11 Ocak 2013
Sayı: KB 2013/02

 Kızıl Bayrak'tan
Kürt sorununda AKP’nin tasfiyeci oyunu
Sermaye devleti “açılım oyunlarını” sürdürüyor
Devlet tasfiye,
Kürt hareketi çözüm istiyor!
Kürt halkına yönelik
ırkçı linç girişimleri sürüyor!
Suriye halkının ekmeğini ve buğdayını çalan bir yağmacı!
Düzen siyasetinin sahte kutuplaşma
çabaları devam ediyor!
AKP taşeron düzenini süreklileştiriyor
İşçi sağlığı ve iş güvenliği mücadelesini büyütelim!
İlaç tekeli Abdi İbrahim’in azgın işçi sömürüsü!
CHP’den sendika düşmanlığı!
Bursa’da metal işçilerine mücadele çağrısı
Demir-çelik işçileri
haklarının peşinde!
Arçelik işçileri işçi kıyımını ve sendikal ihaneti protesto etti
AKP iktidarının yayılmacı/saldırgan
planlarını bozalım!
Teknopark İstanbul İnşaatı İşçileri ile direniş üzerine konuştuk
Teknopark işçilerine polis terörü
Altın Şafak güneşi karartırken
Avrupa’da kapitalist kriz ırkçılığı, burjuvazi faşist hareketleri büyütüyor
Devrimci Kadın Kurultayı’nın güncel çağrısı
Devrimin kartalı: Rosa Luxemburg
Yeraltı Rusyası’nda 20 yıl: Sıradan bir Bolşevik’in anıları
TMMOB’yi savunmak
zorunluluktur!
Hepimiz devletin yasal mermilerinin hedefiyiz
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Avrupa’da kapitalist kriz ırkçılığı,
burjuvazi faşist hareketleri büyütüyor...

 

Geçtiğimiz hafta Yunanistan’ın kuzeyinde bulunan Aitolikos kasabasında romanların yaşadığı bir kamp 70 kişilik ırkçı faşist bir grup tarafından basıldı. Aralarında yüzleri maskeli kişilerin de bulunduğu grup, ellerinde sopalarla kampa saldırdı, bazı kulübeleri ve araçları ateşe verdi.

Aitolikos’ta daha önce de Roman emekçileri taciz eden ırkçı gruplarla Roman emekçiler arasında gerginlik yaşanmıştı. Çıkan olayların ardından Aitolikos Belediyesi Romanlar’a ait bazı ev ve kulübeleri “kaçak inşaat olduğu” gerekçesiyle yıkmıştı.

Yunanistan’da yabancı işçilere, göçmenlere, “ötekiler”e karşı sürdürülen ırkçı-faşist saldırıların arkasında Altın Şafak Partisi’nin olduğu biliniyor.

Emperyalist kriz Yunanistan’da
faşist partileri parlamentoya taşıdı

Kriz süreçlerinde geleneksel siyasal yapılara duyulan güvensizlik örgütsüz, bilinçsiz ve gelecek kaygısı içindeki kitleleri daha radikal arayışlara iter. Böyle süreçlerde işçi ve emekçiler bir yandan sol arayışlar içindeyken, güçlü bir sınıf partisinin olmadığı koşullarda da ırkçı-faşist hareketlere yönelir.

Emperyalist krizi en ağır şekilde yaşayan Yunanistan’da da durum böyle. Borç batağındaki ülkede, işsizlik yüzde 20’yi aşmışken, her 4 kişiden biri yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Sokaklarda yaşayanların sayısı ise çığ gibi büyüyor. Krizin yarattığı yıkıcı etkileri kullanan faşist Altın Şafak Partisi, tüm yabancıları Yunanistan’dan kovmayı ve sınırlara mayın döşemeyi vaat eden bir propaganda faaliyeti sürdürdü, yoksul Yunanlılara yiyecek dağıttı. Altın Şafak Partisi böylece, 2009’da %0,29 olan oy oranını bu seçimde 23 kat artırarak %6,97’ye yükseltti ve parlamentonun 300 sandalyesinden 18’ine sahip oldu.

Faşist Altın Şafak ırkçı, göçmen ve yabancı düşmanı, anti-semitik ve antikomünist yapılanmasına karşın, Avrupa’daki neo-faşist hareketlerin aksine, çalışma, örgütlenme ve eylem tarzı ile klasik faşist örgütlenmelere daha yakın. Hitler faşizmini referans alıyor, gamalı haçı andıran sembolleri kullanıyor, nazi selamı veriyor.

Avrupa’da büyüyen ırkçılık ve
ırkçı faşist partilerin güçlenmesi

Kapitalizm, dünya ölçüsünde tarihinin en büyük bunalımlarından birini yaşıyor. 80’lerin başından itibaren kapitalist neo-liberal saldırılar sonucu sosyal devlet çöktü, işçi sınıfının mücadelelerle kazandığı haklar yok edildi, sosyal haklar budandı, işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşulları ağırlaştı, işsizlik arttı. Yaşanan emperyalist küresel kriz ile birlikte, dev kapitalist tekellerin kapanması gündeme geldi ve yüzbinlerce işçi sokağa atıldı. Kapitalist tekellerin iflasını ülkelerin iflası izledi ve derinleşen kriz halihazırda Yunanistan, Portekiz, İspanya, İtalya, Fransa ve Kıbrıs’tan sonra AB’nin merkezine doğru ilerliyor. Troyka ve yerel yönetimler işçi sınıfına ve emekçi kitlelere kemer sıkma politikaları dayatıyor. İşsizler ordusu büyürken, milyonlarca insan açlığa, yoksulluğa itiliyor. Tüm bu tablo işçi ve emekçi kitlelerde hayal kırıklığına neden oluyor, güvensizliği, umutsuzluğu besliyor, gelecek kaygısını büyütüyor.

Göreceli refahlarını kaybedeceği endişesine kapılan kitlelerin tepkisi büyüyor. Örgütsüz ve bilinçsiz kitleler, krizin yol açtığı yıkımın asıl kaynağının kapitalist düzen olduğunu göremiyorlar ve ne yazık ki öfkelerini yanlış kanallara boşaltıyorlar. Tepkilerini burjuvazinin hedef olarak gösterdiği yabancı işçi ve emekçilere, göçmenlere, romanlara yöneltiyorlar; milliyetçi faşist partilerin destekçisi oluyorlar.

Dün Yahudi düşmanlığı vardı, günümüzde bunun yerini İslam düşmanlığı almış durumda. Yabancı işçi ve emekçiler ile müslüman nüfusun az olduğu ülkelerde ise, toplumun en alt katmanında yer alan Roman emekçiler, ari ırk yaratmayı savunan faşistlerin hedef tahtası oluyor. Geçtiğimiz sene Fransa’da ve İtalya’da Romanlar’a karşı girişilen faşist uygulamalar ve sınır dışı etmeler, son olarak da Yunanistan ve Macaristan’daki saldırılar bunun örnekleridir.

***

Kriz dönemlerinde sınıf mücadelesi muazzam bir dinamizm kazanır. Sınıfın öfkesi sokağa taşar. Avrupa’nın birçok ülkesinde krizin bedelini ödemeyi reddeden işçi sınıfının ve emekçilerin yaygın, kitlesel, militan eylemlilikleri buna örnektir. Yunanistan’da, Portekiz ve İspanya’da krizin patlak verdiği günden bu yana grevsiz geçen bir gün neredeyse yok. Yunan işçi ve emekçileri 20’nin üzerinde genel grev gerçekleştirdi. Öncüsünden yoksun işçi sınıfının mücadelesi düzeni yıkan bir mecraya evrilmemişse de, sınıf enerjisini ve deneyimlerini biriktiriyor ve büyük bir patlama potansiyeli taşıyor. Bunun bilincinde olan emperyalist kapitalist sistem yarın olası bir patlamayı kontrol altına alabilmek için, bugünden ırkçı faşist örgütleri palazlandırıyor, destekliyor, karşı-devrimin yedek gücü olarak yarına hazırlıyor.

Burada işçi sınıfına düşen görev, burjuvazinin işçi sınıfı ve halkları karşı karşıya getiren her türlü oyununu boşa çıkarmak, mücadele içinde biriktirdikleri enerji ve deneyimlerini ortaklaştırmak ve bunları krizin asıl merkezine, emperyalist kapitalist sistemin kendisine yöneltmektir.

Avrupa ülkelerinde faşist hareketler:

Macaristan’da ekonomik krizle beraber desteği hızla artan faşist parti Jobbik, geçen yılki seçimlerde yüzde 17 oyla ülkenin 3. büyük partisi oldu. Yahudi ve Roman düşmanı bu faşist partinin gençlik kolları, Mussolini ve Hitler’in “siyah ve kahverengi gömlekliler”i gibi hareket ediyor. Paramilitarist parti, siyah milis üniforması giyerek, Ku Klux Klan gibi meşaleler taşıyarak Roman köylerini basıyor.

Doğu Avrupa’da ırkçı faşist örgütlülükler güçleniyor. Litvanya’da da TT adlı faşist parti seçimlerde yüzde 12,7 oy almıştı. Letonya’da LNNK yüzde 5, Slovakya SNS yüzde 5,1, Slovenya’da SNS yüzde 5,4 oy desteğine sahipler. Bulgaristan’da ATAKA, özellikle Türkiye karşıtı söylemler kullanıyor. 240 sandalyeli ulusal mecliste 21, AP’de ise 3 milletvekili var.

İsveç: Sosyal demokrasinin beşiği sayılan İsveç’te, göçmenlerin devletin borçlanmasında büyük rol oynadığını ileri süren ırkçı yabancı düşmanı İsveç Demokratları (SD) ilk kez 2010 seçimlerinde yüzde 5,7 oy oranıyla 20 milletvekili çıkardı. Parti 1988’de kuruldu.

Finlandiya’da Nisan 2011’de yapılan milletvekili seçimlerinde yüzde 19 oy alarak dikkat çeken Gerçek Finlandiyalılar Partisi (Perussuomalaiset), göçmenlere karşı sert söylemleri ile oy topluyor.

Norveç: 1997’den beri ülkenin 2. büyük partisi olan ırkçı-faşist İlerici Parti (FrP), 2009’da yapılan seçimlerde oyların yüzde 22,9’unu almıştı. Anders Breivik’in geçen yıl 77 kişiyi katlettiği olay sonrasında, oyları yüzde 17’den yüzde 11’le geriledi.

Danimarka: Avrupa’da ırkçılığın önemli kalelerinden bir olan Danimarka Halk Partisi (DF), 1995’ten bu yana katıldığı tüm seçimlerde yabancı düşmanlığı ile ilgili politikalarıyla oy oranını artırırken, 15 Eylül 2011’de yapılan seçimlerde yüzde 12,3 oy alarak 22 milletvekili çıkardı ve ülkenin 3. büyük partisi haline geldi.

Hollanda’da Geert Wilders’in Özgürlük Partisi, İslam düşmanlığı üzerinden işçi ve emekçileri bölerek güç topluyor. 2010 seçimlerinde yüzde 15’in üzerinde oy alarak 24 milletvekilini parlamentoya sokmuştu.

Avusturya’da ırkçı faşist Jörg Haider liderliğinde 1999’da yaklaşık yüzde 27 oy alarak koalisyon hükümetine giren Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ), 2007 yılına kadar hükümette kaldı. Partinin kurucuları arasında Hitler döneminden kalma naziler bulunuyor. Bölündükten sonra FPÖ ve BZÖ olarak yola devam eden partiler, son genel seçimlerin yapıldığı 2008 yılında toplamda yüzde 28 oy oranına ulaşarak 183 sandalyeli meclise 53 vekil gönderdi. Son anketlere göre daha da güçlenen iki parti yüzde 32 civarında desteğe sahip.

İsviçre, Avrupa’da yabancı düşmanı ırkçı partinin seçimlerde birinci sırada yer aldığı tek ülke. İsviçre, islam karşıtlığının son yıllarda en fazla politik rant getirdiği ülkelerin başında geliyor. Son seçimlerde yüzde 26 oy alarak elde ettiği 54 milletvekili ile ulusal meclisteki en büyük siyasi grup olan İsviçre Halk Partisi (SVP), dörtlü koalisyondan oluşan hükümetin ortaklarından birisi.

İtalya’da, faşist Umberto Bossi’nin liderliğini yaptığı Kuzey Ligi (Lega Nord), 2008’de Berlusconi’nin Forza İtalia’sı ile birleşmişti. Kuzey Ligi, İtalya’nın yoksul güney bölgelerinin ayrılmasını ve Padaniya adlı yeni bir devletin kurulmasını savunuyor. Kuzey Ligi, üç ayrı dönem hükümette yer aldı. Son genel seçimlerde yüzde 8,3, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yüzde 10,2 oy oranına ulaştı. Temsilciler Meclisi’nde 59 sandalyeye sahip.

İngiltere yabancı karşıtı Britanya Ulusal Partisi (BNP), 2009’da yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde 900 bin oy aldı. BNP’nin önümüzdeki yıl yapılacak genel seçimlerde meclise girmesi bekleniyor.

Fransa’daki ırkçı faşist Parti Ulusal Cephe’nin lideri, 2011’de istifa eden faşist Jean-Marie Le Pen’in kızı olan Marine Le Pen. Le Pen, Fransa’daki 2012 başkanlık seçimlerinde yüzde 18 oy aldı ve en popüler üçüncü aday oldu. Avrupa Parlamentosu’nda 3 milletvekilleri var. Ulusal Cephe, göçmen karşıtı, özellikle islam karşıtı söylemleriyle yabancı düşmanlığının yayılmasında önemli rol oynuyor.

Almanya’da Nasyonal Demokrat Parti’nin (NDP) son seçimlerde oyların sadece yüzde 1,5’unu alması şaşırtıcı olmasın. Almanya’da Pro Almanya gibi güçlü milliyetçi faşist örgütlenmeler mevcut. Faşist partilerin bizzat devlet eliyle besleniyor olması, 2000-2006 yılları arasında 9 yabancı emekçinin öldürüldüğü olayların üzerindeki sis perdesiyle birlikte gözler önüne serildi. Neo-Nazi örgüt Nasyonal Yeraltı’nın hücre evinde Federal Anayasayı Koruma Dairesi tarafından sadece gizli servis çalışanlarına verilen kimlikler bulundu ve eylemlerde kullanılan askeri malzemenin Alman Ordusunun malı olduğu, devlet kurumlarında bu olayı araştıran dosyaların yok edildiği ortaya çıktı.

Belçika’da Flaman bölgesi parlamentosundaki en büyük fraksiyona sahip olan Flaman Menfaati partisi (Vlaams Belang), göçmenlere karşı sert yasaların çıkarılmasını ve Flaman bölgesinin bağımsızlığını istiyor. Faşist parti 2007 seçimlerinde Belçika genelinde yüzde 12 oranına ulaştı.

 

 

 

 

Avrupa 2013'ten de umutsuz

 

Araştırma kurumlarına düzenli olarak yaptırılan ve sonuçları açıklanan anketlere göre, Avrupa ekonomisi 2013 yılında da küçülecek. Üç bin kapitalist şirketi kapsayan son ankete göre, Aralık ayında işletmelerinin sipariş girdisinde önemli düşüş kaydedildi. Ortak para bölgesindeki talepte varolan gerileme yüzünden derin resesyona girdiği belirtiliyor.

Avro Bölgesi'nin en önemli konjonktür barometrelerinden sayılan satın alma endeksi 46 puana kadar gerilemiş bulunuyor. Büyüme eşiği olarak adlandırılan 50 puanlık sınırın oldukça altına inmiş durumda. Almanya'nın satın alma endeksi puanı aralıksız onuncu kez düştü. Fransa, İtalya ve Hollanda üretim düzeyini korurken, İspanya, Avusturya ve Yunanistan'da sanayi sektörünün daralmaya devam ettiği belirtiliyor.

Avro dışı ülkelerden sanayi ürünlerine gelen talepteki gerilemenin 18 aydır ihracatçı şirketlerin sipariş girdisinde kaydedilen düşüş trendine ivme kazandırdığı belirtiliyor ve 2012'nin tatminkâr geçmediğini ve ilerisi için de umut vermediğini belirtiyorlar.

Avrupa ortak para bölgesi ekonomisi kriz nedeniyle geçen yılın ikinci çeyreğinde yüzde 0,2, son çeyreğinde ise yüzde 0,1 oranında küçülmüştü. Yeni yıl mesajında, ''Gelecek yıl ekonomik ortam kolay değil, zor olacaktır'' diyen Almanya başbakanı Merkel, talepdeki daralmanın ihracata bağımlı olan alman kapitalist ekonomisinin de yola açacağı sonuçlara dikkat çekiyordu.

 

 

 

 

Chavez’in yemin töreni ertelendi

 

Hugo Chavez’in sağlık sorunlarının sürmesi nedeniyle yemin töreninin ertelendiği duyuruldu.

Venezüella Cumhurbaşkanı Hugo Chavez, Küba’da geçirdiği kanser ameliyatının ardından bir dizi komplikasyon geçirmiş ve bu nedenle de tedavisi sürmüştü. Beklenenden uzun süren tedavi ise gerici muhalefeti umutlandırmış, gerek sağlık durumuna dair söylentiler yayarak, gerekse yemin törenini bahane ederek Chavez karşıtı bir propaganda yürütülmeye çalışılmıştı.

10 Ocak’ta yapılması planlanan Cumhurbaşkanı yemin töreni, Chavez’in sağlık durumu nedeniyle ertelendi. Parlamento yapılan oylama ile Chavez’e iyileşene kadar süre verilmesini onayladı. Bu kararla birlikte muhalefetin Chavez’in hastalığından faydalanma umutları da boşa düşmüş oldu.

Chavez’in sağlık durumuna dair ise son olarak Enformasyon Bakanı Ernesto Villegas bir açıklama yaparak Chavez’in tedaviye yanıt verdiğini belirtti.

 

 

 

 

Hindistan'da tecavüz davası başladı

 

Hindistan'da büyük kitle gösterilerine konu olan toplu tecavüz davası 3 Ocak'ta başlarken, sanıklar 7 Ocak günü ilk kez mahkeme önüne çıkarıldı.

Avukatların tecavüz sanıklarını savunmayı reddedeceklerini açıklamasıyla mahkeme duruşmada sanıklara yeni avukat atadı. Sanıklara mahkum edildikleri takdirde idam cezası verilecek.

Zanlılar hakkındaki iddianamenin bin sayfadan fazla olduğu belirtilirken, savcıların elinde çok sayıda kanıt ve 30'a yakın şahit de bulunuyor.

Kadına yönelik şiddetin protesto edildiği gösteriler sonrası Hindistan yönetimi yeni yasa hazırlıklarına başladı. Ülkede tecavüze karşı cezaları artırmak üzere hazırlanan yeni yasaya öldürülen genç kadının adının verilmesi teklif edilmişti.

Ülke çapında geniş eylemlere neden olan saldırıda, 23 yaşındaki genç kadın Yeni Delhi'de bindiği otobüste toplu tecavüze uğradıktan sonra dövülüp yola fırlatılmıştı. Genç kadın, 16 Aralık'ta uğradığı saldırı ardından kaldırıldığı hastanede günlerce yoğun bakımda verdiği yaşam mücadelesini kaybetti. Genç kadının yoğun bakımda kaldığı süreçte sokaklarda kitlesel eylemler örgütlenerek, kadına yönelik saldırıların son bulması için önlemlerin artırılması istenmişti.