22 Ocak 2016
Sayı: KB 2016/03

“Teröre karşı mücadele” yalanıyla devlet terörünün önü açılıyor
Ödenek örtülü, vurgun aleni!
Zulüm sınır tanımıyor
Fiili sıkıyönetim!
Onurlu direniş güçleniyor
Soruşturmaların ve linç kampanyalarının hedefinde işçi ve emekçiler var
“Kirli savaşları bitirecek yegane güç emeğin kavgasıdır”
Hedefte “kıdem” var!
Devletin görmediği işsizler ordusu!
Çetinkaya işçisi: Direneceğiz!
Liseli gençlik çalışmamız üzerine
Kırıntılar sizin olsun, gelecek bizim!
Sınav hayatları eliyor!
İran sistem içinde yerini alıyor!
Emperyalizmin “krizle savaşacak cephanesi” tükeniyormuş
Kadın İşçi Kurultayı’na yürüyoruz!
Hrant Dink katledilişinin 9. yılında anıldı
Kirli savaş ve batının suskunluğu tartışmaları
DEV TEKSTİL 1. yılında!
Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Kirli savaşları bitirecek yegane güç emeğin kavgasıdır”

 

Bu kirli savaşın içinde, Diyarbakır’da öldürülen masum bir çocuk bedeni üzerinden savaş kışkırtıcılığı yapılmasın istiyorum. Sosyal medya kan tacirliği yapıyor. En kötüsü de, biz işçilerin birliğini bölüyor, zedeliyorlar. Emeğin kavgasının önüne geçmeye çalışıyorlar. Sosyal medyaya bakmak, haberleri seyretmek istemiyorum artık. Ama biliyorum, alternatif olarak gerçek haberler de sosyal medyaya düşüyor. Nerde işçi direnişi var, nerde haksız yere işten çıkarmalar var. İlk sosyal medyaya düşüyor. Ama bunlara bakarken en çok üzüldüğüm şey bu ülkede kan tacirliği yaptırılıyor. Ve biz işçiler de bu tutuma ortak edilmeye çalışıyoruz. Bize zorla ya siyah olacaksın yada beyaz olacaksın diye dayatıyorlar. Ama biz işçiler diyoruz ki, beyaz da siyah da yanyana yaşayabilir. Ve diyorum ki, bu coğrafyadaki işçiler olarak keşke bu yorumları 12 yaşında vücudunda 13 kurşun bulunmuş Uğur Kaymaz için de yapabilseydik. Keşke koyunlarını otlatırken havan topuyla paramparça olan Ceylan’ı da görebilselerdik. Ya da akşam fırına çalışmaya giderken 16 yaşında iki genci keyfi vuranları görebilselerdik.

Ondan ötesi ne biliyormusunuz? 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın eline silah yerleştirenleri görebilseydik. Peki öldürdüğün düşmanını bir arabanın arkasına bağlayıp sürüklemek, yada çırılçıplak soyup meydana bırakmak hangi savaşın kuralıdır? Beyaz bayrakla yaralısını taşıyanları öldürmek yada yaralıya bakan bir sağlık emekçisini öldürmek hangi savaş ahlakına sığıyor? Ama sermaye medyası bunları biz işçilerin birliğini pekiştirecek şelikde vermez, tam tersi bilerek ayrıştıracak şekilde veririr. Aynı medya değilmiydi Metal Fırtınası’na günlerce sessiz kalan.

Yani kardeşlerim, bu medya gerçekleri vermez verse de işine geldiği gibi verir. Bir küçücük beden kirli savaşın kurbanı oldu. Diyarbakır’da bir polis çocuğu keşke ölmeseydi, her ölen çocuk gibi yüreğimizi yakıyor. Peki size soruyorum, neden o medya işine gelen ölümlerin üzerinden böyle prim yapıyor? Daha iki hafta önce Miraç adlı 8 aylık çocuk polis tarafından vuruldu, dedesi çocuğunu almak istedi onu da vurdular. Annesi gitti yanına, onuda vurdular. Peki Taybet anayı bildiniz mi? 7 gün boyunca cesedinin alınmasına izin verilmedi. Yaralı halde iki gün boyunca hala can çekiştiğini oğlu evinin penceresinden izliyor. Kardeşlerim ortada kirli bir savaş var.

Devlet “Kürdistan diye birşey olamaz” diyor ama Barzani’nin Kürdistan’ını kabul ediyor. Niye, çünkü ondan varil varil petrol alıyor. Yani devletin Kürt illerinde yaptığı “vatanın bölünmez bütünlüğünü korumak” değil, kendisine kalkan her eli kırmaktır. EGO’da işçiler direnişe geçer, polis ordadır. Grev çadırı açarsın devlet ordadır. Devlet gelir, sen umrunda dahi olmazsın. Ama sen hak arayıncada devlet gelir ve “aman yasadışı bişey yapmayın” der. “Yaparsanız müdahale ederiz” der.

Soma’da, Kozlu’da dahası cumhuriyet tarihi boyunca toplam 5000 madenci plazalar uğruna öldü. Halen önlem yok. Demir çelikleri görüyoruz, gemi sökücüleri görüyoruz. Biz ne için mücadele veriyoruz?

Kardeşler, Kürt illerinde süren bu kirli savaşı yaratan da, bizleri madenlerde öldüren de aynı düzendir. Bu gidişe son vercek olan da işçilerin birliği halkların kardeşliğidir. Devletin sermayeyle içiçe emperyalizme uşaklık ederek Ortadoğu’nun kana bulamasına da ortak oluyor. Libya’, Yemen’de, Irak’ta ve Suriye’de yaşanan katliamlar, bizi yöneten egemenlerin içinde olduğu katliamlardır. Libya’ya NATO girdiğinde 2 günde 25 bin sivil öldürüldü ve medya bunu teröristler diye gösterdi. Neden, çünkü biz NATO üyesiyiz. Bu kirli ilişkiler içinde bu pervasızlıklarını bozacak olan da ezilen halkarın ve işçilerin birliğidir. Olayları daha geniş görmeliyiz; kirli savaşları bitirecek yegane güç, emeğin kavgasıdır. İnanın bu gerçeklik sermaye iktidarının, ABD ve diğer emperyalistler ve onlara uşaklık eden bütün Arap ülkelerinin tek korkusudur. Bu nedenle işçiler olarak şimdi daha çok kenetlenmeliyiz.

İzmir’den metal işçisi

 

 

 

 

Kirli savaşlara karşı mücadeleye!

 

Günümüzde, hem ülkenin içinde hem de yanı başımızda yaşanan savaşlar en acı şekilde can yakmaya devam ediyor. Savaşın kirli yüzü yaşadığımız coğrafyanın neresinde olursak olalım biz kadınlara ve çocuklarımıza en ağır sonuçlar yaratırken, faturası tüm işçi ve emekçilere kesilmektedir.

Baktığımız zaman, ezilmeyi ve sömürüyü biz emekçiler yaşıyoruz. Emperyalist savaşlar sömürü düzeninin en kanlı boyutudur. Dünyanın her yerinde çıkan savaşlarda en çok mağdur olanlar kadın ve çocuklardır. Günümüzde de savaş bölgelerinde, sofrasının başındaki kadınlar bile katledilmektedir. Taciz, tecavüz, köle pazarlarına sürülmek kadın ve çocukların en çok karşılaştığı sorunlar. Savaş yüzünden, kadını, çocuğu, yaşlısı, genci göç etmeyi, buralara gelmeyi bir kurtuluş olarak görüyor. Burada da bir sürü zorlukla karşı karşıya kalıyorlar. Buradan da kendilerince başka kurtuluş yerlerine gitmeye çalışıyorlar. Denizlerden geçerek Avrupa’ya varmaya çalışanların payına –hele ki bu mevsimde- ölüm düşüyor. Sonuç; kıyıya vuran çocuklar, denizlere gömülen kadınlar, hayalleri ile son nefeslerini veren gençler…

Bizler, kadınlar olarak bu savaşlara, katliamlara dur demek zorundayız. Savaşın sıcak bölgelerinde olmasak da, emperyalistlerin savaşı her yere yansıyor. Bugün çalıştığımız yerlerde emperyalist güçler bizleri savaşın bir başka yüzü ile karşı karşıya getiriyor. Yaşam hakkı için Türkiye’ye gelen insanlar, patronlar tarafından ucuzun da ucuzu işçi kitlesi olarak görülüyor. Yaşadıkları sıkıntılara rağmen sermaye güçleri bunların üzerinden de kar yapmaya çalışıyor. Aynı zamanda bu durumu işçileri bölme politikası olarak da kullanıyor. Kardeş halkları birbirine düşürmeye, düşmanlaştırmaya çalışıyor. Kendi çıkarları için bu kirli savaşın sonuçlarını da kendi lehine çeviriyor. Savaşın “uzağında” olanlarımızı medyası ile de kandırmak için yaşananları çarptıyor veya başka gündemler yaratarak ilgimizi dağıtmaya çalışıyor.

Şunu çok iyi bilmemiz gerekiyor ki, bizlere düşen görev burada kadınıyla, genciyle, işçisiyle tüm emekçileriyle birlikte mücadele etmektir. Emperyalist güçler kendi çıkarları için bir araya gelebiliyorlarsa, biz emekçiler, çoğunluk biz isek, üreten biz isek, mücadele eden de birleşen de biz olmalıyız. Hangi ulustan, milliyetten, dinden, ırktan olursak olalım, bu ülkede yaşamaya hangi gün başlamış olursak olalım, hepimizi sömürüye ve sermayeye karşı bir olmalıyız. Bu kirli savaşı yaratanların karşısına bizler örgütlü mücadelemizle çıkmalıyız, ancak bu şekilde başarabiliriz.

Çayırova’dan bir kadın işçi

 
§