20 Mayıs 2016
Sayı: KB 2016/19

Yeni fırtınalara hazırlanalım!
Kirli savaş yeni boyutlar kazanıyor
Kapitalizmin “fıtratı”: Çocuk istismarı
Yeni başbakan eski rota!
Dokunulmazlık tartışmaları üzerine…
Metal fabrikalarında işçi kıyımı sürüyor!
MİB MYK Mayıs Ayı Toplantısı
Asıl suçlu kim?
Kastaş işçileri direnişi anlattı
İşçi öğüten çark çekiç darbelerimizle un ufak olacak
TKİP V. Kongresi sunumlarından... Devrimci örgüt sorunu
Venezuela’da sağcı Amerikancılar saldırıya geçti!
Göçler, mülteciler, sorunlar ve sorumlular - 3
Syriza: “Umudun ve çözümün’’ partisinden ihanet partisine
Fransa’da mücadele sertleşiyor
Tarihsel gerçekler ve sosyalizmin üstünlüğü
İnsani Yardım Zirvesi: Burjuvazinin ikiyüzlülüğü
Tacize, mobbinge ve sömürüye karşı ses ver!
Hastalıklı çamurda sağlıklı çayır yetişmez!
Hapishaneler ve devrimci tutumumuz
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Venezuela’da sağcı Amerikancılar saldırıya geçti!

Emekçilerin yeni bir direniş dalgası kaçınılmaz

 

Geçen yılın Aralık ayında yapılan seçimlerden galip çıkan Venezuela’daki sağcı/faşist partiler, Devlet Başkanı Nicolas Maduro’yu devirme çabalarını yoğunlaştırdılar. ABD emperyalizmi güdümünde hareket eden bu güçlerin oluşturduğu Demokratik Birlik Masası (MUD) adlı koalisyon, 17 yıldan beri işbaşında bulunan Bolivarcı Hareket’i safdışı bırakmanın yollarını arıyor. Hugo Chavez’in ölümünün ardından başkan olan Maduro ise hem halkı direnişe çağırdı hem iç ve dış tehditlere karşı olağanüstü hal ilan etti.

Son aylarda pervasızlaşan MUD koalisyonu CIA’nın da desteğiyle darbe hazırlığını aleni bir şekilde yapıyor. Üretimi sabote etmekten kitle gösterilerine, medyadaki tetikçilerin seferber edilmesinden faşist provokasyonlara uzanan pek çok araç ve yöntem kullanan MUD koalisyonu, çatışmaları şiddetlendirecek bir sürecin kapılarını açmış görünüyor.

Kapitalistler üretimi sabote ediyor

Asalak bir sınıf olan burjuvazinin varlık nedeni işçi sınıfının ürettiği artı-değere el koymaktır. Bundan dolayı üretimin istikrarlı bir şekilde devam etmesi “kutsal” bir kuraldır. Venezuela burjuvazisinin bir kısmı, kişisel zararları göze alarak bu kuralı çiğniyor. Üretimi sabote eden kapitalistler bazı metalara ulaşımı zorlaştırıyor, enflasyonun yükselmesini sağlıyor, ekonomik istikrarın bozulması için ellerinden geleni yapıyorlar.

Bu davranış burjuvazinin doğasına aykırı gibi gözükse de, bilinçli bir tercihe dayanıyor. Amaç, toplumun belli kesimlerini Maduro yönetimine karşı harekete geçirmek, şiddeti körüklemek ve darbe için zemin düzlemektir. Nitekim Maduro yönetimini yıkmak için pusuda bekleyen ABD, Venezuela’daki siyasi ve ekonomik sorunlardan dolayı Maduro’nun görevini tamamlayamayacağını öne süren “analizleri” piyasaya sürdü.

1970’li yıllarda Şili burjuvazisi de üretimi sabote ederek, Sosyalist Parti lideri Salvador Allende’ye karşı gerçekleştirilen faşist askeri darbenin koşullarının hazırlanmasında etkin bir rol oynamıştı. Görünen o ki, Venezuela burjuvazisi de aynı kirli taktiğe başvuruyor.

Sistem içi olmanın açmazları

Emekçilerin çalışma ve yaşam standartlarını yükseltmek için çaba harcayan Chavez /Maduro yönetimi eğitim, sağlık, barınma, beslenme gibi alanlarda önemli gelişmeler kaydetti. Petrol gelirlerinin bir kısmını yağmacı kapitalistlerin elinden alıp emekçiler lehine kullanan Bolivarcı yönetim, 21. yüzyılın sosyalizmini inşa etme şiarını da yükseltti. Şiar kulağa hoş gelse de özel mülkiyet, ücretli emeğin sömürüsü, artı-değerin kapitalistler tarafından yağmalanması gibi kritik konularda bir değişiklik olmadı. Bu dönemde emekçilerin satın alma gücünün artmasından dolayı ise bazı kapitalist işletmeler büyüme imkanı da buldu.

Ekonomik/sosyal politikaların yanı sıra toplumsal, siyasal, kültürel alanlarda da önemli gelişmeler sağlandı. Ancak bu gelişmelerin tümü sistemin temel ilişkilerini zorlamadan gerçekleştirildi. Tüm kurumlarıyla ayakta olan sistem petrol fiyatlarının düşmesi, yaşanan kuraklık ve kapitalistlerin sabotajları sonucu krize sürüklendi. Enflasyonun %200 civarına ulaşması, temel ihtiyaç maddelerinin yetersizliği, uzun elektrik kesintileri gibi ciddi sorunların önüne geçilemedi.

Ortaya çıkan durum, sosyalizm söylemi samimi olsa bile sistem içinde kalan bir hareketin ciddi açmazlardan kurtulma şansının olmadığını ispatlıyor. Nitekim sistemi aşma ufku ve iradesinden yoksun kalan Bolivarcı hareket, bu sistem tarafından aşılma tehdidiyle karşı karşıya kaldı.

Darbe virüsü Latin Amerika’ya geri dönebilir”

ABD ile Latin Amerika’daki tetikçileri sadece Venezuela’da değil Brezilya, Arjantin ve diğer ülkelerde de solcu devlet başkanlarına karşı saldırı başlattılar. Bu pervasızlığın en bariz örneği Brezilya Devlet Başkanı Dilma Rousseff’in zorla görevden alınıp yüce divana sevk edilmesi oldu. ABD’nin Maduro için de benzer bir akıbet hazırladığını bilen işbirlikçileri, Venezuela’ya askeri müdahale çağrısında bulunabilecek derecede küstahlaştılar.

Emperyalist efendileriyle birlikte saldırıya geçen sağcı güçlere karşı direnme çağrısı yapan Maduro, ülkedeki “faşist sağ”ın istekleri doğrultusunda ABD’nin Venezuela’ya yaptırım uyguladığını ifade etti. Brezilya’daki darbe süreci ile sağcı faşistlerin yüreklendiğini belirten Maduro, “Darbe virüsü Latin Amerika’ya geri dönebilir” uyarısında bulundu.

‘Faşist darbeler virüsü’ sadece Latin Amerika’ya değil, kapitalizmin egemen olduğu her ülkeye dönebilir. Kapitalizmin krizinin devam ettiği, burjuvazinin faşist/dinci gericilikten medet umduğu, emekçilere ve ilerici-devrimci güçlere acımasızca saldırdığı bir dönemde askeri darbe virüsünün yayılması için uygun bir iklim de oluşuyor.

Burjuvazi “iğreti denge”lere uzun süre tahammül etmez

Venezuela burjuvazisi yönetime geldiği andan itibaren Chavez’i devirmek için çabaladı. CIA’nın emrine giren düşkün kapitalistlerle siyasal temsilcileri askeri darbe, pek çok seçim ve referandum, petrol üretiminin sabote edilmesi, faşist çetelerin sokaklara salınması gibi kirli/kanlı yöntemlerle Chavez’i devirmek istediler. Milyonlarca işçi, emekçi, kadın ve gencin militan direnişiyle bu saldırılar püskürtüldü. 2002’de CIA’nın organize ettiği askeri darbenin ömrü üç günle sınırlı kaldı. Bu başarı, darbeye karşı sokakları, meydanları dolduran milyonların mücadelesiyle sağlanabilmişti.

Emekçilerin lehine çalışan Chavez yönetimi, milyonlarca emekçinin mücadelesiyle saldırıları püskürtünce ülkede “iğreti denge” durumu oluştu. Bolivarcı hareket burjuvazi ve emperyalistlerle doğrudan çatışmaya girmekten kaçındığı için, burjuvazi ise zorunlu olduğu için bu dengeye katlandı. Gücünü koruyan burjuvazi son seçimlerde başarıya ulaşınca, iğreti dengeyi yıkmak için harekete geçti; elbette emperyalist efendileriyle birlikte.

Venezuela’daki “iğreti denge” durumunun sonu gelmiş görünüyor. Burjuvazi Maduro’yu devirmek için her yola başvuracak. Bolivarcı yönetim ise ya boyun eğecek ya zımni “ateşkes”e son verip burjuvaziye karşı daha kararlı bir duruş sergileyecek. Bu da Venezuela’da sınıf çatışmalarının sertleşmeye gebe olduğuna işaret ediyor.

Saldırı ancak sosyalist güçlerle emekçilerin birleşik direnişiyle püskürtülebilir

Gelişmeler, Venezuela’da okun yaydan çıktığına, ABD’ye sırtını dayayan burjuvazi ile sağcı faşist koalisyonun saldırılara devam edeceğine işaret ediyor. Maduro liderliğindeki Bolivarcı yönetimin de teslim olması beklenmiyor. Üretimi sabote eden kapitalistleri hapse atacağını açıklayan Maduro aynı anda olağanüstü hal ilan etti, askeri tatbikat emri verdi ve emekçileri mücadeleye çağırdı. Tüm bunlar, Bolivarcı hareketin direnme eğiliminin güçlü olduğu izlenimi yaratıyor.

Bolivarcı hareketin seçim başarıları Chavez’in, ardından Maduro’nun devlet başkanlığı seçimlerini kazanmaları, işçi-emekçilerin yıllara yayılan militan/kitlesel hareketi sayesinde mümkün oldu. CIA tarafından organize edilen askeri darbenin püskürtülmesi de bu hareketin kazanımıydı. ABD desteğindeki sağcı/faşist güçlerin son dönemde yoğunlaşan saldırılarını püskürtebilmek için de işçilerin, emekçilerin, gençliğin bir kez daha kitlesel/militan mücadeleye atılmaları gerekiyor.

Çıkış yolu “iğreti denge”yi emekçiler lehine kırmakla açılabilir

Bu aşamadan sonra emekçi kitlelerin direnişinin başarılı olabilmesi için, sonu gelen “iğreti denge”nin ömrünü uzatmayı değil, bu dengeyi emekçiler lehine kırmayı esas alan bir mücadele çizgisinin izlenmesi gerekiyor. Bu ise ancak devrimci/komünist güçlerin mücadele eden kitlelere önderlik etmeleriyle sağlanabilir. Böyle bir hareketin, belli bir aşamada Bolivarcı çizgiyi aşması da şart olacaktır.

Sertleşmesi kaçınılmaz görünen mücadelenin bu düzeye sıçratılması elbette kolay değil. Ancak işçi sınıfıyla emekçilerin kazanımlarını koruyup geliştirmelerinin, sömürü ve kölelikten tamamen kurtulmalarının başka bir yolu da bulunmuyor.

 
§