11 Mart 2016
Sayı: KB 2016/10

Kölelik düzenine geçit verme!
Rant kavgası, iktidar dalaşı, kriz, saldırganlık
Cerattepe direnişi ve AKP'nin korkusu!
Newroz çağrısını her alanda yükseltelim!
Kirli savaş devam ediyor: Sırada "kentsel dönüşüm" saldırısı var
Metal işçileri ek zam talebi ve saldırılara karşı alanlara çıktı
Renault işçisi yenildi mi?
Kazanmak için genel grev!
“Yarım devrim yapanlar kendi mezarını kazarlar!”
Türkiye A.Ş. ve işçi sınıfı
İEKK: Mücadelede, direnişlerde, barikatlarda biz de varız!
Kürdistan’da 8 Mart eylemleri
Kadınlardan 8 Mart eylemleri
Sermaye düzeninden soracak hesabımız var!
Mücadele tarihinden: TEKEL Direnişi
Meslek liseliler sınıfın parçasıdır!
Sınavlarınız sizin olsun, Berkinler gelecek!
Bu mücadele gelecek mücadelesidir
Bahar: Katliamların ve direnişlerin mevsimi
Ateşkes, görüşmeler, çatışmalar…
Proletarayanın büyük öğretmeni Karl Marks'ı okumanın ve silahlarıyla kuşanmanın tam zamanıdır
TKİP: Newroz'un isyan ateşini körükle!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kirli savaş devam ediyor:

Sırada "kentsel dönüşüm" saldırısı var

 

Kürt halkı tarihinin en kapsamlı ve en acımasız saldırısıyla karşı karşıya. Günümüzdeki kirli savaşın bu kez çok özel ve çok yönlü hedefleri bulunuyor. Bilindiği gibi sermaye devleti Kürt halkına yaşattığı tarifsiz acıların yanı sıra, Cizre, Sur ve Silopi gibi kentleri tam bir yıkıma uğrattı. Şimdi de, ''Kentsel dönüşüm'' parolası ile yeni bir saldırının hazırlığını yapıyor.

Kürt halkını hedef alan kirli savaş, sanıldığından da uzun vadeli, stratejik hedefleri olan, çok yönlü ve bütünlüklü bir savaştır. Sözde bir imar ya da modernleştirme projesi olarak sunulan "kentsel dönüşüm" projesi de bu savaşın bir parçasıdır. Tek amacı da, basitçe sermaye sınıfına yeni bir yağma ve rant alanı açmak değildir. Zira kentsel dönüşüm projesi sözü edilen kentlerin tarihi, kültürel, sosyal dokusunu geri döndürülemez biçimde bozmayı hedeflemektedir. Dahası bu proje Kürt halkına büyük acılar yaşatan ''Şark Islahat Palanı''nın güncelleştirilmiş halidir.

Şöyle ki, Cizre, Sur ve Silopi binlerce yıllık tarihi olan kentlerdir. Söz konusu olan tarih bu kentlerde yaşamış tüm halkların, elbette ki esas olarak Kürt halkının tarihidir. Dolayısıyla, önce yakılıp yıkılan, ardından modernleştirme yalanı ile tarihsel dokusu tümüyle bozulması planlanan, bir beton yığını haline getirilerek, tanınmaz hale sokulmak istenen ve nihayet kendisine yabancılaştırılıp unutturulmaya çalışılan, Kürt halkının tarihidir.

Keza, bu üç kentin, yine kendilerine özgü, tarihsel süreç içerisinde oluşmuş bir de kültürel dokuları vardır. ''Kentsel dönüşüm projesi'' ile bu doku da paramparça edilecektir. Çeşitli renk ve kültürleri ile bu kentlerde yaşamış kavimlerin, esas sahibi olarak da Kürt halkının mücadele ile yoğurup var ettiği kültürel değerleri ve birikimi yeniden yok hükmünde sayılacaktır. Yani bir ''kültürel soykırım'' gerçekleştirilecektir.

Bunu, sosyal yıkım tamamlayacaktır. Bu kentlerdeki yüz binlerce insan, dünün kır yoksulu, bugünün kent yoksullarıdır. Türk sermaye devleti ve sermaye sınıfının kendilerine yaşattıkları büyük acılarla, yokluk ve yoksulluklarla boğuşmaktadırlar. Bu saldırıyla birlikte acıları daha bir katlanacak, yokluklar zirve yapacak, yoksulluk daha bir derinleşecektir. Nitekim günümüzdeki kirli savaşla, yerlerinden sökülüp göç ettirilmişlerdir. Bu salt ulusal bir dram değil, aynı zamanda bir sosyal yıkımdır. Ve nihayet, bu yoksul insanların sökülüp atıldığı kentlerde beton yığını halinde lüks binalar ve AVM'ler yükselecektir. Bu kentlerin gerçek sahipleri daha da yoksullaştırılırken, zengini daha da zenginleştirilecektir.

Bu saldırının önünün alınmaması ve başarıya ulaşması durumunda, kaçınılmaz olarak geçmiş ıslahat palanları sırasında tanık olunan başka saldırılar da yaşanacaktır. Örneğin, yeni karakollar, hem de çok daha hedefli biçimde inşa edilen cinsinden “kalekollar” yapılacaktır. Bir terör ve katliam aygıtına dönüşen Türk sermaye devletinin, ordusu, polisi, özel birlikleri ile katliam güçlerinin hızla devreye girmek üzere konuşlanacağı bu askeri tesislerin yanı sıra, savaş koşullarına uygun yeni yollar yapılacaktır. Dahası, ''kültürel soykırım'' eşliğinde ve başka kimi önlemlerin de yardımıyla yozlaştırma saldırısı başlatılacaktır.

Daha da önemlisi bu saldırı, Türk sermaye devletinin pratikte işlevsizleşen merkezi otoritesinin yeniden tesisini sağlamakta ifadesini bulan, bir politik irade kırma saldırısıdır. Denilebilir ki, esas hedef budur. Bugünkü kanlı ve karanlık savaşın yoğunlaştığı esas halka da budur. Kirli savaşın özellikle Cizre, Sur ve Silopi gibi özyönetimin ilan edildiği, Kürt hareketinin kalesi niteliğindeki kentleri hedef tahtası haline getirmesinin nedeni de keza budur.

 

 

 

 

Ahlaksızlığın “ruh”u!

 

Kürdistan'daki yasağın kalktığı bazı bölgelerden haberler gelmeye başladı. Kirli savaşın, sömürünün ahlaksızlığını, daha doğru ifadeyle onların ahlakını iyi biliriz. Emperyalist savaşlar sonrası talan edilen coğrafyalardan gelen tanıklıklardan biliriz. Bugün uyguladıkları tüm vahşetin aslında dünün izi olmasından biliriz. Kürdistan'a gidenler internet üzerinden oradaki vahşeti yansıtmaya çalışıyor. Nurcan Baysal T24 adlı internet sitesinde bir yazı paylaştı. Baysal “Cizre'deki evlerin içinden: 'Kızlar biz geldik siz yoktunuz' yazıları, yerlerde sergilenen kadın çamaşırları!..” başlıklı yazıda Cizre'de gördüklerinin bir kesitini yansıtıyor.

Bu sefiller sürüsünden bir ahlak beklemek elbette imkansız. Evlerle birlikte talan edilen bir coğrafya değil, gelecek özlemi. Döndüklerinde insanlar buralara bir daha giremesin diye izler bırakılmaya çalışılmış. Kadın iç çamaşırları sergilenmiş, sefiller sürüsü dışkılarını şişelere doldurmuş, eşyaları yerle bir etmiş... Kadınların bedenlerinin sokaklarda gösterilmesinin, çocukların alınıp türlü işkenceler sonrası “kimsesizler yurduna” gönderilmesinin bir mesajı var tüm yansıyanlarda. Kirli savaş uygulamalarıyla bir halkı inkar edip, yetmezse imha edip, o da yetmediyse kimsesizleştirme dertleri var. Talan edilen evlerin birinde katil sürüsü 5 lira ve bir mesaj bırakmış.

“Tarih: 08. Şubat 2016 saat 11.01

Bizler TÜRKİYE CUMHURİYETİ’nin Asakir’i Mansure i Muhammediye ordusunun mücahidleriyiz.

Devletin ve Milletin Bekâsı yolunda Allah için verilen mücadelede rehberimiz daima Kelemullah Kur’an-ı Kerim’dir. Görev icabı kullandığımız evinize karşılık olarak nacizane bedelini koyuyorum. Hüsn-ü Gayemiz vatan toprağının küffara karşı müdafasıdır. VATAN SAĞOLSUN, Sungur Tekir” “Ertuğrul Gazi’nin torunlarına selam olsun…”

Kullanılan imzanın seçimindeki tercih aslında sermaye devletinin bir “ruh” yaratmaya çalıştığını da gösteriyor. Bu “ruh halini” bir hastalık olarak saymak, sistemin işleyiş yasalarını reddetmek demektir. Sadece sorunu bir zihniyet sorunu gibi görmek demektir. Beslendiği nesnel koşulları, sınıfsal zemini yok saymaktır. Zira bir bütün olarak sermaye devletinin ahlakı ve ruhudur esasta yansıyan.

G. Umut

 
§