6 Şubat 2015
Sayı: KB 2015/05

Metal grevi aynasında Greif dersleri
Dün Kavel'di bugün Greif...
Ya işgal ve direnişle MESS'i ezeriz, ya da boyun eğer sürünürüz!
Metal işçisi MESS'i ezecek, düzenlerini de yıkacak güçtedir!
48. yılında DİSK tarihinin aynasında iki seçenek!
Kazanana kadar GREV!
Gebze'de metal grevi üzerine gözlemler
Sınıfın cendereden çıkış arayışının güçlü ifadesi
Gebze'de patlamaya hazır üç volkan var
Yasağa karşı işgal, grev, direniş!
Metal işçisi eskisi gibi olmayacak!
Geçiş sürecinde sermaye düzeni
Teslimiyetten direnişe - Tülin Öngen
Ankara’da “İşgal, grev, direniş” panel-forumu
Almanya’da metal işçilerinin uyarı grevleri
Irkçılığa geçit yok!
İsrail ve İran’ın Suriye savaşı
Dünyadan eylem ve grevler
Emekçi kadın çalışması ve yayınlar
Sermayeye ucuz işçi olmayacak, ucuz iş-gücü doğurmayacağız!
Barikatlarınızı tanımıyoruz!
Kafesin bu yan
Almanya’da emekçi kadın toplantısı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

48. yılında DİSK tarihinin aynasında iki seçenek!

 

Türk-iş gibi devlet güdümlü sendikacılıktan 1967 yılında kopan DİSK’in 48. yıldönümü yaklaşıyor. DİSK’in kuruluşu Türkiye sınıf hareketinde önemli bir dönemeçtir.

Sermaye devletinin işçi hareketini merkezi bir şekilde denetim altında tutmak için 1952’de kurulan Türk-İş tüm çabalara rağmen başarılı olamamıştır. 1961’de grev ve toplu sözleşme yasalarının çıkarılması için 100 bin işçiyle gerçekleşen Saraçhane mitingi ile başlayan, 1963’te Türk-İş’e bağlı Maden-İş Sendikası’nda örgütlü Kavel işçilerinin grev yasalarını çıkarmaya zorlayan direnişi ile devam eden süreçle DİSK’in oluşumunun önü açılmıştır. Devamında fabrika işgalleri, grevler ve direnişlerle yükselen bir sınıf hareketi söz konusudur. 1966’da Paşabahçe işçilerinin Türk-İş tarafından ihanete uğraması sonucu başlattıkları işgal eylemi ise bu sürecin doruğu olur. Fiili-meşru mücadele yolunu tutarak militanlaşan bir hareket karşısında devlet güdümlü sendikacılıktan kopularak, 13 Şubat 1967 yılında DİSK kurulur. DİSK’in oluşum süreci, uzlaşmacı ve pazarlıkçı sendikal anlayıştan kopuştur. Yasaları aşan fiili-meşru mücadele geleneğinin başlangıcıdır.

Dönem, işçilerin kararlı ve militan duruşu ile işgal ve direnişlerin yaşandığı, işçilerin kendilerine güvenlerinin pekiştiği ve sermaye ile dişe diş kavgaya tutuştukları bir dönemdir. Devrimci, ilerici ve öncü işçiler Türk-İş yerine DİSK’i tercih etmektedir. Ancak DİSK yönetiminin, her ne kadar kuruluşunda “sınıf sendikacılığı” ilkesi benimsense de, işçi sınıfının düzenden kopma eğilimini karşılayacak bir önderlikten yoksun olduğunu belirtmek gerekmektedir. DİSK’in tarihinden bahsederken ayırt edilmesi gereken, yönetimin tabanın devrimci inisiyatifinden farklı olduğu gerçeğidir.

Bu nedenle DİSK için iki ayrı tarihten bahsetmek gerekmektedir. Bu tarihin birinde, taban örgütlenmelerini güçlendirmiş, icazetçi sınırları ve yasal cendereyi parçalayarak fiili-meşru mücadeleyle hak arayan bir sınıf hareketi yazılıdır. Bu tarihte fabrika işgalleri, Alpagut gibi özyönetim örnekleri, 15-16 Haziran gibi direnişler, DGM Direnişi, kitlesel ve görkemli 1 Mayıslar ,“Faşizme ihtar” gibi eylem ve direnişler yazılıdır. Ve bu tarih devrimci, ilerici, öncü işçilerin emekleri ve fedakârlıkları ile örülmüştür.

Bu, bugün DİSK’in bu tarihine yaslanarak “çağdaş sendikacılık” yapanların yasalcı-bürokratik anlayışının tam tersidir. Gerçekte bu anlayışın tarihten devraldığı ise, her kritik anda tabanından gelen fiili-meşru mücadele isteğini engelleyen, bunu yapmadığında ise yalnız bırakan bürokratik anlayıştır. Geçmişte bunun en bariz örneği 15-16 Haziran Direnişi’dir. Bilindiği gibi DİSK’in kapısına kilit vurmak amacıyla yapılan yasa değişikliğine karşı işçiler görkemli 15-16 Haziran eylemini örgütlerken, DİSK yönetimi bu hareketin gerisinde kalmış, hiçbir DİSK üst yöneticisi bu büyük direnişe katılmadığı gibi DİSK Genel Başkanı da radyodan işçilere fabrikalara geri dönmeleri çağrısı yapmıştır. Ya da Tariş Direnişi’nde olduğu gibi direnişi örgütleyen işçilerin önü kendi sendikası tarafından kesilmiş, DİSK yöneticileri araya girerek direniş sonlandırılmıştır. Benzeri örnekleri çoktur. Yakın tarihin en bariz örneği ise Greif Direnişi olmuştur. DİSK yöneticileri, Greif direnişinin arkasında durmamış, kazanması için hiçbir şey yapmamışlardır. Greif işçilerinden “yasal sürece uymalarını ve sendikalarından bağımsız hareket etmemelerini” istemişler, bunu da “sendikal disipline uyma” adına yapmışlardır. Oysa ki DİSK’in kuruluşunu oluşturan sürece Türk-İş içinde “sendikal disipline” uymayan işçilerin fiili eylemleri damga vurmuştur.

Bunun son örneği ise yasaklanan metal grevi sürecidir. Metal işçilerinin grevini kendi grevi olarak destekleyeceğini ifade eden DİSK yasaklama karşısında göstermelik açıklamalar dışında bir şey yapamamıştır. Ki biz buna da şaşırmıyoruz. Çünkü onların devraldıkları miras fili-meşru mücadele yolunu tutarak “DGM’yi ezdik, şimdi sıra MESS’te” diyen militan işçilerin yolu değildir. Onların mücadele yolunu sermaye ve devletinin koyduğu yasa ve yasaklar belirlemektedir.

Tarihin aynasında iki seçenek!

48. yıldönümü vesilesiyle DİSK ve tarihi adına pek çok konuşma yapılacak, konuşanlar DİSK’in görkemli geçmişine yaslanarak mangalda kül bırakmayacaklardır. Oysa DİSK’in bu görkemli direnişini bugün temsil eden Greif işçileri “maceracı” sayılacak, metal grevinin yasaklanmasına karşın “işgal, grev, direniş!” diyenler ise “sendikal disipline” uymadıkları için suçlanacaklardır.

12 Eylül’de baskı ve zorbalıkla bastırılan devrimci sınıf hareketi gelinen yerde sermaye ile “diyalog kurumlarına” dönüşen “çağdaş sendikacılık” tarafından engellenmektedir. Bunların mücadele anlayışında işçi sınıfının mücadele yasaları değil de düzen kurumları belirleyicidir. Protesto eylemleri ve mahkeme süreçlerini takip etmekle sınırlı bir mücadele anlayışıdır bu.

Sermaye ve devlet çok yönlü saldırırken, işçi sınıfının büyük hak kayıpları yaşadığı, örgütsüzlüğe itildiği bir süreçteyiz. Patronların bu kadar pervasızlaşabilmelerinin gerisinde ise işçi sınıfının şu koşullarda verili örgütlenmeleri olan sendikaların uzlaşmacı-icazetçi yapılarına duydukları güven vardır.

Bugün işçi sınıfının yaşadığı pek çok sorunda sendikalara hâkim bu anlayışların büyük payı vardır. Türk-İş ve Hak-iş’in misyonlarını zaten biliyoruz. Onlar bu anlamda sermayeye fazlasıyla hizmet etmektedirler. Ancak DİSK’in, hele de tarihine devrimci ve ilerici işçilerin bedeller ödeyerek yazdıkları önemli direnişlere sahip bir konfederasyonun geldiği konum ise kabul edilemezdir. DİSK’e hakim uzlaşmacı, yasalcı ve bürokratik anlayış, bugün yaşanan sosyal yıkımda ve hak gasplarında büyük bir sorumluluğa sahiptir.

Şöyle ki DİSK, işçilerin büyük hak kayıplarına ve yıkıma uğratan 4857 sayılı İş Yasası’nın yapımında “bilim komisyonunda” görev almakta, “demokrasicilik oyunu olan” Ekonomik ve Sosyal Konsey içinde yer almakta bir sakınca görmemiştir. Sermaye çok yönlü saldırırken “iş barışı” gibi uzlaşmacı söylemleri işçilere öğütleyen de DİSK’tir. Bugün çoğu işçinin Türk-İş ile DİSK arasında pek bir fark görememesinin gerisinde de bu aynı anlayışın pratikleri vardır. Örnekleri çoğaltılabilir.

Taşeronlaştırmanın ve güvencesizliğin arttığı, yasaklamalarla grev hakkının gasp edildiği, işçi katliamlarının olağanlaştığı, yakında kıdem tazminatı hakkının da hedef tahtasında olduğu bu süreçte, bahsettiğimiz DİSK’e hâkim anlayış ile bu saldırılara karşı koymak mümkün değildir. Bilinmelidir ki bu saldırılar ancak dişe diş, fiili-meşru mücadele yolunu tutarak engellenebilir.

Bugün DİSK içindeki öncü işçilerin iki seçeneği vardır. Ya DİSK’in görkemli direnişlerini oluşturan fiili-meşru mücadele geleneğine yaslanarak sermayenin saldırılarına karşı konulacaktır. DİSK tarihi böylesi mücadeleleri içinde barındırmaktadır. Ya da ipler bürokratik yönetimlerin ellerine bırakılacak, bir kez daha sermaye devletinin yasa ve yasaklamalarına takılıp, susulacaktır. Bunun adı da “sendikal disiplin” olacaktır!

 
§