27 Mart 2015
Sayı: KB 2015/12

Düzen siyasetinin kirli bohçası
Dinci-gerici iktidarda çatlak sesler
AKP’de çatlak ve düzen gerçeği
İki yol: direniş ve zafer! - T. Kor
CHP yoksulluğu bitirir mi?
Davutoğlu Türk-İş’i ziyaret ederse...
İşsizlik fonundan işçiye pay yok!
Greif’te işçi kıyımı
“Hedefimiz sınıfın örgütlü birliği!”
Kayseri’de işçiler birliği ve mücadeleyi tartıştı
“Biri ‘Allah’ diğeri ‘emek’ diyerek aldatıyor”
“Derneğimize açılan kapatma davası meşru değildir!”
Türk Metal çetesi şikayetçi ol(a)madı!
Kürt sorununda köklü ve kalıcı çözümün yegane yolu: Birleşik Devrim
Öcalan'ın Newroz mesajı ve içerdikleri
"Kadın devrimi tartışmaları üzerine... - Ç. İnci
8 Mart ışığında kadın sorunu ve eylemleri üzerine
Anti-kapitalist öfke patlaması ve dersleri
Dünyada sınıf ve kitle eylemleri
Ferhunde için sokaklara çıktılar
Emperyalistler silahlandırıyor, çeteler katlediyor! - M. Ak
Özgecan için eylem yapan liselilere ceza
Mart ayı şehitleri Ankara'da anıldı
İÜ'de YÖK'ün rektörlük sıralamasına tepki!
Bu düzen ebedi değildir!
Zindan gerçeği düzen gerçeğidir
Kızıl bir meşaledir Kızıldere!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Düzen siyasetinin kirli bohçası

 

Geçtiğimiz hafta AKP içinde yaşanan “kriz” çokça tartışıldı. Son dönemlerde ABD nezdinde prestijini giderek yitiren AKP içeride de pek parlak bir tablo sunmuyor. İçinde biriktirdiği iç gerilimler yavaş yavaş açığa çıkıyor. Hepsinin ortak kaygısı seçim süreci olduğu için o döneme kadar böylesi gerilimlerde şimdilik bir şekilde mutabakata varacaklarına ise şüphe yoktur.

Bildiğiniz Erdoğan…

Tayyip Erdoğan artık şaşırmadığımız, kendisinden beklenen şekilde tavrını sürdürüyor. Ondan “doğru bulmadığı, onaylamadığı” pek çok şey duyduk geçmişte. Bu şekilde “tek adam” olduğu algısı yaratmayı ortalama kamuoyu nezdinde başardı da denilebilir. Bu sayede işleri yürütmeyi başardıkları için sermaye düzeninden nemalanan kesimlerle özel bir sıkıntı da yaşamadı. Kutu kutu paralar, tape tape yolsuzluk iddiaları bile AKP’yi çökertemedi. “Tek adam” olmanın avantajlarıyla istenilen ihaleler kolayca birilerine verildi, istenilen yasalar çıktı, istenilen dosyalar hasıraltı edildi vb. İhtirasları, kaprisleri, hoyratlığı olsa da tüm bunlar esasa ilişkin problem yaratmadı.

Erdoğan’ın hoyratça davranışlarını, oldukça heveskâr biçimde istediği başkanlık sistemi ile perçinleştirmek, tek güç haline gelmek istediği biliniyor. O pratikte bunu uygulamaya başladı bile. Kendisinden habersiz ve onayı dışında bir şey olamayacağının altını döne döne çizmek istiyor. Hakan Fidan’ın milletvekili adaylığını onaylamaması, Merkez Bankası ve faiz tartışmaları ile gerilimi yükseltmesi, son olarak da Kürt sorunu üzerinden “çözüm sürecine” ilişkin yapılan açıklamaları doğru bulmadığını belirtmesiyle tartışmaları alevlendirdi.

AKP içinde, belki de beklemediği bir çıkışla Bülent Arınç şahsında, “çatlak seslerin” olduğu da artık biliniyor. Bülent Arınç’ın bu çıkışı yapmasını farklı yorumlayanlar da var. Arınç’ın “süreci hükümetimiz yönetiyor” türünden çıkışlarını, seçim öncesi kişiliksiz bir hükümete prestij kazandırmak için danışıklı-dövüş sayanlar da var. Sonrasında gelişenlere baktığımızda bundan daha fazlası olduğu ortada. Ancak ortak kaygı seçimleri kazanmak olduğu için şimdilik çok derinleşecek bir sürece girilmeyeceği de ortada.

Ama bir kere “büyü bozuldu”

Bu tartışmalar vesilesiyle “büyü bozuluyor” uyarıları da kalemşörleri tarafından Erdoğan’a ve AKP’ye iletiliyor. Zira kendileri de gayet iyi biliyorlar ki üzerine bastıkları zemin hayli kaygandır. Öncelikle burjuva siyaset sahnesinin fıtratında bu vardır. Şimdiye kadarki AKP pratiği burjuva siyaseti konusunda yeteneklerini gösterdi. Örneğin, Gülen Cemaati ile girişilen rant kavgasından bir şekilde çıkabildiler. Ancak bu tek başına AKP’ye güven verebilecek bir durum değildir. Bilindiği gibi neo-Osmanlıcılık hayallerinin de etkisiyle Ortadoğu’da istenilen “model ülke” olmayı beceremeyen AKP’nin, efendisi ABD tarafından artık pek de hoş karşılanmadığı da herkesin malumu. Buna ek olarak ekonomik alanda derinleşen kriz, Kürt sorunu konusundaki inkarcı gelenekle “çözüm süreci”ni birlikte yürütmeye çalışmalarının handikapları ve de tabii ki Haziran Direnişi gibi yeni bir toplumsal tepkiyi bir daha atlatamayacak oluşu gibi etmenlerle birlikte AKP için iç gerilimlerini idare etmek pek de kolay olmayacaktır.

Arınç’ın bu çıkışı AKP içinde pek de yüksek sesle bir itirazla karşılanmadı. Melih Gökçek dışında kendini paralayan olmadı. Gökçek’in bu çıkışı bile başka kriz dinamiklerini açığa çıkaran bir etken oldu. Burjuva düzen siyasetinin bohçasından saçılan pislikler AKP’de işlerin nasıl döndüğünü gösterdi. O sıkça kullandıkları “davalarının” nasıl olduğu da görülmüş oldu. Hükümet sözcüsünün ağzından dava arkadaşının ne denli hırsız, haysiyetsiz olduğunu duyduk. Devamında Arınç’ın Gökçek kendisine dava açarsa “davalı mı davacı mı zarar görür bilmem” tehditleri, seçimlerden sonra açıklanacak diğer kirli işleri gibi, ne denli çürümüş ve kokuşmuş olduklarını, AKP’nin her zerresine kadar yolsuzluğa battığını, yağma ve talan partisi olarak hangi davayı savunduklarını görmüş olduk. Öyle ki Erdoğan da “Meselesi koltuk olanlar, ucuz kahramanlık sevdalıları” diye ‘dava arkadaşlarından’ şikayet etti. Hatırlanırsa 17-25 Aralık yolsuzluk sürecinde eski çevre bakanı da bir “sinirli” anında kirli bohçanın ağzını açmak istemiş, ancak bu hızla toplanmıştı. Ancak birbirleriyle burjuva siyasetinin kirli ipleriyle bağlı olanlar arasında böylesi krizlerin bitmeyeceği ve AKP’nin bunları eskisi kadar kolay atlatamayacağı da açığa çıkmış oldu.

Eklemek gerekir ki, ortada başkanlık sistemiyle tek başına iktidarını tescillemek isteyen Erdoğan oldukça, Davutoğlu hükümetiyle aralarında hep sorun olacağı artık herkesin malumudur. Erdoğan kendi istekleri olmayınca “Anayasal görevden alma yetkileri” de dahil nüfuzunu kullanmak isteyecek, bu tehdit Demokles’in Kılıcı misali, her zaman Davutoğlu’nun başında sallanacaktır.

Burjuva siyasetin kendi iç dalaşmaları sürerken, işçi ve emekçilere seçim sandıkları işaret edilmeye devam ediliyor. İşçi ve emekçilere tüm pisliğiyle açığa çıkmış burjuva düzen siyasetinin oy destekçisi olmaları söyleniyor. Oysa yapılması gereken işçi sınıfının bağımsız sınıf çıkarları etrafından örgütlenmek, hırsızlığı, yağmacılığı, rantçılığı, yolsuzluğu tescillenmiş bu kirli düzene karşı mücadele etmektir. Bunun yolu da seçim sandıklarından değil, fabrika işgallerinden, grevlerden, sokak direnişlerden geçmektedir.


 
§