” diye feryat figan ediyorlar? Bu zıt iki tutumu anlamak güç değil. Zira Tayyip Mursi’ye, AKP ise İhvana bakarak kendi geleceklerini görüyorlar. Dolayısıyla bu kaba riyakarlık gösterileri, Mısır’a demokrasi gelsin diye değil, -zira İhvan yönetiminin demokrasiyle yakından uzaktan bir alakası bulunmuyordu- “siyasal model” olarak tarihin çöplüğünü boylayan İhvancıların yanına gitmeyi, bir nebze de olsa erteleyebilme çabasıdır.

Vurgulamalıyız ki, bu çırpınışlar boşunadır. Çünkü Taksim’den ülke sathına yayılan halk direnişinden sonra, bu tiksinti verici palavraları yutacak kişilerin sayısı çok azalmıştır. Gelinen yerde, ancak ahmaklar Tayyip ve müritlerinin palavralarını yutabilirler. Emekçiler ise, kendilerine “zeka engelli” muamelesi yapanlardan, günü geldiğinde mutlaka hesap soracaklarını defalarca kanıtlamışlardır.