23 Ağustos 2013
Sayı: KB 2013/33

 Kızıl Bayrak'tan
Mısır’da dinci-gerici projenin çöküşü ve yansımaları
AKP ve düzen için yolun sonu
AKP neden kaygılanıyor?
Düzen partilerine kanmayalım!
Hacıbektaş şenliklerinde neler yaşandı?
Aleviler’in AKP’ye yönelik öfkesi haklı, tepkileri meşrudur!
Emekçi semtlerinde
devlet-polis-çete üçgeni!
Tekstilde büyük grev başladı!
Tekstil greviyle sınıf dayanışmasını büyütelim!
“Pes edersek onlar kazanır”
Tekstilde grev dalgası
KESK’in son Ankara yürüyüşü üzerine birkaç düşünce
KESK’liler Ankara’ya yürüdü!
Kurucu Meclis seçimleri ve proletarya diktatörlüğü - V.I.Lenin
Mısırlı devrimci-demokratik güçlerin açıklaması
Kökten dinciler, Güney Beyrut’u hedef aldılar

Marikana Katliamı’nın 1. yılında

Forumlardan
Burcu Koçlu derhal
serbest bırakılmalıdır!
Rojava’da tecavüz ve yağma fetvaları sökmeyecek!
Suat Kılıç’a açık mektup
Çizgi Metin’in anısı yaşıyor şimdi
Harmandalı’da
“çöp eylemi”
İşkenceci tanıklığıyla
hapis cezası
BDSP’li tutsaklardan Kazova direnişçilerine mektup
Devrime yürüyecek güçteyiz!
Ölümlerinin 86. yılında Sacco ve Vanzetti’yi saygıyla anıyoruz!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kavgayla, direnişle güzelleşen spor ve sporcunun dostuna...

Çizgi Metin’in anısı yaşıyor şimdi...


Metin Kurt gibi yalnızız

Ceza sahasında

Metin Kurt, kimine göre Galatasaraylı futbolcu. Kimine göre 69 Ekonomik İşbirliği Örgütü kupasını Türkiye’ye kazandıran adam, kimine göre futbola sendika getiren marjinal!..

Yalnız iki taraf için de tek bir gerçek var; Metin Kurt haksızlığa sessiz kalmayan bir futbolcu.

Metin Kurtun futbolculuk yaşamı kapitalizmin çarklarında sıkışarak gelişir. Ünlü futbolcu abisinin transferiyle hiç istemeden Altay’dan PTT’ye transfer olur. Kendi istemez ama abisi sözleşmesini yapar. O da Ankara yolcusudur.

Kapitalizmin pençesine aldığı futbolda, o hep topun peşinde koşmuştu. Yaşamı bir spor heyecanıyla sürdürmekti onun için maça çıkmak. Fakat Metin Kurt birileri için lig bitiminde bonservisiyle getirecek birkaç haneli rakam olmaktan öteye geçmedi. Birini alıp diğerini satarken yaşlananlar ayaklarına kurşun sıkılmasa da kenara itilirken Metin Kurt iyi futboluyla avuç ovuşturan takım başkanlarının gözdesiydi. Fakat top peşinde koşarken hakkını savunmayı atlamadı.

Top oynarken dökülen terinde alınteri olduğunu kavradığı için, emeğinin üzerinden birilerinin para kazanmasına sesiz kalmadı. Türkiye gibi işçiliğin en ağır kölelik anlamına geldiği topraklarda sendika dedi. Kimileri inanmadı. “Futbolda sendika mı olur” dedi. Oysa sadece futbol değil tüm spor emekçileri için sendika mücadelesi verdi. Sporda tabular yıkıldı ama patronların defansını geçemedi Metin Kurt.

Bir “milli maç” öncesinde tüm takım arkadaşlarının imzaladığı bir bildiriyle burjuva basının spor emekçilerinin sendikal mücadelesine olan sansürünü kınadı.

Sene 1976 diye başlayan yaşlılarımızın maç anlatımları vardır. Ama maçta Metin Kurt varsa hikaye başka başlayıp başka biter. Sene 1976, Galatasaray’ın Türkiye Kupası final maçı. Tribünler inliyor. Dakikalar geçmiyor. Taraftar gol bekliyor. Ama Metin formasını giyerken dahi mücadeleden uzak değil. Soyunma odasını grev çadırı yapıp 10 bin liralık priminin ödenmemesi üzerine greve gidiyor. Teknik direktör şaka sanıyor. Futbolda grev diye bir kural bilmiyor. Futbolculardan Yasin, Gökmen, Büyük Mehmet de katılıyor. Emek mücadelesinde bir kez daha duvarları yıkıyor Metin.

Bu eylemin ardından önce Galatasaray’dan uzaklaştırıldı sonra adı yok sayıldı. Fiilen Metin Kurt yasaklıydı. Ama kendisine karartma uygulayanlara inat inandığı gibi mücadelesini sürdürdü.

Ne güzel, ne güzel..
İnandığın her şeyi attığın kalbinde
İnanmadığın her şey yedek kulübende
Haydutlar ölmeden son bir dans
Ne dersin?
Sen mi güzeldin yoksa hayat mı güzel
Kula kulluk etmezdin
Çok yanlış biriydin*

Uyuşturucu bağımlısı, kumarbaz nice futbolcu burjuva basının baş tacı yapılırken Metin Kurt’u 90’lılar çok tanımadı. Tanınmasın diye çok çalışıldı. Ama o yaşamın ve kavganın içinde kalarak sporcu sendikası için çalışmaya devam etti. 13 Aralık 2010 günü İstanbul Valiliği kapısında haklı gururu vardı Metin Kurt’un. Türkiye Devrimci Spor Emekçileri Sendikası resmen kurulmuştu.

Kurt sendikayla çok çalıştı. Kendi gibi sansüre uğrayan, tecrit edilen Galatasaray taraftarına da sahip çıktı, futbolcuların haklarının çalınmasına da.

Yeri geldi “Türkiye Devrimci Spor Emekçileri Sendikası, Başbakan ve heyetine dönük protestoları, onurlu spor emekçilerinin ve sporseverlerin rüşvetle satın alınamayacağının kanıtı olarak değerlendirmektedir” diyerek AKP’ye de kafa tuttu.

“Halka en yakın yer neresi?” diye sorup çizgiyi gösteren “Ben de çizgide beklerdim. Antrenör ve idarecilerin olduğu tarafta oynamayı sevmiyorum” diyen Metin, bugün fiziken jübilesini yaptı ama ter döktüğü güzel forması Haziran Direnişi’yle sahalardan sokaklara indi.

Direnişle bir kez daha Metin Kurt’un mücadelesinin değerini anladık. Halkın yanında olmak da yaşadığı dönemin bir ürünüydü. Bugün endüstriyel futbol denen sermayenin para makinası içinde işçi ve emekçileri uyuşturması gereken tribünlerden mücadelede birleşen taraflar çıkıyorsa, aslı olan sınıfları hatırlayıp polis karşısında renklerini buluşturuyorlarsa Metin Kurt gibilerinin de bunda katkısı vardır.

Çarşı, FenerbahChe, TekYumruk , Devrimci Trabzonsporlular, Adana Demirsporlular derken direnişte gördük İstanbul United diyerek tek renk ve tek tribün olanları. Metin Kurt bir yıl daha yaşasaydı gururla bakardı. Elbet futbol hala sistemin yağlı çarkları için dönüyor. Elbette hala uyuşturmak için kullanılıyor ama efendiler “şeref tribünlerinde diken üstünde oturuyor. Her yuh sesini kendilerine sanıyorlar. Fabrikada, sokakta, okulda kullandıkları yöntemle statları da teslim almaya çalışıyorlar. Kendileri gibi gerici futbolcuları Rabia sembolü yaparak uşaklığını belgelerken, tehditlere rağmen gol sevincini sıkılı yumruklarla tribünleri selamlayarak yapan Beşiktaşlı Olcaylar da var işte. Direnişe kamerasını kapatıp basketbol maçına canlı yayın araçları yığan sansürcülere röportaj vermeyen Cenk Akyollar var. Direnişte gözünü kaybedenleri unutturmamak için tek gözünü kapatarak 90 dakika maç seyredenleri var.

Dakika 34 oldumu tribünleri direniş sloganlarıyla inleten, statlara doldurulan polise inat “sık bakalım” diyerek meydan okuyan akşam taraftar, sabahında fabrikada işçi, okulda öğrenci, hastanede doktor, mahallede esnaf olarak yine birleşecek olanlar var.

Ve artık futbol hiç olmadığı kadar güzelleşti; kavgayla, sendikayla, Metin Kurt’la, direnişle...

T. Kor

* Kesmeşeker - “Metin Kurt yalnızlığı”

 

 

 

 

Tribünlerin yanıtı direniş

 

Beşiktaş-Trabzonspor, Galatasaray-Gaziantepspor, Fenerbahçe-Red Bull Salzburg maçında AKP’ye taraftarların verdiği yanıt direniş sloganlarını haykırmak oldu. AKP’nin tüm baskı, tehdit ve polis ablukasına karşılık tribünlerde direniş sloganları yine yükseldi.

34. dakikada “Her yer Taksim her yer direniş” sloganı arka arkaya atılırken Lig TV sansür uygulamaya çalıştı. Maçı canlı yayınla veren Lig TV, tribünlerden gelen sesi kısarak sansür uygulasa da tribünlerden sloganlar atıldığı internet üzerinden hızla duyuruldu.

Lig TV’nin sahibi Digitürk’ten yapılan açıklamada uygulanan sansür kabul edildi. Digitürk kendini aklamaya çalışırken haftalardır gençliğe ve taraftarlara tehdit yağdıran sermaye hükümeti AKP’nin Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’sa ses kısmayı inkar etti.

Statlarda kime yasak

Fenerbahçe maçında ise tribünlerde Mısır’daki İhvancılara ve Mursi’ye destek görüntüleri vardı. ‘Şeref’ tribününde Konyasporlu biri boynunda Mursi’nin silueti olan atkı ile otururken hem Fenerbahçe hem de Konyaspor tribünlerinde İhvancılar için pankart açıldı.

 
§