11 Temmuz 2014
Sayı: KB 2014/28

Sınıf hareketi önündeki engellerin kaldırılması için...
Engelleri aşmak için taban inisiyatifleri
İş güvencesi hakkına
sahip çıkmak için birleşik mücadeleye!
Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerine...
Çatı aday kimin adayı?
TKİP hedef gösteriliyor!
İnternette sansüre devam!
Maltepe Belediyesi dava kararından görünenler
Bosch’ta yetki
Türk Metal’e verildi
Ha cam ha soda:
İşçi düşmanı Şişecam!

Sütaş’ta devlet sermayenin hizmetine koştu

İşçiler sessiz sedasız ölüyor

Tanrıverdi’de işçi iradesine patron müdahalesi

Üretimden gelen gücümüzü kullanıyoruz!

Kızıl Bayrak: Tasfiyeciliğe, karanlığa tutulan kızıl bir meşale! - H. Eylül
Direnişçi işçilerden
Kızıl Bayrak’ın 20. yılına...
“Yeni Greif’ler için ileri!”
Ekim Gençliği II. Yaz Kampı
Mülteciler sorunu ve devrimci sorumluluk
İsrail saldırıyor, Filistin direniyor!
Mısır’da yeni yönetimin ilk icraatı
zam furyası
Çocuklar hapishanede, suçlular nerede? - Z. Eylül
Eylül günlerinde acının arabesk hali - K. Ehram
“Müziğimiz mücadeleye devam çağrısı!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Çatı aday kimin adayı?

 

İşçi ve emekçiler için esasta hiçbir uygulamayı değiştirmeyecek devletin başındaki ismi seçme yarışı hızlandıkça, Erdoğan’a karşı ‘çatı adayı’ olarak sürülen Ekmeleddin İhsanoğlu da “herkesin adayı” olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Bunun için bir zafer işareti yapıyor, bir Erbakan çizgisiyle özdeşleşen baş parmak selamı veriyor.

Haziran Direnişi’nin ardından işçi ve emekçilerin hassasiyetlerini düzen içi seçim oyunlarına yedekleme görevi biçilenler AKP’ye karşı bu gücü arkalarına almak için ‘demokrat’ maskelerini taksalar da diğer düzen güçlerini de ürkütmemek için gerici, milliyetçi temelleri de öne çıkarıyorlar. Yerel seçimlerde Mustafa Sarıgül ve Mansur Yavaş’la sembolleşen bu aday profili cumhurbaşkanlığı seçiminde de İhsanoğlu ile sürüyor.

“Herkesin adayı” diye sunulan İhsanoğlu da bunun için bir Gezi Parkı’na gidip konuşuyor, bir gerici merkezlerden sesleniyor. Fakat emperyalistlerin “ılımlı İslam” çizgisinin temel unsuru olduğunu her fırsatta gösteriyor. Haziran Direnişi’nden bahsederken “Gençlerimizin masumane şekilde başlattığı, ağaçların kesilmesine karşı duran mertçe bir harekettir” diyerek sahiplenmesinin sınırını gösteren İhsanoğlu, iki gün öncesinde de “Turgut Özal gibi Hakk’ın ve halkın desteği ile geleceğiz” diyordu.

Ortak aday gökkuşağı gibi her renkten gözükse de hakim rengi yeşil. Erdoğan’ın koyu yeşili karşısında çimen yeşili. Bunu her açıklamasındaki dini göndermelerde gösteriyor. Ve buna paralel sarf ettiği laiklik, demokrasi gibi kavramlarla yumuşatıyor, rengini açıyor.

Son olarak Siyonist İsrail’in saldırıları için “Gazze’de masum sivillere karşı yapılan hunharca saldırıları kınıyorum” derken dahi “Kendini Müslüman olarak tanımlayan her toplumun akılcı ve tarafsız bir siyasete ihtiyacı vardır” diyerek emperyalist merkezleri kızdırmayacak dengeyi tutturuyordu.

Ayrıca tüm demokratlık vurguları arasında elinde kendisini destekleyen Türk Solu dergisiyle verdiği poz misyonunun da özeti niteliğindeydi. MHP ve Türk Solu gibi kafatasçı-ırkçı hareketlerin desteğini alan “demokrat” İhsanoğlu’nun Haziran Direnişi’nde sokağa dökülen milyonların baskıya karşı duruşuyla bağı yoktur.

AKP zayıflasın diye diye...

Adnan Menderes’i yad eden, Özal gibi seçilme hevesi taşıyan İhsanoğlu bu düzenin has temsilcisi olduğu için Haziran Direnişi’yle sokağa dökülen kitleleri etkilemekte yetersiz kalıyor. Fakat İhsanoğlu’ndan da önce meseleyi Erdoğan karşıtlığına indirgeyenlerin propagandasıyla kitleler seçime, adaylar arasında tercihe yönlendiriliyor. Sarıgül ve Yavaş örneklerinde de olduğu gibi, Fethullah Gülen’le ilişkili isimleri, faşist kimliğiyle tanınan bir ismi aday göstermekte beis görmeyen düzen partilerinin işçi ve emekçilerin mücadelesi için söyleyeceği söz yoktur/olamaz. “AKP zayıflasın” diye diye kitleleri düzen kurumlarına yedeklemekte düzen partileri ve reformistler farklı yollardan yürüseler de aynı noktada buluşuyor.

Bu seçimler işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen halkların yaşamında bir yer tutmamaktadır. Zira cumhurbaşkanlığının devletin en üst yetkilisi olma, sermaye devletini temsil etme dışında bir görevi ve işlevi yoktur. Ne yasa çıkarır ne karar alır.

Düzen partilerinin birbirine benzer adaylarının ya da muhalif bir adayın cumhurbaşkanı sıfatı taşımasının işçi ve emekçilerin talepleri, sorunları için çözüm olmayacağı açıktır. Düzen partilerinin “kötünün iyisi” seçimiyle karşımıza çıktığı yerde işçi ve emekçilerin gerçek kurtuluşu için sosyalizm mücadelesinin tek yol olduğunu göstermek gerekiyor.

 

 

 

 

Zabıtalar Suriyeliler için
‘sınır devriyesi’ oldu

Emperyalizmin bölgesel çıkarları yüzünden yurtlarından ayrılmak zorunda kalan Suriyeliler, sığındıkları ülkelerde de gün yüzü görmüyorlar. Emperyalist politikalara taşeronluk yapan AKP, Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar üzerinden yaptığı kirli propagandanın aksine Suriyelilerin hayatını cehenneme çeviriyor.

Sığınmacıların kaldıkları toplama (mülteci) kamplarında bin bir yoksulluk yaşanırken, Suriyelilerin 3-4 aile bir araya gelerek kaldıkları evlerde de aynı sefalet koşulları sürüyor. Ucuz işgücü olarak kullanılan Suriyeliler, başta çocuklar olmak üzere bir çok hastalıkla yüz yüze yaşamak zorunda kalıyor.

AKP’nin Suriye politikası bu ülkede yaşayan halklarla Suriyelileri karşı karşıya getiriyor. Ayrıca AKP’nin kendi hesapları için izlediği yol Suriyelileri hırsızlığa ve dilenciliğe teşvik ediyor. Türkiye’ye sığınan ve sayıları 1 milyonu geçen Suriyeli sığınmacılar sık sık bu gibi nedenlerle gündeme geliyor.

Bir Kadıköy'e, bir Eminönü’ne

Eminönü’nde dilencilik yapan ve Fatih Belediyesi’ne bağlı zabıtalar tarafından yakalanan Suriyeliler vapurla Kadıköy’e gönderildi. Kadıköy’de bir süre dilenen Suriyeli sığınmacılar bu kez de Kadıköy Belediyesi’nin zabıtaları tarafından yine vapurla Eminönü’ne gönderildi. Görgü tanıkları benzer görüntülerin gün içinde defalarca tekrarlandığını söyledi.

İhtiyaçlarını çözmek yerine Suriyelileri kendi bölgelerinden uzaklaştırmaya çalışan zabıta ekiplerinin bu yöntemleri, sınır polislerini hatırlattı. Mültecileri gelmek için geçtikleri karşı ülkeye bırakan sınır devriyelerinin yaptığı gibi zabıta ekipleri de kendi bölgelerindeki Suriyelileri karşılıklı birbirlerine gönderip duruyorlar.

 

 

 

 

Tutsaklara hastalık yasak!

 

ATK, bin 121 tutsağın sağlık sorunları nedeniyle yaptığı başvuruyu geri çevirdi.

CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel’in cezaevlerinde kanser hastası olan tutsaklarla ilgili olarak verdiği soru önergesini yanıtlayan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, ceza infaz kurumlarında 104 kanser hastası hükümlü ve tutuklu olduğunu ileri sürdü. Bozdağ’ın yanıtına göre, bu tutsakların bir kısmının tedavileri kurum revirinde, bir kısmının devlet hastanelerinde, bir kısmının da üniversite hastanelerine yerine getirildi. Yanıtta, iyileşinceye kadar infazı ertelenen 184 hükümlü ve tutuklu bulunduğu ifade edildi. Yanıta göre 1 Ocak 2013 ile 31 Aralık 2013 tarihleri arasında hasta hükümlü ve tutuklularla ilgili Adli Tıp Kurumu’na 2 bin 495 dosya geldi. Bu kapsamda 1527 rapor ile 968 müzekkere düzenlendi.

Bozdağ’ın yanıtında, toplam bin 121 kişinin talebinin ise reddedildiği ve ilgili cumhuriyet savcılıklarına gönderildiği belirtildi. Kurul tarafından değerlendirmeye alınan hastalar içerisinde kanser hastalarının da bulunduğu ancak, salt kanser tanısına yönelik istatistik tutulmadığı ifade edildi.

 
§