24 Ocak 2014
Sayi: KB 2014/04

Çürümüş düzenle uzlaşmaya hayır!
Ekonomideki kırılganlık ve sermayenin büyüyen korkusu
Dinci-gericilerin dalaşması ve Kürt hareketinin tutumu
Pisliği devrim temizleyecek, devrime hazırlanalım!
Bozuk düzenin çarklarını döndürenler
Roboski adın yine kaçak... - T. Kor
Herkes için parasız, nitelikli sağlık hakkı için mücadeleye!
Özelleştirme saldırısına karşı mücadeleye!
3. havalimanı için “acele kamulaştırma”lar başlayacak!
İki işçi eylemi ve gösterdikleri...
ENA Tekstil’de direniş!
“Sonuna kadar devam edeceğiz!”
Bakanlıktan işçilere: “1.5 yıl daha ölmeyin!”
“Çocuk cezaevleri derhal kapatılmalı!”
ABD mali krizi perdelemeye çalışıyor
Cenevre-2 Konferansı’nda uzlaşma arayışı
Suriye’de propaganda savaşı
Yeni anayasaya karşı farklı tutumlar
Direniş kazandı!
Bielefeld’de Haziran Direnişi paneli
Zoru zor bozar!
İzmir’de DLB’lilere polis saldırısı!
Gebze’de Rosa anması
Çürüyen düzen emekçilere umut olamaz!
İstanbul’da Hrant Dink’i on binler andı
Gezi Şehit ve Gazileri Platformu kuruldu
İHD’den hak ihlalleri raporu
Mustafa Suphi ve 15’ler…
Mustafa Suphi’nin 3. Enternasyonal’deki konuşması:
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Zoru zor bozar!

 

Burjuvazinin işçi sınıfı ve emekçiler üzerindeki zor aygıtı olarak örgütlenmiş devlet mekanizması kendi geleceği için her türlü yola başvurmaya, baskıyı sistematikleştirmeye ve katmerleştirmeye devam ediyor. Bunu sistemin yaşadığı krizle beraber daha da yakıcı hissederken Haziran Direnişi ile birlikte bu zor aygıtının pervasızlığını kitlesel boyutta yaşadık. Direnişte şehit düşenlerden yaralananlara, gözaltı-tutuklama teröründen TOMA’lara, plastik mermilere, gaz fişeklerine baskıyı soluduk. Bu baskı politikaları gençliği de doğrudan hedef almaktaydı. Toplumsal hareketin yükseldiği her dönemde dinamik, militan bir ruhla mücadelede yerini alan gençlik bu zor aygıtının direkt hedefindeydi. Bu gerçeklik sadece Haziran Direnişi’yle yaşanan sürecin gerçekliği değil, devlet mekanizmasının da gerçekliğidir.

Bizler bunu on yıllardır üniversitelerde yaşadık, yaşamaya da devam ediyoruz. Gençliğin devrimci potansiyelinden her daim korkan ve korktukça da saldırganlaşan, baskıyı arttıran burjuvazi AKP’nin şefinin deyimiyle elindeki bütün “enstrümanları” kullanıyor.

Haziran Direnişi’nin ardından gençlikten korkusunun ve gençliğin potansiyelini bertaraf etme politikasının bir sonucu olarak “Eylül sendromu” yaşayan ve yaşatan, gençlikten beklentileri yükseltip, umutsuzluk yayan ve kendi hazırlığını bu çerçevede yapan düzen güçleri hazırlığında haksız olmadığını gördü. Belki Eylül ayı veya sonrası yeni bir Haziran getirmedi ancak gençlik potansiyelini ortaya koydu.

Bu potansiyelin karşısında bilindik yöntemler devreye sokuldu. Faşist saldırılarla birçok yerde devrimci, ilerici ve Kürt öğrencilere yönelik saldırılar gerçekleştirildi. Bir yanıyla korkutma bir yanıyla kitleden yalıtma ve marjinalleştirmenin bir aracına dönüştürüldü. Hareketin özneleri ise bu saldırıları bir kitle çalışmasına konu etmekte ve kitlesel yanıtlar üretmekte zayıf kaldılar.

Turnikelerle, bölümler arası geçiş-afiş asma-bildiri dağıtma-stand açma yasaklarıyla, ÖGB-polis saldırıları, denetimler, kameralarla gençlik dört bir yandan kuşatıldı. Bu kuşatma sivil polislerin üniversite kapısından gözaltı yapmalarına kadar vardırıldı.

Üniversitelere “koruma memurluğu” adı altında polisin girişine meşruluk, kabulleniş yaratma çabası Haziran Direnişi ile ötelenirken, bu dönem gençlikle daha fazla karşı karşıya gelmemek adına hayata geçirilmedi. Ancak devletin zor aygıtının polisten ibaret olmadığı ortada. Üniversitelerde her türlü kılığa bürünmüş bir şekilde polislerin bulunduğu da biliniyor.

Tüm bunların devamı olarak daha dönem başında soruşturma tehditleri, geçen dönemden kalan cezaların uygulanması ve dönem boyunca yeni soruşturmaların açılması ile birlikte tam anlamıyla soruşturma terörü gerçekleştirildi. Van ile dayanışma masalarında bulunmaktan Feniş işçilerinin okula geldiği etkinliğe katılmaya, Hasan Ferit’in dedesinin okula sokulmamasına karşı çıkmaktan yemekhanede ücretsiz yemek yemeye, afiş asmaktan okuldaki sivil polisleri kovmaya forumlara katılmaya kadar İstanbul Üniversitesi’nde 100’e yakın öğrenciye yüzlerce soruşturma açıldı. Sayısını kendilerinin bile bilmediği bir hızla ve dört bir koldan açılan soruşturmalara her gün yenileri ekleniyor. Kimi öğrencilere daha şimdiden 10 soruşturma açılmış durumda.

Eylül’den bugüne üniversitelerde böylesi bir tablo hakimdi. Bütün bir dönem devletin zor aygıtının saldırılarıyla geçti. Ne yazık ki bu saldırıları boşa çıkaracak bir çalışma ve irade ortaya konamadı. Bu konuda atılan adımların ya devamı gelmedi ya da sınırlı kaldı. Bunda en büyük etken bu saldırılar karşısında net tutum alacak, bırakalım devrimci tutum almayı faaliyetini sahiplenecek politik bakışa ve iradeye sahip bir siyasal özneler tablosundan yoksun olmamızın çok büyük payı var.

Soruşturmalara, saldırılara konu olan politik etkinlikleri sahiplenmek, kitleleri sahiplendirmek, bu zor aygıtının gerçekliğini gözler önüne sermek gerekirken bundan kaçmak, “üniversitede polis istemiyoruz” deyip sivil polislerin okulda cirit atmasına göz yummak, turnikelere karşı olup, üzerinden atlamak gerekir derken kimliklerini okutup okula girmek, soruşturmalar açıldığında “biz yoktuk, ben oradan geçiyordum” demek, cezayı aldığında kabullenip idarenin bir “devrimci”nin okula girip girememesine karar vermesini seyretmek, öğrenciler bunlardan korkar deyip düzenin zor aygıtının gerçekliğini kitlelerden gizleme tutumları hiçbir şekilde kabullenilebilecek tutumlar değildir. Bırakalım kitleleri harekete geçirmeyi, bu tutumların sahipleri düz yolda bile yürüyemezler.

Zoru zor bozacaktır. Karşımızdaki zor aygıtına boyun eğerek onu alt edemeyiz. Onu kabullenerek onu dağıtamayız. Ancak karşımızdaki zor aygıtı örgütlüdür. Kitleleri kendi peşinden sürüklemektedir. Onun karşısına örgütlü bir zor çıkarmalıyız. Kitleleri harekete geçirecek, içine katacak, politik bir ortaklığa sahip bir örgütlülükten bahsediyoruz. Bu baskı politikalarını, saldırıları püskürtmenin tek yolu budur.

Bir dönemi geride bıraktık ancak ikinci dönem, bahar dönemine hazırlık yapmak gerekmektedir. Verilen cezalar, okuldan uzaklaştırmaların siyasal faaliyeti engellemesine izin verilmemelidir. Gençlik politik bir taraflaşma içine sokulmalı, kendi geleceğine, özgürlüğüne yönelik bu saldırıları boşa çıkartmanın gerekliliği kavratılmalıdır.

Bugün bu saldırılara yanıt verememek sadece bir dönemi değil, gençlik hareketinin biriktirdiklerinin kaybedilmesi anlamına gelecektir. Geleceğimize ipotek koymaya çalışanlara dur demeliyiz.

Geleceği kazanmak istiyorsak, bu saldırıları boşa düşürmekten başlamalıyız. Bugün bu zor aygıtının karşısında bu iradeyi gösteremezsek, bugün bu iradeye kitleleri kazanamazsak, yarın bu zor aygıtını yıkabilecek iradeyi de bulamayız, kitlelere de güven veremeyiz.

Ekim Gençliği

 
§