11 Temmuz 2014
Sayı: KB 2014/28

Sınıf hareketi önündeki engellerin kaldırılması için...
Engelleri aşmak için taban inisiyatifleri
İş güvencesi hakkına
sahip çıkmak için birleşik mücadeleye!
Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerine...
Çatı aday kimin adayı?
TKİP hedef gösteriliyor!
İnternette sansüre devam!
Maltepe Belediyesi dava kararından görünenler
Bosch’ta yetki
Türk Metal’e verildi
Ha cam ha soda:
İşçi düşmanı Şişecam!

Sütaş’ta devlet sermayenin hizmetine koştu

İşçiler sessiz sedasız ölüyor

Tanrıverdi’de işçi iradesine patron müdahalesi

Üretimden gelen gücümüzü kullanıyoruz!

Kızıl Bayrak: Tasfiyeciliğe, karanlığa tutulan kızıl bir meşale! - H. Eylül
Direnişçi işçilerden
Kızıl Bayrak’ın 20. yılına...
“Yeni Greif’ler için ileri!”
Ekim Gençliği II. Yaz Kampı
Mülteciler sorunu ve devrimci sorumluluk
İsrail saldırıyor, Filistin direniyor!
Mısır’da yeni yönetimin ilk icraatı
zam furyası
Çocuklar hapishanede, suçlular nerede? - Z. Eylül
Eylül günlerinde acının arabesk hali - K. Ehram
“Müziğimiz mücadeleye devam çağrısı!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İş güvencesi hakkına sahip çıkmak için birleşik mücadeleye!

 

Sermaye devleti mecliste görüşmeleri süren torba yasa içine eklediği yeni düzenlemelerle kamu emekçilerinin iş güvencesini gasp etmeye hazırlanıyor. Torba yasaya eklenen 82. maddede yer alan düzenlemeye göre; kamu görevlileri hakkındaki atama, görevden alma, göreve son verme, naklen veya vekâleten atama, yer değiştirme, görev ve unvan değişikliği işlemleriyle ilgili olarak verilen iptal ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin mahkeme kararlarının gereğinin yerine getirilmesi için tanınan 30 günlük süre, 2 yıla çıkartılıyor.

Tasarı, geri dönüşlerdeki atamalarda da değişiklik yapıyor, dava konusu kadro boş da olsa bu kadroya atama yapılmasının önüne geçiyor. Kamu görevlisinin, kazanılmış hak aylık derecesine uygun başka bir kadroya atanması öngörülüyor.

Bu tasarı yasalaşırsa kamu emekçilerini keyfi uygulamalar beklemekte ve buna karşı itiraz edebildikleri mevcut hukuksal kanallar da ortadan kaldırılmaktadır. İdarenin keyfi tutumları ve cezalandırmalarına hukuksal kılıf hazırlanmaktadır. Özetle bu düzenlemelerle kamu emekçilerinin iş güvenceleri ortadan kaldırılmakta, sayıları 3 milyonu bulan kamu emekçilerine güvencesiz ve kölece çalışma dayatılmaktadır.

Sermaye hükümeti bilindiği gibi torba yasalar içinde işçi ve emekçilerin haklarına yönelik saldırıları bir çırpıda geçirmek istemektedir. Geçmişte de, birçok maddeden oluşan torba yasa içine eklenen saldırı yasaları emekçilerin haberi olmadan sessiz-sedasız geçirilmişti. Şu an gündemde olan kamu emekçilerini ilgilendiren ek maddeler de öyledir. Kamuoyuna Soma işçi katliamı ardından, iyice teşhir olan taşeron sisteme karşı bir takım düzenlemelerin yapılacağı tartıştırılmakta ama bu maddelerin içine de kamu emekçilerinin iş güvencesini gasp eden yasalar yerleştirilmektedir. Tipik bir sermaye hükümeti kurnazlığıdır karşımızda duran.

Sermaye ve hükümeti AKP, çalışma yaşamında kuralsız ve güvencesiz koşullar istiyorlar. Kamu alanında da bu niyetlerini hiçbir zaman gizleme gereği de duymadılar. Hatırlanırsa Tayyip Erdoğan bu niyetini şöyle özetlemişti: “Dünyanın neresinde işçi-memur ayrımı var? Kamu çalışanlarının iş güvencesi Türkiye’nin sıçrama yapmasına engel oluyor.

Kamu emekçilerinin iş güvencesine yönelik bu niyetler uzun süredir dillendiriliyorken ve son torba yasa içinde somutlaşmışken, sendikalar cephesinden ise sınırlı bir takım tepkiler söz konusudur. Meclis koridorlarında bir takım görüşmelerle zaman kaybedilmekte, emekçileri kitlesel biçimde sokağa çekecek eylemlerden uzak durulmaktadır. “Yetkili” konfederasyon olan Memur-Sen ise, alt komisyonda tasarıya bu madde eklenirken sessiz kalmış ve sonrasında göstermelik bir “tepki” ile yetinmiştir.

Bu saldırılara karşı yapılması gerekense bellidir. Böylesi ortak bir sorun karşısında kamu emekçilerinin tabandan mücadelesinin örgütlenmesi önemlidir. Hakları, gelecekleri ve iş güvenceleri için kamu emekçilerinin ortak örgütlenme ve mücadele zemini fazlasıyla mevcuttur. Dar grupsal çıkarlardan, icazetçi anlayışlardan uzak, tıpkı Greif işçilerinde olduğu gibi, fiili-meşru mücadele yoluyla birleşik mücadele örülmelidir. Buna uygun bir bakışa ve mücadele programına ihtiyaç vardır. Ancak böylesi bir bakış ve programla iş bırakma gibi sonuç alıcı eylemler örgütlenebilir. Böylesine önemli hak gasplarını engellemenin başka bir yolu ve yöntemi yoktur.

 

 

 

 

AKP maden işçileriyle dalga geçiyor

 

TBMM Soma Maden Faciasını Araştırma Komisyonu Üyesi AKP’li Selçuk Özdağ, muhalefetin Soma Madencilik A.Ş.’ye ait Atabacası ile Işıklar Maden Ocakları’nın kayyum kuruluncaya kadar kapalı kalması önerisine “O zamana kadar madenler kapalı kalsın. Hemen yarın tekliflerini versinler. Bu kayyum kuruluncaya kadar da kapalı olan madenlerdeki işçilerin maaşlarını da CHP, MHP ve HDP birlikte ödesin” diye cevap verdi.

Özdağ’ın bu “dahiyane” önerisi AKP’nin Somalı maden işçilerinin yaşadıkları sorunlara ne kadar ilgili olduğunu gösteriyor. İşçiler için mezar olan bu madenlerin güvencesiz koşullarını düzeltmek onlar için masraflı geliyor. Ayrıca kapalı kalacak ocaklardan kömür de çıkarılamayacağı için, maden kapitalistleriyle birlikte uğrayacakları zararı düşünüyorlar.

Özdağ, diğer partilere yaptığı çağrıya verilecek cevabı çok iyi biliyor. Çünkü kendi ceplerini haksız kazançla dolduran AKP’li vekiller, diğerlerinin de ellerinin kendi ceplerine girmeyeceğini, aynı kumaştan olduklarını gayet iyi biliyor.

Şimdiye kadar hiçbir doğal afette rahatlarını bozmayan vekiller, kriz zamanlarında da “aynı gemideyiz” diyorlar. Fakat fedakarlık çağrısını sürekli işçi ve emekçilere yapıyorlar. Kendileri ise lüks yaşamlarına devam ediyor.

AKP, “kayyum kuruluncaya kadar” işçilere verilecek maaş için diğer partileri adres göstererek işi yokuşa sürüyor. İşçilerin zorla götürüldüğü seçim mitinglerinin hangisi olduğu biliniyor. Soma’da işçilerin çıkardığı kömür için Soma kapitalistine yüklü miktarlarda para veren AKP yüzsüzlükte sınır tanımıyor. Soma Holding’le girdikleri kirli ve kanlı işbirliği sonucu yüzlerce işçiyi katledenler, madenler kapalı kalırsa, işçilere “başka kapıya” diyor.

 

 

 

 

İşçiden bir de iftar vergisi alınıyor!

 

Ramazan ayının gelmesiyle birlikte bazı fabrikalarda oruç tutan işçiler için erzak yardımı uygulanmaya başlandı. Oruç tutmayan işçiler için yemek düzeni sürerken diğer işçilere makarna, un, fasulye, yağ gibi kuru gıdalar veriliyor.

Fakat oruç tuttuğu için erzak yardımı alan işçilerden vergi alınıyor. Gelir Vergisi Kanunu’nun 23/8. Maddesi uyarınca alınan erzak yardımı işçi ücretine eklenmek suretiyle gelir vergisine işlenmiş oluyor. Ve de damga vergisi uygulanmış oluyor.

Patronlara vergi afları çıkaran sermaye hükümeti işçilerin tuttuğu oruçtan dahi vergi alıyor.

İşçi ve emekçi haklarının gasp edildiği düşünüldüğünde birçok fabrikada zaten oruç tutan işçilerin bir aylık yemek ücretleri gasp ediliyor. Ne işçiye veriliyor ne de erzak yardımı olarak veriliyor. Patronlar din propagandasıyla oruç tutmayı teşvik ederken bir aylık yemek ücretleriyse kâra katılıyor. Erzak yardımı veya yemek ücreti olarak ödeme yapılan işletmelerdeyse hükümet vergi soygunu ile çıkıyor. İşçinin hakları her hâlükârda gasp ediliyor.

 
§