20 Mayıs 2016
Sayı: KB 2016/19

Yeni fırtınalara hazırlanalım!
Kirli savaş yeni boyutlar kazanıyor
Kapitalizmin “fıtratı”: Çocuk istismarı
Yeni başbakan eski rota!
Dokunulmazlık tartışmaları üzerine…
Metal fabrikalarında işçi kıyımı sürüyor!
MİB MYK Mayıs Ayı Toplantısı
Asıl suçlu kim?
Kastaş işçileri direnişi anlattı
İşçi öğüten çark çekiç darbelerimizle un ufak olacak
TKİP V. Kongresi sunumlarından... Devrimci örgüt sorunu
Venezuela’da sağcı Amerikancılar saldırıya geçti!
Göçler, mülteciler, sorunlar ve sorumlular - 3
Syriza: “Umudun ve çözümün’’ partisinden ihanet partisine
Fransa’da mücadele sertleşiyor
Tarihsel gerçekler ve sosyalizmin üstünlüğü
İnsani Yardım Zirvesi: Burjuvazinin ikiyüzlülüğü
Tacize, mobbinge ve sömürüye karşı ses ver!
Hastalıklı çamurda sağlıklı çayır yetişmez!
Hapishaneler ve devrimci tutumumuz
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Asıl suçlu kim?

 

Neredeyse her gün iş “kazası” ya da işçi ölümü haberleriyle güne başlıyoruz. Ya bir madende göçük altında kalan işçilerin haberini alıyoruz. Ya metrelerce yükseklikteki inşaattan yere çakılan işçi kardeşimizin ölüm haberi geliyor. Fabrikada alınmayan önlemlerden dolayı, vücudunun bir parçasını kaybeden işçi kardeşimizin haberi basına yansıyor. Bazen de kırık dökük servis araçlarında, işe giden işçi kardeşlerimizin “kaza” sonucu katledildiğini duyuyoruz.

Bütün bunların nedeniyse aslında apaçık ortada. Sırf daha fazla kâr elde etmek isteyen patronlar, alınması gereken önlemleri almadıkları için bunlar yaşanıyor. Bu durumun en somut örneği; yaşam odası olmadığı için Soma’da katledilen 301 madenci kardeşimizdir.

Fakat hâl böyleyken iş cinayetlerinin faturası yine biz işçilere kesilir. Kaza ya da iş cinayeti yaşandıktan sonra alınmayan önlemler alınmış gibi gösterilir. Canlar yitirildikten sonra göstermelik olarak bütün eksiklikler tamamlanır. Sonra biz işçilere baskı yaparlar dava açmayalım diye. Susmamız istenir bizden. Yani sonuçta biz suçlu duruma düşeriz.

İstanbul’da Haliç Kongre Merkezi'nde 8.'si düzenlenen Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansı'nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri iş cinayeti konusunda devletin de sermayenin arkasında olduğunu gözler önüne serdi: “İş kazalarının azaltılması , can kayıplarının önüne geçebilmek için öncelikle kendimizi düzeltmeli, insanı merkeze alan bir anlayışa geçmeliyiz. Sadece hükümetin ve işverenlerin hassasiyet göstermesiyle çözülebilecek bir durum değildir. İşçilerin de bu konuda hassasiyet göstermesi gerekir. İşçiler çok basit nedenlerin arkasına sığınarak bu tedbirleri uygulamıyorlar.Hava sıcak diye baretini takmıyor mesela. Bu konuda işçi kardeşlerimizin kendisini düşünmesi gerekir.“ (08.05.2016)

Bu sözlere cevap vermek gerekirse; kim diyor biz kendimizi düşünmüyoruz diye? Patronlar yepyeni servis aracı getirdi de binmedik mi? Doğru düzgün maske verdi de takmadık mı? Fabrikada toz içinde çalışıyoruz, bunun için bir önlem alındı da olmaz mı dedik? Sıcaktan bunaldığımız için klima taktılar da takmayın mı dedik? Hayır! Tam tersine, biz bunları dillendirdikçe ya ‘idare edin’ diyorlar ya da ‘sizden daha kötü koşullarda olanlar da var’ diyorlar. Ama ben kendim cumhurbaşkanının şu sözüne katılıyorum; evet bizlere kendimizi düşünmeyi unutturdular. Yok “işe zarar gelmesin aman dikkat” “Bak buna o kadar para veriliyor aman ha dikkat et” diye diye kendi canımızı unutturdular. Bir de bunlara şeflerin baskısı eklenince, ne sağlık kaldı ne sıhhat.

Tayyip Erdoğan’ın iş cinayetleri ile ilgili konuşma yapması hiç de tesadüfi değil. Çünkü Soma Katliamı'nın ikinci yıldönümündeyiz. Bir de bizlerin çalışma ve yaşam koşullarını daha da kötüleştirecek olan kiralık işçi yasası meclisten şu günlerde geçti. Artık bizleri daha kötü, daha da güvencesiz çalışma ortamları bekliyor.

Sonuçta bu meclis, bu hükümet, bu düzenin partileri bizler için değil patronlar için çalışıyor. Bizlerinse sadece nasırlı elleri var. Gördüğümüz bütün zenginlikleri yaratanlar bizleriz. Markaları marka yapanlar bizleriz. Biz işçiler mücadele tarihimize bakarsak aslında şu an inanmayacağımız şeyleri başardığımızı görürüz. 1 Mayıs’ın doğuşu, 15-16 Haziran Direnişi, Kavel İşgali, yakın zamanda yaşanan Greif İşgali ve metal işçisi kardeşlerimizin direnişleri... Bütün bu direnişler göstermektedir ki, bizleri sömürenlere karşı birleşerek bizlere dayatılan kölelik koşullarını değiştirebiliriz. Mücadele tarihimiz de gösteriyor ki hak verilmez alınır.

Mersin Kızıl Bayrak okuru bir işçi

 
§