11 Temmuz 2014
Sayı: KB 2014/28

Sınıf hareketi önündeki engellerin kaldırılması için...
Engelleri aşmak için taban inisiyatifleri
İş güvencesi hakkına
sahip çıkmak için birleşik mücadeleye!
Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerine...
Çatı aday kimin adayı?
TKİP hedef gösteriliyor!
İnternette sansüre devam!
Maltepe Belediyesi dava kararından görünenler
Bosch’ta yetki
Türk Metal’e verildi
Ha cam ha soda:
İşçi düşmanı Şişecam!

Sütaş’ta devlet sermayenin hizmetine koştu

İşçiler sessiz sedasız ölüyor

Tanrıverdi’de işçi iradesine patron müdahalesi

Üretimden gelen gücümüzü kullanıyoruz!

Kızıl Bayrak: Tasfiyeciliğe, karanlığa tutulan kızıl bir meşale! - H. Eylül
Direnişçi işçilerden
Kızıl Bayrak’ın 20. yılına...
“Yeni Greif’ler için ileri!”
Ekim Gençliği II. Yaz Kampı
Mülteciler sorunu ve devrimci sorumluluk
İsrail saldırıyor, Filistin direniyor!
Mısır’da yeni yönetimin ilk icraatı
zam furyası
Çocuklar hapishanede, suçlular nerede? - Z. Eylül
Eylül günlerinde acının arabesk hali - K. Ehram
“Müziğimiz mücadeleye devam çağrısı!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Üretimden gelen gücümüzü kullanıyoruz!

 

Pendik Kavakpınar Mahallesi’nde kurulu bulunan Kimberly Clark Fabrikası’nda greve çıkan işçilerle grevlerinin 14. gününde grevin amacı ve artan işçi eylemleri üzerine konuştuk.

- Grev sürecine gelene kadar neler yaşandı? Ne talep ettiniz?

Deniz Sefer: TİS görüşmeleri bu yılın başında başladı. Bu görüşmelerden önce işçi arkadaşlarımızın görüşlerini aldık. Ne talep ettiklerini sorduk. Bunları bir havuzda topladık. Bu havuzdan çıkan sonuçları değerlendirdik, buna göre de bir taslak hazırladık. Türkiye ve yasalara uygun bir taslak hazırladık. 1. aydan 6. ayın 25’ine kadar da sözleşme görüşmeleri devam etti. Bu görüşmelerde birçok maddede anlaşıldı, 2 maddede anlaşamadık. Bunlardan biri ücretler, biri de ihbar tazminatı düzenlemesi. İşçiler arasında büyük ücret farklılıkları var. Bununla ilgili biz ücret farklarının düzenlenmesini istedik. İşveren bunu kabul etmedi. Bize %9,5 teklif edildi. Biz de bunu kabul etmedik. İş güvencelerinden biri olarak saydığımız ihbar tazminatında yapılmasını istediğimiz talebimizi de işveren kabul etmedi. Haziranın 25’ine girilmesiyle birlikte gece üretim yapmayarak greve başladık. Bu tarihe kadar üretimi aksatacak eylemlerimiz olmadı. Bunun nedeni de biz, “burası bizim yerimizdir” dedik. Ama son ana kadar da üretimden gelen gücümüzü kullanmak istedik.

Nihayetinde anlaşamadık. Bugün 14. günümüz, grevdeyiz. Şu ana kadar bütün arkadaşlarımızla beraberiz. Sık sık ziyarete gelen misafirlerimiz var. Sağolsunlar bizi yalnız bırakmadıklar. DİSK Genel Başkanı geldi, eski DİSK genel başkanlarından Süleyman Çelebi geldi, siyasi partilerden, çeşitli derneklerden sık sık ziyaretler, destekler oldu. Şu ana kadar bir sıkıntı yaşamadık. Gayet olumlu bir şekilde devam ediyoruz.

Volkan Sefer (İşyeri 2. temsilcisi): İşyeri 2. temsilcisiyim. 5,5 yıldır burada bakım teknisyeni olarak çalışıyorum. 2 maddede anlaşamadığımız için greve çıktık. Biri ücret adaletsizliği. 50-60 kadar arkadaşımız asgari ücrete çalışıyor. Asgari ücretle çalışan arkadaşlarımızın ücretlerinin iyileştirilmesini istiyoruz. Aynı işi yapan arkadaşlarımızla aynı ücreti almayanların arasındaki gelir adaletsizliğinin giderilmesini istiyoruz. İşveren bunu kabul etmedi. Diğeri ise bu firmada uzun yıllardır çalışan arkadaşlarımız için ihbar tazminatını 60 hafta istedik, sonra 52 haftaya düşürdük. Bunu kademeli olarak istedik. 1-3 yıl arası 18 hafta, 3-5 yıl arası 25 hafta gibi çalışma süresine göre 52 haftaya kadar ihbar tazminatı istedik.

Burada arkadaşlarımızın çoğu 10 yılın üzerinde bir zamandır çalışıyor. Türkiye şartlarında 35-40 yaşın üzerinde olan işçiler işten atıldıktan sonra maalesef iş bulamıyor. Bu firmaya 20 yıl, 15 yıl, 10 yıl emek veren arkadaşlarımızın buradan ayrıldıktan sonra iş bulamaması işveren tarafından çok kullanılan bir şey. Yani biz iş güvencesi olarak ihbar tazminatında lehimize yönelik bir düzenleme istiyoruz. Bu talebimiz işveren tarafından maaliyet olarak görüldü. Ama biz maaliyet olarak görmüyoruz. Çünkü bizi çıkarmadığı sürece işverenin cebinden böyle bir para çıkmayacak.

Bu iki talebimiz kabul edilmedi, maliyet olarak görüldü. Biz de bunu maaliyet olarak görmedik. Demokratik hakkımızı kullanarak greve çıktık. Grevimizin 14. günündeyiz. Tüm arkadaşlarımızla burada sabah-akşam, gece-gündüz, 24 saat buradayız. Burada sürekli halaylar çekip, sloganlar atıyoruz. Güzel bir ortamımız var. Mahalleli sağolsun çok destek oluyorlar, yardımcı oluyorlar. Elektrikten tutun yiyecek-içeceğe kadar birçok sivil toplum örgütü, fabrikalardan temsilciler ve işçiler destek oluyor. Bu bizi daha çok motive ediyor. Arkadaşlarımızla sonuna kadar götüreceğiz bu grevi, direneceğiz.

Üretimden gelen gücümüzü kullanıyoruz. Biz emekçiler burada 230 kişi kenetlendik. Sınıfsal bir mücadele veriyoruz. Din, dil, ırk ayrımlarını aştık. İşverenlerin ve politikacıların yaptığı ayrımcılığı aştık. Emekçiyiz, emek kardeşiyiz. Ekmek, hukuk mücadelesi için buradayız. Hepimiz de çok mutluyuz. Dediğim gibi 14. günündeyiz grevin. İnşallah sonuna kadar devam edeceğiz ve başaracağız.

- Kısa bir süre önce de greve çıkan 5800 Paşabahçe işçisinin grevi Bakanlar Kurulu tarafından hukuksuz bir şekilde yasaklandı. Yaşanan bu gelişmeler hakkında sizin fikirleriniz neler?

Deniz Sefer: Paşabahçe ile ilgili şunu söyleyeyim: 5800 kişinin çalıştığı, işçilerin ailelerinide katarsak 20-30 bin kişiyi ve Türkiye genelini ilgilendiriyor grevin yasaklanması. Bundan dolayı aşırı derecede rahatsızız. Hükümetin vermiş olduğu kararı da yanlış buluyorum ben. İşveren yanlısı bir karardır bu. Sonuçta Paşabahçe’de sorunlar ve talepler vardı. Bu talepleri dinlemek yerine bir gecede Bakanlar Kurulu kararıyla grevi çözdüklerini düşünüyorlar ama sıkıntılar bitmeyecek. Bu da diğer sendikaların, bizim gibi greve çıkan işçilerin önünü kesmek gibi bir hamledir. Bütün sendikalar ve işçi arkadaşlar tek yumruk olmalı ve taleplerini dile getirmeli.

- Kendi greviniz için neler planlıyorsunuz?

Deniz Sefer: Şu anda devam ediyoruz. Burada olmayı tercih ediyoruz. Sesimizi buradan duyurmak istiyoruz. Sağolsun sizin gibi gazeteler, televizyon kanalları aracılığıyla sesimiz duyulmaya başladı. İlerleyen günlerde farklı şeyler yapabiliriz.

- Gözlemlediğimiz kadarıyla işçi eylemlerinde bir artış var. Siz de grevdesiniz. Bu artış hakkında neler söylenebilir?

Deniz Sefer: İşçi eylemleriyle ilgili olarak şunu söyleyebiliriz: Avrupa’daki sendikalaşma oranına, Türkiye’de işçilerin sendikalı olma oranına baktığımız zaman, neredeyse yok denecek kadar az oranda Türkiye’de. Ülkemizde sarı sendikalar var maalesef. Ülkemizde sermaye birçok şeyi ele almış durumda. Bence işçileri eğitmek, bilinçlendirmek lazım. Hak, hukuk ve yaşam standartlarının ne olması gerektiği konusunda eğitmek lazım. Biz de greve çıkana kadar işçilik adına, dayanışma adına birçok şeyi burada yaşayarak öğrenmek zorunda kaldık. Greve çıkmadan önce birçoğumuz bunları bilmiyorduk. Greve çıkmadan önce bilincimiz olsaydı sorunlarımızı daha rahat çözerdik.

Yaşam koşullarının dayattığı şeyler var. Ama insanların içinde farklı duygular da var. Fakat birşeyler yaşayınca açığa çıkıyor o duygular. Bizim duygularımız da grevle birlikte açığa çıktı. Başımıza bir şeylerin gelmesine gerek yok, içimizdeki duyguları bir an önce harekete geçirmek lazım.

Volkan Sefer: İşçi eylemlerinde oldukça bir artış var. İşverenler öylesine bir yaklaşım tarzı sergiliyorlar ki sürekli işçiden kısmak, işçinin cebine dokunmak, işçinin sırtına binmek için fırsat kolluyor. Sürekli maliyet hesaplarını işçiden kesileceklere göre yapıyor. Ama işçiler de özellikle son dönemlerde artık bıktı. Mevcut kazanımlarımız bile elimizden alınmaya çalışılıyor. İşverenin bize sunmuş olduklarını imzalamış olsaydık, haklarımızdan %30 kaybetmiş olacaktık. Bir toplu iş sözleşmesi kazanımlar, birşeyleri üzerine koymak demektir. Maalesef işveren vekilleri haklarımızı bizden almaya çalıştılar. Biz haklarımızı vermek istemiyoruz. Zaten çok birşey de istemiyoruz. İnsanca yaşamak, insanca çalışma koşulları istiyoruz. Ailemize, çocuklarımıza hak ettikleri şekilde ekmek götürmek istiyoruz. Çünkü biz üretiyoruz, istediklerimizi hak ediyoruz.

Yaşadığımız sorunlar devletten de kaynaklanıyor. Devlet çıkıyor “asgari ücret bu” diyor, asgari ücreti belirliyor. İşverende otomatik olarak “asgari ücret bu. Ben bunu veririm” diyor. Maalesef Türkiye şartları böyle. İşçi arkadaşlarımız da bu duruma karşı ufak ufak ayaklanmaya başladı.

En son Şişecam grevinin yasaklanması bu ayaklanmayı bastırmaya çalışmak olduğunu ve devletin işverenlerin arkasında durduğunu gösteriyor.

Kızıl Bayrak / Gebze

 
§